1. Giriş
2022 yılında yapılan bir araştırmaya göre ABD’li yetişkinlerin %52’si kendini “orta sınıf” olarak tanımlıyor. Lise ve altı eğitim alanlarda bu oran %36, üniversite mezunlarında %70, lisans üstünde %80. Eğitim arttıkça orta sınıf olarak tanımlama eğilimi de yükseliyor. Kendini işçi görenlerin oranı ise %46. Eğitim yükseldikçe bu oran düşüyor. Lise ve altı eğitimde %62, üniversite mezunlarında %28, lisans üstü eğitimde %15.[1]
Bu veriler, toplum içindeki sınıf algısı ile eğitim düzeyi arasında güçlü bir korelasyon olduğunu gösteriyor. Beyaz yakalı mesleklerde çalışan üniversite mezunları kendilerini orta sınıf, mavi yakalı mesleklerde çalışanlar da işçi sınıfı olarak tanımlamaya eğilimli. Toplumdaki genel algının da üç aşağı beş yukarı buna denk düştüğünü söylemek mümkün. Eğitim düzeyi, sektör, vasıf, hiyerarşi, gelir seviyesi gibi çalışanlar arasındaki farklılık belirli bir seviyeye ulaştığında “orta sınıf”ın kapıları da açılıyor.
Bu araştırmalardaki temel varsayımlardan biri beyaz yakalıların orta sınıf ya da onun en geniş bileşeni olduğudur. Bu yargının bir nedeni eğitimin sunduğu sınıf atlama olanağı ve bunun abartılmasıdır. Diğer bir neden beyaz yakalıların belirli bir dönem ve profille sınırlanmış geleneksel işçi tipolojisine uygun olmaması, ancak orta sınıf olabileceğinin düşünülmesidir.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından sayıları hızla artan beyaz yakalıların sınıfsal konumu literatürde kapsamlı tartışmalara yol açmıştır. Eğitim ve vasıf gibi nitelikleri sayesinde piyasada ve işyerinde daha iyi fırsatlara sahip olan beyaz yakalılar, çoğunluğu Weberyan olan sosyologlar için “büyüyen orta sınıf”ı temsil ediyordu.[2] Marksist sosyologların büyük kısmı ise eğitim, vasıf farkının yanı sıra kimi kültürel ve beklenti farklılıklarını kabul ederken, ücretli istihdama ve sermaye ile girdikleri sömürü ilişkisine vurgu yaptılar. Beyaz yakalıların işçi sınıfının mavi yakalı bölümüne göre özgünlükleri olan ve genişleyen bir işçi sınıfı katmanı olduğunu savundular.[3] Bu iki ana geleneğin yanı sıra kuramsal alanda orta yolu bulmaya çalışan çözümler de ileri sürüldü. Daha sonradan neo-Marksist olarak tanımlanan sosyal bilimciler vasıf ve denetim ilişkileri merkezli farklı bir sömürü tanımı yaptı ve beyaz yakalıları yeni orta sınıf ya da yeni küçük burjuvazi olarak tanımladı.[4] Bir diğer eğilim de özellikle profesyonel meslek sahipleri ve yöneticilere odaklanarak onların ayrı ve yeni bir sınıf olarak tanımlanmasıydı.[5]
Türkiye’de daha çok politik arenada yapılan tartışmalarda genel eğilim eğitim, vasıf, sektör, kamuda çalışma, meslek gibi nedenlerle beyaz yakalıların orta sınıf ya da küçük burjuva olarak görülmesiydi. Son on yılda ise beyaz yakalılar daha ayrıntılı bir incelemenin konusu oldular. Çeşitli sektör ve meslekler bazında yapılan araştırmalarda iki ana hat öne çıktı. İlki, gerileyen ücretler, artan çalışma süreleri ve iş yoğunluğu, güvencesizlik ve farklı denetim stratejilerine dikkat çekerek beyaz yakalıların bir proleterleşme ya da prekaryalaşma süreci yaşadıklarını ileri süren çalışmalardır.[6] İkincisi, beyaz yakalıların orta sınıf olarak kabulü temelinde beklenti, kariyer yolu, kültür ve tüketim alışkanlıkları gibi onları “işçi sınıfı”ndan ayıran olguların incelenmesine dayalı çalışmalardır.[7]
