Eğitimli profesyonel meslek sahipleri ya da beyaz yakalılar ücret karşılığında istihdam edildiklerinde işçi sınıfının, kendi hesaplarına ve özerk olarak çalıştıklarında küçük burjuva orta sınıfın bir parçasıdırlar. Dolayısıyla, üretim ilişkileri temelinde netleştirildiğinde görülebilir ki, kapitalist toplumlarda küçük burjuva orta sınıf söylendiği gibi sadece koşulları kötüleşip popüler ifadeyle çökmüyor, kapitalist üretim tarzının genel eğilimlerine denk düşecek bir biçimde hızlı bir biçimde işçileşiyor.


Arif Koşar

Giriş

Neoliberal politikaların hız kazandığı 90’lı yıllarda hizmetler sektöründeki genişlemenin sonuçlarından biri beyaz yakalı işçilerin sayısındaki artıştı. Sağlık, eğitim, finans, teknoloji, sigortacılık, danışmanlık, hukuk gibi işkollarında büro ve plazalarda çalışan üniversite mezunları “yükselen orta sınıf” olarak tanımlandı ve coşkuyla selamlandı. 12 Eylül sonrası atmosferin dağılmakta olduğu o yıllarda, çok sayıda aydın için demokratikleşmenin temeli bu “orta sınıf”tı. Öyle ki, yıllar sonra, Haziran 2013’te patlak veren Gezi direnişi demokrasi isteyen “yeni orta sınıf”ın isyanı olarak yorumlanmıştı.[1]

Son yıllarda öne çıkan vurgu ise tersinedir: Orta sınıfın çöküşü. 2018 krizinden bu yana AKP iktidarına karşı yükselen tepkinin ayrıcalıklarını kaybeden orta sınıftan kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Benzer bir tespiti, 2011 yılında Yunanistan’da, kemer sıkma önlemlerine karşı milyonlarca emekçi sokağa çıktığında Zizek yapmıştı. Ona göre, eylemler ayrıcalıklarını yitiren “eğitimli burjuvazi”nin öfkesinin ifadesiydi.

Daralan “orta sınıf” ya da “eğitimli burjuvazi”nin kimlerden oluştuğu, hangi temelde bir sınıf olarak teşekkül ettiği çoğu zaman belirsizdir. Bununla birlikte orta sınıfa vehmedilen özellikler açıkça ya da örtülü olarak bir tür sınıf teorisine dayanır. Tam da bu nedenle, özellikle işçi sınıfından farklılıklarına işaretle, doğrudan ya da dolaylı olarak Marx’ın sınıf analizine referans verilir.

Kapitalist toplumda iki temel sınıf olarak burjuvazi ve işçi sınıfının yanı sıra kimi ara ve orta tabakaların varlığı açık. Marx’ın bunu yadsımak bir yana açıkça ifade ettiği biliniyor. Bununla birlikte, Marx’ın kapitalist üretim ilişkileri ve sermaye analizinde “orta sınıf”ın nasıl bir yer tuttuğu ve orta ya da ara sınıf kavramının güncel kullanımı ile Marx’ın bu kavramı kullanımı arasındaki farklılıklar çoğu zaman göz ardı edilmektedir.

Orta sınıf teriminin çağdaş kullanım biçimi ve şekillenişi başlı başına kapsamlı bir tartışmayı gerektirir. Bu makale ise, orta sınıf kavramı ve onun referans verdiği toplumsal kesimlere ilişkin kapsamlı bir analizde bulunma iddiasında değildir ve kendisini Marx’taki orta sınıf kavramını incelemekle sınırlamaktadır.

Marx’ta Sınıflar

Marx’ta “orta sınıf” teriminin kullanım biçimine geçmeden önce, onun genel sınıf yaklaşımına ilişkin bazı temel vurguları ifade etmek gerekir. Çünkü, kapitalizmde ara ya da orta sınıfların konumunu kavramak, ancak onların neyin “ara”sında ya da “orta”sında olduğunu anlamakla mümkündür.

