Arif Koşar

 

1. Giriş

Tıp, hukuk, mühendislik, öğretim üyeliği gibi profesyonel meslekler, neredeyse Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana daha iyi bir yaşamın güvencesi olarak görüldü. Ortalamanın üzerinde bir gelir, işyeri hiyerarşisinde üst konumlar, ev, araba, yazlık sahibi olmak anlamına geldi. Profesyonel meslek mensupları (profesyoneller) gelir dağılımında orta ya da ortanın üstünde yer aldı. Toplumsal statüleri yüksekti. Değer gördüler ve onlara saygı duyuldu.

Bugün, bu tablo, bir anda değil ama yine de oldukça kısa bir süre içinde, köklü biçimde değişti. Orta sınıf ile özdeşleştirilen mesleklerdeki çöküş pek de sürpriz değildi. Yükseliş gibi, mensuplarının sayıları kendilerine olan talebi aştıkça düşüş de normaldi. Ancak, süreç, bu düşüşü alabildiğine hızlandıran ve bunu politik bir strateji haline getiren uygulamalarla birlikte gerçekleşti. 1980 sonrası neoliberal dönüşümle hız kazandı, 2000 sonrası AKP’li yıllarda görünür hale geldi.

Pandemi ve sonrasında en çok tartışılan profesyonel meslek topluluğu hekimler oldu. Kamuda çalışan hekimlerin gelirleri yükselen enflasyon karşısında eridi. Pandemi zaten ağır olan çalışma koşullarını daha da çekilmez hale getirdi. Sağlıkta şiddet sıradanlaştı. Örneğin, 24 yaşındaki pratisyen doktor Esin K. “aldığım maaş, lise mezunu birinin aldığından çok farklı değildi. Bu yüzden şimdi Almanca çalışıyorum ve yurt dışına gideceğim” diyordu.[1] Çalışma koşullarını ise şöyle tarif etmişti:

Mezun olduğumda Sancaktepe’de devlet hastanesi acil bölümünde mecburi hizmete başladım. İlk günlerde her gelen hastaya güler yüzle bakıp, tedavisiyle ilgileniyordum. Sonra nöbetler arttı. Ayda 9-10 nöbet tutuyorduk. Bazı nöbetlerde 150-200 hastaya baktığımı biliyorum. 6 dakikada bir hasta bakıyorduk neredeyse. Nefes alamadığımız zamanlar oluyordu. Bir de hastalardan azar işitiyordum, hakaret duyuyordum. Hele, ‘Benim vergilerimle sen buradasın’ sözü beni deli etmeye başladı. Çoğu nöbetten ağlayarak eve gittim. Tükenmişlik sendromu yaşıyordum.[2]

Genç doktor istisna değil. Toplumsal statünün en üst sıralarında yer alan[3] ve orta sınıf konumu tartışma konusu dahi edilmeyen profesyonel meslek mensuplarının -özellikle genç üyelerinin- saygı görmek bir yana azar işitmesi, aldığı ücretin yoksulluk sınırının altında kalması giderek tipik bir görünüm kazandı. Birçok profesyonel meslek benzer bir durumla karşı karşıya. Genç avukatlar asgari ücretle çalışıyor, mühendisler işsizlikle cebelleşiyor, öğretmenler ek işler yaparak geçimlerini sağlayabiliyor.

Bu makalenin konusu, Türkiye’de yaklaşık yarım yüzyıllık neoliberal dönüşüm süreci ve özellikle AKP dönemi ile açığa çıkan, profesyonel mesleklerin düşüşü ile formüle edebileceğimiz genel eğilimler olacaktır. Bu bağlamda, Türkiye’de istihdamdaki payı hızla artan profesyonel meslek mensupları arasında ücretli çalışmanın yaygınlaşması (işçileşme/proleterleşme), kimi kazanım, güvence ve ayrıcalıkların çözülmesi, böylece çalışma ve yaşam koşullarının işçi sınıfının ortalamasına yakınsaması üzerinde durulacaktır.

Şunu belirtmek gerekir ki, farklı profesyonel mesleklerin ortak eğilimlerini incelemek ister istemez aşırı genelleştirme riskini içerir. Her meslek teknik açıdan olduğu kadar, tarihsel şekilleniş bakımından da özgündür. Öte yandan, yine de, kapitalist üretim ilişkileri ve neoliberal politikaların profesyonel meslekler üzerinde doğrudan ya da dolaylı kimi ortak etkilerinden bahsetmek mümkündür.

 

2. Profesyonel meslekler

Belli bir teorik ya da pratik eğitim ile kazanılan, sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal ya da hizmet üretmek ve karşılığında gelir elde etmek için yapılan, kuralları belirlenmiş işe meslek denir.[4] İngilizce literatürde iki farklı meslek kavramı vardır: profession ve occupation. Occupation terimi tüm meslekleri kapsayacak manada kullanılırken, profession tıp, hukuk ve mühendislik gibi sistematik bilgi ve yüksek eğitim gerektiren meslekleri tanımlar. Bu makalede occupation’ın karşılığında meslek (ya da uğraş, meşguliyet), profession içinse profesyonel meslek terimleri kullanılacaktır.

Alman Sosyolog Emile Durkheim 19. yüzyılın sonlarında yaptığı tanımda, profesyonel meslekleri kâr ya da gelir amaçlı iktisadi mesleklerden ayırmıştı. Ona göre profesyonel meslekler güçlü bir meslek ahlakına sahipti. Faaliyetlerinin temel motivasyonu kamusal faydaydı. Meslek ahlakı ile profesyonel meslek toplulukları çatışma halindeki toplumun bütünlüğünü sağlayacak temel unsurlardı.[5] Bu düşüncenin -biraz farklı biçimler almış- izlerini erken cumhuriyet döneminin kimi tartışma ve uygulamalarında görmek mümkün.

Bir mesleğin profesyonel mesleğe dönüşümü, ancak düzenleme, denetim, kurumsallaşma, tanınma gibi belirli toplumsal süreçlerle mümkün olmuştur. ABD’li eğitimci Abraham Flexner’ın, 1910 yılında ABD ve Kanada’da tıp eğitimi üzerine hazırladığı raporla, tıbbı ticarileşmeden kurtarıp bilimsel ve standart bir kurumsallığa, diğer deyişle profesyonelliğe kavuşturmayı hedeflemişti. 155 tıp fakültesinin 33’e indirilmesini; tıp eğitimine giriş sınav ve koşullarının ağırlaştırılmasını; bilimsel araştırma süreçlerinin tıp eğitiminin bir parçası haline getirilmesini; tıp fakültelerinin kliniklerin işleyişinde yetkili kılınmasını, Amerikan Tıp Derneği’nin tıp eğitiminin içeriği ve prosedürü üzerinde yetkili olmasını önermiş ve bu önerilerin büyük kısmı kısa sürede uygulamaya geçmişti. Böylece ABD’de tıp mesleği, devlet desteğiyle geniş bir kurumsallık ve profesyonellik kazanmıştı.[6]

Flexner’a göre, profesyonel meslek sistematik bilgiye dayanmalı, ticari güdülerden uzak durmalı, eğitim ve mesleki faaliyetinde standartlara sahip olmalıydı:[7]

Tıp, mühendislik, edebiyat, resim ve müzik kesinlikle profesyonel mesleklerdir. Sıhhi tesisatçılık entelektüel olmadığı ve sosyal bir sonuca yönelmediği için profesyonel değildir. Bankacılık yetersiz bir bilim özelliği taşıdığı ve aşırı derecede kâr amaçlı olduğu, eczacılık birincil sorumluluğu olmadığı, sosyal hizmet mesleği ise kendine özgü teknikleri bulunmadığı için profesyonel meslek olarak kabul edilemez.[8]

19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın ilk yarısında batı sosyolojisinde meslek kavramını kuşatan temel kaygı, piyasa ekonomisinin getirdiği ticarileşme, kuralsızlık, yozlaştırıcı rekabet ve denetimsizlik gibi tehlikelerin karşısında, onu toplumsal bütünleşme ve uyumun harcı olarak tanımlamaktı. Meslekler, piyasa ilişkilerine karşı teknik yetkinlik ve tarafsızlık gibi özelliklerini meslek kuruluşlarının yardımı ve denetimiyle korumalıydı.[9]

Yapısal-işlevselci miras, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ana akım meslek sosyolojisinde de uzun süre etkili oldu. Bu bağlamda profesyonel mesleklerin tanımında beş nitelik öne çıktı:

– Profesyonel meslekler güçlü bir meslek ahlakına sahiptir.

– Genellikle dernek ve oda gibi örgütlerle kurumsallaşmışlardır.

– Profesyonel faaliyeti belirleyen şey bireysel menfaat değil kamu çıkarı ile mesleki ilke ve kurallardır.

– Profesyonel işlerinde özerktir, en azından geniş bir özerk alana sahiptir. İşveren ya da yönetici değil ancak meslek örgütleri tarafından denetlenebilirler.

– Profesyonel bireysel çıkar peşinde koşmasa bile onları mesleki açıdan motive edecek maddi ya da manevi bir ödül sistemi vardır.[10]

Profesyonel mesleklere atfedilen bu niteliklerin bir kısmı ya fazlaca abartılıydı ya da gerçeklikten çok olması gerekeni vurguluyordu. Kimi dönemsel ve geçici olgular profesyonel mesleklerin temel özellikleri olarak tanımlanmıştı.