Öte yandan bu tartışma genellikle kendi sınırlarının ötesine uzanmıştı. Beyaz yakalı işgücünün istihdam içindeki payının artışı sermaye birikiminin olağan bir sonucu olmasına rağmen, kapitalizmin genel eğilim ve yasalarını göz ardı eden kuramlara uygun bir zemin hazırlamıştı. ABD’li Sosyolog Daniel Bell, hizmet ve bilgi ekonomisinin gelişmesiyle sadece sanayinin değil kapitalist toplumun da aşılacağı bir “sanayi sonrası toplum” kuramı öne sürmüştü.[8] İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin ruhunu en iyi Bell’in 1973 yılında yayınlanan Sanayi Sonrası Toplumun Gelişi kitabının yansıttığı söylenebilir. Yükselen beyaz yakalı işleri esas alıyor ve artık “maddesel” üretimin yerini bilgi ve hizmet üretiminin aldığını varsayıyordu. ABD’li Yönetim Bilimci Peter Drucker -beyaz yakalılara dayalı- bilgi üretiminin kritik bir öneme sahip olduğunu vurgularken “bilgi toplumu”na geçiş aşamasında olunduğunu iddia etmişti.[9] Yeni toplumsal hareket kuramlarının temelinde de işçi sınıfının dışında yeni orta sınıfları oluşturan beyaz yakalı nüfusun artışı vardı.
Yakın zamanlı ana akım çalışmalarda da beyaz yakalı orta sınıfın özellikle gelişmiş kapitalist toplumlarda çoğunluğu oluşturduğu varsayılmıştır. “Gelişmekte olan ülkelerde” ve dünya genelinde orta sınıfın hızla büyüdüğü[10], kısa bir süre sonra nüfusun çoğunluğunu oluşturacağı ileri sürülmüştür.[11] Dolayısıyla aralarındaki farklılıklara ve dikkat çektikleri tehlikelere rağmen bütün uluslararası kurum ve örgütlerin anlaştıkları şey “küresel toplum”un dijital bir orta sınıf toplumuna doğru gittiği düşüncesidir.
Görülebileceği üzere literatürde ve popüler kültürde yaygın bir biçimde benimsenen orta sınıf tabiri sadece beyaz yakalıların sınıfsal konumuyla ilgili değildir. İçinde yaşadığımız toplumun nasıl tanımlanacağına ilişkin daha genel tartışmanın bileşenlerinden biridir. Sosyalist hareketler açısından kuramsal ve pratik-politik mücadelenin gündemlerinin belirlenmesi, sınıf mücadelesi ve ittifaklar sorunu açısından da önem arz etmektedir. Bu makalede ise bu çok boyutlu tartışmanın esasen bir boyutuna, beyaz yakalıların sınıfsal konumuna odaklanılacaktır.
2. Beyaz Yakalı İşlerin Yükselişi
Beyaz yakalı terimi tıpkı orta sınıf gibi muğlak bir ifadedir ve kimleri kapsadığı uzun yıllara yayılan bir tartışma konusudur. Genellikle kol emeği ile çalışan mavi yakalı işçilerin dışında kalan emekçileri tanımlar.[12] Bu tanım profesyonel meslek mensupları, yöneticiler, büro çalışanları, kamu emekçileri ve bazı hizmet üreticilerini kapsar.[13] Kimi çalışmalarda satış işçileri bu gruba dahil, kimilerinde ise değildir. Çoğu zaman fabrika dışında çalışma ortak niteliktir.[14] İşin bedensel olmaktan çok zihinsel olduğu varsayılır.
