Serdar Acun
Türkiye’de son yirmi yılda uygulanan bölgesel yatırım teşvik politikaları, sanayi tesislerinin ülke geneline yaymayı hedeflemiştir. Son dönemlerde bu politikalardan en fazla etkilenen bölgelerin başında, tarihsel olarak sanayileşme oranı diğer bölgelere göre daha az olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu[1] gelmektedir. Bu bölgelerde teşviklerle birlikte sanayi altyapısı gelişmeye başlamış, buna paralel olarak da ücretli emeğin toplam istihdam içindeki payı artmıştır. Ancak ücretli emeğin bu yükselişi, daha kaliteli istihdam olanaklarını beraberinde getirmemiştir. Aksine, düşük ücretli, güvencesiz ve kayıt dışı çalışma biçimleri yaygınlaşmıştır. Aynı süreçte bölgede orta ve büyük ölçekli işletme sayısı artmış ve bölgede “yeni Kürt burjuvazisi” oluşmuştur.
Bölge uzun yıllar boyunca tarımın egemen olduğu bir ekonomik yapıya sahip olmuştur. Ancak 1980’li yıllarla birlikte tarım sektörü, neoliberal politikaların etkisiyle çözülmeye başlamıştır. IMF ve Dünya Bankası destekli reformlarla birlikte, küçük üretici desteklenmek yerine piyasa mekanizmalarına terk edilmiştir. Bu dönüşüm, küçük çiftçilerin üretimden çekilmesine ve mülksüzleşmesine neden olmuştur.[2]
Tarımda yaşanan bu çözülme, kırsal nüfusun kentlere göç etmesine yol açmıştır. Diğer yandan 50 yıla yakındır bölge illerinde yaşanan çatışmalı süreç, köylerin zorla boşaltılması ve yaklaşık 3 milyon insanın yerlerinden sürülmesi de kentlere göçün diğer bir nedenidir. Göç eden nüfus, çoğunlukla vasıfsız işgücü olarak sanayi ve hizmet sektörlerinde istihdam edilirken ücretli emeğin toplam istihdamdaki payı ciddi oranda artmıştır. TÜİK verilerine göre, 2006 yılında Bölge’de ücretli emeğin istihdamdaki oranı %46 iken, 2023 yılında bu oran %67’ye yükselmiştir.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı verilerine göre, Kasım 2012 ile Kasım 2024 arasında düzenlenen teşvik belgelerinin %12,4’ü 6. bölge olarak sınıflandırılan bu bölgelere verilmiştir. Özellikle 2020 sonrası teşviklerde belirgin bir yükseliş gözlenmiştir.[3] Bu teşviklerin büyük kısmı emek yoğun sektörlere, özellikle tekstil ve gıda sanayine yönelmiştir.
Emek yoğun sektörlerin tercih edilmesi, niteliksiz işgücüne olan talebi artırmış; ancak bu durum, bölge istihdamını hem ücret hem de iş güvencesi açısından kırılgan hale getirmiştir. Ayrıca bu sektörlerde sendikalaşma oranlarının düşüklüğü, işçilerin pazarlık gücünü sınırlandırmıştır.[4]
Bölge’de kayıt dışı istihdam, Türkiye ortalamasının oldukça üzerindedir. 2023 itibarıyla Türkiye genelinde ücretli çalışanlar içinde kayıt dışılık oranı %12,5 civarındayken, bu oran bölgede %24,4’tür. Kayıtdışı istihdamın yüksekliği, düşük ücretlerin ve güvencesizliğin başlıca nedenidir. Özellikle kadınlar ve gençler arasında kayıtdışı çalışmanın daha yaygın olduğu tespit edilmiştir.
Kadınların işgücüne katılım oranı Türkiye genelinde düşükken, bu oran Bölge’de çok daha düşüktür. Kadınlar daha çok ev işleri, bakım sorumlulukları ve kültürel normlar nedeniyle ücretli işlere erişememekte; çalışsalar bile çoğunlukla güvencesiz, esnek ve düşük ücretli işlerde istihdam edilmektedir.[5] TÜİK verilerine göre, bölgede her dört ücretli çalışandan yalnızca biri kadındır.