1970’li yıllarda bu nitelikler sorgulanmaya başlandı.[11] Örneğin, şirket ve kamu kurumlarında istihdam edildikçe, ticari çıkarlar ve yönetici denetimi nedeniyle profesyonellerin özerkliği zayıflıyor, hatta kimi durumlarda tamamen yok oluyordu. Meslek etiği ve kamu yararı, literatürde, tüm faaliyetinin merkezi bir unsuruyken, silah fabrikasındaki mühendisin, atom bombası üretimine katılan bilim insanının, kâr peşindeki hekimin faaliyetinde kamu yararını bulmak ya da meslek etiğini izlemek kolay değildi.

Üstüne üstlük süreç, profesyonel niteliklerin çözülmesiyle sınırlı değildi. Sayısı arttıkça profesyonel işgücü arzı yükseliyor, piyasada sayısı arttıkça fiyatı düşen her meta gibi profesyonellerin de ücretleri düşüyor, koruma ve güvenceleri eriyordu. İşsizlik, düşük ücret, yoğun çalışma ve baskıcı denetim gibi işçi sınıfı sorunları ile daha fazla yüz yüze kalıyorlardı.

Profesyonel niteliklerin çözüldüğü ve meslek örgütlenmelerinin zayıfladığı günümüzde, profesyonel meslekleri diğerlerinden ayıran temel unsur, sistematik bilgiye dayanması ve buna denk düşen formel eğitimi gerektirmesidir. Avukatlık gibi mesleklerde diplomanın ardından bir staj da zorunludur. Bu şartları sağlamayanlar çok becerili olsa dahi ilgili mesleği icra edemezler. Aksi halde sahte doktor ya da mimar örneklerindeki gibi suç işlemiş olurlar. Mühendis, mimar, doktor, öğretmen, akademisyen, bilim insanı, muhasebeci, avukat, hakim, psikolog gibi profesyonel meslek mensuplarının tamamı lisans, yüksek lisans ya da doktora sahibidir.[12] Günümüzde yaygın olarak kabul edilen Uluslararası Standart Meslek Sınıflamasına (ISCO-08) göre, altı temel profesyonel meslek grubu vardır:[13]

– Bilim ve mühendislik alanlarındaki profesyonel meslek mensupları

– Sağlık profesyonelleri

– Eğitim ile ilgili profesyonel meslek mensupları

– İş ve yönetim ile ilgili profesyonel meslek mensupları

– Bilgi ve iletişim teknolojisi ile ilgili profesyonel meslek mensupları

– Hukuk, sosyal ve kültür ile ilgili profesyonel meslek mensupları

 

3. Profesyonellerin İstihdamdaki Yeri

İstihdamın sektörel ve mesleki bileşimi, ülkenin dünya ekonomisinde yeri, teknolojik gelişmelerin uygulanma düzeyi ve toplumsal hayatın diğer alanlarındaki taleplere bağlı olarak daimi bir değişim içindedir. 19. yüzyılın başında tarım istihdamı toplam istihdamın yaklaşık %90’ını oluştururken, günümüzde gelişmiş kapitalist ülkelerde %1 ila 4’e kadar gerilemiştir.[14] Otomasyon ve imalat sanayinin bağımlı ülkelere taşınmasıyla son yarım yüzyılda, emperyalist ülkelerde sanayi istihdamı düşme eğilimine girmiş, hizmet sektörü ise genişlemiştir.[15]

Bağımlı kapitalist bir ülke olarak Türkiye’de benzer ve farklılaşan eğilimleri görmek mümkün. Tarımsal istihdam 1988 ile 2021 yılları arasında %46’dan %17,1’e gerilemiş, aynı dönemde sınai istihdam %21,5’ten %27,5’e, hizmet sektöründeki istihdam da %32’den %55,3’e çıkmıştır.[16]

Tarımda kendi hesabına çalışma ve küçük üretimin çözülmesi, kentsel kapitalist üretimin genişlemesi, iktisadi faaliyetlerde rasyonelleşme ve bürokratikleşmeyi getirmiştir. Sermayenin verimlilik arayışı ve devletin yeniden üretim gereklilikleri, işlerin tanımlanması, ölçülmesi, denetlenmesi ve yönetilmesini başlı başına bir işe dönüştürmüş, bütün bunlar meslekleşme ve profesyonelleşmeyi teşvik etmiştir. Sanayi ve hizmet sektöründeki genişleme, teknolojinin yaygın kullanımı ve bürokratikleşme profesyonel meslek mensuplarının sayısında büyük artışı koşullamıştır.

Örneğin Ar-Ge, tasarım, yazılım, kontrol ve kalite standartları önem kazandıkça teknolojinin üretimi ve uygulanmasıyla görevli mühendislere yönelik talep olağanüstü arttı. Birçok sektörde mühendislerin iş sürecine katılımı hem iş açısından hem de yerleşik yasal prosedür açısından zorunlu hale geldi. Yeni teknolojilerin gelişimiyle yeni mühendislik dalları ortaya çıktı. Örneğin bilgisayarın günlük kullanıma girmesiyle, Türkiye’de 40 yıl önce bir elin parmakları ile sayılabilen bilgisayar mühendislerinin sayısı 2022 yılında 100 bini aştı.[17]

Hizmet üretiminde de profesyonellere yönelik talep arttı. Ülke ve şirketler arası rekabette eğitimin kazandığı kritik önem nedeniyle üniversite ve her düzeyde okulda istihdam edilen eğitim profesyonellerinde olağanüstü bir artış yaşandı. Tüm kademelerdeki öğretmen ve öğretim üyelerinin toplam sayısı 1980 yılında 347 bin 592 iken 2022 yılına gelindiğinde, %263 artışla 1 milyon 261 bine yükseldi.[18]

Yaşlanan nüfus bağlamında sağlık hizmetlerine duyulan ihtiyaç arttı, bu da sağlık profesyonellerinin sayısında güçlü bir artışı teşvik etti. Cumhuriyetin ilk yıllarında hekim sayısı 344 iken, 1928’de 1.078, 1980’de 27 bin 241, 1995’de 67 bin 798,[19] 2020’de ise 171 bin 259 oldu.[20]

Profesyonellerin sayısındaki artış sadece yerleşik profesyonel mesleklerle sınırlı değildir. Kapitalist rasyonelleşme ve bürokratikleşme eğilimi ile çok sayıda profesyonel meslek ortaya çıktı, istihdam içinde profesyonellerin toplam payı hızla yükseldi. Türkiye’de 2004-2021 yılları arasında ücretli emekçilerin sayısı %46,7 gibi büyük bir oranla artarken, profesyonellerin sayısı %172,7 ile çok daha yüksek bir oranda arttı. Buna paralel olarak profesyonellerin ücretli istihdam içindeki payı aynı dönemde %6,6’dan %12,2’ye yükseldi.[21]

Türkiye’de profesyonel meslek mensuplarının sayısındaki hızlı artışa rağmen, bu oran, gelişmiş kapitalist ülkelerle karşılaştırıldığında düşüktür.[22] Almanya’da 1998-2022 yılları arasında ücretli çalışanların sayısı %21 artarken profesyonellerin sayısı %119 oranında arttı. Aynı dönemde profesyonellerin ücretli istihdam içindeki oranı da %12’den %22’ye, yani tüm istihdamın dörtte birine kadar yükseldi. İngiltere’deki tablo da benzerdir. 1998-2020 yılları arasında ücretli çalışanların sayısı %15, profesyonellerin sayısı ise %111 arttı. Aynı yıllar arasında profesyonellerin ücretli çalışanlara oranı %15’ten %28 gibi yüksek bir rakama ulaştı.[23]

 

4. Profesyonelleşme ve profesyonelliğin aşınması

Çağdaş toplumlarda, altyapı ve günlük hayatta teknolojinin yeri genişledikçe üretim ve ticari faaliyetlerde teknik uzmanların rolü arttı. Sermaye işlerinde profesyonellere daha fazla ihtiyaç duydu. Meslek toplulukları da kendi iş faaliyetlerini profesyonel meslekler olarak kabul ettirme ve bu yolla bazı ayrıcalıklar sağlama çabasına girdi. Mesleklerin işleri profesyonelce yapması, işveren ya da müşterilerin de profesyonellik talep etmesi yönündeki bu eğilim profesyonelleşme süreci olarak tanımlandı.[24]

Örneğin meslek tarihleri çok eskilere uzanan hemşireler, tıp sistemi içerisindeki yerlerini genişletmeye çalışıyor. Mesleklerinin özel bir bilgiyi gerektirdiğini söylüyorlar. Tıp gelişirken, hekimler teknik konuları hemşirelere, hemşireler daha basit işleri yardımcı hemşirelere ve elemanlara terk ediyor. Gittikçe artan görevlerinin üstesinden gelebilmek için hemşireler, daha fazla bağımsızlık, statü ve gelir talep ediyorlar.[25] Psikologlar da sadece kendilerinin psikolog adını kullanabileceklerini savunuyor, meslek dışında kalan kişilerin mesleği icra etmeye kalktıklarında ceza ile karşılaşacakları yasal düzenlemeler peşinde koşuyorlar.[26]

Öte yandan meslek topluluklarının profesyonelleşme çabası 20. yüzyılın ilk yarısından çok daha farklı koşullarda gerçekleşiyor. Hekimlik ve avukatlık gibi mesleklerin profesyonelleşmesinde meslek eğitimi sıkı kurallara tabi tutulmuş, mesleki faaliyetler etik ve kamu yararı temelinde düzenlenmişti. Mesleğe giriş zor ve kısıtlıydı. Bütün bunlar mesleğin profesyonel ve yetkin bir azınlık tarafından yapılmasını getiriyordu. Bugünse, bahsi geçen meslek topluluklarının büyük çoğunluğunda, piyasadaki işgücü talebinin ötesinde meslek mensubunun mezun olması genel ve egemen politika. Profesyonel meslek eğitimi almak nispeten kolaylaştığı gibi, ihtiyacın ötesinde bir mezun/işgücü kitlesi ortaya çıktı. Meslek eğitiminin yaygınlaşması ve niteliksizleşmesi profesyonellerin daha vasıfsız olmasını getirdi. İşsizlik sorunu baş gösterdi. Neoliberal politikalarla mesleki koruma ve güvenceler piyasa katılıkları olarak görülüp zayıflatıldı. Esnek ve güvencesiz çalışmayı öngören istihdam politikaları profesyonelleri de güçlü bir biçimde etkiledi. Güvencesiz koşullara rıza gösteren profesyonellerin etik ilkeleri uygulama kapasiteleri ve kamu yararı duyarlılıkları zayıfladı.