- yüzyılın ortalarında ABD ve Batı Avrupa’da beyaz yakalılar sosyolojik ilginin temel gündemlerinden biri haline gelmişti. Beyaz yakalı işçi sayısındaki hızlı artış bunda etkili olmuştu. ABD’de 1870 yılında yaklaşık 750 bin beyaz yakalı varken, 1940 yılına gelindiğinde bu rakam 12 milyon 500 bini aşmıştı. Aynı dönemde serbest meslek sahipleri %135, sanayi işçileri %255, beyaz yakalılar ise %1600 büyümüştü.[15] Sadece 1947 ile 1966 arasındaki 20 yılda bile artış dikkat çekici boyutlardaydı. ABD Çalışma Bakanlığı’nın Çalışma İstatistikleri Bürosu’nun raporuna göre beyaz yakalı çalışanların sayısı mavi yakalıları aşmış ve istihdamın %45’ine ulaşmıştı[16] (Bkz. Tablo 1).
1947 | 1947 | 1966 | 1966 | |
İşçi sayısı (bin) | Toplam istihdama oranı (%) | İşçi sayısı (bin) | Toplam istihdama oranı (%) | |
Toplam | 57.843 | 74.065 | ||
Beyaz yakalı çalışanlar | 20.185 | 34,9 | 33.332 | 45 |
Profesyonel, teknik ve benzeri işçiler | 3.795 | 6,6 | 9.323 | 12,6 |
Çiftlik dışındaki yöneticiler, memurlar ve mülk sahipleri | 5.795 | 10 | 7.404 | 10 |
Büro ve büroyla ilişkili işçiler | 7.200 | 12,4 | 11.846 | 16 |
Satış çalışanları | 3.395 | 5,9 | 4.759 | 6,4 |
Mavi yakalı işçiler | 23.554 | 40,7 | 22.167 | 29,9 |
Zanaatkarlar, ustabaşılar ve benzeri işçiler | 7.754 | 13,4 | 9.598 | 13 |
Operatörler ve benzeri işçiler | 12.274 | 21,2 | 13.879 | 18,7 |
Çiftlik ve maden dışındaki işçiler | 3.526 | 6,1 | 3.690 | 5 |
Hizmet çalışanları | 5.987 | 10,4 | 9.689 | 13,1 |
Özel ev işçileri | 1.731 | 3 | 2.249 | 3,0 |
Diğer hizmet çalışanları | 4.256 | 7,4 | 7.440 | 10 |
Tarım işçileri | 8.120 | 14 | 3.876 | 5,2 |
Çiftçiler ve çiftlik yöneticileri | 4.995 | 8,6 | 2.095 | 2,8 |
Çiftlik işçileri ve ustabaşılar | 3.125 | 5,4 | 1.781 | 2,4 |
Tablo 1. ABD’de istihdamın mesleki dağılımı (1957, 1966)
Kaynak: Bureau of Labor Statistics, Occupational Employment Statistics 1960-66, sf. 5-6.
Hizmet, satış ve büro işlerindeki yükseliş birçok açıdan sermaye birikiminin genel eğilimine uygundu.
İlk olarak, sınai alanda kapitalist üretim biçiminin egemen olmasıyla kitlesel boyutlara ulaşan meta üretimi geniş bir dağıtım ve satış ağını zorunlu kılıyordu. Örneğin tekstil endüstrisindeki patlamayla kıyafet tasarlama ve satmaya dayanan yeni endüstriler ortaya çıkmış, beraberinde yüz binlerce satış işini getirmişti. Kıyafetleri satmak için dükkânlara ve tezgâhtarlara, giysileri modellemek için ajanslara ve mankenlere ihtiyaç vardı. Kıyafetleri anlatmak için dergiler çıkarıldı. Tekstil örneğinde olduğu gibi artan sınai üretimle -ardından artan hizmet üretimiyle- bağlantılı olarak devasa bir satış dünyası doğdu.[17]
İkincisi, zaten çeşitli nedenlerle genişlemiş bulunan kamusal ve kişisel hizmetler alanı, 1970’lerdeki kapitalist krizle birlikte özelleştirme girdabına sokuldu ve sermaye bu alana hızla girdi. Eğitim, sağlık, seyahat, konaklama, kültür, sanat, kişisel gelişim, psikososyal destek, çocuk ve yaşlı bakımı, ev içi hizmetler, evcil hayvan bakımı ve daha birçok ihtiyaç ayrı sektörlere dönüştü. Kapitalizm çağı boyunca kişisel hizmetçiler toplumsal işbölümünün önemli bir parçası olsa da hizmet sektörü, bu sefer doğrudan sermayenin nüfuz ettiği bir “üretim” ve giderek büyüyen bir istihdam alanı olarak yeniden organize edildi.
