Fatih Polat
Günlük işçi basını Evrensel, 7 Haziran 1995 tarihinde başladığı yayın hayatında 22 yaşını doldurup ve 23’ünden gün aldı.
Yani çeyrek asra yaklaşan bir gazetecilik deneyiminden söz ediyoruz. Evrensel, dünyada sosyalizmin yaşadığı yenilginin etkilerinin sürdüğü, işçi sınıfı ve emekçilerin kazanımlarına yönelik neoliberal
saldırıların dünya ölçeğinde yaygınlık kazandığı, bu saldırılara karşı dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye’de işçi direnişlerinin yaşandığı bir ortamda yayın hayatına başladı.
Akademik literatürde ‘ana akım medya’ diye de anılan sermaye medyasında emek haberleri, neoliberal politikaların medyanın haber içeriklerini değiştirmeye başlamasına, basındaki tekelci yapının yoğunlaşmasına ve medya patronlarının enerji, banka vb. başka alanlarda da birlikte faaliyet göstermesine, medyanın kendi içindeki sendikal örgütlülüğün tasfiye olmasına kadar kendine sınırlı da olsa yer bulabiliyordu.
12 Eylül sonrasında 1984 yılından itibaren toplusözleşme dönemine geçildiği süreçle birlikte gazetelerin işçi-sendika muhabirleri vardı. Ancak emek haberciliği bağlamında sistemli bir takip açısından Atilla Özsever’in, 1993 yılında ikinci kez göreve başladığı Milliyet’te yapmaya başladığı “Emek ve İnsan” isimli köşe bu açıdan özel bir yer tutuyordu. Özsever, işçi ve emekçileri kendileriyle ilgili gelişmeler hakkında bilgilendirdiği bu köşede, sermayenin emekçilerin kazanımlarını hedef alan tutumlarını da eleştiriyordu. Örneğin, emeklilik yaşının yükseltildiği, büyük tepki çeken Sosyal Güvenlik Yasası’na karşı 1999’da bu köşede sermayeye ve hükümete karşı eleştirel bir tutum aldı.
Dünyadaki dalgayla da bağlantılı olarak, neoliberal politikaların çalışma yaşamını esnekleştirerek emekçiler için sömürüyü daha da derinleştirmesi ve iş kanunlarının da buna göre düzenlenmesi süreçlerinde Özsever, ‘Emek ve İnsan’ köşesinde üzerinden atlanılamayacak bir tavır aldı. İşverenlerin Atilla Özsever’in ‘Emek ve İnsan’ köşesine dair rahatsızlıkları ve şikayetlerinin ardından da, 2000 yılında Özsever’in bu köşesi sona erdirildi. Kendisi de 2002 yılında Milliyet’ten ayrıldı.
Cumhuriyet’te Şükran Soner’i de emek dünyasını izleyen ve uzun yıllarca köşesine taşıyan bir isim olarak ifade anabiliriz.
Neoliberal politikaların sermaye medyasının yayın çizgisinde yol açtığı sonuçlarla birlikte ise, işçi sınıfını hedef alan saldırıların medya eliyle meşrulaştırılarak emekçi kitlelere benimsetilmesi yolunda bir yayıncılık yaparken, işçi ve emekçilerin karşılaştıkları saldırılara karşı gerçekleştirdikleri direnişler de medya tarafından ya hiç görülmüyor, görülüyorsa da çarpıtılarak sunuluyor ya da kısa haber sütunlarında görünmez kılınıyordu.
Evrensel yayın hayatına başladığı günden beri, sadece medya ortamında emek haberlerinin giderek görünmez hale gelmiş olmasından kaynaklı olarak yaşanan boşluğu doldurmak üzere bir tutum almadı. Ondan da önemlisi, burjuvazinin kendi dünya görüşünü her gün yeniden hakim kılmak için medyayı ideolojik bir silah olarak kullanması gerçeği karşısında, işçi sınıfının dünya görüşüne dayanan, dolayısıyla emek haberlerini de, bir enformasyon aktarımından öte, işçi sınıfının burjuvazi ile mücadelesi bakımından ele alan bir gazetecilik yapmaya çalıştı, çalışıyor.
