Aydın Tan – Halil İmrek
Bu günlerde yolumuz ister bir markete isterse bir devlet kurumuna düşsün kapıda bir levha bizi karşılar. Mesela bir market girişinde “Bu iş yerinde Türkiye İş Kurumu Tarafından finansa edilen İşbaşı Eğitim Programı düzenlenmektedir” yazabilir. Devlet kurumlarında “Bu alanın temizliği (güvenliği…) Toplum Yararına Program (TYP) kapsamında Türkiye İş Kurumu tarafından finanse edilmektedir” yazan bir bilgilendirme görülebilir. Hayatımıza karışmış bu İŞKUR faaliyetleri levhada göründüğü kadar masum değil. Buradaki işçilerin bir kısmı eğitim adı altında sigortasız, güvencesiz çalıştırılmakta, ücretleri de İşsizlik Sigortası Fonundan ödenmektedir. Aktif İş Politikaları adı altında toplanan bu faaliyetler çalışma yaşamını kuralsızlaştırarak işçi sınıfının mücadeleyle yasalara geçirdiği temel haklarını ortadan kaldırmanın aracına dönüşmüş durumdadır.
1970’li yıllardan itibaren uygulamaya konulan neoliberal politikalar açısından iki dönemden bahsedilebilir: Washington uzlaşması olarak bilinen, 1970’li yılların ortasında başlayan ilk dönem, Dünya Bankası ve IMF’nin kısa ve uzun vadeli politikalarının istikrar ve yapısal uyum bağlamında uzlaştırılmasını ifade etmektedir. Bu politikaların mikro düzeyi, devletin değil piyasaların etkin olmasını; makro düzeyi ise sermayenin küresel hareketliliğini vurgulamaktadır.[1] Bu dönemin bilinen karşılığı özelleştirme, piyasalaştırma, metalaştırma ve sosyal hakların gasp edilmesidir. Devletten beklenense sermaye dolaşımına ve pazar-ticaret ilişkilerine ilişkin mevzuatı değiştirmesi, teşviklerle sermayeyi beslemesi ve bu süreçte ortaya çıkan tepkileri bastırmasıydı.
1990’lardan itibaren başladığı kabul edilen Post-Washington uzlaşması olarak da anılan ikinci dönemin özellikleri şöyle özetlenebilir: Devlet, yeni küresel düzene uygun olarak yeniden örgütlenmekte, etkili bir ‘piyasa oyuncusu’ olarak dönüşmektedir. İlk evrede övgüler düzülen ‘düzenlemelerden arındırma’ politikası, ikinci evrede kapitalizmin gelişimini kolaylaştıracak, piyasaları işler hale getirecek yeni kural ve politikaları kapsayan yeni düzenleme biçimleriyle yer değiştirmekte; düzenlemeler kamu yararı adına değil, “küreselleşme” adına gerçekleştirilmekte; toplum, piyasaların suretinde dönüştürülürken devletin kendisi de bizzat piyasalaştırılmaktadır.[2] Kısacası birinci dönemde devlet ‘hakemlik’ iddiasıyla yolu düzlemiş, ikinci aşamada bizzat piyasalaştırmanın vurucu gücü rolünü üstlenmiştir.
İşgücü Politikaları
Ana akım literatürde işgücü politikaları işsizliğin olumsuz sonuçlarının telafisine yönelik çeşitli politikalar olarak açıklanmaktadır. Pasif İşgücü (PİP) ve Aktif İşgücü Politikaları (AİP) olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu sınıflandırmanın ideolojik bir içerik taşıdığına dair haklı eleştiriler ve farklı sınıflandırmalar olmasına karşın biz konuyu sadeleştirmek açısından İŞKUR’un sınıflandırmasını ve tanımlarını kullanacağız.
Pasif İşgücü Politikalarının temel amacı işsizliği azaltmak değil, işsizleri maddi açıdan desteklemek, işsizliğin birey ve toplum üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirgemek, başka bir deyişle işini kaybeden ya da iş bulamayan bireylerin satın alma gücünü koruyabilmesi için gelir desteği sağlamak biçiminde açıklanmaktadır. İşsizlik yardımı, işsizlik sigortası, kıdem tazminatı, erken emeklilik bu politikaların içinde sayılmaktadır.[3] Dikkat edilirse burada sayılanların önemli bir kısmı işçilerin mücadele ile kazandığı taleplerdir. Örneğin işsizlik sigortası uzun bir süre işçi sendikalarının güncel talebiydi. Sonuçta bir yasa çıktı ve sigorta bir fonda toplandı. Ancak öyle koşullar kondu ki bugün İşsizlik Fonu işçilerin değil burjuvazinin yararlandığı bir kaynak haline geldi. Kıdem tazminatı yıllardır burjuvazinin hedefinde. Buna gerekçe olarak işsizlik sigortası ve kıdem tazminatının bir arada olamayacağı propagandası yapılmaktadır. Emeklilik yaşı bütün dünyada işçilerle burjuvazinin karşı karşıya geldiği bir mücadele alanı oluşturuyor. İşçilerin kazanımı olan bu uygulamalar etkisiz ve eskimiş gösterilmek isteniyor.
Aktif İşgücü Politikaları, resmi kaynaklara göre istihdamın korunmasına ve artırılmasına, işsizlerin mesleki niteliklerinin geliştirilmesine, işsizliğin azaltılmasına ve özel politika gerektiren grupların işgücü piyasasına kazandırılmasına yardımcı olmak üzere düzenlenen programlardır. Bu programlar; Mesleki Eğitim Kursları, İşbaşı Eğitim Programları, Girişimcilik Eğitim Programları, Toplum Yararına Programlar ve tasarlanacak olan diğer kurs, program, proje ve özel uygulamalardan oluşmaktadır.[4]
Aktif işgücü piyasası politikaları kavramı ilk kez İsveç’te tam istihdama ulaşmak ve enflasyonu kontrol altına almak iddiasıyla, sosyal demokrat partiler tarafından kullanılmıştır. 1960 yılından sonra, OECD tarafından yapılan çalışmalarda, aktif işgücü politikaları işgücü piyasası politikaları içinde ayrı bir tür olarak kabul edilmiştir. 1980’li yıllardan itibaren neoliberalizmin yükselişiyle birlikte giderek yaygınlaşmıştır.