Gençler ise erken yaşta işgücü piyasasına dâhil olmaktadır. Bu durumun nedeni, bölgedeki doğurganlık oranlarının yüksekliği ve eğitim olanaklarına erişimin sınırlılığıdır.[6] Bu koşullar altında gençler, niteliksiz işlerde düşük ücretle çalışmaya razı olmaktadır
Bölgede ortalama ücretler giderek asgari ücret düzeyine yakınsamaktadır. Türkiye genelinde 2015 yılında ortalama ücret, asgari ücretin 1,67 katı iken bu oran 2023 yılında 1,35’e düşmüştür. Bölge özelinde ise bu oran 2015’te 1,44 iken 2023’te 1,22’ye gerilemiştir. Özel sektöre bakıldığında bu oran 0,84 seviyesindedir. Bu tablo, yüksek enflasyon, düşük verimlilik ve kayıt dışı istihdamla birlikte bölgedeki ücretlerin neden bu kadar baskılandığını açıklamaktadır. Ayrıca, büyük ölçekli işletmelerin azlığı, sendikalaşma oranının düşüklüğü ve nitelikli iş gücüne olan talebin sınırlılığı, ücretlerin düşük seviyelerde kalmasına neden olmaktadır.[7]
Bu çalışmada bölgede imalat sanayinin neredeyse yarısına denk düşen tekstil (hazır giyim, dokuma, deri vb.) sektörünün bölgedeki durumu Türkiye geneliyle karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır.
Türkiye’de Tekstil Sektörü
Tekstil, deri, hazır giyim ve dokuma sektörü, Türkiye’nin sanayileşme süreciyle birlikte ilk hamle yapılan sektörlerin başında gelmektedir. Tekstil sektörü hem istihdam yaratma hem de ihracat gelirleri açısından stratejik öneme sahiptir.
Türkiye’de tekstil üretimi tarihsel olarak Osmanlı dönemine kadar uzanmakta, özellikle Bursa, Edirne ve İstanbul gibi kentlerde ipek ve pamuklu dokuma üretimiyle öne çıkmaktadır.[8] Cumhuriyet döneminde ise 1933 yılında kurulan Sümerbank, devlet eliyle tekstil sanayisinin kurumsallaşmasını sağlamıştır. Türkiye ekonomisi 1980 sonrasında uygulanan dışa açık ekonomi politikaları ile ihracat odaklı bir yapıya dönüşmüştür.
Türkiye tekstil sektörü, iplik, dokuma, örme, terbiye, boya ve baskı gibi alt kollarla bütünleşmiş bir yapıdadır. Özellikle Bursa ev tekstilinde, Gaziantep halıcılıkta, Denizli havlu üretiminde, İstanbul moda ve tasarım odaklı üretimde merkez konumundadır. Türkiye, Avrupa’nın önde gelen hızlı moda tedarikçileri arasında yer almakta, başta Zara, H&M ve Mango gibi markalara üretim sağlamaktadır
Deri ve deri ürünleri sektörü, Türkiye’de geleneksel zanaatkârlıktan modern sanayiye evrilen nadir alanlardan biridir. Türkiye’deki deri işletmelerinin büyük bir bölümü İstanbul, İzmir, Uşak ve Manisa’da yoğunlaşmıştır.
Türkiye, 2024 yılı itibarıyla tekstil alanında yaptığı ihracatın yarsısından fazlasını Avrupa ülkelerine yapmaktadır.[9] Coğrafi yakınlık, kaliteli üretim, esnek tedarik kabiliyeti ve değersiz Türk lirası Türkiye’nin rekabet avantajını oluşturan temel unsurlardır.