Lenin Iskra’nın görevlerini ortaya koyarken, gazetenin sadece kolektif bir propagandacı ve kolektif bir ajitatör değil, aynı zamanda kolektif bir örgütleyici olduğuna vurgu yapmıştı. Ve onu, inşaat halindeki bir binaya kurulan iskeleye benzetmişti.
Evrensel’in habercilik anlayışı da, haberi, haberciliği aynı zamanda, Marx’ın 11. Tezi’nde ifadesini bulan, dünyayı yorumlamakla yetinmeyip, onu değiştirmeyi esas alan bir çaba etrafında tanımlayan bir haberciliktir.
Evrensel’in yayın hayatının ikinci yılında gerçekleşmiş olan Ünaldı Direnişi, bu açıdan işçi sınıfı ile birlikte, işçi basını Evrensel’in de tarihindeki önemli bir örnektir.
Bu önemli direnişi, bazen manşetinden olmak üzere neredeyse her gün birinci sayfasından vererek takip eden Evrensel, bu direnişin bilgisini Türkiye’nin ve dünyanın başka yerlerindeki işçi ve emekçilere yansıtmakla kalmadı, direnişin ilerletici gücü olmak için hem Ünaldı işçisinin geçmiş mücadele deneyimleri ile o anki mücadelesi, hem de patronların oyunlarına karşı, her yeni durumda geliştirilebilecek tutumlar açısından da yol gösterici olmaya çalıştı.
Bu çabanın, gazeteciliğin hakkını vermeye özen gösteren başka gazeteciler tarafından da görülerek dile getirildiğine dair bir örnekle devam edelim.
Gazeteci Elif İnce, “90’ların Hak Mücadeleleri” başlığını taşıyan yazı dizisinde bu gerçekliğe dikkat çekmişti. İnce, bu dizi kapsamında ‘Medyanın Görmediği Direniş: Ünaldı’ başlığı ile kaleme aldığı bölümde şöyle dedi: “Antep Ünaldı Dokuma Sanayi Sitesi’nde vahim koşullarda çalışan 20 bine yakın sigortasız, sendikasız işçi 1 Temmuz 1996’da bir aylığına halı dokuma tezgahlarını bıraktı. Evrensel gazetesi dışında medyanın görmediği direniş sonucunda işçilerin tüm talepleri kabul edildi.” (Bianet, 30 Aralık 2014)
Bu tarihsel örnekte Evrensel’in rolünü, mütevazılığa kurban etmeden şöyle saptayabiliriz: Evrensel, Ünaldı direnişinde Lenin’in, Iskra’nın işlevini tanımlarken işaret ettiği gibi, işçilerin bir sınıf olarak hareket etmelerinden politik olarak örgütlenmelerine kadar giden bütün aşamalarında, “inşaat halindeki bir binaya kurulan iskele” gibiydi.
Ünaldı ile birlikte, yine Evrensel’in sayfalarında mücadeleleri yansıyan önemli bir örnek de Liverpool Liman işçilerinin direnişiydi. 1995 yılının Eylül ayında, Liverpool liman patronları 80 genç işçiyi işten atma kararı almıştı. Sendika yetkililerinin ve işyeri temsilciliğinin yaptığı görüşmelerden sonuç çıkmamıştı ve liman yönetimi bu genç işçileri işten atmaya kararlıydı. Bu genç işçiler önceki sözleşmelerle çalışıyordu ve patron yeni, esnek bir sözleşme dayatmak istiyordu. Patronlar 25 Eylül 1995 tarihinde bu işçilerin işine son verdi. Bunun üzerine yaklaşık 500 liman işçisinin hepsi direnişe geçti ve limanın girişini kapattı.
Direnişleri Evrensel tarafından günlük olarak takip edilen Liverpool liman işçileri, arkadaşımız Metin Göktepe 8 Ocak 1996 günü, habere gittiği Alibeyköy’de polisler tarafından gözaltına alınıp alçakça dövülerek katledildiğinde, ‘Bizim haberimizi yapan gazetenin muhabirini öldürmüşler’ diyerek tepki gösterdiler ve ilden ile sürülen Metin Göktepe davasına birçok kez gelerek izlediler. Bununla da kalmadılar, Antep’te Ünaldı direnişini, Ankara’da Aras Kargo direnişini ziyaret ettiler.