Üçüncüsü üretim alanındaki artı-değer artışı, bunun güvenceye alınması ve verimliliğin yükseltilmesi ihtiyacı büro işlerindeki genişlemeyi koşulladı. Muhasebe ve defter tutma, planlama ve programlama, yazışma ve değerlendirme, dosyalama ve kopyalama gibi görevlerin neredeyse her biri ayrı departmanlar tarafından yönetilen işler haline geldi. Görevi işçi, malzeme ve iş kaydı tutmak olan büro çalışanının yerini maliyet, planlama ve programlama, insan kaynakları, satın alma ve Ar-Ge departmanları aldı. Ticari görüşmeleri yapan büro personeli yerini müşteri, satıcı ve imalatçılarla irtibatı sağlamak, siparişleri işlemek, komisyonları takip etmek, satış analizleri, reklam ve halkla ilişkiler işlerini yürütmek üzere alt bölümlere ayrılan pazarlama departmanına bıraktı. Beyanları, kredi işlemlerini, borç takibini, nakit akışını değerlendirip düzenlemeyi finans departmanları üstlendi.[18]
Süreç bu kadarla da kalmadı. Artan işbölümü ve verimlilik baskısı ile bazı departmanların yerini ayrı şirketler aldı, yaptıkları işler yeni bir sektöre dönüştü. Muhasebecilik ve mali müşavirlik işletmenin bürosundan çıktı ve piyasadaki tüm şirketlere hizmet veren muhasebe şirketlerinden teşekkül eden bir piyasa haline geldi. İşyerinde deneyimli personelin verdiği eğitimler iş eğitimi, kariyer geliştirme, meslek geliştirme, hayat boyu öğrenme, mesleki sınav hazırlıkları gibi eğitimleri veren uzman şirketlere devredildi. Gazetelere ilan verme biçiminde gerçekleşen basit tanıtım işleri imaj yaratma, slogan belirleme, kampanya sürdürme ve tüketici tercihi analizinde uzman reklam ajanslara bırakıldı. Ürün satış, tamir ve müşteri ilişkileri ağını takip edecek devasa bir çağrı merkezi dünyası yaratıldı. Hızla artan ve tekelleşen e-ticaret ile lojistik sektörünün yanı sıra büro emeğine dayalı geniş bir e-ticaret çalışanları ağı doğdu. Dijital platformlar serbest çalışan görünümü adı altında milyonlarca beyaz yakalıyı düşük ücretlere mahkum etti. Geçmişte de büro emeğine dayalı olan banka ve kredi aracılarının şube sayısı ve istihdam hacmi arttı. Sigorta acenteleri, emeklilik şirketleri, hukuk büroları, yayınevleri, Ar-Ge merkezleri ve danışmanlık şirketlerinde, ayrıca “sivil toplum” ağını oluşturan derneklerde ve kamu hizmeti veren devlet ofislerinde milyonlarca büro çalışanı istihdam edildi.