Ancak, Çin, Bangladeş, Vietnam ve Mısır gibi düşük iş gücü maliyetine sahip ülkelerle rekabetin artması, Türkiye tekstil üretimini olumsuz etkilemektedir.
Bölge’de Tekstil Sektörü
Bölge genellikle tarım egemen olduğu, çalışma biçimi olarak ise daha çok esnaf ve köylülüğün baskın olduğu bir alandı. Ancak 1980’lerde başlayan neoliberal dönüşümle birlikte 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizleri tüm Türkiye’de olduğu gibi bölgede de dönüşümü kaçınılmaz hale getirdi. AKP iktidarıyla beraber 2000’li yılların ortasında daha net bir şekilde dillendirilen bölgesel asgari ücret tartışmaları Türkiye içinde küçük Çinler, yani yeni ucuz emek merkezleri yaratma hedefini ortaya koymaktaydı. 2008 yılında tekstil sektörüne yönelik hazırlanan Tekstil, Hazır Giyim ve Deri Sektörü Stratejik Eylem Planı ile firmaların Bölge illerine taşınması halinde teşvik verilmesi gündeme gelmişti. Bölgeyi Türkiye’nin Çin’i yapma” Burada aslında sanayi kentlerinin daha katma değerli ürünler üretmesi teşvik edilmeye çalışılırken diğer şehirlerde ise daha çok emek yoğun sektörlerin yoğunlaşması-kümelenmesi amaçlanmaktadır.
Özellikle bölge nüfusunun genele göre genç olması, iş gücü dışında kalan kadınların işgücü piyasasına dahil olması, kadınların ve gençlerin istihdamının teşviki gibi durumlar bölge illerinde emek arzını artırmıştır. Bu yükselişi karşılayacak emek talebinin olmayışı da bölgede ücretleri diğer bölgelere göre daha düşük hale getirmiştir. Özellikle tekstil sektörü gibi daha çok emek yoğun olan sektörlerde Türkiye sanayisinin yeniden konumlanması tartışmaları etrafında emeğin daha ucuz olduğu illere yönelmiştir.[10] Sadece emeğin daha ucuz olması değil, devlet başta yer tahsisi, SGK prim teşviki, KDV istisnası, faiz indirimi, yapılan yatırımın belli bir kısmının devlet tarafından karşılanması gibi teşvikler uygulayarak bu yönelişi hızlandırmaya çalışmışlardır. İstanbul Başakşehir’de yer alan Aydınlı Tekstilin Elazığ’a yeni bir fabrika açması, FLO’nun Şanlıurfa’da fabrika açması, Diyarbakır’da Tekstil İhtisas OSB’nin kurulması, Van’da benzer şekilde Tekstil İhtisas OSB çalışmaları bu yönelişin örneklerindendir. Diyarbakır’da tekstil ihtisas OSB’de 64 firmaya yer tahsis edilmiş, 21 firma da yer tahsisi için başvurmuştur. Yine Van’da 10 tekstil firması üretim yaparken, kurulması planlanan yeni ihtisas OSB’de yer tahsisi için başvuruda bulanan 25 firma bulunmaktadır. Ayrıca diğer illerde de tekstil firmalarının sayılarında yükselişler mevcuttur. Örneğin Urfa OSB’de irili ufaklı 50 firma, Mardin OSB’de 16 firma ve Batman Tekstil Sanayicileri Derneğine kayıtlı 28 tekstil firması faaliyet göstermektedir. Özellikle büyük firmalarının bölgeye gelmesiyle birlikte bu firmalara iş yapan küçük firmalar da ortaya çıkmıştır. Örneğin Şanlıurfa’ya FLO fabrikasının kurulması ile ayakkabı parçaları üreten firmalar Urfa OSB’de faaliyet göstermeye başlamıştır. Zaten bölgede önemli bir dokuma merkezi olan Gaziantep’in varlığını da düşününce bölgede tekstil sektörünün yoğunlaşmaya başladığını görebiliriz.