Marx’ın kendinden önceki burjuva politik ekonomistlerin sınıfları açıklama tarzını devraldığı söylenebilir. Elbette farklı bir bağlamda ve bazı kayıtlar koyarak. Burjuva politik ekonomistlere göre sınıfları belirleyen şey, onların gelirlerini elde etme biçimidir. Ücret alanlar işçi sınıfı, kâr elde edenler kapitalist sınıf ve rant sağlayanlar da toprak sahipleri sınıfıdır. Bu genel olarak doğru bir çerçeve sunmakla birlikte, burjuva ekonomi politiğinin temel hatası sınıfları üretim sürecinde girdikleri ilişkilerle değil bunun sonucu olan bölüşüm ilişkileri temelinde tanımlamasıydı.[2]

Marx’ın sınıfları özel olarak ele aldığı ender metinlerden biri, Kapital’in üçüncü cildinin son bölümündeki yaklaşık bir sayfalık, yarım kalmış el yazmasıdır. Biraz da bunun etkisiyle Marx’ın sınıfları nasıl tanımladığı uzun yıllara yayılan bir tartışma ve karmaşa konusu olmuştur. Bununla birlikte, sınıf, Marx’ın eserlerinde ve düşünüş tarzında temel bir kavramdır. Toplumsal analizinin üzerinde yükseldiği kilit sosyal fenomendir. Marx’ın sınıf kavramını özel olarak ele almamış olması, onun net bir sınıf tanımı ve yaklaşımı olmadığı anlamına gelmez.

Kapital’in üçüncü cildinde yarım kalmış el yazması bile temel çerçeveyi sunması açısından nettir:

Gelir kaynakları, sırasıyla ücret, kâr ve toprak rantı olan, sırf emek gücü sahipleri, sermaye sahipleri ve toprak sahipleri, başka bir deyişle ücretli emekçiler, kapitalistler ve toprak sahipleri, kapitalist üretim tarzına dayanan modern toplumun üç büyük sınıfını oluştururlar.[3]

Marx, sınıflar arasında kimi orta ve ara tabakaların varlığına da işaret etmiştir:

İngiltere’de modern toplumun ekonomik yapısı, hiç kuşkusuz en üst düzeyde ve en klasik biçimde gelişmiştir. Ne var ki, burada bile, sınıflardaki tabakalaşma en saf biçimi içinde görünmez. Burada bile, orta ve ara tabakalar (kentlerdekine göre kırsal bölgelerde çok daha az olmakla birlikte) her yerde sınır çizgilerini silikleştirmiştir.[4] 

Öte yandan Marx sınıflarla sınıf içi çıkar gruplarını birbirinden ayırır. Şu soruyla başlar ve cevap verir:

Ücretli emekçileri, kapitalistleri ve büyük toprak sahiplerini üç toplumsal sınıf haline getiren şey nedir?

İlk bakışta gelirlerin ve gelir kaynaklarının özdeşliğidir.[5]

Ancak Marx’a göre bu doğru değildir. Eğer böyle olsaydı;

… Tabipler ve devlet memurları, iki ayrı toplumsal gruba ait oldukları… için iki ayrı sınıf oluşturmaları gerekir”di. “Aynı şeyin, toplumsal işbölümünün, emekçileri olduğu kadar, kapitalistler ile büyük toprak sahiplerini de -örneğin bu sonuncuları, bağ bahçe sahipleri, çiftlik sahipleri, orman sahipleri, maden sahipleri, dalyan sahipleri gibi- sonsuz türde çıkar ve statü gruplarına parçalaması için geçerli olması gerekir.[6]

Görüldüğü üzere, Marx, sınıf içi katman ya da gruplarla üretim sürecinde temellenen sınıfları birbirinden ayırır. Sınıflar üretim ilişkileri ile değil de gelir kaynakları ile tanımlandığında, Marx’ın belirttiği gibi, doktorlar ve devlet memurlarının gelir kaynakları farklı olduğu için iki ayrı sınıfa mensup olmaları gerekecekti.

