Yusuf Akdağ
21. yüzyılın ilk çeyreğinde, dünya kapitalizminin ikinci en büyük ekonomisi ve emperyalistler arası rekabetin en önemli güçlerinden biri olan Çin’i “sosyalist” ya da “sosyalizmi inşa yolunda ilerleyen büyük bir güç” olarak görüp gösterenler sadece Çin’in ve ÇKP’nin yöneticileriyle sınırlı değildir. ÇKP’den ilhamla burjuvaziyle işbirliği çizgisinde karşı devrimin kontra güçlerine dönüşen parti ve örgütler bir yana bırakıldığında, kimi politikalarına eleştirel yaklaşımlarına karşın, “Çine özgü sosyalizmin inşa edilmekte olduğu” düşüncesinde olanlar, Türkiye dahil çeşitli ülkelerde hala bulunuyor. Türkiye’nin önemli iktisatçılarından biri olan Korkut Boratav örneğin, Çin’de “En yaygın üretim ilişkisi”nin kapitalizm olduğunu; iş gücünün metalaşmasının yaygınlaştığını; Anayasaya özel mülkiyeti (“haklı edinilmiş” olması kaydıyla) güvenceye alan madde eklendiğini belirtmekle birlikte, ancak diyor, devlet ve kooperatif mülkiyet biçimleri, stratejik sanayi kollarında, bankacılıkta, Merkez Bankası rezervlerinde, toprakta yaygındır ve iktidar hâlâ, işçi, köylü sınıflarını temsil ettiğini ileri süren öncü partinin (ÇKP) tekelindedir. Bilgilerinin “Çin’i bir sosyal formasyon olarak kesinlikle adlandırmak” için yeterli olmadığını belirten Boratav, “Burjuvazi ÇKP yönetimini ve devlet aygıtını fethetmeyi başarmış olsaydı -diyor-, tereddütsüz kapitalist derdim. Kısacası, ‘son tahlilde beklenen’ durum, yani sermayenin iktidarı bugün Çin’de söz konusu değildir. Üstelik, ekonomiyi denetleme gücü bir hayli etkili olan iktidar, bu tehlikenin fakındadır; ‘sermayenin başıboş genişlemesini’ önleyecek güce sahiptir.” Dahası diyor Boratav, Jinping’in, 21. yüzyılın ortalarında “‘Çin’i müreffeh, güçlü, demokrat, kültürel olarak gelişmiş, ahenkli, güzel, modern bir sosyalist topluma dönüştürme’ hedefinin gerçekleşmesi, bence, tüm insanlık için bir kazanım olacaktır.”[1]
Çin özel sayısı çıkaran ve bir de sempozyum düzenleyen Teori ve Politika yayımcıları da, ÇKP’nin bazı yanlışlarına karşın “Marksist bir parti”, zorluklardan kaynaklanan sorunlara rağmen Çin’in de “sosyalist bir ülke” olduğunu ileri sürüyorlar.[2]
Bu makale Boratav’a ya da diğerlerine yanıt için yazılmadı. Yukarıdaki ‘tespit’ler yalnızca bir veri olarak anılmaktadır.
Çin büyüklüğünde bir ülkede sosyalist bir toplumun kurulmasının dünya işçi sınıfı ve tüm ezilenler için büyük kazanım olacağı kuşkusuz olmakla birlikte, sorun -ve bu makalenin de sorun ettiği-, günümüz Çin’inin sosyalizm ile bağının bulunup bulunmadığı; ÇKP’nin sosyalizmi inşa edip etmediğidir.
Sorunun yanıtı açısından 1949 halk devrimi sonrası süreçte izlenen iktisadi sosyal politikaların, “Çin Sosyalizmi” iddiası ve Mao Zedung başta olmak üzere “Çinli Marksist-Leninistler”in(!) dünya-toplum görüşlerinin karakteristiği yönünden katalizör işlevi gördüğü pekâlâ söylenebilir: ÇKP, ideolojik yaklaşımlarına da ayna tutan ekonomi politikalarını Çin’in özgün koşullarıyla ilişkilendirerek sosyalizmi inşa hedefine bağlı kaldığı iddiasında olmuş, burjuvazi ve kapitalizmin Çin’de giderek güç kazanmasını ve Çin pazarını uluslararası sermayeye açma politikalarını bilimsel sosyalizm ve Lenin’in yönetimindeki SBKP’nin NEP uygulamasıyla bağlantılı göstermeye çalışmıştır. Çin’deki toplumsal gelişmenin yaklaşık yetmiş yıllık serüveni, bu iddiaların muhtevasını açıklayıcı birçok veri içeriyor. “Çin sosyalizmi” söylemi sürdürülüyor ve Maoizm olarak da nitelenen Mao Zedung’un görüşlerine atıfta bulunuluyor.[3] Çin’in günümüzdeki gerçekliği; Çin ekonomisinin niteliğiyle ÇKP’nin ideolojik görüşlerinin materyalist Marksist dünya görüşü ve devrim kuramıyla ilişkisinin muhtevası, Xi Jinping başta olmak üzere günümüz ÇKP yöneticilerinin Çin’de özgün bir sosyalizm inşasının sürmekte olduğu yönündeki söylemlerinin gerçekliği ya da dayanaksızlığı açısından temel önemde veri ve göstergeleri oluşturmaktadır.
Çin’in mevcut iktisadi-sosyal gerçekliği, “süreçsel inşa” pratiğiyle ona yön veren siyasal ideolojik anlayış ve görüşler bu bakımdan açıklayıcı özellikler taşıyor.
Çin Halk Devrimi ve ÇKP’nin ‘Piyasa Sosyalizmi’
Çinli devrimcilerin geniş yoksul köylü kitlelerinin desteğinde, yerel iktidarları ele geçirerek bir süreç içinde merkezi iktidarı almaları ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte (Ekim 1949), ÇKP, toplumun devrimci dönüştürülmesi; yoksul ve topraksız köylülerin durumunun iyileştirilmesi ve işçi sınıfının burjuvazi karşısında devrimci iktidarını kurup sağlamlaştırması sorunuyla yüz yüze gelmişti. Çin Halk Devrimi’nin önderi Mao’nun teorisine göre, işçi sınıfı, geniş köylü kitleleri, milli burjuvazi, ÇKP önderliği altında ve tüm ulusun temsilcisi olarak bu yeni süreci inşa edeceklerdi.[4]
Ülkenin sosyalist sanayileşmesi bir süreç içinde ve adım adım sağlanacak, tarım alanı kooperatifleşme ile dönüştürülecekti.[5] Proletaryayı ulusal burjuvaziyle uzlaştırıp burjuvaziyi “dönüştürme” anlayışı, burjuvazinin farklı kesimleriyle ittifakın tohumlarını da içeriyordu. “Barış içinde bir arada yaşama” politikası 1945 Nisanı’nda yapılan 7. Kongre’de ilan edilmişti. “Bütün Çinliler ya emperyalizme ya da sosyalizme dayanmak zorundadır, bir üçüncü yol yoktur” diyen Mao, ideolojik ve siyasi hattın her şeyi belirlediğini söylüyor, burjuvazi ve revizyonizme karşı ideolojik mücadeleden söz ediyor, baş düşman olarak gördüğü güç ya da güçlere karşı diğer güçlerle ittifakı savunuyordu.[6]
Ancak, zıtların birliği ve mücadelesinin bir toplum gerçekliğine işaret ettiğini belirtmesine karşın, Mao, sınıf mücadelesinin burjuvazinin ortadan kaldırılmasına ve proletaryanın burjuvazi üzerindeki diktatörlüğüne dek genişletilmesi görüşüne mesafeliydi:
“Çin millî burjuvazisi -diyordu Mao Zedung-, sömürge ve yarı-sömürge bir ülkenin burjuvazisi olduğu ve emperyalizm tarafından ezildiği için, emperyalizm çağında bile, emperyalistlere ve bürokratlarla savaş ağalarının yerli hükümetlerine karşı …belirli dönemlerde ve belli ölçülerde belli bir devrimci niteliği sürdürür ve karşı çıkmaya hazır olduğu düşmanlara karşı proletarya ve küçük burjuvaziyle ittifak kurabilir.”[7]
Kendi yönetimlerinin tüm ulusu temsil edeceğini belirten Mao, “Demokratik devrim aşamasında emek ile sermaye arasındaki mücadelenin sınırları vardır. Halk cumhuriyetinin çalışma yasaları işçilerin çıkarlarını koruyacak, ama ulusal burjuvazinin kâr sağlamasını ya da sanayi ve ticaret işletmelerini geliştirmesine de engel olmayacaktır” demekteydi.[8] Bu politika, ÇKP’nin Nisan 1945’teki 7. Kongresinde, Marksizm-Leninizm’in Çin’in somut koşullarına uyarlanması olarak nitelendi ve devrimle pratiğe geçirildi.[9]
Yeni toplumsal düzen ve sistemin kapitalizmden farklı karakteristik özelliklerde olması, bir geçiş aşaması ihtiyacı ve gerekliliğiyle birlikte proletaryanın siyasal egemenliği altında sömürü ilişkilerinin ortadan kaldırılması hedefiyle bağlı politikaların izlenmesini gerektirirdi. Halk devriminin proletarya önderliği altında sosyalizmin inşası yönünde ilerletilebilmesi-sosyalizme kesintisiz geçiş için tekellere ve toprak ağalarının-büyük toprak sahiplerinin topraklarına el konması; sanayide kamulaştırma, tarımda kooperatifleştirme ilk adımları oluşturmaktaydı. Devamı için uygulanacak politika ülke ve halk için hayati önemde olmanın yanı sıra sosyalizmi inşa açısından da belirleyici önem taşımaktaydı. Bunun için uygulanacak ekonomi politikanın artı-değer sömürüsünü adım adım ortadan kaldırılmasına hizmet etmesi gerekirdi.