Sonuçta, çeşitli mesleklerin işlerini profesyonelce yapma eğilimindeki artışla yani profesyonelleşme eğilimi ile profesyonel mesleklerin çözülmesi, sıradanlaşması, özerkliklerinin azalması ve çoğunun vasıfsızlaşması yani profesyonelliğin aşınması aynı sürecin iç içe geçen iki boyutu olarak öne çıktı. Profesyonelleşme varsa bile eski anlamını yitirdi, daha az “profesyonel”, daha fazla “işçi” oldu.

 

5. Proleterleşme/İşçileşme

1960 ve 70’li yıllarda henüz nüve halinde görünen profesyonelliğin çözülme eğilimleri, neoliberal politikalarla sonraki yıllarda tam anlamıyla açığa çıktı.

Türkiye’de 1980 sonrasında egemen olan neoliberal politikalarla uluslararası sermaye hareketleri ve ticaret adım adım serbestleştirildi. Türkiye ekonomisi, uluslararası rekabette düşük maliyetle (yani düşük ücretle) ürettiği mallarda uzmanlaşacak, “verimsiz” ürünler ise üretilmeyip ithal edilecekti. Bu doğrultuda kamu kurumları özelleştirildi, gümrük vergileri düşürüldü, yerli üretimi (özellikle küçük köylülüğü) destekleyen önlemler lağvedildi. Sekiz saatlik çalışma, belirsiz süreli iş sözleşmesi, işten çıkarmayı zorlaştıran düzenlemeler, toplu iş sözleşmesi uygulamaları, sendikalaşma vb. katılıklar olarak tanımlandı, işgücü piyasasında esneklik hedefi ilan edildi.

İşçi sınıfının düşük ücret ve güvencesizliğe itildiği bütün bu süreçten, doğal olarak, üretimin önemli bir parçası haline gelen eğitimli ve vasıflı işçiler de etkilendi. Yeni mezun profesyoneller daha güvencesiz koşullarda istihdam edildi. Meslek örgütlerinin denetimleri hükümetler tarafından adım adım zayıflatıldı, etkisizleştirildi. Ancak, yine de, 2000’li yıllara kadar, profesyonel mesleklerin neoliberal dalga karşısında bir ölçüde kendilerini korudukları söylenebilir.

Kırılma, karşısındaki halk muhalefetini etkisiz kılan AKP’nin, işgücü piyasasında esnek çalışma ve güvencesizliği norm haline getirmesiyle gerçekleşti. Bundan profesyoneller de payına düşeni aldı. Kapitalistlerin profesyoneller karşısında elinin güçlenmesi için, işletme kapısının önünde profesyonellerin işsiz halde beklemesi gerekiyordu. İnsan kaynakları portföyünde alternatif yüzlerce CV hazır bulunmalıydı. Profesyonel işgücü piyasasında, ücretlerin serbest piyasa, yani açlık sınırı ile belirlenebilmesinin koşulu bol miktarda profesyonelin varlığıydı. AKP hükümetleri, açtığı çok sayıda vasıfsız üniversite ile diploma ve “ucuz” profesyonel enflasyonu yaratmayı başardı. Ucuz işgücüne dayalı ekonominin ihtiyaç duyduğu “ucuz” profesyonel de ortaya çıktı. Bütün bunlar gayet hedefli ve bilinçli bir politika olarak hayata geçirildi.

Düşük ücret, işsizlik ve ücretli çalışmanın yarattığı diğer sorunlar, bir ölçüde, profesyonel mesleklerin proleterleşmesi/işçileşmesi ile ilgilidir.

Profesyonel mesleklerin işçileşmesi gündeminde iki farklı sınıf konumunu birbirinden ayırmak gerekir. İlki, avukatlık, hekimlik gibi meslekler serbest çalışma formunda ortaya çıkmış, modern çağda uzun süre orta sınıf (küçük burjuva) meslekler olarak varlıklarını sürdürmüştü. Ancak, son yarım yüzyılda, bu meslekler içinde ücretli istihdam farklı oranlarda olsa da hızlı bir biçimde arttı. Bazıları orta sınıf meslekler olmaktan çıktı, mensuplarının çok büyük bir bölümü bir kapitaliste bağlı ücretli işçi olarak çalışmak zorunda kaldı. Bu süreç, literatürde profesyonel mesleklerin işçileşmesi ya da proleterleşmesi olarak tanımlandı.

Hastanelere dayalı sağlık hizmetinin henüz yaygınlaşmadığı 19. yüzyılda hekimler kendi hesaplarına çalışır, hastalara belirli bir bedel karşılığında sağlık hizmeti sunarlardı. Zengin insanları tedavi eden hekimlerin gelirleri daha çok, yoksul bölgelerdekilerin ise daha azdı. Ancak, ikisi de deyim yerindeyse, kendi işinin patronuydu. Çalışma saatlerini kendisi belirleme kudretine, en azından esnekliğine sahipti. Zaten meslekler sosyolojisinin henüz doğuş yıllarında, profesyonel meslek tanımı yapılırken hekimlerden yola çıkıldığı, bu nedenle profesyonel mesleklerin yüksek eğitimin yanı sıra bağımsız çalışma, özerklik, iş üzerinde kontrol, mesleki etik ve kamusal yarar gibi niteliklerle tanımlandığı söylenebilir.

Cumhuriyetin ilanının ardından yurt genelinde sağlık sistemini kurma çabalarıyla birlikte hekimlik hem bir profesyonel meslek olarak biçimlendi, hem de bağımsız çalışma oranı zamanla azaldı. 1975 yılında yaklaşık 22 bin hekimin %38,5’u kendi muayenehanesinde çalışırken, 1995 yılında 70 bin hekimin sadece %15’i serbest çalışmaktaydı.[27] Son yıllarda bu oran iyice düştü. 2022 yılında 194 bin 910 hekimden yaklaşık 7 bin kadarı, yani %3,6’sı kendi muayenehanesinde hizmet vermektedir.[28] Hekimlerin %96’sı, bir ücret karşılığında devlet, üniversite ya da şirket hastanesinde çalışmaktadır.

Hekimlerin büyük bir hızla işçileşmesinde tek neden küçük muayenehanelerin kapsamlı sağlık kurumları karşısında rekabet kapasitelerinin yetersiz olması değil. Hükümetler sağlık alanını serbestleştirmek adına özel hastaneleri teşvik etti, önlerindeki engelleri kaldırdı. Bu engellerden biri, yıllardır hizmet veren ve şu ya da bu ölçüde hastaların güvenini kazanmış muayenehane sahibi hekimlerdi. Tam da bu nedenle 2010 yılında AKP hükümeti Tam Gün Yasası’yla kamuda çalışan hekimlerin muayenehanelerde hizmet vermesini yasakladı. Ancak, düzenleme Danıştay tarafından reddedildi ve yürürlükten kaldırıldı. 6 Ekim 2022’de, AKP-MHP hükümeti serbest çalışan doktorların faaliyetlerini kısıtlayan bir yönetmeliğe daha imza attı. Yönetmelik, muayenehane sahibi hekimlerin hastalarına sağlık hizmetini sunmasını oldukça zorlaştıran hükümler içeriyordu. İstanbul Tabip Odası da yaptığı açıklamada, düzenlemeyi, muayenehanelerin özel hastanelere feda edilmesi olarak değerlendirdi ve şunları ifade etti:

Özel hastanelerin hekim ücretlendirmesindeki hegemonyasını kıran muayenehanelerin sınırları böylelikle daraltılmış oldu. Dahili bilimler dışında bazı cerrahi branş uygulamalarında tercih edilme oranı artan muayenehaneler, hekimlerin tekrar özel hastane bünyesine dahil olmasını sağlamaya yönelik olduğu anlaşılan bu yönetmelikle kapatılmaya çalışılıyor. … Hekimlerin kendi mali birikimleriyle kurdukları muayenehaneler büyük sermaye gruplarının çıkarlarına kurban edilmeye çalışılıyor.[29]

Dolayısıyla hekimlerin işçileşmesi hem kamusal sağlık hizmetinin gerekleri hem de büyük sermayenin sağlık piyasasına girmesi ile kendiliğinden gerçekleşen bir süreç olmanın yanı sıra, hükümetlerin işleyen bir sağlık piyasası oluşturma ve bu piyasada sermayenin çıkarlarını azami ölçüde koruma yaklaşımı ile şekillenmiştir. Bir orta sınıf mesleği olan hekimlik bugün bir işçi sınıfı mesleği haline gelmiştir. Özel ve devlet hastanelerinde binlerce sağlık personeli bir arada çalışmakta, bu işletmeler adeta sağlık fabrikaları olarak işlemektedir.