Bu bağlamda kapitalist toplumdaki sınıfları özel olarak tanımlamak gerekirse, Engels’in notundan faydalanılabilir:

Burjuvazi denince toplumsal üretim araçlarının sahipleri olup ücretli emeği sömüren modern sermayeciler sınıfı, proletarya denince kendi üretim araçlarına sahip olmadıklarından emek güçlerini satmaya muhtaç olan modern ücretli işçiler sınıfı anlaşılır.[7]

Bu genel tanım toplumun iki temel sınıfını tanımlamakla birlikte asıl zorluk ara ve orta tabakaları tanımlamakta çıkmıştır. Örneğin ücretliler içerisinde doğrudan sermayenin işlevlerini yerine getiren CEO, genel müdür ve diğer üst düzey yöneticiler kapitalist sınıf içinde sayılmalıdır. Bu grupların aldığı yüksek ücretler, ücret biçimi altında gizlenmiş artı-değerden alınan paylardır.

Peki ya “orta sınıf”lar?

Orta Sınıf Olarak Burjuvazi

Marx’ın, özellikle gençlik dönemi ve hemen sonraki yazı ve eserlerinde orta sınıf, genellikle, feodal toplumda serpilen burjuvazi ile eş anlamlı kullanıldı. 1848 yılında yayınlanan Komünist Manifesto’da, Engels’le birlikte, şöyle diyordu:

Sanayinin şimdiye kadarki feodal ya da lonca kurallarına uygun işletme tarzı yeni pazarlarla gittikçe büyüyen ihtiyacı artık karşılayamıyordu. Onun yerini manifaktür aldı. Lonca ustaları sanayici orta sınıfça bir köşeye itildi; değişik loncalar arasındaki işbölümü bir tek atölyenin içindeki işbölümü karşısında yok olup gitti.[8]

Marx, sadece Manifesto’da değil sonraki yazılarında da aristokrasi ve feodal tabakalarla ilişkileri bağlamında burjuvaziden bahsettiğinde, onu orta sınıf olarak nitelemiştir. İngiltere söz konusu olduğunda, kapitalist üretim tarzının ilk geliştiği ülke olmasına rağmen, aristokrasi ile burjuvazi arasındaki çıkar çatışması var olduğu sürece Marx, burjuvazi ve orta sınıfı aynı anlamda kullanmıştır. Örneğin,

Sanayici ve ticari orta sınıf, yani burjuvazi, Whigs ve Tories’lerin yanı sıra ortaya çıktığından ve özellikle 1831 yılında reform yasasını kabul ettiği andan bu yana sınıfların ve partilerin göreceli pozisyonları temelden değişti.[9]

Engels de, ilk önemli çalışması olan İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu kitabının hemen başında burjuvazi yerine orta sınıf kavramını kullanırken şunları ifade etmişti:

Orta sınıfların -iş söze gelince ne derlerse desinler- gerçekte sizin emeğinizin ürünlerini satabildiği sürece, o emekle kendilerini zenginleştirmekten ve bu dolaylı insan eti ticaretinden kazanç sağlayamaz duruma geldiklerinde sizi açlığa terk etmekten başka niyetleri olmadığını göstermeye yetecek kadarından da fazla kanıt topladığımı umuyorum.[10]

Ancak bağlam feodal toplum ya da aristokrasiyle mücadele halindeki burjuvazi olmaktan çıktığında, yani modern kapitalist üretim biçimi olduğunda, burjuvazi artık orta sınıf değil aksine egemen sınıftı.

Bu nedenle Marx, doğrudan kapitalist üretim tarzını analiz ettiği çalışmalarında burjuvaziden orta sınıf olarak bahsetmedi.

Modern kapitalist toplumda, burjuvazi hem iktisadi hem de siyasi açıdan iktidardır. Geçmişten gelen topraklarını ve gücünü az çok koruyan aristokrat sınıfla uzlaştığı durumlarda bile artık iktidarın güçlü ortağıdır ve orta sınıf olma durumu son bulmuştur.