Gelgelelim Mao Zedung ve ÇKP, halk iktidarını işçi sınıfı, köylülük ve milli burjuvazinin (küçük ve orta burjuvazinin) iktidar ortaklığı olarak görmekle kalmıyor, bunun oldukça uzun sürede ancak inşa edilebileceğini belirttiği sosyalizmi inşa süreci için de sürdürülmesi gerektiğini düşünüyordu. Gerekçe, kapitalist gelişmenin geri düzeyi nedeniyle sosyalizmin maddi dayanaklarının zayıf olmasıydı. Çin toplumunun 20 yüzyıl ilk yarısındaki sosyal, iktisadi yapısı ve emperyalist-kapitalist dünya sistemiyle ilişkilerinin boyutları, Çin işçi sınıfı ve partisinin, çıkarları emperyalizm, feodalizm ve işbirlikçi burjuvaziye karşı olan toplum kesimlerini proletaryanın önderliği etrafında seferber etmesini gerekli kılmaktaydı. ÇKP, bu görüş açısıyla milli burjuvaziyi sosyalizmi inşanın tüm süreci boyunca iktidar ortağı yapıyordu.
Mao’ya göre, emek-sermaye çelişkisi ve her bir sınıfın farklı taleplerinin olması, bu farklı taleplerin uyumunu sağlamanın ve bu farklı sınıfların (milli burjuvazi, köylülük ve işçi sınıfı) ‘yeni demokratik devlet’in siyasi, iktisadi ve kültürel görevlerini birlikte gerçekleştirmelerinin engeli değildi veya olmayabilirdi. Onun “yeni demokratik anayasal yönetimi”, “çeşitli devrimci sınıfların hainler ve gericiler üzerindeki ortak demokratik diktatörlüğü”ydü. Mao Zedung, yeni demokratik iktidarda “sandalyelerin üçte biri”nin orta burjuvazi ve aydınlanmış eşrafın temsilcilerine verilmesini savunuyor ve bunu “üç üçte bir sistemi” olarak niteliyordu.[10] İddiasına göre, “işçi sınıfının ve komünist partisinin önderlik ettiği 600 milyonluk halk” tek bir yumruk gibi birleşerek sosyalizmin inşası yüce görevine sarılmıştı!
“Sömürülen sınıflarla sömüren sınıflar arasındaki çelişmelerin hem uzlaşmaz, hem de uzlaşabilir bir yönü” olduğunu söylüyor, sosyalizmin inşa dönemi olduğunu işaret ettiği 1950’lerin ikinci yarısında da işçi sınıfıyla milli burjuvazi arasındaki çelişmeyi, “halk içindeki çelişmeler” kapsamında görüyordu. Ona göre, “sosyalist devrim döneminde milli burjuvazinin kâr amacıyla işçi sınıfını sömürmesi, onun niteliğinin bir yanını, buna karşılık anayasayı desteklemesi ve sosyalist dönüşümü kabul etmesi de diğer yanını oluşturur”du. Bu “uzun süreli bir arada yaşama ve karşılıklı denetim” durumu Çin’in somut tarihi koşullarıyla bağlıydı.[11]
Eklektizmiyle ünlü Mao, hem yeni dönem iktidarı politikalarının uzun süre devam etmesinin kaçınılmazlığından söz ediyor, hem de “yeni demokrasiyi sağlamlaştırmak ve ilelebet sağlamlaştırmaya devam etmek, kapitalizmin yolunu tutmak demektir” diyordu.[12] Sonraki bir dönemde, “Toprak ağası sınıfının ve bürokrat-kapitalist sınıfın alaşağı edilmesi sonucunda, işçi sınıfı ile milli burjuvazi arasındaki çelişme, Çin’de baş çelişme durumuna gelmiştir: Dolayısıyla bundan böyle milli burjuvazi bir ara sınıf olarak tanımlanmamalıdır” dediği de olmuştu![13]
1949 Devrimi’yle birlikte “komprador burjuvazi”nin ve yabancı şirketlerin mülkiyetindeki büyük işletmeler kamulaştırıldı. Kamulaştırma sonucu sermayenin %59’u devlet kontrolüne geçti. Devlet elektrik ve çelik üretimiyle metal sanayi ve tekstil endüstrisini %60’lar oranında kontrol etmekteydi.[14] Büyük toprak sahiplerinin topraklarına el konarak yoksul ve topraksız köylülere dağıtıldı.[15] Sovyetler Birliği’nden sağlanan 300 milyon dolarlık kredi ve Sovyet mühendislerinin yardımıyla uygulanan plan sonucu demir çelik üretimi 4 yıl içinde 4 kat artmış, toprak reformu kapsamında 300 milyon topraksız ya da yoksul köylü toprak sahibi olmuş, köylü ailelerin %91,7’sinin kooperatiflere katılması sağlanmıştı.[16]
Ancak zengin köylülüğe ve milli burjuvaziye dokunulmadı. Küçük ve orta kapitalist işletmelerin yanı sıra tarımda kapitalist ilişkilerin sürmesine de aynı nedenlerle (iktisadi-sosyal gelişmenin geri düzeyi) olanak tanındı. “Milli burjuvazi” güçleniyor, özel sektör işletmeleri çoğalıyordu. Sayı, 1953’te 150 bine çıkmıştı ve Çin’in sanayi üretiminin %37’si bu işletmelerde yapılmaktaydı. Kırda piyasa ekonomisinin kuralları işliyor; toprak alıp satma, ekilecek ürünü seçme, ürün pazarlama ve fiyatını belirleme köylünün kendi iradesine bağlıydı. Kent-kır arası farklılıklar büyümekte, özel mülk sahibi burjuva kesimlerin ayrıcalıklı yaşam tarzı giderek görünür hale gelmekteydi. Bireysel toprak mülkiyeti ve köylülerin toprak satın alma, satma ve kiralama; ücretli emek gücü kullanma, ürününü piyasada serbestçe satma özgürlüğü, kırsal nüfus içindeki eşitsizlikleri artırdı.
Parti içi hizipler kavgasının da etkisi altında izlenen ekonomi politika zikzaklı bir hat gösteriyordu. Krusçevcilerin SSCB’de işbaşına gelmesi ve bir süreç içinde Çin-Sovyet ilişkilerinin giderek bozulması, parti içinde ağır sanayiye mi, yoksa hafif sanayi ve tarıma mı öncelik verileceğine dair görüş ayrılıkları, ekonomi politika üzerinde etkili olurken, sosyalizm hedefiyle bağlı gösterilen kapitalist gelişme güç kazanmaktaydı. 1957-66 döneminde bir yandan bu zikzaklı ekonomi politika uygulanırken bir taraftan da Mao Zedung’un yönlendirmesi ve yönetiminde birbiri ardına ilan edilen “Yüz Çiçek Açsın-Yüz Fikir yarışsın”, “Büyük İleri Atılım” ve “Kültür Devrimi” kampanyalarının yol açtığı karışıklık ve yıkımlarla uğraşıldı.