Aktif İşgücü Programlarının ayırt edici özelliği, nüfusun işe düşük ücretli ve güvencesiz koşullarda katılımının sağlanması, sosyal yardımların kısılması, çalışmanın iş olarak değil eğitim olarak tanımlanmasıdır. Bu özellikleriyle neoliberal dönüşümünün hem aracı hem de bir sonucu olarak işlev görmektedir. Böylece işçi sınıfının mücadele ile elde ettiği haklar ortadan kaldırılmaktadır. Programın işsizlikle mücadeledeki hedeflerine ulaşmaması ise uygulama yanlışlarına bağlanmaktadır. Oysa bağımlı ülkeler bir yana, İsveç’te 1990’lı yıllarda uygulanan mesleki eğitim programlarının etkili bir işe yerleştirme süreci doğurmadığı ortaya çıkmıştır. İsveç’te de bu programlar kâğıt üstünde yazılan amacına ulaşamamış, güvenceli çalışmanın yerine güvencesiz çalışmayı yaygınlaştırmıştır.[5]
Aktif İş Gücü Politikalarının Workfare (Çalıştırmacı) Niteliği
Yoksulluk ve işsizlik kapitalist sistemin üvey değil öz çocuklarıdır. “Yoksulluk, faal emek ordusunun hastanesi, yedek sanayi ordusunun safrasıdır. Sefalet, nispi artı-nüfusla birlikte ürer ve biri diğerinin zorunlu koşuludur; artı-nüfusun yanı sıra yoksulluk, kapitalist üretimin ve zenginlik artışının bir koşulunu oluşturur.”[6] Yedek sanayi ordusunun her zaman çalışmaya hazır halde tutulması gerekir. Anılan bütün politikalar bunun hangi yöntemle yapılacağına dairdir. Sosyal yardımlar bu işlevi görür. Pasif İşgücü Politikaları adı altında toplanan işsizlik ödemeleri, çalışma şartına bağlı değildir. Aktif işgücü politikaları ise işsizlik ödemeleri ya da sosyal yardımlardan yararlananların bir işte çalışmasının zorunlu tutmaktadır. Workfare deyimi işsiz veya yoksulları, piyasadaki ücret düzeyinden daha az bir ücretle çalışmaya veya işbaşında eğitim almaya zorlayan programlar için kullanılmaktadır. “Çalıştırma” hedefi uygulamada yardım alanlar bakımından zorlayıcı, cezalandırıcı ve teşhir edici bir biçim almaktadır. Örneğin işten atılan biri mevcut ücret ve sosyal haklar düzeyinde yeni bir iş arar. Alacağı kıdem tazminatı ve işsizlik maaşı ona iş arama süresi sağlar. Aktif İşgücü Politikaları işçiye hemen başlayacağı bir iş sunar. Bu bir eğitim programı ya da gerçek bir iş olabilir. İşçi bu öneriyi kabul etmezse işsizlik yardımlarından da yararlanamaz. Bu durumda işçi kendine sunulan düşük ücretli ve niteliksiz işi kabul etmek zorunda kalır.
Aktif işgücü programları desteğe gereksinme duyan bireyin topluma karşı yükümlülükleri üzerinde yoğunlaşmaktadır. İşsizliğin sistemin yapısından kaynaklandığı, dolayısıyla sistemin sorumluluk üstlenmesi gerektiği anlayışının yerine bunun bireyin suçu olduğu ve bireyi cezalandırarak suçun ortadan kaldırılması anlayışını içerir. “işsizlik yok, iş beğenmeme var” söylemi bu anlayışı yansıtmaktadır. Kapitalizmde, yoksul ve işsizin insana yaraşır bir iş ve yaşam hakkı kabul edilmez. Yoksul-işsiz, suçlu olarak kendine ne sunulursa onu kabul etmek zorundadır. Sonuç olarak “çalıştırmacı” uygulamalar işsizlere güvencesizlik getirmekte, onların bireysel seçim ve özerkliğini sınırlamaktadır. Bu da kapitalizmin “bireyin özgürlük” söyleminin sahteliğini gösteren uygulamalardan biridir.
Toplum Yararına Programlar (TYP)
Eskiden başta okullar olmak üzere bütün devlet dairelerinde hademe (hizmetli), odacı gibi kadrolar vardı. Bunlara sonradan sivil güvenlik eklendi. Bunların kimisi memur, kimisi işçi statüsünde çalışırdı. Bu işler kadrolu ve güvenceliydi. Şimdi bütün bu işlerde ve buna eklenen belediye park işlerinde, cami temizliğinde, çiçek ekimi, ağaçlandırma işlerinde; asgari ücretle, geçici, güvencesiz insanlar çalıştırılmaktadır. Bunların ücretleri de işsizlik fonundan ödenmektedir. Bu çalıştırma Toplum Yararına Program adı altında mevzuata girmiştir.
Toplum Yararına Çalışma Programı ilk olarak yasal bir dayanağı olmadan 2004 yılında Trabzon’da, ardından da Mersin’de kaymakamlıklarca uygulandı. Kaymakamlar kaymakamlıkta çalışmayı sosyal yardım almanın bir şartı haline getirdi. Bu 2008 yılına kadar böyle devam etti. Daha sonra yasal ve kurumsal alt yapısı da tamamlanarak bugüne kadar geldi. Yıllar içinde TYP kapsamındaki işçilerin sayıları Tablo 1’den izlenebilir.
Yıl | Erkek | Kadın | Toplam |
2009 | 33.229 | 12.238 | 45.467 |
2010 | 32.697 | 9.369 | 42.066 |
2011 | 50.434 | 13.651 | 64.085 |
2012 | 144.902 | 47.096 | 191.998 |
2013 | 141.925 | 55.257 | 197.182 |
2014 | 136.047 | 80.061 | 216.108 |
2015 | 241.496 | 187.737 | 429.233 |
2016 | 91.895 | 81.100 | 172.995 |
2017 | 122.793 | 144.131 | 266.924 |
2018 | 153.002 | 202.48 | 355.482 |
2019 | 127.067 | 182.306 | 309.373 |
2020 | 44.478 | 81.866 | 126.344 |
2021 | 19.731 | 52.401 | 72.132 |
2022 | 26.189 | 89.291 | 115.480 |
2023 | 102.254 | 196.776 | 299.030 |
Toplam | 1.468.139 | 1.435.760 | 2.903.899 |
Tablo 1. Toplum Yararına Programlarda Çalışanların Sayısı
Kaynak: Veriler İŞKUR aylık bültenlerinden derlenmiştir.
Program İŞKUR tarafından şöyle tanımlanmaktadır: “afet, salgın, acil durum dönemlerinde ve diğer mücbir sebeplerde kamu hizmetlerinin desteklenmesi yoluyla özel politika gerektiren gruplar başta olmak üzere işsizlerin çalışma alışkanlık ve disiplininden uzaklaşmalarını engellemek ve bu kişilere geçici gelir desteği sağlamak amacıyla düzenlenen bir aktif işgücü programıdır.”[7]
Uygulama alanları ise şunlardır: “Çevre temizliği, kamusal altyapının yenilenmesi, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmi okullarda çevre düzenlemesi, bakım onarım ve temizlik işleri yapılması; restorasyon, tarihi ve kültürel mirasın korunması; ağaçlandırma, park düzenlemeleri, vadi ve dere ıslahı, erozyon engelleme çalışmaları.”