Çağdaş toplumlarda profesyonelleşme eğilimi hâlâ geçerlidir, ancak bu artık “orta sınıf” usulü bir profesyonelleşme değildir. Profesyonel mesleklere atfedilen özerklik, meslek etiği, kamu yararı gibi niteliklerin çözüldüğü ve klasik işçi sorunlarının üzerlerine boca edildiği bir profesyonelliğin yitimi ve işçileşmesi sürecidir. İşgücü içerisinde artan profesyonel oranının üstündeki yaldız kazındığında, ortaya kapsamlı bir işçileşme ve kazanımların yitirilmesi süreci çıkacaktır.

 

6. Profesyonel Ayrıcalıklarının Erimesi

Hekimlik ve avukatlığın aksine mühendislik, mimarlık gibi profesyonel mesleklerde modern çağ boyunca ücretli istihdam tipik biçim olagelmiştir. Dolayısıyla bu meslekler için sınıfsal bir dönüşüm yani orta sınıf iken işçileşme söz konusu değildir. Ancak, yine de ayrıcalıklarını kaybetmesi, orta sınıf mesleklerin işçileşmesi ile ortaklaşan sonuçlar doğurmuştur. Profesyonellerin sayıları arttıkça yönetici mevkilerden uzaklaşmış, daha rutin ve yetkisiz işlerde çalışmaya başlamışlardır.

Örneğin erken Cumhuriyet rejimi, mühendisleri bilim, teknoloji, milli kalkınma ve aydınlanmanın temsilcisi olarak görmüştü. Sermaye yatırımlarının henüz zayıf olduğu 1930’lu yıllarda kurulan sınai devlet işletmelerinde mühendisler çoğunlukla yönetici pozisyondaydı. Böylece sanayi ve devlet yönetiminin kesişiminde bir tür mühendis bürokrat tabaka ortaya çıkmıştı. Türkiye’deki mühendislik algısı ve kimliği bu milli kalkınmacı ve yönetici misyon ile şekillenmişti.[30] Özel sektör eliyle sanayileşmenin hız kazandığı 1950’li yıllarda ücretli mühendis sayısı artmış olsa da çoğunluğu yine yarı-yönetsel pozisyondaydı. Kendi hesabına çalışma günümüzle kıyaslandığında daha yaygındı. 1960 ve 70’li yıllarda, mavi yakalı işçilerin mücadelesi ve kazanımlarının yanı sıra ücretli profesyoneller de önemli kazanımlar elde etmiş, sendikalar ve mesleki örgütlenmeler güç kazanmıştı. Mesleki düzenlemeler kurumsallaşmış, birçok iş mesleki yeterliliğe tabi kılınmıştı. Henüz yeterli profesyonelin bulunmadığı koşullarda bu durum, profesyonellerin ücret ve çalışma koşulları açısından önemli avantajlara sahip olmasını getirmişti.

1930’lu yıllardan itibaren oluşan, 1970’li yıllarda korunan ve bugün de mirası az çok süren bu mühendis algısına temel oluşturan toplumsal gerçeklik büyük ölçüde ortadan kalktı. Erken Cumhuriyetin kamuda çalışan ve idealist mühendisinin yerini, özel şirketlerde istihdam edilen, kâr odaklı, dar teknik görevlerle sınırlanmış mühendisler aldı. Ara kademelerdeki teknik eleman açığı mühendislerle kapatılmaya çalışıldı, mühendisler bilgi birikimlerinden daha düşük pozisyonlarda çalışmak zorunda kaldı. Çok sayıda mühendislik disiplininde yaşanan kitleselleşme ile mühendislerin büyük kısmı yönetici pozisyonların dışında istihdam edildi, hiyerarşideki yerleri düştü.

Hem işçileşen hem de zaten işçi konumunda olup yönetici statü ve ayrıcalıklı pozisyonlarını kaybeden profesyonel meslek toplulukları, işgücü piyasasındaki diğer işçi sınıfı mesleklerinin yüz yüze geldiği “sıradan” sorunları daha fazla yaşamaya başladı. İşsizlik, düşük ücret, özerkliğin kaybı ve yoğunlaşan sömürü bunlardan bazıları.

 

6.1. İşsizlik

Türkiye’de, 2000’li yıllara kadar, artan talep karşısında yeterince profesyonel işgücü arzı olmadığından profesyoneller görece yüksek gelir ve ayrıcalıklarını korumayı başarmıştı. Bu tablo, üniversite eğitimindeki serbestleşme, çok sayıda kamu ve vakıf üniversitesinin açılması, böylece talepten çok daha fazla mezun verilmesiyle radikal biçimde değişti. Bunun ilk ve dikkat çekici sonuçlarından birisi işsizlik oldu. 2021 yılı itibarıyla profesyonel meslek mensupları arasında işsizlik oranı %14,3’tür.[31] Bu, hiçbir okuldan mezun olmayanları da kapsayan genel işsizlik oranının üzerindedir.

Lisans mezunu işsiz sayısı 1 milyon 13 bindir ve bunun 230 bini yani %22,7’si mühendis, mimar ve şehir plancısıdır. Ülke genelinde her sene 170 bölümden yaklaşık 100 bin mühendis mezun olmaktadır. Dolayısıyla 2030 yılında mühendis sayısının 2 milyonu bulması beklenmektedir. Bu, işgücü piyasalarında ihtiyacın çok ötesinde mühendisin bulunması anlamına geliyor. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz’ın yaptığı açıklamaya göre, her 5 inşaat mühendisinden 2’si, her 4 makine mühendisinden 1’i ve her 2 şehir plancısından 1’i işsizdir.[32]

Özellikle genç mühendisler işsizlik riski ile karşı karşıya. Makine Mühendisleri Odası’nın yaptığı bir araştırmaya göre, 1995 ve öncesi yıllarda mezun olan mühendisler arasında işsizlik neredeyse istisnai iken, 2006-2015 yıllarında mezun olanlarda %5,8, 2016 ve sonraki yıllarda mezun olanlarda ise %19,5’i bulmaktadır.[33]

Bununla birlikte, profesyonel mesleklerin tamamı işsizlikten etkilenmiş değildir. Örneğin ülkede hekim işsizliği değil açığı vardır ve bu nedenle hekimlerin yurtdışına gitmesi kamusal sağlık hizmetleri bakımından büyük bir sorun oluşturabilmektedir. Hukuk alanında da işsizlik henüz dikkat çekici boyutlara ulaşmamıştır, ama eğilimin bu yönde olduğu açıktır. 47’si devlet ve 37’si vakıf üniversitelerinde olmak üzere toplam 84 hukuk fakültesinde, 2022 yılında yaklaşık 85 bin öğrenci eğitim görüyordu. 2020 yılında, yıllık mezun sayısı 16 bin 37 idi. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye genelinde 2014 yılında 86 bin 981 olan avukat sayısı, her geçen yıl artarak, 2021’de 161 bin 15’e kadar çıktı. Böylece sadece 7 yılda avukat sayısı %85 artış gösterdi.[34] Bu hızlı artışın bir süre sonra işsizlikle sonuçlanması kaçınılmaz görünmektedir.

 

6.2. Düşük Ücret

İşsizlik henüz bütün profesyonel meslekleri kapsayan bir sorun olmasa da, düşük ücret dayatması neredeyse tamamının yaşadığı bir problemdir.

İşgücü piyasasında güncel ücret düzeyi yaşam maliyetlerinin yanı sıra işgücü arzı ve talebinin karşılıklı etkileşimi ile şekillenir.[35] Aynı kural alt işgücü piyasaları yani meslekler için de geçerlidir.

Profesyonel mesleklerde ücretler ortalama ücretin üzerinde seyretme eğilimindedir. Çünkü profesyonelin hem eğitim hem de kendini yeniden üretim harcamaları, onun geçim maliyetini yükseltir. Dolayısıyla vasıfsız işçilerin ücretleri ile doktorların, mühendislerin ya da vasıflı kol işçilerinin ücretleri arasında az ya da çok bir fark olur. Bununla birlikte mezun sayısı arttıkça ve meslek alanında işsiz bir işgücü kitlesi ortaya çıktıkça, profesyonellerin aldığı ücretler de düşme ve ortalama ücretlere yakınsama eğilimi gösterir.[36]

İnşaat Mühendisleri Odası’nın 2021 yılında 4 bin 47 inşaat mühendisi ile yaptığı anketlere dayanarak hazırladığı Türkiye’de İnşaat Mühendisleri Gerçeği: İş, İstihdam ve İşsizlik raporuna göre inşaat mühendislerin %27,5’i dönemin asgari ücretinin (2.825 TL) altında çalışmaktaydı.[37]

2021 yılında 941 mühendisle yapılan anket ve görüşmeler temelinde hazırlanan Küresel Salgın Sürecinde Mühendis Emeği, Dijitalleşme ve Uzaktan Çalışma raporuna göre, yakın zamanda mezun olan mühendislerin ücretleri belirgin bir biçimde düşme eğilimindedir. Asgari ücret özellikle genç mühendisler arasında yaygındır. Araştırma kapsamında görüşülenler asgari ücretin, hatta uzun süreli staj adıyla asgari ücretin altında (üçte birine kadar düşüyor) bir ücretin yaygın olduğunu vurguluyor. Genç mühendislerden biri şunları söylüyor:

… yan masamda oturan arkadaşım Anadolu’da bir üniversiteden dereceyle mezundu ve aldığı maaş 3.700 TL idi. Hemen bir arkasındaki 4.250 TL alıyordu. Bunların konuşulması yasaktır, ama biz konuşuyorduk çünkü yaşlarımız çok yakındı ve vaziyet ortada. Alınan paralar da büyük paralar değil, bunu söylesen ne olur söylemesen ne olur. 3.700-4.000 şu an asgari ücretin altında.” (Görüşme yapıldığında asgari ücret 4250 TL idi).[38]

Sadece mühendisler değil, neredeyse tüm profesyonel mesleklerde benzer bir durum var. Örneğin ücretli çalışan bir avukatın yaşadıkları şöyle:

3 senedir işçi avukat olarak çalışıyorum. … Büroda büyük şirketlere vekillik yaptığım ve bunun sorumluluğunu, yoğunluğunu ve stresini taşıdığım halde, aldığım ücret her zaman asgari ücretten hallice oldu. ‘Avukatlık geleneğinde’ fazla mesai kabul edilmediğinden, karşılıksız şekilde uzun saatler boyunca mecburen çalıştım. … Yükümlülüklerim hakkında her gün konuşulurken haklarım hakkında zorunda kalınmadıkça konuşulmadı. Benden beklentiler artarken bunun bir karşılığı olmadı.[39]

Profesyonellerdeki ücret düşüşünü TÜİK verilerinden de izlemek mümkün. Türkiye’de 2006 yılında brüt temel asgari ücret 531 TL iken, ISCO-88’e göre profesyonel meslek grubundaki emekçilerin ortalama brüt temel ücreti 1751 TL, yani asgari ücretin 3,3 katıydı. 2018 yılında ise, asgari temel brüt ücret 2.029 TL iken aynı yıl ISCO-08’e göre profesyonellerin ortalama brüt ücreti 5406 TL, yani asgari ücretin 2,7 katıydı.