“En büyük kapitalist yolcular”dan biri olarak ilan edildiği yıllar geride kalıp MK içinde yeniden öne çıktığında Deng Şiaoping, yaşanan sorunları piyasa ekonomisinden uzaklaşılmış olmasıyla gerekçelendiriyor; başına geçtiği ÇKP MK, üretim ve dolaşımda meta üretiminin, değer yasasının göz ardı edilmemesi gerektiği görüşü doğrultusunda piyasa kurallarını savunuyordu. ’70’li yılların ortalarında ilan edilen “Açık Kapı” politikası doğrultusunda, yabancı sermaye yatırımlarına açık özel bölgeler oluşturularak yabancı sermayeli şirketlerle ortaklık ilişkisi içinde üretim yapılması kararlaştırıldı. Dış sermaye şirket kurabilecekti. Kültür Devrimi sırasında el konulan banka mevduatları ve konutlar geri verilecek, durdurulan faiz ödemeleri yeniden başlatılacak, milli burjuvazi birikmiş faiz gelirlerini alabilecekti.[17]
“Çin tarzı sosyalizm”den söz eden Deng Şiaoping, uygulanan ekonomi politikayı, ileri üretici güçlerin gelişmesi ve Çin’in ileri kültürüyle Çin halkının temel çıkarlarının savunulmasıyla ilişkilendirmekteydi.[18] Açılım politikaları ÇKP’nin 11. Kongresi’nde (Aralık 1978) onaylandı. Kasım 1993’teki 14. Parti Kongresi, Deng’in “sosyalist piyasa ekonomisi” anlayışını resmileştirdi. Jiang Zemin, “Ekonomik büyümeyi hızlandırmak için her şeyden önce kafamızı özgürleştirmeli, reform ve dışa açılmaya hız vermeli, neyin sosyalist neyin kapitalist olduğuna ilişkin soyut tartışmalardan kurtulmalıyız” demekteydi. Çin’in 2001’de Dünya Ticaret Örgütüne alınmasıyla birlikte, dışarıya mal ve sermaye ihracı olanaklarının genişlemesinin yanı sıra ÇKP, uluslararası sermaye yararına birçok tavizi kabul etmiş oldu.[19] 15 Kasım 2002’de Çin Komünist Partisi’nin 16. Ulusal Kongresi’nde ÇKP Genel Sekreterliğine ve 14-15 Mart 2003’te Çin Devlet Başkanlığına seçilen Hu Jintao, Çin’in izlemekte olduğu ve izleyeceği politikasının esaslarını, “Barışçıl Gelişim, Barışçıl Yükseliş, Uyumlu Toplum ve Uyumlu Dünya” formülasyonuyla özetlemekteydi. 17. Parti Kongresi “piyasa ekonomisi” reformlarının sürdürülmesi kararlılığını ilan etti. 15 Kasım 2012’de düzenlenen ÇKP 18. Ulusal Kongresi’nde Genel Sekreterliğe, 14 Mart 2013’te Çin Devlet Başkanlığı’na seçilen Xi Jinping ise, “Çin Rüyası”, “Yeni Normal” ve “Kuşak-Yol Projesi” gibi daha iddialı ve kapsamlı hedefleri işaret etmekteydi.[20] Açıklamasına göre Çin rüyası, Çin ulusunun Çin değerleri ile sosyalizm doğrultusunda büyük uyanışını içeriyordu ve ÇKP’nin kuruluşunun 100. Yılı (2021) ile ÇHC’nin kuruluşunun 100. Yılı olan 2049’da tamamlanmak üzere “iki aşamalı” hedefe sahipti. ÇKP 2021’de Çin değerleri ve sosyalizm doğrultusunda “orta refah toplumu”nu gerçekleştirecek ve Çin’i 2049’da modern bir sosyalist ülke haline getirecekti![21]
18. Kongre’de, piyasa ekonomisi ve özel mülkiyet ilişkilerinin gerekliliği yönündeki anlayış doğrultusunda Çin sermayesinin dış ülkelerde, dış sermayenin Çin pazarında serbest dolaşımını kolaylaştırıcı politikaların geliştirilerek sürdürülmesi kararı ilan edildi. Jinping’in 2014’te açıkladığı “Yeni Normal” ekonomi politika kapsamında Çin’e yönelik doğrudan yabancı yatırımların artışını sağlamak üzere, yabancı şirketlerin hakları devlet garantisine bağlandı. Yabancı Yatırım Yasası’nda 2016’da yapılan değişikliklerle birlikte bazı önemli ve özel alanları kapsayan “negatif liste” kapsamına girmeyen tüm sektör ve alanlarda yabancı sermayenin hiçbir engelle karşılaşmaksızın faaliyet yürütmesi serbest bırakıldı.[22] Buna göre ÇKP, devlet gücünü kullanarak tekelci kapitalist ekonominin uluslararası mekanizmalarını barışçıl şekilde değerlendirecek, bilim ve teknolojiyi hegemonik hiçbir hedef gütmeksizin dünya halkları yararına kullanacak ve herkesin faydasına sonuçların ortaya çıkmasına hizmet etmiş olacaktı.
19-24 Ekim 2017 tarihinde yapılan 19. Parti Kongresi’nde Devlet Başkanlığı ve Parti Genel Sekreterliğine ikinci kez seçilen Xi Jinping, “Orta Halli Müreffeh Bir Toplumun Her Yönden Kesin Zaferi ve Yeni Bir Çağda Çin’e Özgü Sosyalizmin Büyük Başarımı İçin” başlıklı konuşmasında; “Bu tarihi dönemeçte sosyalizme Çinli bir karakter vermeye çalışacağız. Bu yeni çağ refah toplumunu güvence altına almayı başaracağımız çağ olacak ve modern sosyalist bir ülke olmak için top yekûn çalışacağız…” diyordu.[23] ÇKP Politbürosu Aralık 2020 toplantısında, “sermayenin düzensiz genişlemesi”ne son vermekten; Xi Jinping, zengin-yoksul uçurumunun büyüdüğünü belirterek milyarderler üzerinde baskı kurmaktan söz etmekteydi.
Bunlar ve eklenecek çok sayıdaki başka örnek, Çin’de mevcut ekonomik ilişkilerin kapitalist karakteristiğini, abartı ya da muğlaklığa yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır.
Çin’in NEP’i mi?
Xi Jinping, “Sosyalizmin başlangıç aşaması”nın, “Çin’in sosyalist toplumunun kendine özgü tarihsel bir merhalesi” olduğunu söylüyor ve “Bu aşama, sosyalist modernleşme büyük ölçüde gerçekleşmiş olana kadar en azından 100 yıl devam edecektir” diyor.[24]
ÇKP ve onun “sosyalizmi inşa yolunda ilerlediğini” düşünen takipçileri, bu politikayı Lenin-Stalin yönetimindeki SBKP’nin 1920’lerde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde “zorunlu bir geri çekiliş / bir geri adım” ön açıklamasıyla birlikte baş vurduğu NEP (“Yeni Ekonomi Politika”) ile ilişkilendirerek kaçınılmaz ve gerekli gösteriyorlar. Bu iki örnek oysa, aynılık veya özdeşlik bir yana, karşıt özellikler gösteriyor.
NEP, Lenin önderliğindeki ve Lenin’in deyişiyle Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti’nin, tahrip olmuş ve geri üretim düzeyindeki ekonomisinin proletarya ve geniş köylü kitlelerinin sömürüden kurtuluşu uğruna, devlet kontrolünde ve geçici bir süre için “kapitalizme geri dönüşü” içerecek şekilde düzenlenmesi politikasıydı.[25]
İki yönü vardı. İlkin, “ileri Batı Avrupa kapitalizmiyle doğrudan doğruya resmi, yazılı bir anlaşma” çerçevesinde kazançların ve kayıpların hesaplandığı ve imtiyazların ne kadar süre için verildiğinin işçi devleti tarafından belirlendiği tavizler politikasıydı. Devlet iktidarının işçi sınıfının elinde olduğu koşullarda ve devrimci sınıf iktidarının denetimi altında kapitalizmin gelişmesine izin verme aracıyla proletaryanın sosyal-siyasal konumunu güçlendirmek üzere uygulanan taviz politikasıydı bu. Lenin’in sözleriyle “imtiyazlar biçimindeki devlet kapitalizmi” geriye doğru atılmış bir adımdı.
“İmtiyazlar -diyordu Lenin-, Sovyet iktidarının, yani proleter devletin ataerkil ve küçük burjuva küçük mülk sahibi unsura karşı devlet kapitalizmiyle yaptığı bir anlaşma, bir blok, bir ittifaktır.” Sovyet iktidarı “devlet kapitalizmini imtiyazlar biçiminde ‘yetiştirerek’ küçük işletmeye karşı büyük işletmeyi, geri olana karşı ileri olanı, el emeğine karşı makine işini güçlendirir, kendi elindeki büyük sanayi ürünlerinin miktarını çoğaltır (üretimin teslim edilmesi gereken bölümünü), küçük burjuva anarşik ilişkilere karşıt olarak devletçe düzenlenen ekonomik ilişkileri güçlendirir.”[26]
İhtiyatla uygulanan bir taviz politikasıydı bu. Üretim seviyesinin yükseltilmesi, işçi ve köylülerin durumunda iyileştirme hedefiyle bağlıydı ve kapitalistlere sağlayacağı büyük yararları da vardı. Sonuçlarını belirleyecek olan ise, asla ihmal edilmemesi gereken amaçla bağlı mücadeleydi.