Ücretli Çalışanların Bölge Tekstil Sektöründe Görünümü
Tekstil imalatı hem Türkiye’de hem de dünyada sanayinin gelişimini olumlu yönde etkilemektedir. Hem emek yoğun üretim yapılması hem de teknolojik yatırımlara çok fazla ihtiyaç duyulmaması tekstil sektörünün gıda, metal, petro-kimya gibi sektörlere göre belirli bir bölgeye taşınmasını kolaylaştırmaktadır. Türkiye’de 1980 sonrası uygulanan ihracata dayalı büyüme modeli çerçevesinde tekstil hep önemli bir yer tutmuştur. Örneğin İstanbul’da Çağlayan, Bağcılar, Okmeydanı, Küçükçekmece gibi ilçeler irili ufaklı binlerce atölye ve fabrikanın faaliyet gösterdiği alanlar olmuştur. Tekstil sektörü nitelikli iş gücünün imalattaki diğer sektörlerden görece daha az olması hem istihdamı artırmış hem de bu sektörde emeğin dolaşımını hızlandırmıştır.
Grafik 1. Türkiye’de Ücretli Çalışanlar İçerisinde Tekstil Sektöründe Ücretli Çalışanların Oranı
Kaynak: TÜİK verilerinden yazar tarafından hesaplanmıştır.
Son yıllarda İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyükşehirlerde emek yoğun sektörler yerine yüksek teknoloji ve katma değeri yüksek ürünlerin imalatı desteklenmiştir. Bu durumda tekstil gibi emek yoğun sektörleri bu büyükşehirlerin dışına çıkmasına neden olmuştur. Diğer yandan inşaat sektörünün desteklenmesi İstanbul gibi şehirlerde şehir içinde kalan sanayi tesislerinin şehir dışına taşınarak yerine konut yapımına neden olmuştur. Yaşanan bu dönüşümlerle birlikte tekstil gibi emek yoğun sektörlerin istihdam içindeki payı azalmaya başlamıştır. Grafik 1’de Türkiye’de ücretli çalışanların içerisinde tekstil sektöründe ücretli çalışanların oranı verilmiştir. Bu oran 2005 yılında %11,8 iken 2023 yılı sonu itibariyle %7’ye gerilemiştir.
Tekstil sektörünün bölgede yoğunlaşmasıyla birlikte bölge imalat sanayinde ücretli çalışanların yaklaşık %50’sini bu sektörde çalışanlar oluşturmuştur. Tekstil istihdamın aslan payına sahip olması tekstil işçilerinin görünümünü daha detaylı analiz etmeyi daha da önemli hale getirmektedir.
Grafik 2. Bölgede Tekstilde Ücretli Çalışanların Türkiye Geneli Tekstilde Ücretli Çalışanlar İçindeki Payı
Kaynak: TÜİK verilerinden yazar tarafından hesaplanmıştır.
Merkezden bölge gibi daha çok emek yoğun üretim için düşünülen yerlere fabrikaların kayması bu yerlerde tekstil istihdamının artmasına neden olmuştur. TÜİK verilerine göre Türkiye genelinde ücretli tekstil istihdamının ücretli çalışanlar içindeki payı azalırken, bölgede ise bu oran artmıştır. Türkiye’de tekstil üretimin azımsanmayacak derecede bölgeye kaydığını Grafik 2 göstermektedir. Bölge’de tekstil alanında çalışan ücretlilerin Türkiye’de tekstilde çalışanlara oranı 2005 yılından itibaren dönemsel dalgalanmalarla birlikte sürekli yükselmiştir. Bölgedeki ücretli çalışanların oranı 2023 yılında %17,2’ye yükselmiştir. Bu yükseliş bölgeye kayan tekstil sektörünü daha net göstermektedir. Bu yükselişte bölgede tekstil başta olmak üzere emek yoğun sanayinin artması, batıda özellikle İstanbul ve Marmara bölgesinde teknoloji yoğun sektörler ile hizmetler sektörünün desteklenmesi sonucu emek yoğun tekstil sanayinin bölge gibi emek yoğun sektörlere yüksek miktarda teşvik veren yerlere kayması bu durumu açıklamamıza yardımcı olmaktadır.
