Zena Tahhan

Çeviren: Hüseyin Sinan Güler

Bundan 50 yıl kadar önce İsrail devleti; Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi gibi Filistin toprakları ile Suriye’deki Golan Tepelerini ve Mısır’a ait olan Sina Yarımadasını altı gün içerisinde ele geçirdiğinde tüm dünyayı sarsmıştı.

Mısır, Ürdün ve Suriye ile olan ve 1967 Savaşı yada Haziran Savaşı olarak bilinen savaşta İsrail “Naksa” olarak adlandırılan geri çekiliş ya da yenilgiyi komşu Arap ordularına ve vatanlarından kalan ne varsa yitiren Filistinlillere vermişti.

Naksa, 1967 Savaşı’nın yolunu açan önceki merkezi bir olayın devamıydı. On dokuz yıl önce , 1948’de İsrail devleti Filistinlilerin etnik temizliğini gerektiren şiddetli bir süreç içinde varolmaya başladı.

Siyonist güçler, “Yahudi devleti” yaratma görevi içinde, 750 bin Filistinliyi vatanlarından sürdüler, kasabalarını bu süreçte yok ettiler. Kısa bir süre sonra İsrail devlet olarak varlığını ilan etti, komşu Arap devletlerinin orduları da Filistin halkı için savaştı.

1948 Savaşı İsrail’in tarihi Filistin topraklarının yüzde 78’ni kontrol etmesi ile sonuçlandu. Geriye kalan yüzde 22 ise Mısır ve Ürdün idaresi altına girdi.

1967’de İsrail tüm tarihi Fisilistin topraklarını ele geçirmekle kalmadı, buna ilave olarak Mısır ve Suriye’den de toprak aldı. Savaşın sonunda, İsrail, 1948’de yerlerinden ettiği 130 bin Filistinli de dahil olmak üzere 300 bin Filistinliyi daha evlerinden sürdü ve kendi büyüklüğünün 3,5 katı kadar toprak ele etti.

SAVAŞ NEREDEN ÇIKTI?

Arap-İsrail çatışmasındaki çoğu olay gibi savaş anlatısı da hayli kutuplaşmıştır. Bununla birlikte, inkar edilemez şekilde savaşın patlak vermesine yol açan bir dizi olay var.

Öncelikle, 1948 savaşından sonra İsrail-Suriye ve İsrail-Ürdün ateşkes hatlarında sık sık çatışmalar oldu. Binlerce Filistinli mülteci akrabalarını aramak, evlerine dönmek ve kayıp eşyalarını geri almak için sınırı geçmeye çalıştı.

1949 ile 1956 yılları arasında, İsrail güçlerinin sınırı geçmeye çalışan 2000 ila 5000 kişiyi öldürüldüğü tahmin ediliyor.

1953’te İsrail, Batı Şeria’daki en kötü şöhretli katliamı, 45 evin bombalandığı ve en az 69 Filistinlinin öldürüldüğü Kibya köyüne karşı gerçekleştirdi.Birkaç yıl sonra, 1956’da Süveyş Krizi patlak verdi. İsrail, Fransa ve İngiltere ile birlikte, Süveyş Kanal Şirketi’ni devletleştiren Cemal Abdul Nasır’ı devirmek umuduyla Mısır’ı işgal etti. Şirket, stratejik su yolunu kontrol eden ve işleten bir İngiliz-Fransız ortak işletmesiydi.Üç ülke de geri çekilmeye zorlandı ve on yıldan sonra Mısır-İsrail sınırında Birleşmiş Milletler barış gücü göreve başladı.

1950’li yılların ortaları ve 1960’lı yıllar Fedai hareketinin yükselişine tanık oldu. Filistinli silahlı direniş grupları İsrail’e saldırılar başlattılar.Savaştan bir yıl önce, İsrail, Filistinli Fetih örgütünün bir grup İsrail askerini öldürmesinin ardından Batı Şeria’nın As Samu’in köyüne 1956 Süveyş Krizi sonrasındaki en geniş askeri operasyonunu düzenledi. Sonuç olarak, İsrail güçleri şehrin sakinlerini yakaladı ve evlerini havaya uçurdu. Saldırıda 18 kişi ölürken 100’den fazla kişi de yaralandı.Suriye ile İsrail arasındaki gerginlikler aynı zamanda Ürdün Nehri’nin kullanımı ve sınır hattındaki İsrail tarımı gibi anlaşmazlıklar da beslendi ve bunlar da savaşa öncülük etmede önemli bir rol oynadı.