İmalat sanayisinin kendi içindeki dönüşüm de satış, hizmet ve büro sanayisinde yükselen işgücü talebini karşılayacak olanakları yaratmıştı. Makineleşme ve teknolojik gelişmelerle imalat, madencilik ve inşaat sanayileri için gerekli olan işçi sayısı göreli olarak azaldı. Hizmet sektörlerindeki istihdam için gerekli işgücünün yeniden üretimi güvenceye alındı. Başka bir deyişle imalat sektöründe otomasyonla işgücü talebi azalırken, otomasyonun nispeten daha zor olduğu satış, hizmet ve büro işlerindeki işgücü talebi yükseldi. Sanayinin hızla makineleşmesiyle birlikte sadece işsiz kalanlar değil işgücüne yeni katılan emekçi kitleler büro, hizmet, satış ve yeni dijital alanlarda ihtiyaç duyulan işgücü arzını sağladı.[19]
Bugün, beyaz yakalı çalışanların sayısı gelişmiş kapitalist ülkelerde istihdamın çoğunluğunu oluşturur hale geldi. ABD Çalışma Bürosu’nun 2020 yılı verilerine göre ABD’de beyaz yakalı profesyoneller 88,4 milyon kişi ile toplam işgücünün %59,8’ini oluşturdu.[20] Birleşik Krallık’ta bu oranı %63,3, Almanya’da %59,8, Fransa’da %56,7, Belçika’da %61,9. Gelişmiş kapitalist ülkelerde beyaz yakalı çalışanlar (hizmet ve satış işçileri dahil edilmediğinde bile) toplam istihdamın yarısından, kimi ülkelerde ise %60’dan fazlasını oluşturmaktadır. Hizmet ve satış işçilerinin oranı %13-19, mavi yakalı işçilerin oranı beşte bir ila dörtte bir (%18-27) arasında değişmektedir.[21]
Ülkeler | Beyaz yakalı oranı | Hizmet ve satış işçilerinin oranı | Mavi yakalı işçilerin oranı | Ülkeler | Beyaz yakalı oranı | Hizmet ve satış işçilerinin oranı | Mavi yakalı işçilerin oranı |
ABD* | 59,8 | 40,2 | Türkiye*** | 37,5 | 20,3 | 42,2 | |
Birleşik Krallık* | 63,3 | 18,2 | 18,3 | Romanya*** | 36,5 | 19 | 43,7 |
Almanya*** | 59,8 | 13,3 | 26 | Brezilya** | 32,9 | 21,4 | 44,4 |
Fransa*** | 56,7 | 14,4 | 26,9 | Endenozya** | 15,5 | 25,7 | 58,3 |
Belçika*** | 61,9 | 13 | 24,6 | Pakistan** | 12,9 | 15,6 | 71,5 |
Danimarka*** | 55,4 | 18,5 | 23,7 | Meksika** | 26,9 | 21,9 | 47,7 |
Tablo 2. İstihdam içinde beyaz yakalı ve mavi yakalı işçilerin oranı
Kaynak: Department for Professional Employees, AFL-CIO, ILO, EuroStat
* 2020 yılına ait veriler. ** 2021 yılına ait veriler. *** 2022 yılı ikinci çeyrek verileri.
Geç kapitalistleşmiş ve bağımlı ülkelerde beyaz yakalı çalışanların toplam istihdama oranı nispeten daha düşüktür. Türkiye’de %37,5, Romanya’da %36,5,[22] Brezilya’da %32,9, Meksika’da %26,9, Pakistan’da %12,9’dur.[23] Ancak bu ülkelerde de yaygınlaşan eğitim ve teknolojik gelişmelerle beyaz yakalı işçilerin sayısında da artış eğilimi görülmektedir.
3. Beyaz Yakalı Orta Sınıf mı?
Beyaz yakalı işçi sayısında artış bu büyüyen kategorinin nasıl tanımlanabileceği konusunda kapsamlı tartışmalara yol açtı. 1950’li yıllardan itibaren ana akım sosyolojide beyaz yakalıları işçi sınıfından ayırmak temel motivasyonlardan biri olmuştu.