Ekonomik alandaki görevlerin askeri alandakilerden de zor olduğuna dikkat çeken Lenin, yüz yüze kalınan durumda “ağır bir yenilgi ve bir geri çekilmeden başka türlü nitelenemeyecek olan” geri çekilmenin gerekli hale geldiğini belirterek 1921 baharında ilan edilen NEP’in, verilen tavizler politikasından olabildiğince hızlı yararlanmayı sağlayarak başarıyla uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu belirtmekteydi. Yeni ekonomi politika köyde zoralımın yerine verginin konması, kapitalizmin kayda değer şekilde yeniden kurulmasına geçiş, yabancı kapitalistlerle imtiyazlı anlaşmalar, özel kapitalistlere kiralama yöntemi vb. ile kapitalist gelişme için olanak ve alan açmak demekti. Lenin, sorunun kimin kazanacağı sorunu olduğunu söylüyor, kapitalist gelişmeyle proletaryanın nesnel olarak güç kazanacağını belirtiyor ve sonuç açısından kimin daha önce davranacağının belirleyici önem taşıdığını işaret ediyordu. Proleter devlet iktidarı köylülüğe dayanarak kapitalizmi “devletin dümen suyuna sokmak ve devlete tabi, ona hizmet eden kapitalizm yaratmak için kapitalist beyleri gerektiği gibi” dizginlemeyi başarmalıydı.[27]
Dünya burjuvazisinin sosyalist iktidarı yıkmak için tüm olanaklarını seferber ettiği, kapitalistlerin üstünlük sağlayarak devrimin tüm kazanımlarını yok etmeyi ve eskiye geri dönüşü başarmaktan vazgeçmediği koşullarda uygulanan bir politikaydı bu. Başarı ya da mücadelenin sonucu, üretici güçlerin geliştirilmesi aracıyla küçük köylülüğün devrimin hedefleri doğrultusunda örgütlenmesine bağlıydı. Devlet, sanayi üretimi ile köylülüğün ihtiyaçlarını karşılayacak, köylü ticaret yoluyla gereksinmelerini karşılayacak, emekçiler güçlerini proleter devlet iktidarını güçlendirmek için kullanacaklar ve büyük sanayinin gelişmesi böylece daha fazla mümkün olacaktı.
Lenin, 6 Mart 1922 tarihli ve Sovyet Cumhuriyeti’nin Dış ve İç Durumu Üzerine başlıklı raporunda, “Fakat şimdi, kapitalistlere tavizler verme anlamında bu geri çekilmenin sona erdiğini söyleyebiliriz” diyordu. “Kendi gücümüzü ve kapitalistlerin gücünü tarttık. Rus ve yabancı kapitalistlerle anlaşmalar imzalamak anlamında bir dizi örnek keşif hareketi kaydettik ve biz şimdi şunu söylüyoruz ve ben Parti Kongresinin de Rusya’nın yönetici partisi adına aynı şeyi söyleyeceğini umuyorum ve söyleyeceğinden eminim: Ekonomik geri çekilişimizi artık durdurabiliriz. Bu kadar yeter. Daha fazla geri çekilmeyeceğiz…” Devamında Lenin, ekonomik zorlukların devam ettiğini, ancak daha fazla taviz verilmemesi gerektiğini belirtir. Kapitalistlerin taviz politikasının uzatılmasını bekleyeceklerini, ancak onlara “Yeter, yarın hiçbir şey almayacaksınız” demek gerektiğini söyler.[28]
Çin’de ise, kapitalizmi, devlet denetimi altında ve sosyalizmin maddi toplumsal koşullarının oluşmasına hizmet etmek üzere geçici olarak geliştirecek yöntemler iddiasıyla 75 yıldır izlenen kapitalistleşme söz konusudur. Çin yönetiminin, onlarca yıldır devam eden kapitalistleşmeye sınır çekme ve giderek kapitalist özel mülkiyet ilişkilerini sonlandırma yolunda ilerlemeksizin Çin’de sosyalizmi inşa ettiği iddiası, masal değeri bile taşımıyor. Xi Jinping’in üçüncü kez devlet başkanı ve parti genel sekreteri seçilirken sözünü ettiği toplumsal “ortak refah” hedefinin ilk kaşifinin Deng Şiaoping olması ve Deng’in de etkin yöneticilerinden olduğu ÇKP yönetimindeki Çin’in günümüze dek kat ettiği yolun yüz milyonlarca proleter ve kır yoksulunun sömürülmesinde kat edilen ilerleme olarak şekillenmesi, bitmesine çok kalmayan sürede de inşası sürdürülecek olanın sosyalizm olmadığına çok belirgin ve çarpıcı kanıtlar sunuyor. 2024’te Xi Jinping’in “toplumsallık” adına vaat ettiği, gelirlerin daha adil bölüşüleceği ve vergilerin gelirlere göre ayarlanacağıdır. Vaat ettiği bu uygulamaların, bazı burjuva liberallerinin kimi zaman ikiyüzlüce sözünü ettikleri ve liberal sosyal demokrasinin vaatleri arasında yer verdiği ekonomi politik uygulamalardan özsel bir farklılığı yoktur. Xi Jinping yönetiminin 2049’u işaret ederek yüz yıl sürdürülecek kapitalistleşmeyi teşvik politikası ile sosyalizmin maddi sosyal dayanaklarının güçlendirilmekte olduğu iddiası, bir çarpıtmadan ibarettir. Kongre ve MK platformlarındaki konuşmalarında Marksizme bolca atıflarına rağmen o, örneğin artı-değer sömürüsüne son verileceği vaadinde dahi bulunmamakta, sadece sosyalizme geçişten söz etmektedir.
Söylem Gerçeği Örtebilir mi?
ÇKP Merkez Komitesi’nin 26 Ağustos 2021’de Xinhua tarafından yayımlanan ‘ÇKP: Görevleri ve Katkıları’ başlıklı belgede, başka şeylerin yanı sıra, ÇKP’nin Deng Şiao-ping döneminde kararlılıkla uyguladığı reform ve açılıma işaret ediliyor, onun “Çin’e özgü sosyalizmi oluşturdu”ğu, Çin’i “dünyaya açık bir ülkeye dönüştürdü”ğü belirtiliyor ve “Çin Komünistleri, öncelikle Mao Zedong, Deng Şiaoping, Jiang Zemin, Hu Jintao ve Şi Jinping tarafından temsil edilerek Marksizmi Çin’in gerçeklerine ve geleneksel kültürüne uyarladılar ve ulusal gençleşme hedefine doğru yürüdüler”[29] deniyordu.
Genel Sekreterlik görevine üçüncü kez getirildiği ÇKP’nin 20. Kongresi’ndeki (16-22 Ekim 2023) konuşmasında, Xi Jinping de, Çinli komünistlerin “Yalnızca Marksizmin temel ilkelerini ülkemizin somut koşulları ve seçkin geleneksel Çin kültürüyle birleştirerek ve diyalektik ve tarihsel materyalizmin uygulanmasını sürdürerek”, zamanın ve pratiğin getirdiği büyük sorulara doğru yanıtlar bulma hedefiyle hareket edeceklerini belirtmekteydi.
ÇKP’nin “sosyalizmin ilk aşaması için temel bir ekonomik sistem oluştur”duğunu ileri süren Jinping, bu sistem içinde kamu ve kamu dışı sektörlerin “sosyalist piyasa ekonomisinin önemli bileşenleri ve esas temelleri” olarak yer aldığını söylüyor, “diğer biçimlerde mülkiyetin gelişmesine izin verirken toplumsal mülkiyeti temel dayanak haline getirmeye devam etmenin önemini vurguladık”larını belirtiyor, “ekonominin devlet sektörünü kararlılıkla sağlamlaştırmalı ve geliştirmeliyiz ve ayrıca devlet dışı sektörün gelişimini kararlılıkla teşvik etmeli, desteklemeli ve başlatmalıyız, her türlü mülkiyet biçiminin birbirini güçlendirmesini ve birlikte gelişmesini sağlamalıyız.” diyordu.[30]
ÇKP MK açıklamalarında adları sıralanan ve “Çin’e özgü sosyalizm” anlayışının geliştirilmesinde pay sahibi olan isimlerin Çin’in dünya kapitalist sisteminde büyük bir güç haline gelerek yer almasındaki sorumluluklarına yukarıda kısaca değinildi. “Çin’e özgü sosyalizm” söylemini sürdüren Xi Jinping, Çin kapitalizmini “sosyalist piyasa ekonomisi” olarak gösteriyor ve ekonominin sosyalist niteliğini de devlet sektörünün varlığı ve etkinliğiyle sözüm ona kanıtlıyor! Tekelci devlet kapitalizminin ya da devlet sektörünün ekonomide ağırlıklı yer tutması ve yönlendirici işlev görmesi üretim sisteminin sosyalist tarzına işaret etmez. Bu, burjuva devletlerinin geçmiş dönemlerde çeşitli nedenlerle başvurdukları devletleştirme/kamulaştırma politikalarıyla da kanıtlıdır. Emperyalist ve işbirlikçi tekelci sermayenin egemenliğindeki ülkelerde belirli kritik sektörlerin devletçe işletildiği ve elde tutulduğunun çok sayıda örneği bulunuyor. Silah sanayi, enerji ve teknolojinin bazı alanlarında bu daha belirgin olarak görülür. Devlet sektörünün ya da tekelci devlet kapitalizminin Çin ekonomisindeki payı ayrıca tartışılabilir olsa bile, bu sektörün işleyişine yön veren temel “ilke”nin artı-değer üretimi olmaya devam etmesi ve Çin ekonomisinde özel kapitalist işletmelerin oransal olarak azalmak bir yana sürekli olarak artış gösterip güçlenmesi Jinping yönetiminin sosyalizmi inşa iddialarını dayanaksız kılmaktadır. Çin yönetimi, yakın dönemde, özel sektör için “devlet şirketleriyle eşit koşullarda rekabet ortamı sağlanması, finansman olanaklarının geliştirilmesi, doğrudan destekler sağlanması, politika geliştirme ve düzenleme süreçlerine dahil edilmesi” yönünde otuz civarında önlem içeren karar açıkladı.[31] Çin halk devriminden 70 yıl sonra dahi özel sektörün geliştirilmesine güç veren uygulamaları sürdürme ısrarı, olsa olsa gelişip güçlenenin kapitalizm olduğuna kanıt olur.