Programda çok sayıda değişiklik yapılmıştır. İlk değişiklik programın adında gerçekleşti. Başlangıçta Toplum Yararına Çalışma Programı olan isimden “çalışma” sözcüğü 2013 yılında çıkarıldı. Bu değişiklik, bütün değişiklerin mantığını da ele veriyor. Çalışma bir ücret karşılığı yapılır, ücret karşılığı çalışan kişiye işçi denir. İşçinin hakları ve çalışma düzeni diğer yasaların yanı sıra esas olarak iş yasasıyla düzenlenir. Oysa bu programın asıl amacı çalışmayı iş yasasının denetiminden çıkarmak ve yasanın işçiye sağladığı hakları ortadan kaldırmaktır.
Programın “mücbir sebeplerle” belli dönemlerde düzenleneceği belirtilmektedir, ancak 20 yıldır devam etmesi bunu yalanlamaktadır. “Mücbir sebepler” programa, yapılan bir eklemedir. Böylece programa gelen eleştiriler ve davalar karşısında bir bariyer oluşturulmuştur.
Özel politika gerektiren gruplar olarak “engelliler, kadınlar, otuz beş yaş üstü işsizler ve eski hükümlüler” belirtiliyor. Eski hükümlü ve engellilerin hem kamuda hem de özel sektörde çalışan sayısının belli bir oranında işe alınması yasal zorunluluktur. Ancak devlet bunu takip etmek yerine onları TYP’ye mahkum etmektedir.
İş Sürekli, İşçi Geçici
TYP’nin olumlu bir özelliği olarak şu örnek veriliyor: Salgın döneminde “filyasyon ekiplerinin şoför ihtiyaçları, geçici süreliğine toplum yararına programlar kapsamında karşılanmıştır.” Oysa özel eğitim gerektiren yüksek riskli bir iş, yoksulluktan çalışmaya mecbur olan insanlara yaptırılmıştır. Üstelik riskli ve geçici olması dolayısıyla yüksek ücret gerektiren bir iş asgari ücretle kotarılmıştır. Burada piyasa mantığı içinde bakılıyor. Buna göre önemli olan insan hayatı değil maliyet düşürmektir. Söz konusu olan emekçilerin hayatı olunca bu tamamen ayrıntı olarak görülmektedir.
TYP’de “mevcut çalışanların yerine işçi alınamaz” denilmektedir. Bu maddeyle yeni iş yaratıldığı ve bu işin geçici olduğu vurgulanmaktadır. Oysa gerçek durum böyle değildir. Örneğin okulların temizlik ve güvenlik işlerinde çalıştırılan işçileri düşünelim. Okulların temizlik işleri yaratılmış bir iş değildir. Okullar var olduğundan beri temizleniyor. Geçici hiç değil çünkü okul aynı yerinde duruyor. Gerçekte olan sürekli ve kalıcı bir işin geçici işçiler aracılığıyla yapılmasıdır. Bu, iş yasasına göre suçtur. Daha vahimi eskiden 4-5 kadrolu hizmetli aracılığıyla yapılan bu işler 1-2 İŞKUR işçisi tarafından yapılmaktadır. Diğer bütün kurumlardaki işler ve çalışma şartları için de aynı durum geçerlidir.
Sayılara bakıldığında 2023 yılında 299 bin 30 işçi bu şartlarda çalışmıştır. Aynı yıl kamudaki kadrolu işçi sayısı 1 milyon 204 bin 526’dır. Yani kamuda çalışan kadrolu işçilerin yaklaşık dörtte biri kadar işçi, iş yasası kapsamının dışına çıkarılmış durumdadır. Bunun iş yasası kapsamında çalışan işçilerin haklarını ne kadar kullanılamaz hale getireceği tahmin edilebilir.
Burada asıl önemli olan yapılan çalışmanın iş kabul edilmemesi, dolayısıyla bu işin karşılığı olarak bir ücret değil ‘destek’ verilmesidir. Böylece bu kişiler işçi değil kursiyer oluyorlar. Devlet eliyle ucuz işgücü sömürüsü yapılıyor. Burada sözcüklerin özenli seçimiyle program kitabına uydurulmaya çalışılıyor. OECD’ye göre “bu işlerin temel özelliği kamunun müdahalesi olmaksızın yaratılamayacak işler olmasıdır.” Bütün belgelerde bu durum “kamu geçici bir istihdam oluşturur” diye belirtiliyor. Oysa herhangi bir devlet dairesine işi düşen herkes TYP ile işsizlerin mevcut sürekli işlerde geçici olarak çalıştırıldığını görebilir. Ortada yaratılmış geçici bir iş yok. Buna rağmen “Türkiye İş Kurumu, TYP kapsamında işyeri ve işveren sayılmaz” denilerek asıl amacın programı iş yasası kapsamından çıkarmak olduğu açıkça belirtiliyor.
Program işsizlik sigortası fonundan finanse ediliyor. Özcesi işçilerin parası onların aleyhine bir program için kullanılıyor. İşçilere çalıştığı gün üzerinden net günlük asgari ücret ödeniyor. Ancak bir ay tam çalışılmışsa aylık asgari ücret temel alınıyor. Başta programın sürekli işçiler aleyhine değiştirildiğini vurguladık. Yönetmeliğin ilk halinde hafta tatili ve resmi tatillerde ücret ödenmiyordu. Kendi içinde olumlu değişiklik örneğini burada görüyoruz. Hafta tatili ve resmi bayramlar eskiden ücretsizdi, bunlar ücretli izin kapsamına alındı. Mazeretli devamsızlık -ücretsiz izin dahil- süresi beş gün. Buna evlenme, yakınının ölümü, raporlu hastalık gibi durumlar da dâhil. Ücretsiz de olsa işçinin beş günden fazla hastalanmasına izin yok. İki sefer üçer günlük hastalanma durumunda devamsızlıktan işçinin ilişkisi kesilir. Kısacası TYP ile işçinin bütün ücretli izin hakları gasp ediliyor. Cezalandırma burada bitmez. “Mazeretsiz olarak TYP’den ayrılanlar veya kendi kusuru nedeniyle ilişiği kesilenler ile yararlandığı TYP bittikten sonra kurum tarafından teklif edilen niteliklerine uygun en az üç iş teklifini mazeretsiz olarak kabul etmeyenler, son yararlanma tarihi üzerinden yirmi dört ay geçmedikçe yeni bir TYP’den yararlanamaz.”
Eskiden programa katılmak için İŞKUR’a kayıtlı işsiz olmak yeterliydi. Ancak ülkede yoksulluk o kadar derinleşti ki buna yeni şartlar eklendi. Artık işsiz kişi değil hane halkı esas alınmaktadır. “Geliri net asgari ücretin bir buçuk katı altında olan hane halkından yalnızca bir kişi programa kabul edilmektedir.” Asgari ücret belirlenirken işçiyi kişi olarak kabul eden devlet böyle bir kölelik programına dâhil ederken hane halkı üyesi saymaktadır. İşsizliğe çözüm hane halkının dayanışmasına terk edilmektedir.