Hazır bir alet çantası vardı. Weber sınıfları piyasada farklı olanaklara sahip bir nevi sıralanmış gruplar olarak ele almıştı. En az olanağa sahip olanlar kol işçileri idi ve bunlar en alt sınıfı oluşturuyordu. Hemen üstünde eğitimli orta sınıf beyaz yakalılar vardı. Onları işçilerden ayıran temel özellik eğitime dayalı bir beceriye/vasfa sahip olmalarıydı.[24]
Neo-Weberyan sosyologlar toplumun çok daha karmaşık hale geldiğini, bu nedenle daha incelikli bir sınıf analizi yapılması gerektiğini ileri sürüp yeni sınıf şemaları geliştirirken Weber’in yaklaşımına genel olarak sadık kalmışlardı. Ancak farklı yollar izlemişlerdi. İngiliz Sosyolog Frank Parkin, 1971 yılında yayınlanan Sınıf Eşitsizliği ve Politik Düzen kitabında sınıfları mesleki konum ve piyasa başarısı ile temellendirmiş, alt ve orta sınıfları kol ve zihin emeği ile ayırmıştı. Anthony Giddens İleri Toplumların Sınıf Yapısı’nda (1973) üretim araçlarında “mülkiyet sahipliği”, “eğitim ya da teknik niteliklere sahip olma” ve “kol emeğine sahip olma” biçiminde üç tür piyasa kapasitesi belirlemiş, beyaz yakalıları orta sınıf olarak tanımlamıştı.[25]
Sınıf analizinin önde gelen isimlerinden neo-Weberyan İngiliz sosyolog John Goldthorpe, Weber’in mülk sahipliği ve pazarlanabilir beceri kriterlerini tek bir modelde birleştirmişti. Pazar konumu ve iş konumunu sınıf pozisyonlarının iki ana bileşeni olarak kullanmıştı. Pazar konumu ücret, iş güvenliği ve yükselme beklentisiyle bağlantılıyken, iş durumu meslek içindeki yetki, güç ve denetim sorunlarıyla alakalıydı. Çalışmasının en önemli boyutu ücretliler arasındaki farklılaşmaya dikkat çekmesi ve bu bağlamda yaptığı hizmet sınıfı kavramsallaştırmasıydı.[26] Goldthorpe, 1974 yılında Hope ile birlikte yaptığı çalışmada ise yedi sınıflı bir şema sunmuştu.[27] Ne var ki, herhangi bir ülkede milyonları kapsayan ücretli istihdam içindeki eğitim, meslek, vasıf ve yetki farklılıklarının çok daha fazla “sınıfsal” bölünmeye yol açtığı söylenebilirdi. Daha ayrıntılı bir analiz, Goldthorpe’nun yedi sınıflı şemasından fazlasını gerektirirdi ve Erikson’la birlikte 1992 yılında yaptığı bir çalışmada 11 sınıflı bir şema önerdi:[28]
- Yüksek dereceli profesyoneller, idareciler ve memurlar; büyük kuruluşlardaki yöneticiler; büyük mülk sahipleri
- Düşük dereceli profesyoneller, idareciler ve memurlar; yüksek dereceli teknisyenler; küçük kuruluşlardaki yöneticiler;
- Yüksek dereceli (idare ve alım-satım) işlerde çalışan sıradan (routine) kafa işçileri denetçileri,
- Hizmet ve satış alanındaki sıradan kafa işçileri,
- İşçi istihdam eden küçük mal sahipleri, zanaatkarlar
- İşçi istihdam etmeyen küçük mal sahipleri, zanaatkarlar
- Çiftçiler ve küçük çiftlik sahipleri ve hammadde üretiminde yer alan kendi işinin sahipleri
- Düşük dereceli teknisyenler; kol işçilerinin denetçileri
- Vasıflı kol işçileri
- Vasıflı ve vasıfsız çalışanlar (tarım vb. işlerde çalışmayan)
- Tarımda ve hammadde üretiminde çalışanlar
Bu şemada 3 ve 8 nolu sınıflar orta sınıfları oluşturuyordu ve temel özellikleri eğitim gerektiren zihinsel işler yapmaları ya da denetimle görevli olmalarıydı.[29]
Erikson ve Goldthorpe’a göre Marksist yaklaşımın sınıf analizindeki en büyük zayıflığı ücretliler içindeki farklılaşmayı göz önünde bulundurmaktan kaçınmasıydı. Bu nedenle Marksistler Weberci akım karşısında bir alternatif olmayı beceremiyordu.[30]
ABD’li Sosyolog Erik Olin Wright bu eleştiriye hak vermekle birlikte, Marksist sınıf yaklaşımında yapılacak kimi revizyonlarla yeni durumun analiz edilebileceğini düşünüyordu. Wright’a göre Marx, toplumun giderek kapitalistler ve işçiler olmak üzere iki sınıf etrafında kutuplaşacağı öngörüsünde yanılmıştı. “Ücretliler arasında mesleki ve teknik işlerin büyümesi ile büyük şirketler ve devlet içerisinde yönetişimsel hiyerarşilerin yaygınlaşması, en azından basit bir kutuplaşmış yapının önemli ölçüde aşındığına dair bir görünüm sergile”mektedir.[31]