Jinping, Deng Şiaoping’i de kaynak göstererek “sosyalizmin özü”nün, toplumsal ortak refaha ulaşmak üzere “üretici güçlerin özgürleşmesi ve geliştirilmesi” olduğunu söylüyor. 18. ÇKP Merkez Komitesi’nin Beşinci Genel Toplantısı (Ekim-2015) sonrasında yapılan açıklamada da, “insanların refahını artırmak, çok yönlü gelişmelerini ve ortak refah yolunda istikrarlı ilerlemelerini teşvik etmek” hedef olarak belirtilmekteydi.
Jinping, izledikleri ekonomi politikayı üretici güçlerin özgür gelişimiyle de ilişkilendirmektedir. Meta üretimi, sermaye birikimi ve genişleyen yeniden üretimi üzerine Marksist analize ilişkin ortalama bilgi sahibi her okur, kapitalist gelişmenin temel koşulunun artı-değer sömürüsü olduğunu bilir. Sermaye sahibiyle emek gücü sahibinin kapitalist pazarda karşı karşıya gelerek yaptıkları ‘sözleşme’, prekapitalist bağlardan kopuş anlamında bir özgürleşmeyi ifade etse de, işçiler üzerindeki çeşitlenmiş baskı ve denetim ile birlikte mutlak ve nispi artı-değer sömürüsünü artıracak uygulamalar özgür gelişmenin barikatlarını oluştururlar. Kapitalist gelişme sürecinde emekçilerin yaşam koşullarında görece ya da daha somut her iyileşme hem mücadeleyle koşulludur hem de daha fazla sömürü için geliştirilmiş üretim yöntem ve araçlarıyla bağlantılıdır. Üretici güçlerin -ki emek gücü canlı ögesini oluşturur- gerçekten özgürce gelişmesi için emek gücünün sömürülmesi koşullarının ortadan kaldırılması gerekir.
Çin’de kapitalist gelişmeyle birlikte üretici güçler de, evet, gelişmiştir. Kır ilişkileri çözülmüş, yüz milyonlarca emekçi proletaryanın saflarına katılmış, geliştirilen teknoloji, emek verimliliğini ve üretim artışını sağlamak üzere sömürü etkeni işleviyle gelişmenin aracı olmuştur. Ancak, Çin’de sömürü ilişkilerinin tasfiye edilmekte olduğu bir toplumun inşası yolunda ileri yüründüğünü gösterir veri yoktur. Çin’de, halk devriminin başarıya ulaşması sonrasında sanayide ve tarımda kamulaştırma yönünde atılan kısmi adımlardan da geriye çark edilmiş, devlet makinesi ÇKP’nin elinde olmasına, devlet kapitalizmi (devlet sektörü) varlığını sürdürmesine karşın, özel sektör, yerli-yabancı sermaye ortaklı ve doğrudan dış sermaye yatırımlı işletmelerin etkinlik alanı genişlemiş, yeni ekonomi politika adına girişilen uygulamaların on yıllarca sürdürülmesi sonucu sermayenin genişleyen yeniden üretimi “piyasa”nın belirleyicisi olmuştur.
ÇKP yönetiminin “ortak refah” anlayışının karakteristiği, Jinping’in “İnsanlık, nihayetinde hepimizin aynı gemide olduğumuzun, uyum içinde bir arada kalmamız gerektiğinin, ortak gelişme hedeflerimizin ve küresel ortaklık ilişkilerinin yeni biçimlerini kurmamız gerektiğinin bilincine varmalıdır” şeklindeki, temenni ve çağrı içeren sözlerinde ifadesini buluyor.
Çağrının muhatapları “herkes” ama öncelikle günümüz dünyasının egemenleridir. Çin yönetimi, büyük nüfus gücünü, yüz milyonlarca emekçinin üretici enerjisini, uluslararası alanda sağladığı ticari ilişkiler ağını “Çin rüyasını gerçekleştirmek için” daha etkin tarzda kullanmak istiyor. Bu söylem, sınıf ayrımsızlığı iddiasıyla uzlaşmaz çelişki içindeki toplumsal sınıfların varlığına örtü çekme işleviyle yüklüdür. ÇKP ve Jinping’in “ortak refah” söylemi ve hedefinin, burjuva dünyasında egemen güç temsilcisi politikacıların sıklıkla dillendirdikleri “toplumun ortak refah ve huzuru” söylemini anımsatmaktadır. Burjuva yönetimleriyle sermaye partilerinin sözcüleri bunu bir vaat olarak öne sürerlerken, Jinping yönetimindeki ÇKP, “sosyalist piyasa ekonomisi”yle tüm sınıflara refah sağlayacağı iddiasındadır. Ancak bununla da yetinmez, Jinping, Çin’in “ortak refah” politika ve uygulamalarının bütün dünya için olduğunu ve olacağını da ileri sürmektedir. 2013’te Xi Jinping tarafından Asya ve Avrupa (Avrasya) ülkelerini birbirine bağlama hedefi taşıyacağı açıklanan ve Orta Asya’dan Afrika’ya dek geniş bir alanda inşayı içeren “Kuşak ve Yol” projesi de Çin ve ÇKP’nin “uluslararası ortak refah ve kalkınma”nın gerçekleştirilmesine hizmeti olarak sunuluyor![32]
ÇKP liderleri şunu diyor:
“Her zaman barışçıl kalkınma yolunda yürüyeceğiz, her zaman karşılıklı yarar ve ortak fayda için açılma stratejisi izleyerek, yalnızca Çin’in kendi kalkınması için çabalamakla kalmayıp, aynı zamanda dünyanın kalkınmasına olan sorumluluğumuza ve katkımıza da değer vereceğiz. Sadece Çin halkının refahı için değil, aynı zamanda tüm dünya nüfusu için çalışıyoruz. Çin rüyasının gerçekleşmesinin dünyaya getireceği şey, kargaşa değil, barıştır; bu bir tehdit değil, fırsattır.”[33]
Çin rüyasının tüm dünya, bütün insanlık için “ortak refah” yolunda ilerleme ve büyük bir fırsat olduğunu söyleyen Çinli yöneticiler, “Çin -diyorlar-, her türlü hegemonya ve güç politikasını reddettiğini, diğer devletlerin iç işlerine karışmadığını ve asla hakimiyet ve genişlemeyi amaç edinmediğini defalarca kamuoyuna açıkladı.”[34]
Jinping yönetimi beyaz güvercinler uçurmayı vaat ediyor ama, “hakimiyet ve genişleme”, kapitalizmin emperyalizm aşamasında artık sadece dolaysız işgal ve ilhaklarla gerçekleştirilmiyor. Sermaye ihraç edilerek, borç-kredi ilişkileri geliştirilerek, ortaklıklar kurularak, devlet tahvili, hisse payı satın alınarak bağımlılık ilişkilerinin kurulup geliştirilmesi, sermaye tekellerinin ortaya çıktığı tarihlerden günümüze, daha da gelişmiş biçimleriyle burjuva emperyalist tarihin belirleyici en önemli olguları arasındadır. Çin’in emperyalist Batılı devletlerin pazarındaki ve onların Çin pazarındaki faaliyetleriyle birlikte Çin’in onlarca ülkede yukarıdaki türden ilişkilere sahip olduğu biliniyor. Çin, çeşitli değerli maden kaynaklarına sahip Afrika ülkelerine son yıllarda sermaye ihracı ve ticari faaliyetleriyle giriş yaptı.
Ve yine bu gelişmelerle de bağlı olarak Amerikan emperyalizmi başta olmak üzere Batılı emperyalist güçlerin Çin’in dünya kapitalist pazarındaki etkinliğinin büyümesine karşı seferber olması, ticari savaşların kızışmasıyla sınırlı olmayacak şekilde rekabetin “savaş hazırlıkları” açıklamalarıyla askeri politika yönünde sertleşmesi, günümüz dünyasının gerçeklikleri arasındadır. Kapitalist büyük güçler, Çin’in “rüyası”nın gerçekleşmemesi için her tür araç ve yolu deneyeceklerdir. Bunun nedeni Çin’in “sosyalizmi” değildir.[35]
Kapitalist dünyada “tüm dünya nüfusu için” çalışma iddiasının sosyalizm ile bağdaşır bir yanı yoktur. Böylesi bir iddia, ancak sosyalizmin dünya ölçekli gerçekleşmesi koşullarında belirli bir anlama sahip olabilir. ÇKP yöneticileri demagojik söylem aracıyla tekelci emperyalist burjuvaziden yoksul kır emekçilerine, bağımlı ülkeler halklarından dünyanın aralarında Çinli patronların da bulunduğu büyük sermayedarlara herkes için çalıştığını söyleyerek tekeller için de çalıştıklarını itiraf ediyorlar.