Grafik 3. Kadınların Tekstilde Ücretli Çalışanlar İçindeki Payı
Kaynak: TÜİK verilerinden yazar tarafından hesaplanmıştır.
Kadınlar sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan yeni çalışma koşullarında kendilerine daha fazla yer bulmaya başlamıştır. Özellikle tekstil sektöründe kadınların payı göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir. Ucuz işgücü olmaları, esnek çalışma koşullarına uyumlu olmaları ve evde parça başı çalışabilmeleri, kadınların tekstil sektöründe diğer imalat sanayi sektörlerine göre daha fazla iş bulabilmesine olanak sağlamaktadır. Geçtiğimiz 20 yılda Bölge’de tekstilde ücretli çalışanların içinde kadınların payı çeşitli dalgalanmalarla %7 civarından %32’ye yükselmiştir. Türkiye genelinde de kadınların payında bir yükseliş meydana gelmiştir, ancak bu yükseliş bölgeye göre daha azdır. Bölge’de kadınların daha fazla tekstil sektöründe çalışmaya başlamasında bölgeye kayan tekstil sektörünün payı çok fazladır. Ayrıca son yirmi yılda tarım sektörünün egemen olduğu bölgede tarımda yaşanan dönüşüm ile köylerden kentlere göçün artması da kadınların payındaki yükselişı açıklamamıza yardımcı olmaktadır. Kente göçen kadınlar çok fazla nitelik gerektirmeyen tekstil sektöründe iş bulma olasılığının daha fazla olması nedeniyle bu alana yönelmiştir. Eğitim seviyesinde yaşanan yükselişta kadınların daha fazla işgücüne katılmasına neden olmuş ve bölgede artan tekstil sektörü bu yükselişa cevap vermeye çalışmıştır. Kadınların kentleşmeyle beraber ev ekonomisine katkı için işgücüne katılma istekleri artmıştır. Ancak bölgedeki kadınların çoğunun nitelikli işgücü olmaması onları tekstil sektörü, ev temizliği ve çocuk bakımı gibi hizmetler sektöründe iş aramaya itmiştir.
Grafik 4. Üniversite Mezunlarının Tekstil İstihdamında Ücretli Çalışanlar İçindeki Payı
Kaynak: TÜİK verilerinden yazar tarafından hesaplanmıştır.
Yukarıda yer alan Grafik 4’te üniversite mezunlarının tekstil istihdamı içindeki payının hem Türkiye hem de bölgede arttığı gözlemlenmektedir. Türkiye’de hem zorunlu eğitimim 12 yıla çıkarılması hem de her ile üniversite kurulması gibi etkenler işgücünün eğitim ortalamasını artırmıştır. Bu yükseliş bu nedenle istihdamın eğitime göre dağılımını etkilemiştir. Türkiye genelinde çalışanların içinde lise altı eğitim seviyesine sahip olanların payı azalırken, lise ve üstü eğitime sahip olanların payı ise yükselmiştir. Her ile üniversite sloganıyla kurulan üniversiteler bir ihtiyacın sonucu olarak değil AKP’nin inşaata dayalı büyüme modelinin bir parçası olarak ilk başta şekillenmiştir. Kampüslerin, yurtların ve lojmanların kurulumu illerde inşaat sektöründe hareketlenmeye neden olmuştur. Ayrıca binlerce üniversitelinin bölge illerinde eğitim alması AKP’nin dayandığı esnaf, küçük ve orta ölçekli sanayicilere önemli bir kaynak oluşturmuştur. Diğer aynadan mezunların iş bulma olanakları çok fazla çeşitlenmemiştir. Mezunların önemli bir kısmı kasiyer, niteliksiz işler veya daha az nitelik gerektiren işlerde çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Yaşanan bu durumda Bölge’de ve Türkiye’de de tekstil sektöründe ücretli çalışanların içinde üniversitelilerin artmasına neden olmuştur.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 28 Nisan 2025 günü yapılan kabine toplantısından sonra nüfus sorunun beka meselesi olduğunu iddia etti. Bu söylemin nedenlerine baktığımızda Türkiye’de doğum oranları giderek yavaşlarken nüfusta yaşlanmaktadır. Bu durumun emek piyasasında etkileri gözlemlenmektedir. Aşağıda yer alan Grafik 5’te net bir şekilde gözlemlenmektedir ki tekstil sektöründe ücretli çalışanların ortalama yaşı hem genelde hem de bölgede yükselmektedir. Diğer bir etken ise eğitimin daha ulaşılır olması eğitime katılımı olumlu etkilemiş ve kişilerin emek piyasasına çıkışlarını ötelemiştir. Temelde yaşanan bu iki durum ortalama yaşın yükselişının önemli bir kısmını açıklamaktadır.