Wright, ücretliler arasındaki vasıf ve yetki gibi farklılıkları sınıf şemasına dahil etmişti. Ona göre sınıfları birbirinden ayıran sömürü ilişkileri üç üretken varlığın mülkiyetinin eşitsiz dağılımından kaynaklanmaktaydı. Bunlar sermaye varlıkları (üretim araçları), örgütsel varlıklar (denetim, yetki) ve beceri (vasıf) varlıklarıdır. İlk bölünme sermaye varlıklarına sahip olan ve olmayanlar biçimindeydi. Sermaye varlıklarına sahip olan üç sınıfın (burjuvazi, küçük işverenler ve küçük burjuvazi) dışında kalanlar oldukça geniş bir ücretli emekçiler kategorisini oluşturuyordu.[32]
Ücretli emekçiler ise örgütsel ve beceri varlıkları açısından 9 sınıfa bölünmüştü. Örgütsel varlık ile kastedilen işletme içindeki denetim yetkisidir. Bu yetkiye sahip yöneticilerle denetlenenler arasında bir tür sömürü ilişkisi doğar. Öte yandan yöneticiler de sermaye varlıklarına sahip olmadıkları için burjuvazi tarafından sömürülür. Benzer bir durum vasıflı ve vasıfsız çalışanlar açısından da geçerlidir. Wright’a göre beceri varlıklarına sahip olanlar ile vasıfsız işçiler arasında sömürüye dayalı ilişki vardır. Sermaye, örgütsel ve beceri varlıkları açısından üç farklı sömürü biçimi ve bunların her bir gruptaki farklı kombinasyonu ücretli çalışanlar içinde çok sayıda çelişkili, yani bir varlık açısından sömüren, diğer varlık açısından sömürülen konumların ortaya çıkmasına neden olur.[33] Bu çelişkili sınıf mevkileri ağırlıklı olarak beyaz yakalı çalışanları kapsar ve yeni orta sınıfı oluşturur.
Neo-Marksist siyaset bilimci Nikos Poulantzas da benzer bir sonuca farklı bir kalkış noktasından hareketle ulaşmıştı. Poulantzas’a göre sınıflar, dar anlamda ekonomik ilişkilerden yola çıkarak değil, “bütünsel” (yapısalcı diye okuyabiliriz) bir tahlille, tüm toplumsal düzeyleri dikkate alarak anlaşılabilirdi. Başka bir deyişle sınıf analizine ekonomik boyutun yanı sıra siyasal ve ideolojik boyutlar da dahil edilmeliydi. Bu izleği takip eden Poulantzas, ekonomik ilişkiler bağlamında toplumun mülk sahibi kapitalistler ve mülksüz işçiler olarak iki ana sınıfa bölündüğünü kabul etmişti. Ancak, analize siyasal ilişkileri dahil ettiğinde, ücretliler içerisinde denetim yetkisine ve otoriteye sahip olan yönetici, denetçi ya da süpervizörlerin işçi sınıfının dışında olduğunu ileri sürmüştü. Yine benzer bir biçimde analize ideolojik ilişkileri dahil ettiğinde, bu sefer de teknik bilgiye hakim olan vasıflı çalışanların vasıfsız işçiler üzerinde tahakküm kurduğunu; mühendis, teknisyen vb. tüm vasıflı çalışanların işçi sınıfının dışında kaldığını savunmuştu. Kamu emekçileri ve ticaret işçileri gibi üretken olmayan emekçileri işçi kabul etmemişti.[34] Ona göre, sadece sanayide istihdam edilen, üretken emekle tanımlanan, hiçbir denetim yetkisi ve kayda değer vasfı olmayan mavi yakalılar işçiydi. Hizmet sektörü ve imalat sanayinde çalışan beyaz yakalıları yeni küçük burjuvazi olarak tanımlamıştı.[35]
Gerek Wright gerek de Poulantzas analizlerinde sömürü vurgusunu korudular. Ancak vasıf ve denetim yetkisini birer sömürü kriteri haline getirerek içeriğini genişlettiler. Bunu yaparak Weberyan “piyasa kapasitesi” kriterlerlerini farklı bir yoldan yeniden ürettiler. Böylece sadece ana akım sosyolojide ve popüler kültürde değil toplumsal ilişkileri Marksist temelde incelediğini savunan muhalif literatürün önemli bir kısmında da beyaz yakalılar orta sınıf olarak kabul edildi.