Meslekler bazında da kayıplar benzer. Profesör maaşının asgari ücrete oranı %39, araştırma görevlisinin %27, öğretmenin %42, uzman doktorun %44 düştü.[40]

 

6.3. Özerkliğin yitimi

Ücretli çalışmanın profesyonellerin iş ve yaşam dünyasında yol açtığı önemli değişimlerden birisi de özerkliğin yitimidir. Meslek sosyolojisinde özerklik profesyonelleşmenin temel bir unsurudur ve bu unsurun zayıflaması profesyonelliği de tartışmalı hale getirir.

Bir mesleğin ya da profesyonelin özerklik kaybı -en az- üç boyutta analiz edilebilir:

İlki, işçileşme sürecinin sonucunda serbest çalışmanın giderek istisnai hale gelmesiyle hekim, avukat, hemşire ve öğretmen gibi meslek grupları kendi emeklerinin üzerindeki kontrolü yitirirler. Çünkü, emek ürünleri ve bu ürünlerin tasarruf hakkı kendilerine ait olmaktan çıkmış, işverenin mülkiyetine girmiştir.[41] Profesyonel kendi emeğinin ürününe yabancılaşmıştır. Bu basitçe ürünün mülkiyetinin kaybıyla sınırlı bir durum değildir. Emek süreci kapitalistin çıkarlarına, çalışmanın hedefi azami kâr ve rekabete tabi kılındığı için meslek topluluğunu bir arada tutan meslek etiği ve mesleki denetim giderek işlevsiz hale gelmektedir.

Şirket ihtiyaç ve değerlerinin profesyonelin etik değerlerini, bu anlamda özerkliğini askıya aldığı en tipik örneklerden birisi sağlık piyasasıdır. Hastayı müşteri, sağlık hizmetini yatırım alanı olarak gören özel hastaneler, hastanın fiziksel-ruhsal sağlığını koruma ve hastayı tedavi etmekten çok kâr elde etmeyi önemsemektedirler. Bu nedenle, özel hastaneler hekimleri gereksiz tetkik ve ameliyatlar açısından baskılamaktadır. Pahalı tetkik ve tedavilerle hastaları daha fazla ödeme yapmaya yönlendirmesi istenen hekimler, hastaneye istenilen kazancı sağlayamadığında işten atılmakla tehdit edilmektedir. Hekimlere dayatılan bir sözleşme yakın zamanda haberlere konu olmuştu:

Altı ay sonunda yapılan mali değerlendirmede hekimin, istenen ve iş sözleşmesi gereği kendisinden beklenen oranda gelir getirmesini sağlayamaması halinde, sözleşme ve hak edişler gözden geçirilir. İşveren, zarar eden sistemi devam ettirmeyerek sözleşmeyi süre sonunu beklemeden haklı olarak fesih edebilir.[42]

Bütün özel hastanelerde kazancı arttırma baskısı bu kadar açık olmayabilir. Ancak, açık ya da örtülü, çoğu özel hastanedeki bu baskının, hekimlerin mesleklerini bağımsız bir biçimde icra etmelerini az ya da çok engellediği ve özerkliğin zayıfladığını açıktır.

Özerklik kaybının ikinci boyutu ise şu: İşçileşmeyle profesyoneller çalışma zamanı ve ritmine ilişkin kontrolü kaybeder.[43] Serbest profesyonel iş zamanı, tatil ve çalışma biçimini az çok kendisi belirleyebiliyordu. Kendi bürosunda faaliyet sürdüren bir avukat, gelen işi etik olarak kabul edip etmeme, aldığı davanın takibini kendi zaman planlamasına göre yapma, ofiste ya da evde çalışma gibi kendi işini -en azından bir ölçüde- şekillendirme kapasitesine ya da özerkliğine sahipti. Ancak kapitalist hesabına ücretli çalışan avukatın takip edeceği davayı seçme gibi bir hakkı çoğu zaman yoktur. İş zamanı genellikle, ücretsiz fazla mesailerin yanı sıra standarttır ve çalışma zamanını kendi planlama ve belirleme yetkisine sahip değildir. Ofise gelmeme ya da başka bir planını gerçekleştirmesi kapitalistin iznine ve bu izni almak için yaşanan stres ve gerilimle baş etme performansına bağlıdır. Duruşmada savunma biçimi, süreç takibine ilişkin kimi özerk alanlar hâlâ mevcut olsa da, yasal adıyla “bağımlı” çalışma durumu, özerkliğin büyük kısmını alıp götürmüştür.

Özel hastanede hekimin, hukuk bürosunda avukatın, mimarlık ofisinde mimarın, okulda öğretmenin ve diğer işletmelerdeki mühendis, psikolog, biyolog, kimyager ve neredeyse bütün profesyonel meslek mensuplarının çalışma saatleri, süreleri, yoğunlukları kapsamlı bir biçimde kapitalistin denetimi altındadır ve onun çıkarları doğrultusunda şekillendirilmektedir.

Özerklik kaybının üçüncü boyutu ise, profesyonelin emek süreci ya da işin içeriği üzerindeki kontrolünü yitirmesidir. İstisnalar bir yana bütün profesyonel meslekleri kapsayan genel eğilimleri yansıtan iki boyutun aksine, bu henüz genel bir görünüm kazanmamıştır.

Özerkliğin bu biçimi Sanayi Devriminin ardından işçilerin durumu ile açıklanabilir. Makinelerin yaygınlaşmasıyla işçiler zamanla işteki vasıf ve becerilerini kaybedip, basit ve tekrara dayalı işleri yapar hale geldiler. Marx’ın deyimiyle makinenin uzantısı gibi çalıştılar.[44] 20. yüzyılda, büro işi ve beyaz yakalıların da benzer bir parçalanma ve vasıfsızlaşma sürecinde olduklarını Breverman ve takipçileri kapsamlı bir biçimde gösterdi.[45]

Profesyoneller arasında henüz yaygın olmasa da bu tür bir özerklik kaybından bahsedilebilir. Kasım Akbaş’ın 2009-2010 yılında yaptığı araştırmaya göre, ücretli avukatların yaptığı iş hızla dönüşmektedir. Söz konusu olan belirli bir dosya türünde uzmanlaşmanın yanı sıra çok sayıda dosyanın parçalara ayrılmış kısımlarından birinde aynı teknik işin yapılmasıdır. Özellikle hukuk şirketlerindeki genç ücretli avukatların “müşteriyi” bile görmeden, ona soru sormadan, gelen dosyalara uygun bir biçimde adeta bir teknisyen gibi belirli bir standarda uygun dilekçe yazması ve bunu takip etmesi, davanın tamamından uzaklaşması söz konusudur. Hukuksal normlar ve bunların uygulanışı tekdüzeleştikçe, içtihatların uygulanması pekiştikçe avukatın yapacağı iş giderek kişiliğine ve yeteneğine bağlı olmaktan çıkmaktadır. Bilgisayar yazılım ve uygulamalarının kullanımı yaygınlaştıkça uyuşmazlığın çözümünde avukatın şu ya da bu kişi olması büyük değişiklik yaratmamaktadır.[46] Ankara Barosu’nun işçi avukatlar kurulunun çıkardığı Kırmızı Yakalılar dergisindeki bir yazıda ifade edildiği gibi, “İşveren avukatın talimatıyla bağlı, kendi yazdığı dilekçenin puntosunu bile patron avukatın belirlediği, dilekçeyi bizzat kendi yazmışken dilekçenin sonunda ya da antet kısmında bile adını göremeyen bir işçi avukatın, mesleğini ne kadar serbest koşullarda icra ettiği ise soru işareti.[47]

 

7. İşçi sınıfı bileşeni/katmanı olarak profesyoneller

Aldıkları eğitim ve vasıflarına referansla profesyonellerin orta sınıf olarak tanımlanması yaygın bir kabuldür. Ancak, yarım yüzyıllık işçileşme ve mevcut kazanımları yitirme süreciyle bu orta sınıf algısı giderek zayıflamış ve bu algıyı yaratan koşullar da değişmiştir.