Grafik 5. Tekstil İstihdamında Ücretli Çalışanların Ortalama Yaşı
Kaynak: TÜİK verilerinden yazar tarafından hesaplanmıştır.
Türkiye tekstil sektöründe ücretli çalışanları yaş ortalaması 2005 yılında 29 iken 2023 yılında 36’ya yükselmiştir. Bölgede ise aynı dönemde 27’den 31 civarına yükseldiği gözlemlenmektedir. Bölge nüfusunun Türkiye geneline göre daha genç nüfus oluşu farkı açıklayan nedenlerdendir.
Grafik 6. Nitelik Gerektirmeyen İşlerin Ücretli Tekstil İstihdamındaki Payı
Kaynak: TÜİK verilerinden yazar tarafından hesaplanmıştır.
Yukarıda da bahsettiğimiz üzere tekstil sektöründe nitelikli iş gücüne ihtiyaç diğer imalat sektörlerine göre daha azdır. Hem iş sirkülasyonunun fazla olması hem de merdiven altı işletmelerin çoğunluğu tekstilde niteliksiz iş gücü talebini artırmaktadır. Herhangi bir nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanlar nitelikli iş gücüne göre daha düşük ücrete çalışmak zorunda kaldıkları için tekstil alanında çokça tercih edilmektedirler. Yukarıda yer alan Grafik 6’da tekstil sektöründe ücretli çalışanlar içinde nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanların payı yer almaktadır. 2005 yılı itibariyle hem Türkiye genelinde hem de bölgede nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanların payı giderek artmıştır. Türkiye genelinde artmasını merkezden çevreye yayılan tekstil sektöründe niteliksiz işgücü arzının artması ve bunu sektörün talep etmesiyle bir kısmını açıklayabiliriz. Bölgede ise hem eğitim seviyesi hem de köyden kentte göçün ortaya çıkardığı yeni işgücünün niteliksizliği ve emek talebinin de daha fazla kar için niteliksiz işgücü talep etmesiyle durumun bir bölümü açıklanabilir.
Grafik 7. Bölgede Tekstil Ortalama Ücretinin Asgari Ücrete Oranı
Kaynak: TÜİK verilerinden yazar tarafından hesaplanmıştır.