Jinping‘in, yüz yıl süreceğini belirtiği “sosyalizmin başlangıç aşaması”nın bitişi ve varsayımsal olarak orta aşamasına geçiş sürecinde nasıl bir dünya ve Çin’in olacağı bugünden kestirilemez olsa da, günümüzün Çin gerçekliğinde bu iddia tümüyle dayanaksızdır. Mistisizmin, yararcılığın, eklektizmin felsefi ideolojik ve politik yıldız olup bayrağına yansıdığı Çin’de toplumsal gerçeklikler başka bir Çin’i resmediyor: Çin’de yüz milyonlarca kır emekçisi ucuz işgücü olarak uluslararası ve ‘yerli’ sermayenin kâr üretici kaynağı ya da aracı durumundadır. Çin dünya kapitalist pazarının muazzam büyüklükteki bir fabrikasyonu/imalathanesi haline gelmiştir. Çin’e doğrudan yabancı sermaye yatırımları artmış, hızlı kapitalistleşme, Batılı emperyalist ülkeler sermayesinin Çin pazarına akışını hem hızlandırmış hem de sömürünün yoğunlaşmasını sağlamıştır. ABD başta olmak üzere emperyalist ülkelerin ve uluslararası tekellerin Çin’de, Çin tekellerinin dünyanın birçok ülkesinde faaliyeti vardır. Dış ya da yabancı sermayenin Çin’de, bazı alanlar dışında engelsiz faaliyet gösterdiği Çin kaynaklarınca da doğrulanmaktadır. Bazı kritik sektörlerin dış sermaye faaliyetine kapalı tutulmasının salt Çin gibi “sosyalist piyasa ekonomisi” uygulama iddiasında olan bir devletin mahareti veya öznelliği olmadığı da dünya gerçeklikleri ve güç ilişkileriyle bağlı olgular arasındadır. Çin’in ekonomik büyüklük açısından ABD’den hemen sonra başlıca emperyalist kapitalist ülkeleri geride bırakacak düzeyde gelişmesi, işçi sınıfı ve diğer emekçilerin sömürülmesi ve baskı altında tutulmasıyla dolaysızca bağlıdır. Uluslararası sermaye ile onlarca yıl sürdürülen iç içe geçişle inşa olunan bir sosyalizmden söz edilmesi ise büyük bir çarpıtmayı, hatta düpedüz yalanı işaret eder. Çin yöneticilerinin sosyalizmi inşa etmekte olduklarına ilişkin söylem, Çin’in kapitalist gerçekliğini örterek yayılmasını kolaylaştırma hedefiyle bağlıdır. İçeride gelişecek proleter ve emekçi isyanları, uluslararası alandaki destekle birlikte “barışçıl olacağı” vaat edilen paylaşım gücünü zaafa uğratacağından, bu aldatının sürmesinde yarar görülmektedir. Çin’de devlet-özel sektör ortaklıkları, iç ve dış sermaye ortaklıkları ve ayrı ayrı özel kapitalist şirketlerin faaliyeti, yanı sıra kent ve kırda küçük ve orta işletmelerin serbest faaliyeti, ekonominin başlıca gerçeklikleri arasındadır. Çin’de devletin, “özel sektörün varlığına ve gelişmesine” izin vereceği, “çıkarlarını ve yasal haklarını koruyacağı”na dair anayasaya madde dahi konmuştur ve Xi Jinping’e göre bu “toplumsal harmoni” gereğidir.
Bu “toplumsal harmoni”, Çin ve uluslararası sermayenin genişleyen yeniden üretimiyle çoğalması için emek gücünün, artı değer ve kâr için daha etkin ve verimli tarzda sömürülmesine dayalıdır. “Her türlü mülkiyet biçiminin birbirini güçlendirmesini ve birlikte gelişmesini sağlamalıyız” politikası kapitalizmi geliştirmeye hizmet etmiştir. Devletin ekonomide etkin güç olması, Çin ekonomisinin kapitalist karakterini değiştirmemiştir. Çin, nüfus gücü, ekonomik kapasitesi, askeri ve teknolojik olanaklarıyla dünya kapitalist sisteminde en büyük ve öndeki güçlerden biri haline gelmiştir. Sermaye ihracı, borç-kredi anlaşmaları, ticaret ağındaki ağırlığıyla rekabette ilk sıralarda yer alan büyük bir emperyalist güçtür.[36]
ÇKP yöneticileri, Çin’de üretici güçlerin gelişme düzeyinin düşük olması gerekçesiyle ve sözde sosyalizm için maddi toplumsal dayanakların gelişmesi için kapitalist gelişmeyi teşvik ve kapitalist ilişkilerin on yıllar boyu yeniden ve yeniden üretimini koordine ettiler. ÇKP, sosyalizmi inşa ve komünizme geçiş söylemini bir iddianın alt paragrafları içinde sürdürürken, “piyasa sosyalizmi” uydurmasıyla özel kapitalist mülkiyeti garanti eden “serbest piyasa kapitalizmi”ni ihya etti. Çin’in kalkınması ve toplumun ortak refahının sağlanması ve artırılması adına gerçekleştirilen, uluslararası tekellerin Çin pazarında, Çin sermayesinin de uluslararası pazarda faaliyeti için koşulların oluşturulmasıydı.
“Piyasa sosyalizmi”ni yüzyıllık süreçte başarıyla gerçekleştirme iddiasıyla pragmatizmin farklı versiyonlarını kongre kararları haline getiren ÇKP yöneticileri, Mao Zedung’un milli burjuvaziyle iktidar ortaklığı ve “baş düşmana karşı bazı diğer düşmanlarla işbirliği” anlayışını emperyalistlerle “kazan-kazan” işbirliği ve sözde barış içinde gerçekleştirilecek “ortak refah”a genişleterek, Çin kapitalizmini devlet tekelci kapitalizmine yükselttiler. “Çin’e özgü sosyalizm” adına meta üretimi, özel mülkiyet ve burjuva hakkının on yıllar boyunca ortadan kaldırılamayacağı daha baştan kabul edilmekteydi. Deng Xiaoping’den Xi Jinping’e açılım politikalarıyla “kapitalist yolcu”ların dolar milyarderleri ve milyonerleri olmalarının yolunu daha fazla açıp kapitalist ilişkilerin kentte ve kırda daha fazla etkili olmasını sağladılar.
***
Günümüz ÇKP’si adındaki komünist sözcüğünü hala silmemiştir. ÇKP yöneticileri “Çin’e özgü sosyalizm” söylemini -bir hedef olduğunu da belirterek- sürdürmektedir. 96 milyon üyesi olduğu belirtilen, periyodik resmi kongreleriyle yönetici organlarını seçen ve ülkeyi yöneten ÇKP’nin yöneticileri çeşitli açıklamalarında, Marksizm’in “yönlendirici ideoloji” olduğunu söylemekten de kaçınmıyorlar.[37]ÇKP Politbürosu, 19. Kongre dolayısıyla yayımladığı duyuru metninde, “Çin’e özgü sosyalizm bayrağı dalgalanacak; Partiye Marksizm-Leninizm, Mao Zedong düşüncesi, Deng Şiaoping teorisi, önem taşıyan Üç Temsiliyet ve Kalkınmada Bilimsel Bakış rehberlik edecek ve Şi Jinping’in önemli görüşlerinin özü eksiksiz uygulanacaktır” demekteydi. Xi Jinping, Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yılını (2049), “Çin ulusunun büyük yeniden gençleşmesi ve Çin Rüyası’nın gerçekleşme tarihi” olarak gösteriyor ve bunun başarılacağına güven duyulmasını istiyor.[38]
Ne ki, Çin gerçekliğiyle bağlı “Çin’e özgü sosyalizm”, “Yeni Marksizm” iddiası, Çin’in kapitalist toplumsal gerçekliğini, 1949 sonrası tarihsel dönemin gelişmeleriyle ideolojik argümanlarından da beslenen muğlak ve karmaşık söylem eşliğinde örtme çabasının ürünüdür. ÇKP, Çin toplumunda, bürokratik aygıtın yönetimi misyonuyla yüklüdür ve burjuvaziyle refahta “ortaklaşma” hedefine sahiptir. Çin’de kabaca denebilecek ölçekte dahi “herkese emeğine göre” ilkesinin geçerli olduğu bir toplumsal ve ekonomik ilişkiler sistemi yoktur. Çin’i sosyalist ya da en azından kapitalizmden sosyalizme geçiş aşamasında bir ülke olarak tasavvur eden veya öyle olduğunu iddia edenlerin dayanak gösterecekleri yönetici işçi organları veya işçilerin ve kent-kır yoksullarının komünal oluşumları da söz konusu değildir.