Öyleyse, burjuvazinin egemen sınıf olduğu modern kapitalist toplumlarda, üretim ilişkileri açısından bir orta sınıftan bahsedilebilir mi?

Orta Sınıf Olarak Küçük Burjuvazi

Marx’ta orta sınıfa en yakın tanım hem burjuvazi hem de işçi sınıfının özelliklerini taşıyan küçük burjuvazidir. Küçük burjuvazi üretim ilişkileri açısından özgün bir yerde durur:

Bağımsız köylü ve zanaatçı iki kişiye bölünmüştür. Üretim araçlarının sahibi olarak kapitalisttir; emekçi olarak ise kendisinin ücretli işçisidir. Bu nedenle kapitalist olarak kendisine ücret öder ve sermayesinden kâr elde eder; yani ücretli işçi olarak kendini sömürür ve artık değeri, emekçinin sermayeye borçlu olduğu haracı kendine öder.[11]

Marx, analizlerinde yer yer “orta sınıf” terimini küçük burjuvaziyi ifade etmek için kullanmıştır. Kapital’in birinci cildinde, aşırı vergilendirmenin aşağı orta sınıfları mülksüzleştirici etkisine dikkat çekerken Marx, şunları söylemiştir:

Aşırı vergileme, istisnai bir şey olmaktan çok, bir ilkedir. … Bununla beraber, bu sistemin ücretli işçinin durumu üzerindeki tahrip edici etkisi, burada bizi köylülerin, zanaatçıların, kısacası aşağı orta sınıfın bütün unsurlarının bu sistem yüzünden zorla mülksüzleştirilmesinden daha az ilgilendirmektedir.

Başka bir yerde:

Sefalet, kapitalist üretimin faux frais’si (ek harcamaları) arasında yer alır; ne var ki, sermaye bunu büyük ölçüde kendi sırtından atıp işçi sınıfının ve alt orta sınıfın omuzlarına yüklemesini bilir.

Marx’ın orta sınıf küçük burjuvazi tanımı ne ücret ne de eğitim ve vasıf düzeyiyle ilgilidir. Bu sınıfın, üretim ilişkileri içindeki özgün konumuyla alakalıdır. Kendi üretim araçlarına sahiptir, ürettiği mal ya da hizmet biçimindeki metayı piyasada bağımsız olarak satar.

Örneğin küçük toprak sahibi köylü bir toprak parçasına ve bunu işleyecek araçlara sahiptir. Ürününün bir kısmını kendi tüketimine ayırsa bile çoğu pazarda satmak içindir. Böylece köylü hem üretim araçlarının sahibidir hem de üretici bir emek harcar. Kapitalist sınıf ile doğrudan üretim ilişkisine girmez. Bu açıdan göreli olarak bağımsız bir üreticidir.

Benzer bir durum terzi, ayakkabıcı, demirci, camcı, tesisatçı, perdeci, saatçi gibi zanaatkar-esnaf için de geçerlidir. Çoğunlukla dükkan sahibidirler ve iş araçları kendilerine aittir. Ücretli çalışanları yoktur ya da belki bir-iki yardımcıları vardır. Ürettiği mal ya da hizmeti müşterilere sunar.

Bu sınıfa serbest çalışan profesyonel meslek sahipleri de dahildir. Küçük burjuvaziye dahil olmalarının nedeni meslek sahipliği değil, bir kapitaliste bağlı olmak yerine özerk ve kendi emeklerine dayalı iş yapmalarıdır. Günümüzdeki en tipik temsilcileri arasında kendi bürosunda iş yapan ve ücretli çalışanları olmayan avukatlar, serbest çalışan mimar ve mühendisler, muayenehane sahibi diş hekimleri sayılabilir.