Katılım şartları bununla da bitmiyor. Mevzuatta yeni eklenen maddeye göre “Terör örgütlerine veya Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan kişiler TYP’ye katılamaz” denilmektedir. AKP’ye muhalif herkesin kolayca terörist kabul edildiği bir ülkede, bu programlarla, yoksulları AKP’ye bağlanmak istenmektedir. Eskiden programa alınmada yapılan usulsüzlükler gazetelerde haber olurdu. Ancak yapılan bu değişiklik ve aday seçimine eklenen mülakat maddesi ile bu haberlere son verildi. Artık AKP’ye üye olmayanların bu programa katılması çok oldukça zorlaşmıştır.
Programın süresi 2013 yılında çıkarılan yönetmeliğin 66. maddesinde şöyle belirtiliyor: “Katılımcılar için yararlanma süresi, on iki ay içerisinde ayrı ayrı olarak veya bir defada en fazla dokuz aydır. TYP’nin aynı kurum veya kuruluş ile yeniden düzenlenmesi halinde, aynı TYP’den tekrar yararlanabilir.” Burada 9 ay sınırı ile işçinin yıllık izin ve ihbar ile kıdem tazminatı hakkının gaspı garanti altına alınıyordu. Aynı kurumda tekrar çalışma için kurumun talebi esas alınıyordu. Bunun amacı işçiyi kurum amirine bağlamak, amirin her emrine amade hale getirmekti. Ancak 2017 yılında iş mahkemesi aynı iş yerine bağlı çalışma sürelerini gerekçe göstererek TYP ile çalışanların işçi olduğuna karar verdi. Karar Yargıtay tarafından onaylanarak içtihat haline geldi. Buna bir değişiklikle cevap verildi. Süre 6 aya düşürüldü, programdan ancak bir kez yararlanılabileceği kural haline getirildi. Programdan bir kez yararlanılacağı için aynı kişinin aynı iş yerine bağlı çalışma durumu da ortadan kaldırıldı. Ardından Yargıtay içtihat değişikliğine gitti. Tehlike ortadan kalktı. 6 Şubat Depremlerinden sonra genelgeyle yararlanma süresi “Bir katılımcı TYP’den en fazla dokuz ay yararlanabilir” biçiminde değiştirildi.
Kıdem Tazminatı
İki işçi sendikasının Ünye Belediyesinde yetki uyuşmazlığı 2017 yılında Yargıtay 9. Daire’nin önüne geldi. Uyuşmazlığın konusu TYP’li işçilerin sendika üyesi olmalarıydı. Yargıtay bu işçilerin sendikaya üye olabileceklerine karar verdi.[8] Konumuz açısından önemi kararın gerekçesinde “yaptıkları iş ve yönetmeliğin 72. Maddesi değerlendirildiğinde işçi oldukları açıktır” denilmesidir. 2019 yılında başka bir uyuşmazlıkta yönetmeliğin anılan maddesi değiştirilmiş olmasına karşın aynı gerekçe bir kez daha vurgulandı. Bu kararlardan sonra TYP’de çalışmış işçiler iş mahkemesine başvurarak kıdem tazminatı talep ettiler. İş mahkemeleri bu Yargıtay kararına dayanarak işçilerin talebini haklı buldu. İş mahkemelerinin bu yönlü birden fazla kararından sonra devreye Adalet Bakanlığı girdi, temyiz yoluna başvurdu. Yargıtay 9. Dairesi “Toplum yararına program katılımcısı ile katılımcıyı çalıştıran taraf arasında iş sözleşmesidir” dedikten sonra bu sözleşmenin “belirli süreli bir iş sözleşmesi olduğuna, bundan dolayı ihbar ve kıdem tazminatına yol açmayacağına” karar verdi. Karar “Somut olayda olduğu gibi temizlik işi sürekli bir iş olabilir. Ancak davacı yönetmelikte düzenlenen bir program dâhilinde çalışmakta olup, programın kendisi sürelidir” şeklinde gerekçelendirilmiştir. Bu kararla hem işçilerin kıdem ve ihbar tazminatlarına el koyulmuş, hem de dava açan binlerce işçi mahkeme ücreti ödemeye mahkûm edilmiştir.
Burada önemli konu; İş Mahkemesi karar oluştururken iş yasasına dayanarak “okulun temizlik işi sürekli” bir iştir; dolayısıyla “burada geçici iş ilişkisi kurulamaz” derken, Yargıtay 9. Dairesinin ise işin niteliği değil Toplum Yararına Program esas alınmalıdır demesidir. Böylece yönetmelik kanunun üstüne çıkarılmıştır. Bu kararla işçi olan ama iş yasası kapsamında olmayan yeni bir işçi-kapitalist ilişkisi resmileşmiştir. Bu ve benzer kararlarla İş yasası aşındırılmakta ve iş yasasının kapsamı sürekli daraltılmaktadır. İşçilerin büyük mücadelelerle elde ettiği haklar ortadan kaldırılmaktadır.
Kıdem tazminatı konusunu biraz daha derinleştirelim. Hükümet kıdem tazminatına göz dikmiş durumda. Bu yüzden “Binlerce işçi kıdem tazminatını hak ettiği halde alamıyor. Bütün işçiler kıdem tazminatı alsın diye kıdem tazminatını fona devrederek güvence getiriyoruz” gerekçesini ileri sürmektedir. Oysa örnekte görüldüğü gibi, 14 yılda TYP kapsamında çalıştırılan 2 milyon 604 bin 869 işçinin kıdem tazminatı gasp edilmiştir. Bunun kaba bir hesabını çıkaralım.
Kıdem tazminatını hak etmek için işçinin bir yıl çalışması gerekir. Bu programda bu hak oluşmasın diye işçiler kısa süreliğine çalıştırılıyor. İşçi sadece bir kişi değil, bir sınıfın üyesidir. İş sürekli olduğu için işçi değişse de, iş değişse de bir yıl boyunca çalışma devam ediyor. Olayı anlaşılır kılmak için Marx’ın “İşçi şu ya da bu kapitaliste değil, kapitalist sınıfa aittir” sözünü temel alıyoruz. Buna göre farklı kişileri işçi sınıfının üyesi oldukları için tek kişi sayabiliriz. Bu hesaplamayla işçi sınıfından çalınan para ortaya çıkacaktır. Bu nedenle bütün bu işçilerin aynı zamanda çalıştığını kabul ediyoruz. Program sürelerini alt sınırdan düşünerek altışar ay olarak hesaplayalım. Bu durumda kişi sayısını ikiye böldüğümüzde 1.451.949 sayısını buluyoruz. Bunu brüt aylık asgari ücret olan 20 bin ile çaptığımız zaman işçi sınıfından bu yolla 14 yılda yaklaşık 29 milyar TL’nin çalındığını görmekteyiz. Diğer aktif işgücü programlarında çalışan işçiler bu hesaba dahil değildir.
TYP ve Kadın Emeği
TYP’ye katılım koşullarında dezavantajlı grupların istihdamına öncelik verileceği belirtilmiştir. Başvurucular arasında öncelikle bu gruplar programa alınır, eksik kalan kısım diğer gruplardan tamamlanır. Kadınlar da dezavantajlı gruplar içinde sayılmaktadır.