Bu örnekler, işçi sınıfı enternasyonalizminin işçi sınıfı basını aracılığı ile nasıl ete kemiğe büründüğünün de somut bir göstergesidir.
Evrensel mücadelelerinin başarıya ulaşması için çaba gösterdiği, dünyanın farklı bölgelerinin direnişçi işçileri, önce sayfalarında bir araya getirmiş, birbirlerinin deneyimlerinden öğrenmelerinin zeminini oluşturmuş, bu, ardından da, somut bir sınıf dayanışmasına dönüştürmüştür.
2005 yılında gerçekleşen ve etkisi tüm Türkiye’ye yayılan SEKA işçilerinin kendilerini fabrikaya kapattıkları süreçte benzer bir dayanışma bu kez işçi mektupları üzerinden Evrensel’in sayfalarında yer almıştı.
SEKA ve Bitlis TEKEL fabrikası işçileri, kapatma kararına karşı eş zamanlı başlattıkları mücadelede, hem birbirlerine deneyim aktarma hem de haberleşerek birbirlerine güç katma mücadelesinin aracı olarak Evrensel’i bir kürsü olarak kullandılar.
İZMİT SEKA VE BİTLİS TEKEL İŞÇİLERİNİN MEKTUPLARINA YANSIYAN DAYANIŞMA
Bir SEKA işçisinin, Bitlis TEKEL işçilerine mektubu şöyleydi: “Ekmeği ve emeği için direnen İzmit SEKA işçisinin sevgi ve selamlarını iletiyorum bu mektupla.
Direnişinizin başarılı olmasını yürekten diliyorum. Birlik ve beraberliğinizi bozmadığınız, sendikal disipline uyduğunuz sürece, Bitlis halkını yanınıza alabildiğiniz müddetçe, başarılı olmamanız için hiçbir neden yok.
Ama işiniz zor. Neden mi? Çünkü Bitlis’te işçi sınıfını temsil eden tek sizsiniz. İşçi olarak, sendika olarak il içinden destekçiniz olmayacak. Ama iyi yanı da, Bitlis’in tek fabrikası olması sebebiyle, Bitlis halkının size, direnişinize ve yuvanız olan fabrikanıza sahip çıkma mecburiyeti var.
İzmit ve Bitlis direnişlerinin mutlu sonla bitmesinden sonra, üretim dolu, huzur dolu günlerde mektuplaşmak dileğiyle.
Yaşasın İzmit SEKA Direnişi!
Yaşasın Bitlis Tütün Direnişi!
Yaşasın Tam Bağımsız Demokratik Türkiye Cumhuriyeti!” (SEKA İşçisi Murat Beyhan, Evrensel, 25.01.2015)
Bitlis Tekel işçilerinin, SEKA işçilerine yanıtı da şöyleydi:
“Ekmeği, aşı ve işi için direnen Bitlis Tekel Sigara Fabrikası işçilerinden onurlu, dürüst, emeği için direnin SEKA işçilerine selamlarımızı iletiyoruz.
Bizler, Türkiye’nin en ucunda direnin, direnişini sadece ve sadece geleceği için, aşı ve işi için yapan işçileriz.
Şu an görüyoruz ki, Türkiye’mizde IMF’ye sadece TEKEL ve SEKA işçileri direniyor. Buna diğer emekçi kardeşlerimizin de biran evvel katılmasını bekliyoruz. Siz SEKA direnişçilerini kutluyoruz. Umuyoruz ki, direnişiniz başkalarına örnek olur. Bizler direnişimizden taviz vermeden yolumuza devam ediyoruz. İnanıyoruz ki, Bitlis ve İzmit direnişi mutlu sonla bitecektir. Allah Bitlis Tekel ve İzmit SEKA’ya yardımcı olsun. Yolumuz açık olsun.