Bölgede tekstil sektöründe ücretler ülke ortalamasının altında seyretmektedir. Tekstil sektöründeki ortalama ücretlerin asgari ücrete oranının gösteren Grafik 7’ye göre bölgede ortalama ücretler asgari ücretin altında seyretmektedir. Ülke genelinde tekstil sektöründeki ortalama ücretler ise asgari ücretin biraz üstünde seyretmektedir. Bölgede ücretlerin asgari ücretin altında olmasının nedenlerinden biri bölgedeki genç nüfusun ülke geneline göre görece fazla olmasıdır. Genç nüfus fazlalığı emek arzının da fazla olmasını sağlamakta, buna karşı ise emek talebinin kısıtlı olması ücretleri aşağı yönlü baskılamaktadır. Bir başka neden ise Grafik 6’da yer alan niteliksiz emeğin fazlalığıdır. Bölgedeki ücretli tekstil istihdamının neredeyse üçte biri niteliksiz işlerde çalışmaktadır. Niteliksiz işlerdeki ücretlerin diğer mesleklere göre daha düşük olacağı aşikardır. Kadınların iş gücüne katılımının da giderek artması kadın emeği arzının artmasına neden olmuştur. Türkiye’de kadınların aynı işi yapmalarına karşın aldıkları ücretlerin erkeklere göre daha az olduğunu ifade eden onlarca akademik çalışma bulunmaktadır. Bir de son dönemlerde kayıtdışı istihdam azalmaktadır. Ancak bu azalışta kayıtlı ve güvenceli işlerin giderek esnek ve güvencesiz hale geldiği gözlemlenmektedir. Bu durumda ücretleri aşağı yönlü baskılamaktadır. Bölgede işgücünün örgütsüzlüğü de ücretleri baskılayan diğer bir nedendir. İşverenlerin örgütlülüğü yanında işçilerin tek başına kalıyor olması verilen zamları kabul etmelerine neden olmaktadır. Gaziantep’te son birkaç yıldır şubat ayında başlayan ücret eylemlerine karşı işverenlerin ve hükümetin aldığı tutuma karşı işçilerin birliğinin geri adım artırması önemlidir. Ancak son günlerde Gaziantep bölgesinde binlerce işçinin işten çıkarıldığı ve bazı fabrikaların taşınmaya başladığı gözlemlenmektedir. Bu adımın nedenlerinden birinin ücret eylemlerindeki işçi birliğini dağıtmaya yönelik olduğu aşikardır.
Sonuç Yerine
Türkiye’de son dönemlerde sanayinin yoğunlaştığı alanları ülke geneline yayma politikası yürütülmektedir. Özellikle bazı emek yoğun sektörlerin merkez sanayi bölgelerinden ülkenin dört bir yanına yayılması istenmektedir. Hem Marmara bölgesinin deprem riski hem de bu bölgenin teknoloji yoğun üretim ve hizmetler sektörünün merkezi yapılmak istenmesi tekstil gibi sektörlerin taşraya taşınmasına neden olmaktadır. Taşrada verilen teşviklerle emek yoğun üretim yapan tesisler inşa edilmektedir. Hem emeğin ucuz olması hem de teşvikler firmaların karlılığını artırmaktadır. (Tüm verilen teşviklere ve ücretlerin asgari ücret altında olmasına rağmen bölgedeki bazı tekstil fabrikaları işgücünün daha da ucuz olduğu Mısır’a taşınmaktadır. Bu durum başka bir yazının konusu olarak ayrı değerlendirilmelidir). Her ne kadar son dönemde fabrikaların binlerce işçiyi çıkardığı bazılarının kapanmayı göze aldığı ifade edilse de bölgede önemli oranda tekstil üretimi yoğunlaşmaktadır.
Bölgede tekstil üretiminin yoğunlaşması emeğin profilinde değişimlere neden olmaktadır. Kadınların hem kente göç hem de eğitim seviyesindeki yükseliş ile birlikte daha fazla işgücüne katıldığı gözlemlenmektedir. Bu yükseliş da tekstil istihdamının görünümünde kadının payının giderek artırmaktadır. Aynı zamanda kentleşmeyle birlikte kadının ev ekonomisine katkı yapmak zorunda olması görece esnek olan tekstil sektörüne yönelmesine neden olmaktadır.
Artan üniversite sayısı ile hem Türkiye genelinde hem de bölgede üniversite mezunu emek arzında önemli bir yükseliş yaşanmıştır. Bu yükseliş bu nedenle tekstil sektörüne de yansımıştır. Bölge nüfusunun diğer yerlere göre görece genç olması tekstil sektöründeki genç istihdamının payının daha fazla olmasının nedenlerindendir.