Kadınların işgücü piyasasına en yoğun katılımı 2015 yılında olmuştur.[9] Araştırmalar bunda TYP’nin önemli bir etkisinin olduğunu gösteriyor. Bunun sonuçlarını Tablo 1’de görebiliyoruz. 2016 yılından itibaren kadın işçiler sayısal olarak erkek işçilerden fazladır. Bu, kadın istihdamının artmasına ilişkin olumlu etki gibi görünebilir. Gerçekte ise kadınların istihdamının arttığını söylemek kolay değildir. Çünkü söz konusu işlerde geleneksel olarak daha çok kadınlar istihdam edilmektedir. Örneğin devlet kurumlarının hizmetli kadrosunda çoğunlukla kadınlar çalışmaktaydı. Kadınlar aynı işler için daha iyi bir ücret, güvenceli ve sürekli çalışma şartlarına sahipti. Güvenceli çalışan kadınların yerini şimdi geçici, asgari ücretle kısa süreli çalışan kadınlar aldı.
Cinsiyet eşitsizliğinin bir yansıması olarak, kadın emeği geçici işlerde ve ucuz işgücü olarak kullanılmaktadır. Buna karşı kadın işçiler başta olmak üzere işçi sınıfı ‘eşit işe, eşit ücret’ ile eşitlik talebini geliştirdi. Gelinen aşamada ise kadın erkek emeği ucuz işgücü, tam güvencesizlikte eşitlenmeye çalışılıyor.
OVP 2016-2018’in “İstihdam Politikaları” başlıklı 6. kısmı hükümetin kadın istihdamına bakışını gösteriyor. Burada hedef olarak “İş ve aile hayatının uyumlu hale getirilmesi” belirtilmiştir. İş ve aile yaşamını uzlaştırma amacıyla ortaya konulan eylem planına ve yapılan düzenlemelere bakıldığında, aile içi geleneksel iş bölümünü pekiştirmeyi hedefleyen, “özel alan”lara geçici iş ilişkilerini yaygınlaştırmayı içeren neoliberal politikaların etkin olduğu görülmektedir.[10] TYP bu hedef için biçilmiş kaftandır. Programların geçici olması, kadının ekonomik olarak bağımsızlaşmasını engellemektedir. Kadının kazancı aileye bir destek gibi görülmektedir. Dolayısıyla kadın “asıl işi” (!) olan evden kopmaz. Dışardaki çalışması evin bir uzantısı olduğu gibi konumu da evin bir uzantısı olarak kalır.
“TYP projeleri hazırlayan kamu kurum ve kuruluşları, işin niteliğini gerekçe göstererek kadın katılımcı talep etmektedir. Bu işler çoğunlukla, toplumsal cinsiyet temelli iş bölümünden gelen rol ve sorumluluklarıyla ilişkili olarak kadınlara temizlik işleri gibi, uygun görülen işlerdir. Program kapsamındaki bu iş çeşitleri ile TYP’nin, işsiz kadınların becerilerini geliştirmek yoluyla iş olanaklarını arttırarak çalışma hayatında ve istihdamda yer bulma şanslarının genişlemesini sağlaması olanaksızdır. TYP, kadınlara ancak sahip oldukları becerilerden yola çıkarak, temizlik gibi işlerde geçici süreli istihdam ve gelir sağlama işlevi görmektedir.”[11]
Bu alıntıdaki temizliği kadının sahip olduğu beceri olarak görme yanlışlığını bir yana bırakırsak aileyle uyumlu iş, bir yandan kadın emeğini işgücü piyasasına sunarken diğer yandan onun toplumsal konumunu, daha kötü şartlarda yeniden üretmektedir.
TYP İşçiye Yeni Bağımlılıklar Üretiyor
Marx kapitalizmde işçinin bağımlılığını şöyle betimler:
“İşçi, ne bir köle sahibine, ne de toprağa aittir, ama günlük yaşamının 8, 10, 12, 15 saati bunu satın alana aittir. İşçi, kendisini kiralayan kapitalisti istediği an terk eder ve kapitalist de artık onun sırtından kâr elde etmediği ya da umduğu kârı elde etmediği anda kendisine yol verir. Ama yaşamının biricik kaynağı kendi işgücünün satımı olan işçi, kendi varlığını reddetmeksizin alıcılar sınıfının tümünü, yani kapitalist sınıfı terk edemez. İşçi şu ya da bu kapitaliste değil, kapitalist sınıfa aittir ve dahası, kendisini satmak, yani bu kapitalist sınıf içinden bir alıcı bulmak ona düşer.”[12]
Tablo 1 incelendiğinde belli yıllarda katılımcı sayısında olağanüstü artışlar görülecektir. Bu yılların seçim yılları olması ise tesadüf olmasa gerek. TYP; AKP Hükümetinin, halkın desteğini yitirmeye başladığı 2015 yılından itibaren “seçim aracına” dönüşmüş durumdadır. Seçim dönemleri öncesi yoğunlaşan geçici işçi alımlarının seçim sonrası keskin bir şekilde düştüğünü gösteren İŞKUR verileri bu gerçeği göz önüne seriyor.
2014-2018 yılları arasındaki İŞKUR verilerine göre geçici işçi alımının en fazla olduğu yıl, iki genel seçimin olduğu (7 Haziran ve 1 Kasım) 2015, en az olduğu yıl ise seçim ya da referandum için sandık kurulmayan 2016 yılı görünüyor. Ardından referandum ve yerel seçime bağlı olarak yeniden sayı artıyor. Aylara göre dağılıma bakıldığında ise, geçici işçi alımındaki yoğunlaşmanın seçimin yapılacağı ay ile bir önceki ayda gerçekleştiği dikkat çekiyor. 2015 yılını örnek olarak inceleyelim. Normal şartlarda haziran ve ekim aylarında yoğun işçi alımı yapılır. İŞKUR verileri ay bazında incelendiğinde ortaya çıkan tablo şu şekildedir: 2015’in Mayıs ayında 121 bin 358 işçi alımı, Haziranda ise 17 bin 769 işçi alımı yapılmıştır (seçim tarihi 7 Haziran). 2015 yılında hesapta olmayan ikinci seçim kasımda yapılınca 132 bin 793 işçi alımı daha yapılmıştır. Böylece 2015 yılında işçi sayısında patlama olmuştur.
6 Şubat 2023’te 11 ili etkileyen depremler yaşanmış, insanların evleri yıkılmış, on binlerce insan yaşamını yitirmişti. Bu şartlarda bile yardım çalışma şartına bağlandı. TYP’nin bütün şartları ortadan kaldırılarak, 300 bin depremzede gittikleri yerlerde de bu programla çalıştırıldı. AKP artık kapı kapı gezmiyor. Bunun yerine kendi kadrolarıyla yürüttüğü bu tip programlarla politik bağlılık yaratmayı hedefliyor. Toplantıları bu işçilerle yapıyor. 2019 yılında Hozat’ta ocak ayında İŞKUR üzerinden işe alınan yaklaşık 70 kişiye, “İŞKUR toplantısı var. Katılmanız zorunludur” mesajları iletildi. Kurumlardan mesaj alan işçiler kültür merkezinin yolunu tuttu. İŞKUR toplantısı olduğunu düşünen işçiler karşılaştıkları manzara karşısında şaşkına döndü. Toplantı İŞKUR’un değil, AKP ilçe teşkilatının seçim toplantısıydı.
