Reg Groves*

Çeviren: Hilal Adaşlık

Aylık İşçi Dergisi’nin Ocak sayısında yayımlanan Chartism ve Günümüz: Reformizm Yanılması makalesinde[2] Chartizm’in[3] gerilemesinin sebepleriyle ilgili bir açıklama yer alıyordu. “Ana sebep” diyordu “Chartizm’i yaratan gerçek, koşullara bakılarak bulunabilir.” Özellikle, 1830’lar ve 40’lardaki ekonomik krizin devamında üretim ve ticaretin genişlemesi, proletarya ve kapitalistler arasındaki antagonizmayı zayıflatmıştır.[4] Ancak bu değerlendirme, Chartizm’in düşüşünü belirleyen koşulların daha nitelikli bir analizinin yapılması gerekliliğinin önüne geçemez.Cereyan eden olayın küçük bir parçasını göz önünde tutmak, tüm resme ait bu küçük parça ile tüm bir olayın sebep ve sonuçlarını açıklamak, eldeki sonuca yol açan değişik ve birbiriyle bağlantılı birçok unsuru anlamakta bizi başarısızlığa götürür.

Çartist ordusu içindeki sınıfsal bölünmenin ve bölünmüş bu güçler arasındaki bakış açısı ve amaç farklılığının neticeleri hatırı sayılır derecede önemli bir konudur. Bu makalenin amacı, bu sınıf bölünmesi göz önünde tutularak hareket içinde çatışan farklı grupların liderliklerini incelemektir. Bu incelemenin yukarıda bahsi geçen makale için tamamlayıcı bir özellik taşıdığı her zaman akılda tutulmalıdır. Ayrıca, yapacağımız, liderlik karakteri incelemesi, Marx ve Engels’in Chartist mücadelede oynadıkları rolü ve diğer gruplara olan tutumlarını referans göstermeksizin tamamlanamaz.

Genel olarak, Chartist liderlik iki güç grubuna ayrılır. Bunlar, O’Connor, Cooper, Harney, Taylor ve benzerlerini içine alan “fiziksel güç” grubu ile Lovett, Hetherington, Collins ve benzerlerini içine alan “ahlaki güç” grubudur. Ancak dışarıdan bakıldığında beliren bu bölünme, “merkez” grubu ve “sol kanat” arasındaki gerçek meseleyi gizler. Londra İşçi Sendikası’nı oluşturan ve egemen olan “ahlaki güç” grubu, hareket kendini mücadele içinde toparlayarak hızlıca gelişirken Chartizmin içinde önemsiz bir etken haline geldi. O’Connor “Merkez” grubun en önemli temsilcisi ve en seçkin figürüdür; Harney ise “sol kanat”ın en etkin ismidir. Bu iki liderin politikalarının ve öneminin incelenmesi, bu iki grup arasındaki bölünmeyi anlamak için bir temel oluşturacaktır.

MERKEZCİ KANAT

FeargusO’Connor, hareketi büyük mücadeleler süresince yönetti ve büyük yenilgilere de sürükledi. O’Connor’ın başarısızlıkları ve ihaneti genellikle kişisel karakter özellikleriyle açıklanır. Nitekim Postgate, “Gösterişlilik ve popülerlik sevgisinin onu yanlış yönlendirdiğini” savunuyor (LRD Syllabus, No.7). O’Connor’ın başarısızlıklarının kökleri (kişilik sorunlarından doğan) kişisel hatalardan daha derinlere iner. O’Connor, tamamen bir tarım ülkesi olan İrlanda’dan İngiliz işçi sınıfına dahil oldu. Hareketin önderliğine hızlı bir şekilde ulaşmasının sebebi, hareket içindeki proleter olmayan unsurları temsil etmesi, onların taleplerini dile getirmesinden kaynaklanıyordu; sayı olarak güçlü olan el tezgahı dokumacıları ve benzer gruplar Chartizm’in onları kapitalizmin fethine karşı savunması için değil kapitalizm öncesi günlere götürmesi için liderlik etmesini istiyorlardı ve sloganları da şuydu: “Atalarımızın yaşamına ve toprağına geri dönmek.” Bu grup kapitalizmden nefret etti ama onu anlayamadı ve sonuç olarak umutsuzluk içinde körü körüne savaştı. Tek kelimeyle, bakış açısında gerici ve mücadelelerinde kararsızdılar. O’Connor’ın sendelemelerinin, arazi yerleşim planlarının, Welsh ayaklanmasındaki ihanetinin sebebi burada yatar. Chartist direnişlerin istikrarsız ve düzensiz doğasının sebebi buradadır. Daha sonra göreceğimiz gibi, O’Connorizm’in doğasını ve köklerini tanımadaki başarısızlık, Çartisizmi son felaketine sürüklemiştir.