Ayrıca Evrensel gazetesinin ‘okur-yazar’ köşesinde bizlere yazdığınız mektuplar, bizlere güç verdi. Eğer gücümüzdeki direnç artmışsa, bunu siz İzmit SEKA’lı kardeşlerimize borçluyuz. Hepinizi seviyoruz. İnşallah yarınımız bugünden daha iyi olacaktır.
Yaşasın Bitlis Tekel Direnişi
Yaşasın İzmit SEKA Direnişi
Yaşasın Tam Bağımsız Demokratik Türkiye Cumhuriyeti.” (Bitlis Tekel Sigara Fabrikası İşçileri, Evrensel, 77.01.2005)
SEKA ve Bitlis TEKEL işçileri, işçilerin farklı milliyetlerden de olsa, aynı sorunları yaşayan, aynı sınıfa mensup olduğunu ve dolayısıyla çıkarlarının ortak olduğunu kendi deneyimleri ile gördüler.
Türk ve Kürt işçilerin, üretilen şoven önyargıları, mücadele içinde nasıl kırdıklarını ve bu açıdan işçi basınının nasıl bir işlev yüklenebildiğinin de somut bir örneğiydi bu.
Bu örneği, sadece İzmit SEKA işçileri ile Bitlis TEKEL işçileri arasındaki bir dayanışma ve deneyim süreci olarak da görmemek gerekiyor. Okurları tarafından, Türkiye’nin işçi havzalarına, önemli fabrikalarına, emekçi evlerine ulaştırılan her Evrensel, ülkenin farklı coğrafyalarındaki bu direnişçi işçilerin işçi mektupları üzerinden gösterdikleri dayanışmayı, işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma kültürünün bir parçası olarak hissetmelerini sağlamalarının da aracı olmuştur.
Direnişçi işçilerin mücadele süreçlerinde ortaya çıkan ve insanlığın yeni kültürünün de özelliklerini taşıyan öğelerin, tüm işçi sınıfının kültürüne yazılması, onun bir parçası haline gelmesi de ancak böyle mümkün olabilir. Evrensel’in günlük sınıf çalışmasının, politik çalışmanın bir parçası olarak kullanılması tutumunun yaygınlık kazanması, nihai olarak işçi sınıfının deneyimlerini, kazanımlarını iktidar mücadelesinin bir dayanağına dönüştürmesinin de ön koşuludur.
TEKEL İŞÇİLERİ VE EVRENSEL
’89 Bahar Eylemleri, onu takip eden ’90 Zonguldak Grevi ve grevcilerin Büyük Ankara Yürüyüşü ardından ’99 “Mezarda Emeklilik” dayatmasına karşı işçi sınıfının ana gövdesinin harekete geçtiği genel eylemlerden sonra, 2009 yılının sonunda başlayan TEKEL işçilerinin Ankara direnişi sırasında da Evrensel, benzer bir işlev görmüştür. TEKEL işçilerinin 78 gün süren direnişi, işçi sınıfının, bilim dünyasının teorik tartışma konuları içine girmesini sağlarken, ‘elveda proleterya’ söyleminde ifadesini bulan neoliberal yaklaşım da, daha geniş kesimler nezdinde sorgulanmaya başlamıştır. Bu elbette öncelikle işçilerin kararlı mücadelelerinin sağladığı bir sonuçtur. Ancak, sermaye medyasının önemli bir süre görmezden geldiği bu direnişin Türkiye’nin gündemine girmesinde, Türkiye işçi sınıfının tek günlük gazetesi Evrensel’in rolü yadsınamaz.
Tekel işçilerinin Ankara direnişine önce ilgisiz kalan holding kanallarının muhabirlerinin, direnişin ilerleyen günlerinde yaptıkları haberlerde ‘İşçi arkadaşlar’ ifadelerini kullandığına bile tanıklık etmiştik.
Diğer yandan Ankara’daki direniş sırasında yan yana kurdukları çadırlarda direnişlerini sürdüren işçilerin, birbirlerinin söyledikleri Türkçe ve Kürtçe şarkılara eşlik etmeleri, birlikte halaylar çekmeleri de, yine mücadele sürecinin yol açtığı değişimin bir sonucudur ve tüm bu özellikler işçi basını Evrensel’in sayfalarında kendisine yer bulmuş, Türkiye işçi sınıfının bir deneyimi olarak tarihe yazılmıştır.