Meslek, insanların sınıfsal bölünmedeki yerini, ancak bir ölçüde yansıtabilir. Bir garsonun mesleğinden, onun bir işletmede işçi statüsünde çalıştığını tahmin etmek mümkündür. Ancak, her meslek bu kadar kesin şekilde sınıfsal konumu göstermeyebilir. Bir doktor hastanede işçi de olabilir, hastanenin sahibi de.

Profesyonel meslek toplulukları farklı sınıfsal konumlardaki insanları bünyesinde barındırır. Topluluk, kimi ortak mesleki sorunlarla hemhal olsa da bulundukları sınıfsal konum ve ilişkiler nedeniyle karşıt çıkarlara sahip olabilir. İşçi olarak çalışan profesyonel, mesleğe özel bir asgari ücret tarifesi ya da mevcut tarifenin uygulanmasını talep ederken, kapitalist pozisyonundaki profesyonel bunu uygulamaktan kaçınabilir. Meslekler tutarlı bir bütünlüğe sahip olmayan topluluklardır. Sıkı birlik görünümü, genellikle mesleğin görece avantajlı olduğu dönemlere özgüdür. Öyle ki, bazı meslek örgütleri, üyelerinin çoğunluğu ücretli olduğundan, adeta bir işçi sendikası gibi faaliyet göstermektedir.

Profesyonel meslek toplulukları içinde üç sınıftan bahsedilebilir.

Bir şirket sahibi ya da şirkette üst düzey yönetici olan profesyonel, kapitalist sınıfa dahildir. Örneğin, mühendisler, üretim sürecindeki yönetici rolleri ve deneyimleri sayesinde, büyük işletmelere iş yapan alt şirketler kurup kapitalist sınıfa katılabilmektedirler. Yine, uzun yıllar alanda çalışmış bir avukat, genç avukatları istihdam ettiğinde bürosu fiilen hukuk şirketine, kendisi de küçük kapitaliste dönüşmüştür.

İkincisi, kendi bürosunda, ücretli emek istihdam etmeksizin (ya da bir-iki yardımcı istihdam eden) kendi emeğine dayalı hizmet üreten hekim, avukat, mühendis, psikolog, diş hekimi gibi profesyoneller orta sınıfa mensupturlar. Orta sınıf olmaları meslek, eğitim ya da vasıf ile ilgili değildir. Herhangi bir kapitalistin emrinde çalışmamaları, buna karşın kendi emeğine dayalı bir hizmet üretmeleri ve piyasaya sunmalarıyla ilgilidir. Bu kesim, işçileşme süreçleri nedeniyle meslek topluluklarının hızla küçülen bileşenidir.

Meslek toplulukları içindeki üçüncü ve onun büyük kısmını oluşturan, giderek de büyüyen bileşeni işçi profesyonellerdir. Kapitalistin denetimi ve hizmetinde ücretli olarak çalışırlar. Tam da bu nedenle, zamanla, işçi sınıfının genel kitlesinin yaşadığına benzer sorunlarla yüz yüze gelirler.

Bu kesim, işçi sınıfının vasıflı ve eğitim düzeyi en yüksek bileşenidir. İşçi sınıfının genel kitlesi içerisinde işçi profesyonelleri özgün kılan temel nitelik sahip oldukları bilgi tekeli ve bu bağlamda özgün vasıflarıdır. Her ne kadar dijital araçların yaygınlaşması, bilgi edinmenin nispeten kolaylaşması ve zihinsel işlerin parçalanması ile bu bilgi tekeli yer yer zayıflama riski ile karşı karşıya kalsa da, belli başlı profesyonel mesleklerin bunu koruduğunu söylemek mümkün. Bu nedenle profesyonellerin büyük kısmı, farklı oranlarda, işin teknik içeriği ve süreci üzerinde kontrole ve özerkliğe sahiptir. Bu onları rutin işler yapan vasıfsız işçilerden ayıran temel bir özelliktir. Örneğin hekimler, özerkliklerinin büyük kısmını ellerinden alan zaman ve kâr baskısına rağmen, hasta ile ilişkilerinde mesleklerini özerk bir biçimde uygulama olanağına hâlâ sahiptir. Yine danışanı ile gerçekleştirdiği terapi sürecinin içeriğini kapitalist değil psikolog belirler. Her ne kadar duruşmalar standart prosedürler haline gelmiş olsa da avukat, geçmiş örnek kararları inceler, savunmasını kendi üslubunca yapabilir. Dolayısıyla, Sanayi Devrimi’nin ardından yaşanan işin aşırı parçalanması ve işçinin küçük ve vasıf gerektirmeyen görevleri yerine getirmesi biçimindeki özerklik kaybı/vasıfsızlaşma profesyonel mesleklerin büyük kısmı için -tam anlamıyla- geçerli değildir.

Profesyonelleri, işçi sınıfının vasıfsız kesimlerinden farklı kılan bir diğer özellik de onların işyeri hiyerarşisinde daha yukarıda olma eğilimleridir. Ancak bu eğilim, son yarım yüzyıllık işçileşme ve güvence kaybı ile büyük ölçüde zayıfladı. Örneğin Ar-Ge merkezi ya da yazılım firmalarında az sayıda yönetici mühendise karşın çalışan profesyonellerin tamamına yakını hiyerarşinin en altındadır. Öte yandan, profesyoneller eğer kendi meslektaşlarından oluşan bir ekiple çalışmıyorsa, çoğu zaman yönetici mevkilere daha yakındırlar. Bir işletmede vasıfsız ya da yüksek eğitim sahibi olmayan işçilere nazaran lisans mezunu bir beyaz yakalının ya da profesyonelin alt ya da orta düzey yönetici olması daha muhtemeldir.[48]

 

8. Sonuç

Bilim ve teknolojideki gelişmeler, dijitalleşme, Ar-Ge’nin önem kazanması, verimlilik baskısı, kişisel ve toplumsal hizmetlerin yaygınlaşması gibi nedenlerle işgücü içerisinde profesyonellerin sayısı ve oranı arttı. Ancak sayısı kendilerine olan talebi aştığında da profesyoneller eski güvence ve olanaklarını kaybetmeye başladı. Diploma enflasyonuyla eski konumlarını yitirdiler. Düşük ücret, uzun çalışma süreleri, yoğun iş temposu ve güvencesizlik gibi işçi sınıfının genel kitlesinin yaşadığı sorunlarla daha sık karşı karşıya kaldılar.

İnsanların hatıralarında ya da kamusal bilinçteki profesyonel meslek algısı günümüz gerçekliğini yansıtmaz hale geldi. Hem mesleklerin mahiyeti ve değişen emek süreçlerini inceleyen literatür hem de genç profesyonellerin çalışma ve yaşam deneyimleri bunu doğrulamaktadır. Yarım yüz yıl önce yüksek statülü olan profesyonel meslekler adeta bir serbest düşüş yaşamaktadır.

Uzun yıllar eğitim sistemindeki yarışta bir adım önde olan, üniversitelerde ilgili bölümleri okuyan ve bir orta sınıf yaşamı hayal eden genç profesyonellerin içine sürüklendiği gerçeklik, sadece meslekler değil genç profesyoneller için de bir serbest düşüşe neden oldu. Yoğun çalışma temposu karşılığında güvenli bir geleceğin, hatta bir ev ve arabanın bile ufukta görünmüyor oluşu, meslek temelli orta sınıf rüyasını yerle bir etti. Yaşamları, her gün tekrar eden ve gelecekte de başka bir vaadi olmayan rutin bir iş temposuna hapsedildi.

Bu, elbette, insanların adeta yaşam mücadelesi verdiği ülke ekonomisinde, profesyonellerin en ağır koşullarda çalışıp yaşadığı anlamına gelmiyor. Ancak, geçmişin “güzel günleri”nden feyz alarak şekillenmiş meslekçi orta sınıf ideolojisi ile gerçek hayatın çekilmez hale gelen koşulları, başka bir deyişle beklenti ile gerçeklik arasındaki açı, profesyonellerin sosyal yıkımına güçlü bir psikolojik boyut ekledi. Çözülmesi ve işçileşmesiyle profesyonel mesleklerin serbest düşüşü, orta sınıf vaatlerle uyuşturulmuş ücretli profesyonellerde tepe taklak bir çakılma biçiminde karşılık buldu.

Egemen ideoloji ve yaygın düşünce biçiminde işçi sınıfı, gecekondu mahallelerinde yaşayan marjinal bir azınlık olarak kodlandı. Kentleri, merkezleri ve tüm ülkeyi maddi ve manevi unsurları ile inşa eden emekçiler ve onların emekleri siyaset ve düşünce dünyasının dışında atıldı. Burjuvazi ve ideologları bunda başarılı oldu. Oysa, kendini şimdiye kadar işçi olarak görmemiş, beyaz yakalı, profesyonel, eğitimli milyonlarca işçi, yaşadığı ağır sömürü koşullarında gerçek sınıf kimliğinin her geçen gün daha fazla farkına varıyor. Deyim yerindeyse bu “uyanış”, henüz, orta sınıf mitinin ve “çalışıp zengin olma” umutlarının hayat duvarına çarpıp tuzla buz olması ile sınırlı. Sosyal çöküşün, psikolojik yıkımın ötesine geçmesi ise bir politik örgütlenme sorunudur.

Burjuvazinin birbirinden ayırmayı başardığı işçi sınıfının iki yakasının bir araya gelmesi, belki bir süre ayrı ayrı mücadeleleri, bu mücadelelerin olgunlaşmasını, kendi örgütlerini kurmasını ve ilerlemesini gerektirebilir. Ancak, tek tek mücadeleler olgunlaşıp aynı zamanda işçi sınıfı bilinciyle tek bir ırmakta birleştiğinde, burjuvazinin şimdiye kadar örmeyi başardığı duvarlar da yıkılacaktır. Metal, tekstil, petrokimya işçilerinin mücadelesinin yanı sıra hekimlerin, öğretmenlerin, gazetecilerin yükselen mücadelesi bunun erken bir provası olarak görülebilir.