SOL KANAT

Diğer taraftan, George JulianHarney, yoksulluk ve sefalet içindeki bir şehrin ortasında doğdu. Kapitalizmden başka hiçbir sistemden haberdar değildi ve O’Connoristler’in bakış açısından çok uzaktı. 17 yaşında yasal olmayan gazetelerin satışından dolayı içeri atıldı. Yirmili yaşlarının başında, Londra İşçi Birlikleri Derneği (LİBD) ile kesin bir şekilde ayrıldı ve Doğu Yakası proletaryasını da içine alarak kısa sürede 3000 üye kazanan Londra Demokratik Birliği’ni kurdu.[5] 24 Mart 1839’da Kuzey Yıldızı‘na gönderdiği bir mektupta bu adımın nedenlerini açıkladı. Asli mücadelede “ahlaki güç” ve “eğitim”in herhangi bir değer oluşturduğu fikrinden vazgeçip, işçilerin kurtuluşunun ancak kendi çabalarıyla elde edilebileceğini ileri sürdü. Gazetesi olan Londra Demokrat gazetesi, yükselen proletaryanın ateşini ve gücünü, kapitalizmin doğasının kuramsal kapsamını ve daha sonra Marx ve Engels tarafından açıklığa kavuşturulan ve geliştirilen işçi sınıfının rolünü ortaya koyuyor, orta sınıfla ile girilecek en ufak bir ortaklık fikrine aktif bir şekilde karşı çıkıyordu. Harney, orta sınıfın rolüne ilişkin şunları ifade ediyordu:

Dünyayı düşmanlarınızın yarattığı halüsinasyondan görüyorsunuz. Yaklaşık dokuz yıl süren ‘liberal’ hükümet, taşıma ağları ve sessiz korku hücrelerinde, kendinizin yaygın sefaleti ve hükümdarlarınızın yaygın ahlaksızlığı içindeki orta sınıf idaresine, ‘Bastil’ ve ‘Lapa Çorbası’ örneklerine, ‘Bölünme’ ve ‘Waçlık’a (burdaHarney çalışma koşullarıyla ilgili çıkan Yeni Yoksulları Koruma Kanununu kastediyor) duacı olmayı öğretti.” (Londra Demokrat, 20 Nisan 1839)

Gazete, İşçilerin Charter’a verdiği desteğin altında yatan ekonomik nedenleri açıkça görmesi nedeniyle empatisi güçlü bir gazeteydi.

‘Charter’ın Üyeleri’ herkesin koşullarını eşitlemenin ölçüsü peşine düşmedikçe üretici sınıf her zaman ezilecektir.(Londra Demokrat, 13 Nisan 1839)

4 Mayıs 1839 tarihli sayısında Harney, Genel Grev’in -daha sonra Charter’ın devamlılığı için barışçıl bir yöntem haline getirildi- ancak iç savaş bittiğinde bitmesi gerektiğini açıkça belirtmiştir.

Fakat Harney ve grubu, hareketin ilk yıllarında, diğerleri gibi, O’Connor’ın güçlü etkisi altındaydı. O’Connor, eylemlilikte gerekirse boş vaatler vermeyi meşru gören merkezci tutumun açık bir örneğiydi. Merkezcilik kitlesel hareketi destekler, işçileri neredeyse savaşmanın eşiğine getirir, sonra kafa karışıklığı ve yenilgiyle geriye düşürür.