Ama Çin muazzam büyüklükte devrimci bir potansiyele sahiptir. Orada çünkü yüz milyonlarca proleter ve kır-kent emekçisinin kapitalist sömürüden kurtulmak için er-geç gelişecek mücadelesinin mayalanması için, başka birçok ülkeyle kıyaslanamayacak tarihsel deneyim birikimi de vardır. Dünya proletaryasının dörtte birinden daha fazlasını oluşturan Çin işçi sınıfı -ve onun varsa eğer- ya da oluşturulduğunda yeni ve gerçek komünist partisi, sömürünün olmadığı bir Çin’in var edilmesi mücadelesindeki başarısıyla dünya proletaryası ve boyunduruk altında tutulan halkların kapitalist barbarlığa karşı çok büyük bir dayanağı olacaktır.
[1] Yazıcı, J. (2022) “Korkut Boratav’la söyleşi”, Teori ve Politika, https://teorivepolitika1.net/2022/02/22/korkut-boratav-la-soylesi/
[2] Kayaoğlu, M. (2022) “Çin’deki Gösteriler ve Marksizmin Tarihsel Gücünden Ürken Solcular”, Teori ve Politika, https://teorivepolitika1.net/2022/12/06/cin-deki-gosteriler-ve-marksizmin-tarihsel-gucunden-urken-solcular/
[3] Mao Zedung’un siyasi, felsefi, ekonomik ve askeri mücadeleye dair eklektik karmaşık görüşlerini Marksizmin daha üst bir aşaması olarak gösterenler sadece Peru, Brezilya, Kolombiya, Ekvator, Hindistan, Nepal, Filipinler ve Türkiye gibi ülkelerde değil Almanya gibi Batı Avrupa ülkelerinde de ortaya çıktı.
[4] Mao Zedung, Çin devriminin halkçı devrimci büyük önderiydi. Eserlerinde sınıf mücadelesinden, sömüren-sömürülen, ezen-ezilen çelişkilerinden ve sosyalizm hedefinden söz ediyor, proletarya diktatörlüğünün gerekliliğinden ve devrimin işçi sınıfı önderliğinde sosyalizmin inşası yönünde ilerletilmesinin önemine dikkat çekiyor, kimi zaman Marksist teorisyenlere başvurarak onlardan alıntılar da yapıyordu. Marksizm-Leninizm ve materyalist dünya görüşüne ilişkin kimi tezleri ve çelişkiler sorununa yaklaşımı, kimilerince sosyalist dünya görüşünün “yeni ve büyük bir teorisyeni” olarak nitelenmesine de yol açtı. Gelgelelim, Mao’nun ideolojik siyasal görüşlerinin başlıca özelliği eklektik-düalist olmalarıydı. O Marksizm’den etkilenmesine, Marx ve Lenin’den alıntılar yapmasına karşın eklektik ve karmaşık; yer yer Konfüsyücülükle de bağlanan tarzda idealist, siyasal taktikler adına pragmatik ve burjuvaziyle uzlaşı içeren ve öneren görüşler ‘toplamı’na sahipti. Çin kırının halk devrimindeki yeri ve Çin köylüsünün devrimdeki rolünün de etkisi altında şekillenen teorisinde, Sun Yat-Senci “üç halk ilkesi”ni yol gösterici olarak alıyor, Marksizm-Leninizmi Çin gerçeğine uyarlama adına devrim ve sınıflar sorununa ilişkin bilimsel sosyalist görüşleri muğlaklaştırıp Konfüçyüsçü felsefeden esinlenen argümanlarla da karışık biçimde ulusal burjuvaziyle uyumluluk teorisine dönüştürüyor, onu iktidar ortağı yaparak uzlaşının ‘geçiş dönemi’nde de sürdürülmesini daha baştan teorileştiriyordu. O, örneğin “emperyalizm ve feodalizm dağları”na karşı mücadelenin ancak halk kitlelerinin devrimci seferberliğiyle zafere ulaştırılabileceğini söylüyor; ancak mücadelenin zafere ulaştırılması için gerekli olan(lar)ı üretim ilişkileriyle üretici güçler; sömüren-sömürülen sınıflar ilişkisi zemininde belirleme gibi temel önemde bir sorunu bulanıklaştıran bir yaklaşım gösteriyordu.
[5] Korbash, E. (1976) Maoizmin Ekonomik Teorileri, çev. E. Koçbaş, Bilim Yayınları, İstanbul, sf. 8.
[6] Suyin, H. (1993) Sabah Tufanı 1: Mao Zedung ve Çin Devrimi, çev. C. Irmak, 2. Baskı, Berfin Yayınları, İstanbul, sf. 536.
[7] Aktaran Dölek, L. (2007) “Tarihsel Gelişimi İçerisinde Çin’in Sosyoekonomik Yapısının İncelenmesi”, T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, sf. 69.
[8] Suyin, Mao Zedung ve Çin Devrimi, sf. 347.
[9] Zedung, M. (1975) Seçme Eserler: Cilt 2, Aydınlık Yayınları, İstanbul, sf. 119.
[10] Zedung, M. (1976) Seçme Eserler: Cilt III, Aydınlık Yayınları, İstanbul, sf. 251.
[11] Zedung’dan aktaran Parti Bayrağı (1979) “Marksist Leninist Proletarya Diktatörlüğü Öğretisi, Sosyalist İnşa ve ‘Mao Zedung Düşüncesi’”, Sayı: 17, 10-62, sf. 28-29, https://www.dibar.net/dibar/dsm.html?yayin=pb
[12] Parti Bayrağı, age, sf. 20-21.
[13] Zedung, M. (1978) Seçme Eserler: Cilt V, Aydınlık Yayınları, İstanbul, sf. 87.
[14] 1950’li yılların başında Çin’de 123 bin 165 orta ve küçük kapitalist işletme (%85’i 10’dan daha az işçi çalıştırıyordu ve 500’den fazla işçi çalıştıran işletmelerin sayısı 164’tü) bulunuyordu (Suyin, H. (1995) Sabah Tufanı: Cilt 2: Mao Zedung ve Çin Devrimi (1949-1975), çev. M. K. Bozkurt, Berfin Yayınları, İstanbul, sf. 71-72).
[15] Nüfusun %3’ünü oluşturan ve ekilebilir toprakların %26’sına sahip olan toprak ağalarının topraklarına el konmakla birlikte zengin ve orta büyüklükte toprak sahiplerine dokunulmadı. Nüfusun %7’sini oluşturan zengin köylüler toprakların %27’sine sahipti. Orta köylüler %25’ine, nüfusun %68’ini oluşturan yoksul ve topraksız köylüler ise toprakların %22’sine sahipti (Suyin, Sabah Tufanı: Cilt 2, sf. 49-52).
[16] ÇKP’nin SSCB ve SBKP ile ilişkileri Çin Halk Devrimi’nin zafere ulaşmasıyla birlikte daha ileri düzeye ulaştı ve kapsamı genişledi. Mao Zedung, Çin’de ekonomik sosyal yaşamın yeni tür inşasına yardımları için SSCB’ne gitti. Sovyetler Birliği ile Çin’e yönelik dış saldırılara karşı ortak savunma ve askeri destek anlaşmaları imzalandı.
[17] Martin Hart-Landsberg ve Paul Burkett’ten aktaran Dölek, age, sf. 99-100.
[18] CRI (2012) “‘Üç Temsil’ düşüncesi”, http://turkish.cri.cn/862/2012/11/04/1s144092.htm
[19] Buna göre, DTÖ üyesi tüm ülkeler Çin pazarında aynı uygulamalara tabi olacak, yabancı kişi ve kuruluşlara eşit ticari haklar tanınacak; şirketler iç pazarda ve ihracata yönelik üretimde eşit haklara sahip olacaktı. Bazı madenler, tütün, tahıl çeşitleri ve akaryakıt gibi belirli ürünlerdeki devlet tekeli dışındaki diğerleri yabancı sermayeye de açılacak, üyeliğe geçiş ile birlikte TRIPS Antlaşması uygulanacak, üyelik sonrası ilk 12 yıl içerisinde, Çin ürünlerinin DTÖ üyesi ülkelerden herhangi birinin iç pazarına zarar vermesi veya verme tehlikesi durumunda, gümrük tarifeleri takvime bağlı olarak azaltılacak ve belli bir takvim içinde (örneğin büyük bölümü için 2004’e, diğerleri için 2010’na dek) bu tarifeler (tarım ürünlerinde ortalama vergi %15’e, sanayi ürünlerinde ise %8,9’a) düşecek, Çin, tarım ürünlerine ihracat sübvansiyonu vermeyecek; bankacılık hizmetlerinde, üyeliğin ilk yıllarından itibaren yabancı finans kuruluşları müşteri kısıtlaması olmaksızın döviz ile işlem yapabilecekti. DTÖ üyeliği Çin’e de ihracatını artırma ve daha geniş alanlara ihracat yapma olanağı sağladı.