 

 

KAYNAKLAR

Akbaş, K. (2015) Avukatlık Mesleğinin Ekonomi Politiği, 2. Baskı, Notabene, İstanbul, sf. 173.

Aksu-Kaya, E. (2012) Emek Süreçlerinde Dönüşüm ve Mühendis Emeği, EMO Yayın No: EK/2012/515, Ankara.

Albayraktaroğlu, S. (2009) “Profesyonelleşme Olgusu ve Mesleki Profesyonelleşme Açısından Türkiye’de Sosyal Hizmet Mesleği (Sakarya Örneği)”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Barber, B. (1996) “Meslekler Sosyolojisinde Bazı Sorunlar”, Meslekler Sosyolojisi içinde, Z. Cirhinlioğlu (der.), Gündoğan Yayımları, Ankara, 43-62.

Braverman, H. (2008) Emek ve Tekelci Sermaye, çev. Ç. Çidamlı, Kalkedon Yayınları, İstanbul.

Çağatay, A. (2022) “Muayenehanelere hastane ile sözleşme zorunluluğu: ‘Fiilen muayenehaneleri kapamış olacak’”, Sputnik Türkiye, https://sputniknews.com.tr/20221108/muayenehanelere-hastane-ile-sozlesme-zorunlulugu-fiilen-muayenehaneleri-kapamis-olacak-1063188438.html

Derber, C. (2010) Profesyonellerı̇ Yönetmek: İdeolojik Proleterleşme ve Post-Endüstriyel İşgücü, çev. A. Gelmez, İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara, sf. 8

Durkheim, E. (1986) Meslek Ahlakı, çev. M. Karasan, 3. Basım, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.

Euronews (2023) “Akademisyen, doktor, öğretmen ve memur maaşları asgari ücret karşısında son 10 yılda eridi”, https://tr.euronews.com/2023/01/16/akademisyen-doktor-ogretmen-ve-memur-maaslari-asgari-ucret-karsisinda-son-10-yilda-hizla-e

Eurostat (2022) “Employees by sex, age and occupation (1000)”, https://ec.europa.eu/eurostat/databrowser/view/LFSQ_EEGAIS__custom_3497773/default/bar?lang=en

Flexner, A. (2001) “Is social work a profession?”, Research on Social Work Practice, 11(2), 152-165.

Göçmen, E. (2022) “Doktorlara ahlaksız sözleşme… Özel hastaneler darphane, sağlık bahane”, Odatv, https://www.odatv4.com/guncel/doktorlara-ahlaksiz-sozlesme-ozel-hastaneler-darphane-saglik-bahane-236556

Haug, M. R. (1996) “Profesyonelleşmeme: Gelecek İçin Alternatif Bir Hipotez”, Meslekler Sosyolojisi içinde, Z. Cirhinlioğlu (der.), Gündoğan Yayımları, Ankara, 129-150.

Hughes, E. C. (1996) “Meslekler”, Meslekler Sosyolojisi içinde, Z. Cirhinlioğlu (der.), Gündoğan Yayımları, Ankara, 25-42.

ILO (2023a) “Employment in agriculture (% of total employment) (modeled ILO estimate) – United States, Germany, United Kingdom, France”, https://data.worldbank.org/indicator/SL.AGR.EMPL.ZS?locations=US-DE-GB-FR

ILO (2023b) “Employment in industry (% of total employment) (modeled ILO estimate) – United States, Germany, United Kingdom, France”, https://data.worldbank.org/indicator/SL.IND.EMPL.ZS?locations=US-DE-GB-FR

İMO (2021) Türkiye’de İnşaat Mühendisleri Gerçeği: İş, İstihdam ve İşsizlik, Ankara.

İstanbul Tabip Odası (2022) “Hekim Bağımsızlığını Tehdit Eden ‘Muayenehane Hekimlerine Özel Hastane Kısıtlaması Yönetmeliği’ Kabul Edilemez!”, https://www.istabip.org.tr/7284-hekim-bagimsizligini-tehdit-eden-muayenehane-hekimlerine-ozel-hastane-kisitlamasi-yonetmeligi-kabul-edilemez.html

Koytak, E. (2020) “Meslek Sosyolojisinde Teorik Yaklaşımlar”, Journal of Economy Culture and Society, 1, 1-27.

Marx, K. (1997) Kapital: Üçüncü Cilt, Çeviren: A. Bilgi, Sol Yayınları, Ankara.

Marx, K. (2014) Komünist Manifesto, çev. N. Satlıgan, Yordam Yayınları, İstanbul.

Millî Eğitim Bakanlığı (2022) Milli Eğitim İstatistikleri 2021-2022, Ankara.

Oppenheimer, M. (1996) “Profesyonelin Proleterleşmesi”, Meslekler Sosyolojisi içinde, Z. Cirhinlioğlu (der.), Gündoğan Yayımları, Ankara, 151-168.

Öngel, F. S. (2022) Küresel Salgın Sürecinde Mühendis Emeği, Dijitalleşme ve Uzaktan Çalışma, Yayın No: MMO/730, Ankara.

Özdem, S. (2022) “Sağlık personeli sayısı son 20 yılda 292 bin 919 arttı”, ISG Haber, https://isghaber.com.tr/haber/12811828/saglik-personeli-sayisi-son-20-yilda-292-bin-919-artti#

Öztürk, K. (2022) “Doktorlar neden yurt dışına gidiyor?”, Habertürk, https://www.haberturk.com/doktorlar-neden-yurt-disina-gidiyor-3325949

Sağlık Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğü (2022) Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2020, Ankara.

Sağol, B. (2022) “Avukat enflasyonu”, Birgün, https://www.birgun.net/haber/avukat-enflasyonu-386196

Sol (2022) “1 Mayıs’a giderken işçi avukatlar neler yaşadıklarını anlatıyor”, https://haber.sol.org.tr/haber/1-mayisa-giderken-isci-avukatlar-neler-yasadiklarini-anlatiyor-333803

Soyer, A. (1998) “Hekimlerin Toplumsal ve Sınıfsal Konumu Tartışmalarına Zoraki Bir Girizgah Denemesi”, Toplum ve Hekim, 13(4), 262-277.

Sunar, L. (2020a) “Türkiye’de mesleki itibar: Dönüşen çalışma hayatı ve mesleklerin sosyal konumu”, Journal of Economy Culture and Society, 1, 29-59.

Sunar, L. (2020b) Türkiye’de Çalışma Hayatı ve Meslekler, Toplumsal Yapı Araştırmaları Programı, İstanbul.

T24 (2022) “Bilgisayar mühendisleri ve beyin göçü; 10 bin mezun nerede, ne yapıyor?”, https://t24.com.tr/haber/canli-bilgisayar-muhendisleri-ve-beyin-gocu-10-bin-mezun-nerede-ne-yapiyor,1007568

TDK (t.y.) “Meslek”, https://sozluk.gov.tr/

TMMOB (2021) “Diplomalı işsiz olmak istemiyoruz! İşsizlik sorununa çözüm istiyoruz!”, https://www.tmmob.org.tr/icerik/diplomali-issiz-olmak-istemiyoruz-issizlik-sorununa-cozum-istiyoruz

TÜİK (2023) “Uluslararası Standart Meslek Sınıflaması – ISCO 08”, https://biruni.tuik.gov.tr/DIESS/SiniflamaSatirListeAction.do?surumId=210&seviye=1&detay=H&turId=41&turAdi=%209.%20Meslek%20S%C4%B1n%C4%B1flamalar%C4%B1

Türkmen, S. (2018) “Hayal Tacirliği, Kırmızı Yakalılar”, http://avsa.org.tr/e-yayin/kirmiziyakalilar/ky4.pdf.

Twitter (2023) https://twitter.com/biraz_daha_bira/status/1617404311788716032

 

 

[1] Öztürk, K. (2022) “Doktorlar neden yurt dışına gidiyor?”, Haberturk, https://www.haberturk.com/doktorlar-neden-yurt-disina-gidiyor-3325949

[2] Öztürk, “Doktorlar neden yurt dışına gidiyor?

[3] Sunar, L. (2020a) “Türkiye’de mesleki itibar: Dönüşen çalışma hayatı ve mesleklerin sosyal konumu”, Journal of Economy Culture and Society, 1, 29-59, sf. 46.

[4] TDK (t.y.) “Meslek”, https://sozluk.gov.tr/

[5] Durkheim, E. (1986) Meslek Ahlakı, çev. M. Karasan, 3. Basım, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, sf. 20-21.

[6] Koytak, E. (2020) “Meslek Sosyolojisinde Teorik Yaklaşımlar”, Journal of Economy Culture and Society, 1, 1-27, sf. 9.

[7] Flexner, A. (2001) “Is social work a profession?”, Research on Social Work Practice, 11(2), 152-165, sf. 153-155.

[8] Albayraktaroğlu, S. (2009) “Profesyonelleşme Olgusu ve Mesleki Profesyonelleşme Açısından Türkiye’de Sosyal Hizmet Mesleği (Sakarya Örneği)”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, sf. 23

[9] Sunar, L. (2020b) Türkiye’de Çalışma Hayatı ve Meslekler, Toplumsal Yapı Araştırmaları Programı, İstanbul, sf. 35.

[10] Barber, B. (1996) “Meslekler Sosyolojisinde Bazı Sorunlar”, Meslekler Sosyolojisi içinde, Z. Cirhinlioğlu (der.), Gündoğan Yayımları, Ankara, 43-62, sf. 46.