Günün ihtiyacına göre bu programlar başka politik amaçlarla da kullanılmaktadır. AKP kendi belediyelerini bu programla da destekliyor. Örneğin 2019 yılı yerel seçimlerinde İzmir Kemal Paşa’da seçimi kaybeden AKP’li belediye başkanı Arif Uğurlu seçimi kazanan CHP’ye bu kaynağı bırakmamak için 300 TYP’li işçinin sözleşmesini feshetti.[13]
Yargıtay’ın işçilerin sendikaya üye olabileceği yönündeki kararından sonra bu bağımlılıklara yandaş sendikalara bağımlılık da eklendi. Toplu sözleşme hakkından yararlanamayan işçiler, sendikaya üye olabiliyor. Üstelik yandaş sendikaya aidat ödemek zorunda kalıyor. Ünye örneğinde olduğu gibi bu işçilerin üye olduğu sendika rahatlıkla yetki alabiliyor. Düzenli çalışan işçiler baskı nedeniyle özgürce sendika seçemezken, TYP’li işçilerin özgürce sendika seçmesi beklenemez. Bu programlar aracılığıyla yandaş sendikalar desteklenmiş oluyor.
Bu işçiler gittikleri kurumun amiriyle de iyi geçinmek zorundalar. Aksi takdirde süre dolmadan ilişkileri kesilir. Bu nedenle işçiler kurum amirinin bütün isteklerini yerine getirmek zorunda kalmaktadır. Yoksulluk derinleştikçe programa talep artıyor. Şanlıurfa’da, 2019’da Toplum Yararına Program (TYP) kapsamında, Milli Eğitim Müdürlüğü’nde 9 ay süreyle çalıştırılacak bin kişilik iş için 44 bin kişi başvuruda bulundu. Yararlanma koşulları nedeniyle başvuranların büyük çoğunluğu AKP üyesi. Bu durumda programa yerleşmede üyelik torpili de yetmeyebiliyor. Daha güçlü torpil gerektiğinden İŞKUR yöneticileri de yeni bir “yetki” kazanıyorlar. Yani işçi, kurum yöneticilerine de bağlı hale geliyor. En torpilliler işe gitmeden ücret alanlar. Diğerleri bunların işini de yapmak zorunda kalıyor. 2018’de konuyla ilgili bir açıklamada, “Ortaköy’de kamuoyunun gündemine getirilen ilçenin tüm yöneticilerinin eşlerinin İş-Kur vasıtası ile çalışmadan maaş alması nasıl sağlanmaktadır” diye sorulmuştu.
Program kapsamında çalışan işçiler sürekli aşağılanmaktadır. 2019’da Samsun Belediyesinde TYP kuraları için yer olarak hayvanat bahçesi seçildi. Çalıştıkları yerde İŞKUR’cu adıyla anılıyorlar ve ikinci sınıf işçi muamelesi görüyorlar. Bu durumun en uç ve iğrenç örneği Ağrı’da yaşandı. Ağrı İŞKUR İl Müdürü Gıyas Güven’in muhtaç kadınları iş vaadiyle aldatıp istismar ettiği görüntüler sosyal medyada yayınlandı. Oluşan tepkiler üzerine dava açıldı. Ancak şikâyetçi bulunamadığı için Gıyas Güven görevine iade edilip Çankırı’ya “araştırmacı” olarak atandı. Bu haber duyulunca Çankırı’da büyük tepki gösterildi. Oradan da alındı, yeni atanma yeri daha belli değil.[14] Bu haber kapitalizmin ve onun dindar temsilcisi AKP’nin ahlakını anlamak için de iyi bir örnek oluşturuyor.
İşbaşı Eğitim Programı
İşbaşı Eğitim Programı (İEP), TYP aynı mantık ve işleve sahip olmasına karşın önemli farklılar içermektedir. TYP kamu sektöründe İEP özel sektörde düzenlenir. TYP yardım programı, İEP eğitim programı olarak tanımlanır. İşçiler öğrenci kabul edildiği için İEP’de çocuk işçiler ve öğrenciler de yer alırlar. Ayrıca ücret de “cep harçlığı” olarak belirtilmiştir. Bir diğer özellik ise, bu programda eğitimli ve meslek sahibi çalışanların yer almasıdır.
İEP’nin en önemli özelliği sigortasız çalıştırmadır. Çalışanlara sigorta yapıldığı söylenmektedir. Ancak bu doğru değildir. Çünkü sağlık ve kaza sigortası yapılmakta, ancak emeklilik sigortası yapılmamaktadır. Yapılan yüz yüze görüşmelerde işçilerin bu konuda bilgilendirilmediği görülmektedir. Bir kadın işçi asgari ücretli ve sigortalı temizlik elemanı olarak çalıştığını zannederken gerçeği 5 ay sonra öğrenmiştir.[15] Oysa kadın prim gün sayısını tamamlayabilmek için bu işi kabul etmiştir.
Yönetmelikte “İşbaşı eğitim programı, kuruma kayıtlı işsizlerin önceden edindikleri teorik bilgileri uygulama yaparak pekiştirmelerini veya mesleki deneyim kazanmalarını sağlamak amacıyla düzenlenir” denilmiştir. Oysa saha araştırmaları bu insanların büyük bir kısmının vasıfsız işlerde çalıştırıldığını göstermektedir. Özellikle yönetmelik değişikliğinden önce küçük işletmelerde yapılan programlar çoğunlukla temizlik, kursiyerlik gibi işleri kapsamaktaydı. Yeni meslek kazanmak bir yana meslek sahibi işsizler de vasıfsız işlere yönlendirilmektedir. İşçilere büyük oranda programda belirtilen iş değil firmanın ihtiyaç duyduğu vasıfsız işler yaptırılmaktadır. Gerçekleşen amaçlardan biri de özel sektöre ücret sübvansiyonu sağlamak üzere ücretsiz işçi çalıştırma imkânı sunulmasıdır.
İşbaşı eğitiminde kapitalist, eğitim masrafından da kurtarılmaktadır. Normal şartlarda bir işçi işe girince belli bir süre verimli çalıştırılamaz. Bu program sayesinde kapitalist eğitimi süresince işçiyi ücretsiz çalıştırmaktadır. Böylece daha yüksek ücret ödemek zorunda kaldığı kıdemli işçiler yerine 6-9 ay ücretsiz çalıştırdığı işçileri istihdam etmekte, kıdemli işçiler ayrıcalık ve yaptırım güçlerini kaybetmektedir. Kapitalistin elinde yetişmiş işçilerden oluşan bir havuz oluşmaktadır. Bu durum işgücü akışkanlığını artırmaktadır. Program işgücü piyasasında akışkanlık oluşturarak kapitalistlere kıdemli işçilerin yerine yeni işçi istihdam etme imkânı sunmaktadır. Bu durum eski çalışanların aleyhine sonuçlar oluşturur. Ayrıca işe alışma süresi kapitalist için bir gider kalemi iken bu gider kamu tarafından üstlenilmektedir.