13 Mayıs 1967’de Sovyetler Birliği, Mısır’a İsrail’in Suriye’yi işgal etmek için birliklerini bir araya getirdiği şeklinde yanlış bir bilgi verdi. 1955’te imzalanan Mısır-Suriye savunma anlaşması kapsamında, iki ülke de bir saldırı durumunda birbirlerini korumakla yükümlüydüler.

Mısır, daha sonrasında, BM birliklerinin Sina’dan tahliye edilmesini emretti ve oraya kendi birliklerini konuşlandırdı. Birkaç gün sonra, Abdul Nasır Kızıldeniz’de İsrail gemilerinin giriş ve çıkışlarını engelledi.Mayıs ayı sonunda Mısır ile Ürdün arasında Ürdün ordusunu Mısır’ın emir kumanda zincirine dahil eden bir karşılıklı savunma paktı imzalandı. Irak da kısa bir süre sonra aynı yolu izledi.

5 Haziran sabahının erken saatlerinde İsrail Mısır’ın hava üslerine karşı sürpriz bir saldırı başlattı ve Mısır Hava Kuvvetleri’ni hâlâ yerde iken tahrip etti, kaçınılmaz olan savaşı başlattı.Savaşın arkasındaki sebepler, çeşitli tarihçiler ve analistler arasındaki tartışma konusudur.Bazıları, İsrail’in 1948 savaşında bütün tarihi Filistin’i ele geçiremediği için “bitmemiş iş” sahibi olduğuna inanıyordu. 1967 saldırısının arifesinde, İsrailli bakan Yigal Allon şöyle yazdı: “… Yeni bir savaşta, Kurtuluş Savaşı’nın tarihi hatasını engellemeliyiz [1948]… ve tam zafere ulaşana kadar savaşmayı durdurmamalıyız: İsrail Toprakları’nın tamamıyla ele geçirilmesi.

SAVAŞ NASIL ORTAYA ÇIKTI?

İsrail’in Mısır’ın Sina ve Süveyş’teki hava üslerine saldırısı Mısır Hava Kuvvetlerinin en az yüzde 90’ını etkisiz hale getirdi ve savaşın seyrini belirledi. İsrail Kara Kuvvetleri aynı gün Gazze Şeridi ve Sina Yarımadası’nı işgal etmeye devam etti.İsrail aynı zamanda 5 Haziran akşamı Suriye’deki hava sahalarına da saldırdı. Ertesi gün Ürdün kontrolü altındaki Doğu Kudüs’te Ürdün ile İsrail arasında çatışmalar başladı.

7 Haziran şafağında, ordu komutanı Moshe Dayan İsrail birliklerine Kudüs’teki Eski Şehir’in   (Doğu Kudüs) kontrolünün ele geçirilmesini emretti. BM’nin aynı gün ateşkes çağrıları yaptığı sırada, New York ve Washington DC’deki İsrailli diplomatlar, İsrail’e “işi bitirmek” için daha fazla zaman kazandırmak amacıyla ateşkesin ertelenmesine yönelik ABD desteğini almayı denediler.

7 Haziran günü öğle saatlerinde İsrail güçleri Eski Şehir’in kontorlünü ele geçirmişti.Nablus, Beytüllahim, Hebron ve Jericho gibi Batı Şeria şehirleri bir gün sonra İsrail ordusunun kontrolüne geçti. İsrail, Ürdün nehri üzerindeki Batı Şeria’yı Ürdün’e bağlayan Abdullah ve Hüseyin köprülerini de bombaladı.

Doğu Kudüs’ü ele geçirdikten sonra İsrail güçleri Müslümanlarca Burak Duvarı, Yahudilerce Batı Duvarı olarak bilinen yere girişi genişletmek için 770 yaşındaki Fas mahallesini tamamen yıktı. Bu alan hem Yahudiler hem de Müslümanlarca kutsal kabul ediliyor.

Mahallede yaşayan yaklaşık 100 Filistinli aileye evlerini tahliye etmeleri emredildi ve mahalle bombalanarak tamamen yıkıldı. Alan, İsrail tarafından, Yahudilerin duvara doğrudan erişimini sağlayan bir mekan olan “Batı Duvarı Plaza”nın yapımında kullanıldı.

Savaş boyunca daha sonra İsrail’in başbakanı olan Yitzhak Rabin’in emriyle İsrail kuvvetleri, etnik temizlik yaptı ve bazı Filistin köylerini yerle bir etti, 10 bin Filistinliyi sürdü. En berbat şekilde yıkılan köyler arasında Imwas, Beit Nuba ve Yalu vardı.