Son 15 yıl içinde uygulanan teşvik ve yatırım destekleriyle devlet işverenlere önemli destekler vermiştir. Fabrika yeri, faiz indirimi, yatırım miktarının belli oranda devlet tarafından karşılanması, işveren sigorta primlerinin devlet tarafından ödenmesi, KDV istisnası, gümrük vergisi istisnası, işbaşı eğitim yapanların ücretlerinin devlet tarafından verilmesi gibi teşvikler aslında fabrikayı kurup anahtarı işverene teslim etmektir. Bu kadar teşviğe rağmen tekstil sektöründe hem ücretler asgari ücretin altında hem de iş ne kadar kayıtlı gözükse de esnek ve güvencesiz haldedir. Her ne kadar bölgede Gaziantep gibi tekstil (Dokuma) sektörü yoğun olsa da bölgenin geri kalanında bu sektör yeni yeni gelişmektedir. Bölgede gelişen bu sektör ile işçileşme artmakta ve bölge geneline yayılmaktadır.
Bölge genelinde yayılan tekstil sektörü, son yıllarda Antep, Batman, Urfa, Malatya, Adıyaman gibi illerde irili ufaklı onlarca eylemin yaşanmasına yol açmıştır. Hem işçilerin ekonomik hakları hem de örgütlenme hakları ile ilgili yaptıkları eylemler bölge işçi sınıfını tarihinde küçük notlar olarak yer almaya başlamıştır. Bölgede sadece değişen veya artan işçi sınıfı değil artan fabrika sayısı ve yeni sektörlerle beraber patron örgütleri de artmaktadır. İşçi sınıfı yeni durumda öğrenirken, patron örgütleri de bölgedeki sömürü koşullarının daha da yoğunlaştırmak için önemli oranda deneyim biriktirmektedir. Bölgede özellikle çatışmalı sürecin sonlanmasıyla birlikte işçiler gözünde emek-sermaye çelişkisi daha da görünür hale geleceği aşikardır.
[1] Bundan sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu yerine Kürt nüfusunun fazla yaşadığı bu alana bölge denilecektir.
[2] Dinçer, A., & Aydın, B. (2024) “AB’ye üyelik müzakerelerinde küçük üreticiliğin tasfiyesi”, Politik Ekonomik Kuram, 8(1), 126–148; Keyder, Ç., & Yenal, Z. (2014) “Bildiğimiz tarımın sonu: Küresel iktidar ve köylülük”, İletişim Yayınları, İstanbul.
[3] Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (STB) (2025) “Yatırım ve teşvik yayınları”, https://www.sanayi.gov.tr
[4] DİSK-AR (2019) “Sendikalaşma araştırması”, https://disk.org.tr/wp-content/uploads/2019/02/Sendikalasma-Arastirmasi.pdf
[5] Tansel, A. (2021) “Türkiye’de genç kadınların istihdam durumu ve eğitim düzeyine etkileri”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 32(4), 98–120; Dedeoğlu, S. (2000) “Toplumsal cinsiyet rolleri açısından Türkiye’de aile ve kadın emeği”, Toplum ve Bilim, 86(3), 139-170.
[6] MEB (2025) “Türkiye’de eğitim istatistikleri raporu”, https://www.meb.gov.tr/egitim-istatistikleri
[7] Acun, S. (2021) “Türkiye’de ücretlilerin kayıtlı çalışma olasılığını belirleyen faktörlerin analizi”, Journal of Social Policy Conferences, 80, 423–450.
[8] Pamuk, Ş. (2000) Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık ve Büyüme (1820–1913), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
[9] İHKİB (2025) “Hazır Giyim Sektör Raporu”, İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği.
[10] Evrensel (2020) “Tekstilde Çinlileştirme başladı, teşvik sona erince kayıt dışılık artacak”, https://www.evrensel.net/haber/421299/tekstilde-cinlilestirme-basladi-tesvik-sona-erince-kayit-disilik-artacak