Marx’a göre, farklı eğitim, meslek ve sektörlere rağmen küçük mülkiyeti nedeniyle aynı potada buluşan bu “orta zümre”nin bir kısmı modern sanayi burjuvazisi ile rekabet edemeyerek mülksüzleşir:

Şimdiye kadarki küçük orta zümreler, küçük sanayiciler, tüccarlar ve rantiyeler, zanaatkârlar ve köylüler, bütün bu sınıflar kısmen kendi küçük sermayeleri büyük sanayinin işletilmesine yetmediği ve daha büyük sermayecilerle rekabet içinde batıp gittiği için, kısmen de yeni üretim tarzları onların becerilerini değersizleştirdiği için proletaryanın katına inerler. Böylece proletaryaya nüfusun bütün sınıflarından katılmalar olur.[12]

Bu sınıfın küçük bir bölümü sınıf atlama ve kapitalistleşme şansı bulurken, büyük bölümü kapitalist rekabet karşısında yenilgiye uğrar ve işçi sınıfı saflarına katılır. Öte yandan kapitalizm yeni ihtiyaçlara bağlı olarak kapitalist küçük mülkiyet için daimi bir temel sağlar. Örneğin, Türkiye’de -ve dünyada- küçük toprak sahibi köylülerin sayısı ve istihdamdaki payı hızlı bir biçimde azalırken, profesyonel meslek sahibi serbest çalışanların sayısı yıllar içinde dikkat çekici bir konuma gelmiştir.

Yaygın Orta Sınıf Yorumu İle Farkı

Günümüzde ana akım sosyal bilimlerde orta sınıf kavramıyla belirli bir gelir aralığında bulunan ve bu geliriyle belirli bir tüketim tarzı ve düzeyine haiz olan topluluklar kastedilir. Kavramsal içeriği eğitim, vasıf ve kimi kültürel ögelerle desteklense de genellikle gelir açısından “üst” ve “alt” sınıflara nazaran “orta”da kalanlara referans verir. Örneğin ekonomist Thomas Piketty, gelir dağılımındaki eşitsizlikleri incelediği ünlü Kapital isimli kitabında, gelir dağılımının en tepesindeki %10’luk kesimi üst sınıf, ardından gelen %40’ı orta sınıf ve en alttaki %50’yi alt sınıf olarak tanımlamıştır.

Orta sınıf profesyonel mesleklerle özdeşleştirilmiş, ancak yine de “orta”nın nereden başlayıp nerede bittiği çoğu zaman belirsizdir, bu nedenle muğlak bir terimdir. Güncel kullanımında, “yeni” sıfatı da eklenerek kullanılan orta sınıf kavramı ile genellikle beyaz yakalı işçiler kastedilmektedir. Üniversite mezunu, büro ya da plazada çalışan, kendine özgü mizah anlayışı ve boş zaman alışkanlıkları olan çalışanların gelir, eğitim ve kültür açısından işçi sınıfından farklı bir sınıf oluşturdukları ileri sürülmektedir.[13] Marx’ın küçük burjuva orta sınıfından farkı ise, bu işgücü kitlesinin sadece kendi üretim araçlarına sahip olanları değil, oldukça geniş bir ücretli tabakayı da içinde barındırmasıdır.

Marx, küçük burjuvaziyi gelir, tüketim tarzı, eğitim ya da kültür ile değil üretim ilişkileri içindeki özgün konumu ile tanımlamıştır. Bu nedenle ticari işletmelerdeki bürolarda çalışan, üç-dört dil bilen, eğitimli ve vasıflı işçileri de artı-değer üretip üretmemelerinden bağımsız olarak işçi sınıfının içinde tanımlamış ve göreli yüksek ücret gibi kısmi ayrıcalıklarının giderek azalacağını öngörmüştür:

Gene de bu ücret, kapitalist üretim tarzının gelişmesiyle, ortalama emeğe göre bile bir düşme eğilimi gösterir. (…) gerekli eğitim, ticari bilgi, yabancı dil vb. bilim ve halk eğitimindeki gelişmeyle birlikte gitgide daha hızlı, kolay, yaygın ve ucuz bir biçimde yeniden üretildikçe, kapitalist üretim tarzı da öğretim yöntemlerini vb. pratik amaçlara doğru yöneltmeye başlar. (…) Pek az istisna ile bu kimselerin emek-gücü, bu yüzden, kapitalist üretimdeki gelişmeyle değer kaybına uğrar. Emeğin kapasitesi artığı halde bu işçilerin ücretleri düşer. Kapitalist gerçekleştirilecek değer ve kârı arttırdıkça, bu işçilerin sayılarını çoğaltır.[14]

Engels, yıllar sonra, Marx’ın bu öngörüsüne dair şunları söylemiştir:

Ticaret proletaryasının kaderi konusunda, 1865’te yazılmış bulunan bu tahminin, zaman içerisinde nasıl doğrulandığı, bütün ticari işlemlerde eğitim görmüş, üç dört dil bilen yüzlerce Alman büro işçisinin, haftada 25 şilin ücretle -ki bu ücret, iyi bir tornacının ücretinin çok altındadır- London City’de boşu boşuna iş aramalarıyla görülmektedir.[15]

Bu açıdan Marx’ın orta sınıf kavramını kullanımıyla bu güncel kullanım arasında köklü bir fark vardır. Marx’ın analizine göre sektör, işin yapıldığı mekan, hukuki statü, gelir ya da diploma sınıfları ayıran kriterler değil, olsa olsa üretim ilişkileri temelinde ortaya çıkan sınıflar içindeki katmanları şekillendiren unsurlardır.

Ücretli beyaz yakalı çalışanların işçi sınıfı dahilinde bir tabaka olması, bu katmanın, işçi sınıfının diğer kesimlerinden farklılaşan özellikleri olduğu gerçeğini değiştirmez. Eğitim, dijital araçları kullanım, yaptığı iş ve ortamla bağlantılı kültürel özellikleri, yine işle bağlantılı dil kullanım ve mizah biçiminin yanı sıra boş zaman alışkanlıkları ve beklentileri farklıdır. Son yıllarda beyaz yakalı işçilerin koşullarının ağırlaşması, reel ücretlerinin düşmesi ve “beyaz yakalı” umutların giderek imkansız hale gelmesiyle birlikte sosyal medyada -ve henüz sınırlı olsa da mücadele biçiminde- bu kesimlerin tepkilerinin daha görünür olduğu da doğrudur.[16]

Burjuvazi, işçi sınıfı içindeki diploma, sektör ya da hukuki statü ayrılıklarını olabildiğince körüklemeye ve işçi sınıfının farklı kesimlerini, birleşmesini önlemek üzere birbirine karşı kışkırtmaya çalışır ya da bu tür karşıtlıklardan büyük memnuniyet duyar. İşçiler içindeki çok sayıdaki farklılığa karşın, işçileri bir sınıf haline getiren şey, kapitalizm koşullarında kapitalist sınıfın sömürüsü ve tahakkümü altında çalışma ve yaşama zorunluluğudur. İşçi sınıfının farklı tabakaları benzer sömürü, güvencesizleşme ve yoksullaşma süreçlerine maruz kalır.

Özetle, yaygın yaklaşımın aksine Marx’ın sınıf analizinde ücretli beyaz yakalı çalışanlar ya da büro işçileri orta sınıf değil, işçi sınıfı içindeki özgün bir tabakadır.

Sonuç

Popüler toplumsal analizlerde sıklıkla muğlak bir orta sınıf kavramı kullanılmakta, çoğu zaman da bu kavramla hangi toplumsal grupların kastedildiği belirsiz kalmaktadır. Orta sınıf terimindeki “sınıf” ifadesi, kavramın kolaylıkla Marx’a referansla kullanılmasını getirmiş, Marksizan analizlerde bile üretim ilişkilerinden azade bir orta sınıf kavramı, kimi zaman analizin üzerinde yükseldiği temeli oluşturmuştur.