O’Connor’ın başarıyla oynadığı bu rol, Chartizm’in trajik tarihinin de gösterdiği üzere, Nisan 1848’de KenningtonCommon’daki eylemde alanı çevreleyen küçük düşürücü eylemci sayısında kendini göstermiştir. 1848’de Chartizm’in gerçek itici gücü harcanıyordu. Endüstriyel işçi sınıfının devrimci bir liderliğe eğilimi azalıyordu (Bu durumu daha iyi anlamak için daha önce atıfta bulunulan önceki makaleye bakılabilir.[6]); tüm işçi sınıfı siyasi ve ekonomik haklarını güvence altına alma kararlılığıyla birleşirken, hareketin proleter unsurlarına dayanan Harney, Ernest Jones ve diğer sol kanat üyelerinin bağımsız bir güç olarak öne çıkma sürecindeki yenilgisi 10 Nisan 1848 felaketine ve devamında Chartizm’in yok olmasına giden yolun taşlarını döşemiştir. Çhartizm ile komünizmin fikrinin birliği sağlama görevi(orantılı olarak O’Connor’ın konumunu da zayıflatacaktı) doğru bir perspektiften ele alınmadı. Sonuç olarak, “eğitimli“, diğer bir deyişle kapitalist fikir ve politikayla eğitilmiş işçi sınıfıyla, sanayi bölgesinde hakimiyetini sürdürmeye devam eden din faktörüyle birlikte genişleyen kapitalizmin çerçevesi içinde sermayedar sınıfı, Chartizm günlerinde asla cüret edemeyeceği biçimde kendini güvenceye alarak Charter’ın temel taleplerini işçilere -hak diye- bağışlarken Çartizm adeta reformizmin çiçek açtığı bir dönemin ortaya çıkmasına zemin hazırladı.

MARX VE ENGELS’İN ETKİSİ

Chartist hareket tartışılırken, ele alınan noktaları açıklığa kavuşturmak ve tasvir etmek adına hiçbir çaba Marx ve Engels’in Chartistlerle ilişkisini incelemekten daha fazla yardım edemez. G. J.Harney, Engels’in İngiltere’deki son zamanlarında -1844’de Emekçi Sınıfların Durumu adlı kitabını hazırlıyordu- Engels ile tanıştı. Harney ve Chartizm deneyimlerinin Marx ve Engels’i ne denli etkilediğini tahmin etmek güç değil. Her ikisinin de Chartizm’e borçlu olduğu inkar edilemez. Fakat daha net olanı, Marx ve Engels’in kuramlarının ve mücadelelerinin Chartistler üzerindeki müşterek etkisidir. Profesör Riazanov’un Dünya Devrimci Komünistler Birliği makalelerinin (ilk kez 1928 Ağustos’unda İşçi Partisi tarafından İngilizce olarak yayımlandı) keşfi ve yayınlanması Harney’in bu birliğin önde gelen üyelerinden biri olduğunu gösteriyor. Ernest Jones ve G. J.Harney’in konuşmalarında ve yazılarında bu etki daha da çarpıcıdır. Alman Sosyal Demokratlarının bir toplantısındaki konuşmasında Harneyşöyle demişti:

Tüm ülkelerdeki halkların davası aynıdır – emek davası, köleleştirilmiş ve talan edilmiş emek davası… Zorunlu tüm malları, tüm rahatlıkları ve lüksleri yaratan insanlar sefalete batmış durumda. Dünyanın tüm ülkelerindeki işçiler, şikâyetleriniz, yaşadığınız haksızlıklar aynı değil mi? O güzel davanız insan soyunun sahiden özgürleşmesiyle de aynı kapıya çıkmıyor mu?” (Kuzey Yıldızı, 14 Şubat 1846, Komünist Manifesto’nun yayınlanmasından bir yıl önce)

Yine 1850 yılının Temmuz ayında Harney’in dergisi Kızıl Cumhuriyet’ten alınan çarpıcı başka bir örnek (Chartism’in parlak döneminin bu zamanlarda artık geçtiği unutulmamalıdır):

Diğer bütün sınıfları karıştırmaya çalışan işçilerle ilgili olarak, cevap basittir – diğer sınıfların var olma hakkı yoktur. Sınıflar sistemini ortadan kaldırmak için işçi sınıfının mutlak üstünlüğünün yolunu hazırlamak, Kızıl Cumhuriyet’in misyonudur. Ve hala, proletarya diktatörlüğünü zıt bir kuram olduğunu savunan insanlar var!