[20] 5 Ocak 2013 tarihinde, yeni seçilmiş olan Merkez Komitesi üyelerine hitaben yaptığı konuşmasında Jinping, Deng Xiaoping’in “reform ve dışa açılma” politikasına atıfta bulunarak “Marksizmi aldık ve Çinlileştirdik. İşte bu, Çin’e özgü sosyalizmdir” diyor ve “Eğer partimiz 1978 yılında reform ve dışa açılmayı uygulamaya kesin bir şekilde karar vermeseydi, reform ve dışa açılmayı tereddütsüz bir şekilde teşvik etmeseydi ve reform ve dışa açılmanın doğru istikametini sadık bir şekilde kavramasaydı, sosyalist Çin bugün olduğu gibi sevindirici bir durumda olmayabilirdi” diye ekliyordu. Deng Siao-Ping’i sürekli şekilde referans gösteriyor: “Reform ve dışa açılımı derinleştirmeye, keşfetmeye, yaratmaya ve ilerletmeye devam edecek ve kurumsal, teorik ve pratik yenilikleri teşvik etmeyi sürdüreceğiz.” diyordu. (Greer, T. (2019) “Xi Jinping in Translation: China’s Guiding Ideology”, Palladium, https://www.palladiummag.com/2019/05/31/xi-jinping-in-translation-chinas-guiding-ideology/#xvii)
[21] Marksizm ve “Mao Zedung Düşüncesi” vurgulu açıklamasında Jinping, “Zengin ve fakir arasındaki uçurumun büyümeye devam etmesine – zenginler daha da zenginleşmeye devam ederken fakirlerin daha da fakirleşmesine – izin veremeyiz. Zenginlik uçurumunun aşılmaz bir uçurum haline gelmesine izin veremeyiz” diyordu; bölgeler, kentsel ve kırsal alanlar ve zenginler ile yoksullar arasındaki uçurumlardan söz ederek, herhangi kapitalist ülkede sol liberal ya da sosyal demokrat politikacıların yaptıkları ya da yapacakları türden sosyal adaletin ve adaletin savunulmasını çözüm gösteriyordu (Michael, R. (2022) “Çin: Sosyalist Bir Kalkınma Modeli Mi?” BRIC, 3(2), sf. 44).
[22] Subaşı E. M. (2017) “Çin’de Ekonomik Büyüme, Yoksulluk ve Gelir Eşitsizliği: Dünya Ekonomisindeki Konumu”, Bilgi Ekonomisi ve Yönetimi Dergisi, XII(I), sf. 12.
[23] Aktaran Karamurtlu, B. (2020) “Kuşak Yol Projesi Bağlamında Çin Halk Cumhuriyeti’nin Küresel Hegemonya Girişimi”, DAAD, sf. 65.
[24] Jinping, X. (2014) “Çin’i Yönetmek”, Palladium, https://www.palladiummag.com/2019/05/31/xi-jinping-in-translation-chinas-guiding-ideology/#xvii
[25] Kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde, özellikle de sürecin başlarında kapitalizmin unsurlarıyla sosyalizmin unsurlarının yan yana veya iç içe bulunmasının kaçınılmazlığı, bunlardan hangisinin egemen olacağını belirleyecek mücadelenin sürdürülmesini kaçınılmaz kılar.
[26] Lenin, V. İ. (1997) “‘Ayni Vergi, Serbest Ticaret ve İmtiyazlar Üzerine’”, Seçme Eserler: Cilt. 9 içinde, çev. S. Kaya ve İ. Yarkın, İnter Yayınları, Ankara, sf. 208-9.
[27] Lenin, V. İ. (1997) “Yeni Ekonomik Politika ve Politik Aydınlatma Şubelerinin Görevleri”, Seçme Eserler: Cilt. 9 içinde, çev. S. Kaya ve İ. Yarkın, İnter Yayınları, Ankara, sf. 288-89.
[28] Lenin, V. İ. (1997) “Sovyet Cumhuriyeti’nin Dış ve İç Durumu Üzerine Rapor”, Seçme Eserler: Cilt. 9 içinde, çev. S. Kaya ve İ. Yarkın, İnter Yayınları, Ankara, sf. 342-46.
[29] Aktaran Boratav, K. (2021) “Batı’da tedirginlik: Çin sosyalizme mi dönüyor?”, Sol Haber, https://haber.sol.org.tr/yazar/batida-tedirginlik-cin-sosyalizme-mi-donuyor-314888
[30] ÇKP (2022) “Her Yönden Modern, Sosyalist Bir Ülke İnşa Etme Gayreti ve Çin’e Özgü Sosyalizmin Büyük Sancağının Yüksekte Dalgalandırılması, Çin Komünist Partisinin 20. Milli Kongresi Raporu”, çev. A. Yaman.
[31] Oktay, F. (2023) “İlk yarıyılda Çin ekonomisi ve özel sektör”, https://istanbulticaretgazetesi.com/tr/yazar-haber/ilk-yariyilda-cin-ekonomisi-ve-ozel-sektor
[32] Pekin Üniversitesi Uluslararası ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün yayımladığı bir rapora göre, Çin’in kamu işletmeleri Kuşak-Yol Projesi kapsamında 185 ülkede 3116 projeyi üstlenmiştir ve imzalanan sözleşmelerin değeri 500 milyar doları aşmaktadır. H. Kozanoğlu ise, bunun için 932 milyar dolar harcama yapıldığını yazdı. (Kozanoğlu, H. (2022) “Çin’in ‘ortak refah’ arayışı”, Birgün, https://www.birgun.net/makale/cin-in-ortak-refah-arayisi-398965)
[33] Jinping’in konuşmalarından Alıntılar için bkz. Kuşak ve Yol Girişimi Dergisi, 3(2), 16-23.
[34] Lotus (2024) “Xi: Çin ulusunun yeniden canlanması ve dünya halklarının refahı için çalışıyoruz”, https://www.lotusnews.com.tr/xi-cin-ulusunun-yeniden-canlanmasi-ve-dunya-halklarinin-refahi-icin-calisiyoruz)
[35] Kuşkusuz sosyalist bir ülke -üstelik Çin büyüklüğü ve gücünde- olsa idi bütün kapitalist güçler yine ona karşı seferber olup etkisiz kılmaya soyunacaklardı. Ancak günümüz Çin’iyle rekabet ve kavga, emperyalist-kapitalist güçler arası rekabet ve kavga kapsamındadır.
[36] 1990’da ekonomik büyüklük bakımından 11. sıradaki Çin ekonomisi günümüzde dünyanın en büyük ikinci ekonomisi durumundadır. 2016 yılı sonu itibarı ile 2 trilyon doları aşan ihracatı, 1,6 trilyon dolarlık ithalatı ile dünyanın en fazla dış ticaret yapan ülkesi konumunda olan Çin, 2020’de 15,4 trilyon, 2023 ortaları itibariyle 18,6 trilyon dolar büyüklüğe ulaşmıştır. Dünyanın en büyük ihracatçısı, ikinci büyük ithalatçısı ve en büyük döviz rezervlerine sahip ülkesidir. Demir-çelik, otomobil ve televizyon üretimi ve pazarı olmada ilk sıradadır. Dünyanın en büyük elektronik ticaret hacmine sahip ülkesidir. Hemen hemen her ürün için dünyanın birinci veya ikinci en büyük pazarını oluşturuyor. Son yıllarda Çin’in ABD tahvillerindeki yatırımlarında ciddi bir geri çekilme olmakla birlikte, Çin, büyük bölümü ABD doları olarak tutulan ve ABD devlet tahvillerine yatırılan 3 trilyon dolarlık döviz rezervleriyle birkaç yıl öncesine dek ABD kamu açıklarının en büyük finansörü konumunda bulunuyordu. İşgücü 791 milyonu bulan Çin, geniş pazarı ve ucuz işgücü deposu olmasıyla hem dış sermayenin ilgi alanıdır hem de uluslararası alanda diğer emperyalistlerin rakibidir. ABD ve Almanya gibi Batı Avrupa ülkeleri menşeli tekeller Çin pazarında büyük miktarda kâr elde ederken, Çin’in yüksek teknolojili ürünleri de bu ülkelerin ve diğerlerinin pazarında ilgi görüyor. Devlet ve özel kapitalist şirketlerin ve uluslararası tekellerin Çin pazarındaki varlığı, emek gücünün sömürülmesi ve emekçilerin yoksulluğu Çin’in temel önemdeki gerçeklikleri arasındadır. 2016’da Çin’de nüfusun en zengin %1’i toplam gelirin %30’undan fazlasına sahipti ve en yoksul % 25’in payı %1 civarındaydı. Forbes dergisi 2020 yılı başında Çin’in milyarder sayısını 799 olarak açıkladı. 2019 yılı sonu itibarıyla Çin’de 960.725 yabancı firmanın 2,15 trilyon dolar tutarında yatırımı bulunuyordu. Michael Roberts, 2020 tarihli bir makalesinde konutların %90’ından fazlasının özel sektöre ait olduğunu söylüyordu (Roberts, age, sf. 36).
[37] Jinping, 20.Kongre’ye raporunda, “bizim Marksist Partimiz 96 milyondan fazla üyesiyle her zamankinden daha güçlü bir birlik ve daha fazla dayanışma içindedir” demekteydi.
[38] Politikyol (2017) “Korkut Boratav ÇKP kongresini yazdı”, https://www.politikyol.com/korkut-boratav-ckp-kongresini-yazdi