Filistin’in Batı Şeria’daki Kalkilya ve Tulkarem kentlerinde, İsrail ordusu Filistinlilere ait olan evleri sistematik olarak tahrip etti. Dayan’ın kendi anılarında yazdığına göre, “ceza” olarak sadece   Kalkilya’dan 12 bin Filistinli çıkarıldı.

İsrail’in Suriye’nin Golan Tepeleri’ne yönelik saldırısı 9 Haziran’da başladı ve ertesi gün Golan ele geçirildi, böylece İsrail Suriye’nin başkenti olan Şam’a şok edici derece yakında konuşlandı.Mısır ve İsrail 9 Haziran’da bir ateşkes imzalarken, Suriye ve İsrail 11 Haziran’da ateşkes imzaladılar ve BM’nin arabuluculuğuyla savaşı etkin bir şekilde sona erdirdiler.Yeni yerinden edilmiş Filistinlilerin ezici çoğunluğu Ürdün’e sığındı. Birçoğu nehrin içinden geçerek Ürdün’e geçti ve çok az eşya yanlarına alabildiler.

SAVAŞIN FİLİSTİNLİLER, İSRAİLLİLER VE ARAPLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Savaş tüm bölge için bir dönüm noktasıydı. Filistinliler ve Arap dünyasının geri kalanı için, ruhlarına ve Arap hükümetlerine olan güvenlerine bir darbe vurdu.

Altı gün içerisinde, İsrail Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi’ni doğrudan kontrolü altında tutarak bir milyondan fazla Filistinli nüfusa sahip oldu. 1967 Savaşı İsrail’i en geniş Filistinli nüfusa sahip ülke konuma getirdi.

Kaybın ve mağlubiyetin şoku, Filistinliler arasında devrimci bir atmosfer yaratarak, 1970’ler ve 1980’ler boyuca Filistin’i zor kullanrak geri alacağına yemin eden silahlı direniş hareketlerinin oluşmasını teşvik etti.

İsrailliler için, hükümetin savaşta toprakları ele geçirmesi, mutluluk hissine yol açtı. Binlerce Yahudi, hatta laikler bile Duvar’a akın etti ve Tanrı’dan gelen bir mucize olduğuna inandıkları bu durum için dua ettiler.1967 sonucunun bir mucize olduğu inancı, dini inançlara dayanarak tüm Kutsal Topraklar üzerinde hak iddasında olan dini ve Mesihçi Siyonistlere olan inancı güçlendirdi.

Savaş yerleşimci akımını da başlattı; Mesihçi Siyonistlarin genç nesli İsrail devletinin parçası olmayan ve işgal edilmiş Batı Şeria ve Gazze’ye ev inşa etmeye karar verdi. Daha da önemlisi, savaş Siyonist hareketin sömürgeci niteliği sorununu gündeme getirdi. Barış için toprak değişimi yerine, ki BM’nin 242 numaralı kararı 1967 Savaşı sonunda İsrail’i ele geçirdiği toprakları bırakmaya ve komşuları ile barış yapmaya çağırıyordu, İsrail vatandaşlarını işgal edilmiş topraklara gitmeye teşvik etti ve destekledi; tıpkı vatandaşlarının yaptığı gibi.

İsrail devleti 1948’de kuruldu ve egemenliği dünyanın birçok ülkesi tarafından kabul edildi. Ancak silahlar 1967’de sustuğunda, İsrail, uluslararası hukuka aykırı olarak, sahip olduğu topraklarda vatandaşlarına yasadışı yerleşimler inşa etmeye başladı.

1967 savaşından sadece bir yıl sonra, Suriye Golan Tepeleri’nde altı İsrail yerleşimi kuruldu. 1973’te İsrail, Batı Şeria’da 17 ve Gazze Şeridi’nde 7 yerleşim kurmuştu. 1977’de Batı Şeria’da, Gazze Şeridi’nde, Golan Tepeleri’nde ve Sina Yarımadası’nda 11 bin İsrailli yaşıyordu.

Kudüs Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Profesör olan Munir Nuseibah Al Jazeera’ye “Batı Şeria ve Gazze’nin işgali dünyaya İsrail’in kolonyal yönlerini hatırlattı” diye konuştu.

FİLİSİN: ELLİ YILLIK ASKERİ İŞGAL, TOPRAK HIRSIZLIĞI VE YERLEŞİMCİ SÖMÜRGECİLİĞİ

Savaş Arap ülkeleri ile İsrail arasında olmasına rağmen en çok kaybeden 51 yıldır İsrail’in askeri işgali altında olan Filistinliler. Söz konusu işgal modern tarihin en uzun işgali.