Marx’ın oldukça sınırlı bir biçimde kullandığı orta sınıf kavramı ile kavramın güncel yaygın kullanımı arasında köklü farklar vardır. Bu farklılık, sınıfları ve toplumu ele alış biçimine dayanmaktadır. Weberyan ve neo-Weberyan analizlerde orta sınıflar eğitim, gelir, vasıf ve kültürel farklılıklar ile tanımlanırken, Marx, hem genel olarak sınıfları hem de özel olarak küçük burjuva orta sınıfı üretim ilişkileri temelinde kavrar. Terimi betimleyici ve günlük anlamıyla kullandığı yerler dışında, orta sınıf ile küçük burjuvaziyi kasteder.

Eğitimli profesyonel meslek sahipleri ya da beyaz yakalılar ücret karşılığında istihdam edildiklerinde işçi sınıfının, kendi hesaplarına ve özerk olarak çalıştıklarında küçük burjuva orta sınıfın bir parçasıdırlar.

Dolayısıyla, üretim ilişkileri temelinde netleştirildiğinde görülebilir ki, kapitalist toplumlarda küçük burjuva orta sınıf söylendiği gibi sadece koşulları kötüleşip popüler ifadeyle çökmüyor, kapitalist üretim tarzının genel eğilimlerine denk düşecek bir biçimde hızlı bir biçimde işçileşiyor. Orta sınıf ile özdeşleştirilmiş çok sayıda meslek grubunda ücretli çalışanların sayı ve oranı hızlı bir biçimde artıyor.


[1] Örneğin bkz. T24 (2013) “Çağlar Keyder: Gezi olaylarının seyrini Türkiye’de yükselmekte olan yeni orta sınıf değiştirmiştir”, https://t24.com.tr/haber/keyder-gezi-olaylarinin-seyrini-turkiyede-yukselmekte-olan-yeni-orta-sinif-degistirmistir,238849

[2] Ayrıca sınıfları ve genel olarak kapitalist “ticari toplum”u doğal düzen olarak görmekteydiler. Marx’a göre, belirli toplumsal koşul, çatışma ve uzlaşmaların sonucu ortaya çıkan kapitalist toplum tarihsel bir belirlenimdi.

[3] Marx, K. (1997) Kapital: Üçüncü Cilt, Çeviren: A. Bilgi, Sol Yayınları, Ankara, sf. 775.

[4] Marx, Kapital: Üçüncü Cilt, sf. 775.

[5] Marx, Kapital: Üçüncü Cilt, sf. 775.

[6] Marx, Kapital: Üçüncü Cilt, sf. 776.

[7] Marx, K. ve F. Engels (2014) Komünist Manifesto, çev. N. Satlıgan, Yordam Kitap, İstanbul, sf. 78.

[8] Marx ve Engels, Komünist Manifesto, sf. 39.

[9] Marx’tan aktaran Yurtsever, H. (2016) Orta Sınıf Efsanesi, Yordam Kitap, İstanbul, sf. 74.

[10] Engels, F. (1997) İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, çev. Y. Fincancı, Sol Yayınları, Ankara, sf. 21.

[11] Marx, K. (1998) Artı Değer Teorileri: Birinci Kitap, Y. Fincancı, Sol Yayınları, Ankara, sf. 382.

[12] Marx ve Engels, Komünist Manifesto, sf. 46.

[13] Örneğin bkz. Şimşek, A. (2014) Yeni Orta Sınıf: ‘Sinik Stratejiler’, Agora Kitaplığı, Ankara.

[14] Marx, Kapital: Üçüncü Cilt, sf. 264.

[15] Marx, Kapital: Üçüncü Cilt, sf. 265.

[16] Ancak, bu AKP’nin toplumsal desteğinin azalmasında, yoksulluk ve hayat pahalılığı altında ezilen işçi sınıfının diğer kesimlerinin öfke ve tepkisinin olmadığını göstermez.