2022’de İşbaşı Eğitimi Programı yönetmeliğinde önemli değişiklikler yapıldı. Böylece küçük esnafın programdan yararlanması zorlaştırıldı. Aynı yıl İEP üzerinden yürütülen programların bir kısmı MESEM aracılığıyla yapılmaya başlandı. Programa katılımdaki azalmanın bir nedeni budur. Sadece programın adı değiştirilerek çalışma MESEM programına aktarılmıştır. Biz değerlendirmeleri 2022 yılında yapılan değişikliklerden önceki İEP yönetmeliğine göre yapacağız. Çünkü mevcut veriler bu yönetmeliğe göre oluşmuştur. Değişiklikleri ayrıca değerlendireceğiz.
Bir işyerinin programdan yararlanması için aranan şartlar şunlardır: İşyerinde en az iki sigortalı çalışan olmalıdır. On sigortalıya kadar bir İEP’li çalıştırılabilmektedir. Küsuratlar tamamlandığı için 11 sigortalı olduğunda bu rakam iki olur. Tekrar programdan yararlanabilmek için bir önceki programda yararlananların en az %20’sini en az 60 gün istihdam etme şartı aranır. Programa katılanları istihdam etmek için eski sigortalı çalışanları işten çıkarmak bir engel oluşturmaz. İşyeri İEP çalışanı kadar sigortalı çalışan bulundurmak zorundadır. Kapitalist İEP’li işçileri aldıktan sonra kendi çalışanlarından bir kısmını ücretsiz izne ayırır. Bunların işini İEP’li işçilere yaptırır. Ayrıca bu programı tamamlayan 18-29 yaşındaki işçileri 3 ay içinde işe alan kapitalistlerin sigorta giderleri 30 ve 42 ay süreyle işsizlik fonundan karşılanmaktadır. Böylece işveren 6-9 ay ücretsiz çalıştırdığı işçiyi işe aldığı için ödüllendirilmektedir. İşveren bu ödülü almak için sigortalı çalışan işçileri işten atar ve yerine programdan işçi alır. Doğal olarak destek süresi bitince onların yerine de destek alacağı yeni İEP’li işçiler alır. Bu döngü böylece devam eder.
Program süresi önce 160 gündü, 2016’da 320 güne çıkarıldı. Nitekim 2016’da yararlanan sayısındaki artış dikkat çekmektedir. Bu değişikliğin 2016’da asgari ücrete yapılan zammın işverene etkisini azaltmak için yapıldığı düşünülmektedir.
Programdaki sınırlama ise; işverenin birinci veya ikinci derece kan hısımı veya eşi olmamak, işyerinin eski çalışanı olmamaktır.
Çalışanlara cep harçlığı adı altında verilen ücret de değişiklik göstermektedir. Güncel rakamlara göre; standart günlük 653,93 TL, lise ve altı öğrencilere 490,45 TL veriliyor. En yüksek ücret 719,32 lira, geleceğin meslekleri olarak belirlenen mesleklerde açılan programlarda ödenmektedir. İşçi çalıştığı gün sayısı üzerinden ücret alır. Resmî tatillerde ise ücret almaz.
2022’de yapılan temel değişiklikler şunlardır:
En az sigortalı sayısı 5’e çıkarıldı. “İşbaşı eğitim programı, programın başladığı ayda ve program süresince sigortalı sayısını gösterir belgede yer alan toplam prim gün sayısının otuza bölünmesi suretiyle belirlenmek üzere en az beş sigortalıya sahip olan ve katılımcıların en az yüzde yetmişini, altmış günden az olmamak üzere fiili program gününün en az üç katı kadar süreyle istihdam edeceğini taahhüt eden işverenlerle düzenlenebilir” şartı getirildi. Bu değişikliklerin dışarda bıraktığı kesimler MESEM kursları aracılığıyla yeniden sisteme dâhil edilmiştir.
Nimet olarak görünen program, kapitaliste sigortasız, ücretsiz, kıdem tazminatsız işçi çalıştırma fırsatı verirken; eğitim söylemiyle işçilerin sigortasız çalıştırılmasını meşrulaştırmaktadır.
Yıl | Erkek | Kadın | Toplam | İEP
15-19 |
Oran
(15-19) |
Lise üstü | Oran (Lise üstü) |
2015 | 81830 | 7724 | 159076 | 22135 | %13,9 | 41308 | %25,96 |
2016 | 126679 | 105784 | 232463 | 29698 | %12,77 | 55072 | %23,69 |
2017 | 145867 | 151388 | 297255 | 47552 | %15,99 | 81041 | %27,26 |
2018 | 141306 | 159206 | 300512 | 49773 | %16,56 | 78932 | %26,26 |
2019 | 208747 | 193646 | 402393 | 55931 | %15,89 | 105645 | %26,25 |
2020 | 177317 | 158443 | 335760 | 41483 | %12,35 | 87486 | %26,05 |
2021 | 176313 | 183857 | 360170 | 44759 | %12,42 | 98243 | %27,27 |
2022 | 77360 | 78996 | 156356 | 19239 | %12,3 | 35443 | %22,66 |
2023 | 22056 | 26761 | 48817 | 7501 | %15,36 | 11273 | %23,09 |
Tablo 2. Yıllara göre İEP, İEP programında çocuk işçiliği, İEP programında lise üstü eğitimli işçiler
Kaynak: Veriler İŞKUR aylık bültenlerinden derlenmiştir.
Çocuk İşçiliği
Program açıkça çocuk işçiliğini meşrulaştırmanın aracı olarak kullanılmaktadır. Tabloda açıkça görüleceği gibi her yıl çalışanların ortalama %14’ünü çocuklar oluşturuyor. Mevcut iş yasası 16 yaşını doldurmuş çocukların çalışmasına izin veriyor. Ancak bunun kısıtlamaları var. Öncelikle çocuğun zorunlu eğitimini engellememesi gerekir. Yönetmelikte de “fazla dikkat isteyen ve aralıksız ayakta durmayı gerektiren işlerde” 18 yaş atındaki kişiler çalıştırılamaz, denmektedir. Ancak İEP kapsamında olan hiçbir iş bu şarta uygun değildir. İş yasasına göre 16 yaşını dolduranlar gerekli şartlar yerine getirildikten sonra sigortalı ve asgari ücretle çalıştırılabilirken, çocuklara eşit ücret de verilmeyip programda lise ve altı diye anılan çocuk işçilere günlük diğer işçilerden 145 lira düşük ücret veriliyor. Bu programla geliştirilen çocuk işçiliği MESEM’inde devreye girmesiyle bir buçuk milyon kişiyi buldu.