1851’de Ernest Jones, “Ülkenin millileşmesi, kilisenin kaldırılması, ulusal kooperatiflerin kurulması, halk milislerinin kurulması, ordunun kaldırılması, ölüm cezasının kaldırılması, fakirlerin çalışma ve bakım hakkı”nı içeren bir sosyalist program ortaya koydu. Bunu bir de O’Connor’ın küçük işletmelerin savunuculuğunu yapmasıyla ve şu beyanıyla karşılaştırın:

Komünizme karşı olacağımı hiç düşünmemiştim… Kamu mutfaklarına, halka açık pişirme evlerine ve ortak çamaşırhanelere bile karşıyım.” (İşçi, 1847-48, s.549 ve 157.)

Ernest Jones’un yazılarından bir başka örnek:

Sınıfların birleşmesi imkânsızdır… toplumun bu iki kısmı birbirinden kesin olarak, birer birer, açık bir şekilde sınıflandırılmalıdır. Diğer tüm sistem tipleri sadece boş laf.” (İnsanlara Notlar, 1850, s.342)

Böylece kapitalizmin kuramcıları işçiler yakarmaya başladığında şöyle cevap verdiler: “İngiliz geleneğinin düşmanları Bolşevizmin kuramlarıdır.” Chartizm’in dün ve bugün ne olduğu, yarın da neye dönüşeceği konusunda belli bir fikirde ısrar edenler için Chartist mücadele tarihi bazı cevaplar barındırır. Chartizm, sınıfı topluma, kitlesel mücadeleyi anayasacılığa, Genel Grev ve silahlı isyanı parlamento dilekçelerine ve çoğunluğun talepleriyle temelleyerek, kuluçkadaki Marksizmi sermayedarlığa değişmiştir.

Chartistleri yönlendiren bilimsel teorilere sahip proleter grupların teorileri bugün daha incelikli bir çalışmayı hak ediyor. Bu grubun yenilgisi “merkezcilik”i ifşa ederek kökünden sökmemizi ve devrim hareketinin bilincine unutulmayacak bir biçimde başka, bağımsız bir yol kazımamızı sağlamalıdır.

* RegGroves, The Class Leadership of Chartism, LabourMonthly, April 1929, pp.240-244’den (https://www.marxists.org/history/etol/writers/groves/1929/04/chartism.htm) çevrilmiştir. Türkçe başlık ve ara başlıklar Teori ve Eylem’e aittir.

[2] https://www.marxists.org/history/etol/writers/groves/1929/01/chartism.htm

[3]Çartizm, 1838’den 1850’ye kadar olan dönemde, İngiltere’de, özellikle oy ve seçilme hakkı başta olmak üzere politik reformlar için işçi sınıfının verdiği mücadeleye ve bu mücadele etrafında şekillenen işçi hareketine verilen isimdir. Tarihte, bu büyüklükte ve ülkesel boyutta ortaya çıkan ilk örgütlü işçi eylemidir. Adını 1838’de yayınlanan altı maddelik People’s Charter (“halk bildirgesi”) isimli bildiriden almaktadır. Çartist hareket amacına ulaşmak için yasal yolları kullanmakta ve anayasal çerçeve içinde kalmakta kararlıydı. People’s Charter adı verilen ve daha demokratik bir sistem için reformlar talep eden altı maddelik bildiri, şu somut istekleri içermekteydi:

  1. Suçlu olmayan ve akıl sağlığı yerinde olan, 21 yaş üstünde her erkek oy verme hakkına sahip olmalıdır.
  2. Oylamanın gizliliği sağlanmalıdır.
  3. Parlamento üyesi olmak için, “zenginlik” veya “toprak sahibi olma” zorunluluğu olmamalı, herkesin seçilme hakkı olması sağlanmalıdır.
  4. Parlamenterlere, yaptıkları bu iş karşılığında yeterli bir ücret ödenmelidir.
  5. Tüm seçim bölgeleri, eşit sayıda seçmene denk gelecek sayıdaki oyla temsil edilmelidir.
  6. Seçimler her yıl yenilenmelidir.

[4] Üretim ve ticaretin genişlemesindeki temel olgu sömürgeci aşırı kârın İngiltere’ye taşınması olmuştur.

[5]Londra İşçi Birlikleri Derneği’nin 400 üyesi vardı.

[6] https://www.marxists.org/history/etol/writers/groves/1929/01/chartism.htm