Tek tek işçi direnişleri o an önlerine koydukları hedeflere tam olarak ulaşamasa da, mücadele süreci içindeki kazanımlarının tüm işçi sınıfının kazanımı haline gelmesinde, işçi sınıfının kürsüsü, hafızası, arşivi olan Evrensel’in rolü yadsınamaz.
‘Metal fırtına’ diye de andığımız, metal işçilerinin 2015 yılında sanayi patronlarının ve sendika bürokrasisinin kalelerini sarsan direnişlerinde de Evrensel, birleştirici ve ilerletici bir rol oynayabilmenin çabası içinde olmuştur.
7 Haziran 1995’ten itibaren Hava-İş direnişi, Ünaldı direnişi, SEKA direnişi, TEKEL işçilerinin direnişi, yasaklanan Şişecam, lastik ve metal işçilerinin grevleri, cumhuriyet tarihinin en büyük işçi cinayetinin yaşandığı Soma, Evrensel’in manşetlerini oluşturmuştur.
Tüm bunlarla birlikte Evrensel, kadınların, gençlerin, kamu emekçilerinin, üreticilerin, yaşam alanlarının tehdit eden siyanürcü emperyalist tekellere karşı mücadele veren Bergama köylülerinin kürsüsü olmuştur.
Safını işçi sınıfı ve halkın yanında belirlemiş olan aydınların, bilim insanlarının Evrensel’in köşe yazarları arasında yer almış olması da, Evrensel’i, Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halkların bir mücadele kürsüsü olarak daha da güçlü kılmıştır.
Evrensel’in tarihi boyunca tanık olunan işçi direnişlerinde, Evrensel’in köşe yazarı olan aydınların ve akademisyenlerin bu direnişleri güçlendirmek için, onları köşelerine taşımanın yanında, fabrikalarda, direniş çadırlarında onlarla mücadele birliği içinde olmuş olmaları da, Evrensel’in gördüğü işlev bakımından altı çizilmesi gereken özelliklerdendir.
Kürt sorununun demokratik çözümü için, Kürt halkının üzerindeki baskıların son bulması, çatışmasızlık ortamına geri dönülerek barış için adım atılması için, işini, ekmeğini kaybetme riskini göze alan Barış için Akademisyenler içinde Evrensel’in pek çok yazarı bulunuyor. Bir kısmı üniversitelerinden ihraç edilirken, bir kısmı da ihraç edilme baskısına rağmen dik duruşundan taviz vermiyor.
Türkiye bugün, darbe dönemlerini aratmayacak ve belli yönleri ile darbe dönemlerini daha geride bırakacak bir baskı dönemini yaşıyor. 15 Temmuz darbe girişimini gerekçe göstererek OHAL ilan eden Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki AKP Hükümeti, kendi iktidarını korumak için bu baskı politikalarını devam etmekte kararlı görünüyor. Erdoğan’ın, AKP’nin son kongresinde OHAL’in devam edeceğini ilan etmesi de, bunun birinci ağızdan teyidi oldu.
160’ı aşkın gazetecinin cezaevlerinde olduğu, 200’e yakın medya organının kapatıldığı, belediyelere kayyım atandığı ve seçilmiş vekillerin tutuklu bulunduğu, son olarak Şişe Cam grevinde olduğu gibi, işçilerin grevlerinin Hükümet tarafından yasaklandığı bir Türkiye gerçeği, gerici sermaye iktidarına karşı, işçi sınıfının çıkarlarını savunan bir gazetenin ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor.
Böylesi koşullarda, bu ülkedeki emek, demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesinin mevzisi olmak için çaba gösteren Evrensel, varlığını güçlendirerek devam ettirebilmeyi ancak okurlarının sahiplenme düzeyi oranında başarabilir.
23. yılında daha fazla fabrikaya, emekçi evine, hastaneye, okula, köye giren bir Evrensel, kuşkusuz daha güçlenen bir Evrensel olacaktır.