İsrail, 25-27 Haziran tarihleri arasında, Doğu Kudüs’ü ve Batı Şeria’nın çeşitli bölgelerini yasadışı bir şekilde, uluslararası toplum tarafından asla kabul edilmeyen bir hareketle, İsrail devletinin bir parçası olarak ilan etti.

Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin işgal altında Filistin topraklarının geri kalanı, yaklaşık 5,1 milyon Filistinlinin barındığı, güvenlik bahanesiyle İsrail askeri kontrolü altında kalıyor. Yaşamlarına yüzlerce askeri kontrol noktası, renk kodlu izin sistemi ve aileleri bölen bir Ayrılık Duvarı   dikte ediliyor.

Filistin topraklarının askeri işgalinin yıkıcı etkisi göz ardı edilemez.ABD merkezli bir STK olan Human Rights Watch, geçen yıl yayınlanan bir raporda, işgali niteleyen en az beş kategoriyi “uluslararası insan hakları hukuku ve insani hukukun büyük ihlalleri” olarak gruplandırdı. İhlaller; yasadışı cinayetler, kötü muamele, Gazze Şeridi’nin ablukaya alınması ve Filistinlilerin seyahatlerine getirilen kısıtlamalar, yerleşimlerin gelişmesi ve Filistinlilere yönelik dezavantaj yaratan ayrımcı politikalar.

Human Rights Watch’ın Orta Doğu direktörü Sarah Leah Whitson, raporda “Bir askeri mahkeme tarafından hapsedilen veya haksız yere vurulan çocuklar ya da pek sık verilmeyen izini olmadığı için yıkılan evler ya da yalnızca yerleşimcilerin geçmesine izin verilen kontrol noktaları ile, bu 50 yıllık işgal sırasında çok az sayıda Filistinli ciddi hak ihlallerine maruz kalmaktan kaçabildi” diyor.

İsrail bugün işgal altındaki topraklarda Filistinlilere karşı kurumsallaşmış bir ayrımcılık sistemini sürdürüyor, bunlar herhangi bir güvenlik gerekçesinin çok ötesine geçen baskılar.

İsrail, 1967’den beri, yasadışı bir şekilde ev inşa etmek ve Yahudi vatandaşlarını Batı Şeria ve Doğu Kudüs’e, çalınan Filistin topraklarına, transfer etmeye devam etti. Bugün, en azından 600 bin İsrailli, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’e yayılmış ve sadece Yahudilerin yaşadığı yerleşim yerlerinde yaşıyor.

Özellikle yerleşimciler için inşa edilen yollar ve altyapı ile beraber yerleşimler, Batı Şeria’nın yüzey alanının en az yüzde 40’ını kontrol etmektedir. Bu şekilde, İsrail, Filistin topraklarında İsraillilerin ve Filistinlilerin Yahudi olanların olmayanlar üzerinde imtiyaz sahibi olduğu sistem altında yaşadığı bir apartheid gerçekliği yarattı.

Londra merkezli Avrupa Dış İlişkiler Konseyi düşünce kuruluşu tarafından yayınlanan bir raporda, “İsrailli yetkililer, İsrailliler ve Filistinliler için iki ayrı sistem kurarak, ayrımcılıkla ilgili uluslararası hukuk yasağını ihlal ediyor” denildi.

Özetle, İsrail’in uzun süreli işgali toplulukların ve bireylerin yer değiştirmekten başka herhangi bir seçenek göremedikleri ciddi insan hakları ihlallerini ve dayanılmaz yaşam koşullarını yaratıyor.

Filistinli bir düşünce kuruluşu olan Al-Shabaka’da analist olan Nur Arafeh, Al Jazeera’ye İsrail’in işgale son verme olasılığının düşük olduğuna inandığını söyledi.

Ben cezasızlık kültürüne sahip olduğu, uluslararası hukuka ve insan haklarına tecavüz ettiği için uluslararası toplum tarafından hiçbir zaman gerekli müdahale ile karşılaşmadığı ve işgalin bedelinin işgali sonlandırmaktan daha ucuz olduğu sürece İsrail’in işgal edilmiş topraklardan geri çekilme ve kolonyalist yerleşimci girişimlerini bitirme olasılığını göremiyorum.

* Al Jazeera’den çevrilmiştir: https://www.aljazeera.com/indepth/features/2017/06/50-years-israeli-occupation-longest-modern-history-170604111317533.html