Eğitimli İşgücü Esnekleşiyor
Bu programla çalışanların yaklaşık %25’ini yüksekokul, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini almış kişiler oluşturuyor. Kapitalistle kayıt dışı sözleşme ihtimali olsa bile doktora sahibi birinin bu şartlarda çalışmayı kabul etmesi üzerinde düşünülmelidir. Ayrıca bu programlar eğitimli işgücünü kayıt dışına itiyor. Örneğin; dershanede çalışan öğretmen belirli bir maaşta anlaşıyor. Dershane sahibi öğretmeni bu programa dâhil ederek maaşın bir kısmını İŞKUR’dan karşılıyor. Ancak bu arada öğretmen de fiilen kayıtsız çalıştırılıyor. İşgücünün niteliğini yükseltme iddiası ile yürütülen bu programlar nitelikli işgücünü değersizleştirerek, geçici ve güvencesiz çalışmayı yaygınlaştırıyor.
Kapitalist destekli programlar ücretler düşürülerek işçi aleyhine yeniden düzenlemek üzere, devletin işgücü piyasasına yaptığı doğrudan bir müdahaledir. Normal koşullarda çalışan işçilerin işten atılmasına, bunun yerine devlet desteği sunulan işçilerin geçici ve güvencesiz olarak çalıştırılmasına yol açmaktadır. Böylece programa katılanlara düzenli bir iş sağlamadığı gibi güvenceli istihdamı da azaltmakta, ayrıca düzenli çalışanların üstünde de baskı oluşturmaktadır.
Bu programlara 2023’ün Ocak-Ekim döneminde yaklaşık 3,5 milyar TL harcandı. Sonuçlarına bakıldığında rasyonel olduğunu da söylemek mümkün değildir.
Sonuç
İşçi sınıfına yönelik bu saldırıda İşsizlik Fonu kaynak olarak kullanılmaktadır. İşsizlik Fonu işçilerin işsiz kaldığı zaman kullanacakları bir sigortadır. Bu sigorta; ucuz, güvencesiz, esnek işgücü oluşturmak için kullanılmaktadır. 2023 yılının Ocak-Ekim döneminde yaklaşık 11 milyar İşsizlik Fonu giderinin 4,5 milyar lirası aktif iş programlarına harcanmıştır. Oysa aynı dönemde 2,7 milyar lira işsizlik ödemesi yapılmıştır. Yaklaşık üç milyon resmi işsizden yalnızca 377 bin 168 kişi işsizlik ödeneğinden yararlanabilmiştir.[16] Açıkça işçilere ait bir fon, onların aleyhine kullanılmıştır.
Yapılan çalışmalar programların yazılı hedeflerini ötesinde amaçları olduğunu ve bu amaçları gerçekleştirdiğini göstermektedir. Bu programlar aracılığıyla çalışma yaşamının mevcut kuralları işlemez hale getirilmektedir. Sürekli, güvenceli çalışmanın yerini geçici ve güvencesiz esnek çalışma biçimleri alıyor. Yerleşik işgücü piyasaları tasfiye edilerek yasadışı paralel süreçler oluşturuluyor. Devlet eliyle oluşturulan ucuz, esnek, güvencesiz işgücü piyasası bir yandan sürekli çalışmanın yerini alırken diğer yandan güvenceli çalışanları baskı altına alıyor.
İşsizlikle mücadele işçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesinin bir parçası olarak ele alındığında gerçek anlamını bulur. Çünkü işsizlik kapitalizmin zorunlu bir çıktısıdır. Yoksulluk ve işsizlikten kurtulmanın denenmiş yolu vardır. SSCB’nin 1936 Anayasasının 2. Maddesi çözümü göstermektedir:
“SSCB yurttaşları çalışma hakkına, yani harcadıkları emeğin niteliğine ve niceliğine göre ücret aldıkları bir iş güvencesi içinde olma hakkına sahiptir.”
“Çalışma hakkı, ekonominin sosyalist örgütlenmesi, Sovyet toplumunun üretim güçlerinin sürekli büyümesi, ekonomik kriz olasılığının ortadan kaldırılması ve işsizliğin tasfiye edilmesiyle güvence altına alınmaktadır.”
[1] Gün, S. (2017) “Aktif İşgücü Piyasası Politikaları Bağlamında Yerleşik Emek Rejiminin Dönüşümü (Sahadan Notlar)”, Çalışma İlişkileri Dergisi, 8(1), 62-77.
[2] Gün, age.
[3] Çapar Diriöz, S. (2012) İstihdamın Arttırılmasında Aktif İşgücü Politikalarının Rolü, Uzmanlık Tezi, Yayın No: 2835, T.C. Kalkınma Bakanlığı, Ankara.
[4] Çapar Diriöz, age.
[5] Kapar, R. (2011) “Aktif İşgücü Piyasası Politikaları”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 55(1), 341-71.
[6] Kapar, age.
[7] Toplum Yararına Program Katılımcı taahhütnamesi 2023.
[8] Ünye Belediyesinde, davaya konu olan tarihte 97 kadrolu 63 TYP’li işçi çalışıyordu.
[9] Aşkın, U. ve E. Ö. Aşkın (2017) “Toplum Yararına Programların Kadın İşsizliği ile Mücadeledeki Etkinliği: Tokat İli Araştırması”, ISGUC The Journal of Industrial Relations and Human Resources.
[10] Gün, S. (2016) “Neoliberal Muhafazakârlığın İş Ve Aile Yaşamını Uzlaştırma Yaklaşımı”, Mülkiye Dergisi, 40(3), 35-54.
[11] Aşkın ve Aşkın, “Toplum Yararına Programların Kadın İşsizliği ile Mücadeledeki Etkinliği”.
[12] Marx, K. (2012) Ücretli Emek ve Sermaye / Ücret Fiyat ve Kâr, 7. Baskı, Sol Yayınları, Ankara, sf. 29.
[13] Ud, M. (2019) “Kemalpaşa’da seçimi kaybeden AKP’li Uğurlu, 300 işçiyi işten çıkardı”, Evrensel, https://www.evrensel.net/haber/376950/kemalpasada-secimi-kaybeden-akpli-ugurlu-300-isciyi-isten-cikardi
[14] Korkut, A. S. (2023) “İŞKUR İl Müdürü, kadınları iş vaadiyle cinsel ilişkiye zorladığıyla ilgili içerikleri sildirmeye kararlı: 209 içeriği daha engelletti”, Free Web Turkey, https://www.freewebturkey.com/iskur-il-muduru-kadinlari-is-vaadiyle-cinsel-iliskiye-zorladigi-iceriklerini-sildirmeye-kararli-209-icerigi-daha-engelletti
[15] Gün, “Aktif İşgücü Piyasası Politikaları Bağlamında Yerleşik Emek Rejiminin Dönüşümü”.
[16] DİSKAR (2024) Türkiye’de Emeğin Durumu: Emek Araştırmaları (2020-2023), DİSK Yayınları, İstanbul.