[11] Örneğin Haug, M. R. (1996) “Profesyonelleşmeme: Gelecek İçin Alternatif Bir Hipotez”, Meslekler Sosyolojisi içinde, Z. Cirhinlioğlu (der.), Gündoğan Yayımları, Ankara, 129-150; Oppenheimer, M. (1996) “Profesyonelin Proleterleşmesi”, Meslekler Sosyolojisi içinde, Z. Cirhinlioğlu (der.), Gündoğan Yayımları, Ankara, 151-168.

[12] Bunların yanı sıra ön lisans mezunu profesyonel meslek mensupları da vardır.

[13] TÜİK (2023) “Uluslararası Standart Meslek Sınıflaması – ISCO 08”, https://biruni.tuik.gov.tr/DIESS/SiniflamaSatirListeAction.do?surumId=210&seviye=1&detay=H&turId=41&turAdi=%209.%20Meslek%20S%C4%B1n%C4%B1flamalar%C4%B1

[14] ILO (2023a) “Employment in agriculture (% of total employment) (modeled ILO estimate) – United States, Germany, United Kingdom, France”, https://data.worldbank.org/indicator/SL.AGR.EMPL.ZS?locations=US-DE-GB-FR

[15] ILO (2023b) “Employment in industry (% of total employment) (modeled ILO estimate) – United States, Germany, United Kingdom, France”, https://data.worldbank.org/indicator/SL.IND.EMPL.ZS?locations=US-DE-GB-FR

[16] TÜİK İşgücü İstatistiklerinden yazar tarafından hesaplanmıştır.

[17] T24 (2022) “Bilgisayar mühendisleri ve beyin göçü; 10 bin mezun nerede, ne yapıyor?”, https://t24.com.tr/haber/canli-bilgisayar-muhendisleri-ve-beyin-gocu-10-bin-mezun-nerede-ne-yapiyor,1007568

[18] Millî Eğitim Bakanlığı (2022) Milli Eğitim İstatistikleri 2021-2022, Ankara, sf. 21.

[19] Soyer, A. (1998) “Hekimlerin Toplumsal ve Sınıfsal Konumu Tartışmalarına Zoraki Bir Girizgah Denemesi”, Toplum ve Hekim, 13(4), 262-277, sf. 275.

[20] Sağlık Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğü (2022) Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2020, Ankara, sf. 210.

[21] TÜİK İşgücü İstatistiklerinden yazar tarafından hesaplanmıştır.

[22] Bunda Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisi içindeki yeri ile gelişmiş kapitalist ülkelere kıyasla teknoloji üretme ve bunu kullanmada konusundaki daha geri konumu etkilidir.

[23] Eurostat (2022) “Employees by sex, age and occupation (1000)”, https://ec.europa.eu/eurostat/databrowser/view/LFSQ_EEGAIS__custom_3497773/default/bar?lang=en

[24] Hughes, E. C. (1996) “Meslekler”, Meslekler Sosyolojisi içinde, Z. Cirhinlioğlu (der.), Gündoğan Yayımları, Ankara, 25-42, sf. 25.

[25] Hughes, “Meslekler”, sf. 30.

[26] Hughes, “Meslekler”, sf. 32.

[27] Soyer, “Hekimlerin Toplumsal ve Sınıfsal Konumu…”, sf. 275.

[28] Özdem, S. (2022) “Sağlık personeli sayısı son 20 yılda 292 bin 919 arttı”, ISG Haber, https://isghaber.com.tr/haber/12811828/saglik-personeli-sayisi-son-20-yilda-292-bin-919-artti# ve Çağatay, A. (2022) “Muayenehanelere hastane ile sözleşme zorunluluğu: ‘Fiilen muayenehaneleri kapamış olacak’”, Sputnik Türkiye, https://sputniknews.com.tr/20221108/muayenehanelere-hastane-ile-sozlesme-zorunlulugu-fiilen-muayenehaneleri-kapamis-olacak-1063188438.html

[29] İstanbul Tabip Odası (2022) “Hekim Bağımsızlığını Tehdit Eden ‘Muayenehane Hekimlerine Özel Hastane Kısıtlaması Yönetmeliği’ Kabul Edilemez!”, https://www.istabip.org.tr/7284-hekim-bagimsizligini-tehdit-eden-muayenehane-hekimlerine-ozel-hastane-kisitlamasi-yonetmeligi-kabul-edilemez.html

[30] Aksu-Kaya, E. (2012) Emek Süreçlerinde Dönüşüm ve Mühendis Emeği, EMO Yayın No: EK/2012/515, Ankara, sf. 90-91.

[31] TÜİK İşgücü İstatistiklerinden yazar tarafından hesaplanmıştır.

[32] TMMOB (2021) “Diplomalı işsiz olmak istemiyoruz! İşsizlik sorununa çözüm istiyoruz!”, https://www.tmmob.org.tr/icerik/diplomali-issiz-olmak-istemiyoruz-issizlik-sorununa-cozum-istiyoruz

[33] Öngel, F. S. (2022) Küresel Salgın Sürecinde Mühendis Emeği, Dijitalleşme ve Uzaktan Çalışma, Yayın No: MMO/730, Ankara, sf. 10.

[34] Sağol, B. (2022) “Avukat enflasyonu”, Birgün, https://www.birgun.net/haber/avukat-enflasyonu-386196

[35] Ancak, ücret et, süt, tişört ya da bilgisayarın değil, bilinç ve iradeye sahip bir “meta” olan emek gücünün fiyatı olduğu için bu arz ve talebe müdahil olan başka bir çok etken vardır. Bunların başında işçilerin mücadelesi ve sendikalar gelmektedir. İşçilerin bir araya gelip ortak taleplerde buluşması, bunu toplu sözleşmelerle güvenceye alması, ücretlerin tek tek işçi ve kapitalist arasındaki belirlendiği sürecin işçiden yana değişmesini sağlar.

[36] Marx’ın Kapital’de bu konuda yaptığı tespiti doğrulayan Engels şunu söylemişti: “Ticaret proletaryasının kaderi konusunda, 1865’te yazılmış bulunan bu tahminin, zaman içerisinde nasıl doğrulandığı, bütün ticari işlemlerde eğitim görmüş, üç dört dil bilen yüzlerce Alman büro işçisinin, haftada 25 şilin ücretle -ki bu ücret, iyi bir tornacının ücretinin çok altındadır- London City’de boşu boşuna iş aramalarıyla görülmektedir.” Marx, K. (1997) Kapital: Üçüncü Cilt, Çeviren: A. Bilgi, Sol Yayınları, Ankara, sf. 265, Engels’in dipnotu.

[37] İMO (2021) Türkiye’de İnşaat Mühendisleri Gerçeği: İş, İstihdam ve İşsizlik, Ankara, sf. 17.

[38] Öngel, Küresel Salgın Sürecinde Mühendis Emeği…, sf. 23.

[39] Sol (2022) “1 Mayıs’a giderken işçi avukatlar neler yaşadıklarını anlatıyor”, https://haber.sol.org.tr/haber/1-mayisa-giderken-isci-avukatlar-neler-yasadiklarini-anlatiyor-333803

[40] Euronews (2023) “Akademisyen, doktor, öğretmen ve memur maaşları asgari ücret karşısında son 10 yılda eridi”, https://tr.euronews.com/2023/01/16/akademisyen-doktor-ogretmen-ve-memur-maaslari-asgari-ucret-karsisinda-son-10-yilda-hizla-e

[41] Derber, C. (2010) Profesyonellerı̇ Yönetmek: İdeolojik Proleterleşme ve Post-Endüstriyel İşgücü, çev. A. Gelmez, İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara, sf. 8.

[42] Göçmen, E. (2022) “Doktorlara ahlaksız sözleşme… Özel hastaneler darphane, sağlık bahane”, Odatv, https://www.odatv4.com/guncel/doktorlara-ahlaksiz-sozlesme-ozel-hastaneler-darphane-saglik-bahane-236556

[43] Profesyonelin bağımsızlığını yitirmesi süreci, geçmişte, tam anlamıyla özerk bir emek süreci olduğu yanılgısını yaratmamalıdır. Piyasadaki rekabet ve müşteri “memnuniyeti” baskısı profesyoneli daha fazla çalışmaya, kimi zaman meslek ilkelerinden ödün vermeye itiyordu. Ancak, bu durumda bile, ürününe ve etik ilkelere yabancılaşma düzeyi bir kapitalistin hizmetinde çalışma durumunda olduğundan çok daha düşük seviyedeydi.

[44] Marx, K. (2014) Komünist Manifesto, çev. N. Satlıgan, Yordam Yayınları, İstanbul, sf. 45.

[45] Braverman, H. (2008) Emek ve Tekelci Sermaye, çev. Ç. Çidamlı, Kalkedon Yayınları, İstanbul.

[46] Akbaş, K. (2015) Avukatlık Mesleğinin Ekonomi Politiği, 2. Baskı, Notabene, İstanbul, sf. 173.

[47] Türkmen, S. (2018) “Hayal Tacirliği, Kırmızı Yakalılar”, http://avsa.org.tr/e-yayin/kirmiziyakalilar/ky4.pdf, sf. 4.

[48] İşyerinde orta düzey yönetici konumundaki mühendis de üretim araçlarına sahip olmadığından işçi sınıfının bir parçasıdır. Ancak unvanı göstermelik değilse; aldığı ücret, işverene yakınlığı ve diğer kimi avantajları açısından işçi aristokrasine dahildir. Üst düzey yöneticiler ise zaten kapitalist sınıfın bir parçasıdır.