4. Metodolojik Eleştiri
Eğitim, vasıf, yetki gibi kriterlere dikkat çeken neo-Weberyan sosyologlar, çalışanlar arasındaki farklı grupların kimi özgünlüklerini yakalamada başarılı. Ancak, bunu yaparken temel bir metodolojik sorunla maluller.
Eğer sınıf analizi piyasa ve işyerindeki iktisadi ve teknik farklılıkların ortaya konulmasına dayanacaksa, kriterlerin sayısı, derecesi ve kombinasyonları sayısızca artırılabilir. Goldthorpe ve Erikson’un sınıf şemasında ikinci grupta yer alan “düşük dereceli profesyoneller, idareciler ve memurlar; yüksek dereceli teknisyenler; küçük kuruluşlardaki yöneticiler; kafa işçilerinin denetçileri”nin her biri farklı sınıfları oluşturabilir. Mesela düşük dereceli profesyonellerle yüksek dereceli teknisyenlerin neden aynı sınıf içinde yer aldığı net değildir. Profesyonelin kimi yetkilerine yüksek dereceli teknisyenler sahip olamaz. Yeni mezun bir inşaat mühendisinin yasal yetkilerine meslekte uzman bir inşaat teknikeri sahip olamaz. Hukuki dayanakları olan bir yetki farkı vardır ve bu, ayrı grup ve “sınıf”larda yer almaları için haklı bir gerekçe olarak görülebilir. Zaten çalışanlar sadece vasıf ve idari yetkileri açısından değil gelir, meslek, sektör, işin zihinsel ya da bedensel niteliği, işyerinin mekânsal özellikleri, işletmenin hacmi gibi kriterlere göre onlarca “sınıf”a ayrılabilir.
Neo-Weberyanların sınıfları ele alma tarzı, bireyleri iktisadi ve iş temelli kriterlere göre gruplandırmaya dayanmaktadır. Neo-Marksistlerin de çıkış değilse bile varış noktaları budur. Kriterler gerçek nitelikleri temsil eder. Piyasa ya da işyerindeki avantajları yansıtır. Örneğin bireyler vasfa göre sıralanabilir; vasıfsız, orta vasıflı ve çok vasıflı biçiminde üç sınıf halinde gruplara ayrılabilir. Aynı şey eğitim ve yetki açısından da yapılabilir. Kriterler yeterince açıksa ve ölçülebilir nitelikteyse sınıflandırmanın gerçek olgulara dayandığını söylemek mümkün. Bu yöntem kimi çalışmalarda kullanılabilir ve belirli olguları anlamak açısından faydalıdır. Toplumda eğitim düzeyini anlamak için bireyleri eğitim derecesine göre sıralamak ve kategorilendirmek gereklidir. Ancak bu tür kriterlerle bireylerin sıralanması ve derecelere göre gruplara bölünüp bunların sınıf olarak adlandırılması, sınıf tartışmaları açısından yeterli bir analiz değildir.
Söz konusu olan sıralanma değil “grupların” belirli bir tür üretim ilişkisinin öznesi -ve nesnesi- olarak var olmasıdır. Kapitalist üretim tarzında sömürü, karşıtlık ve mücadele bu ilişkiye içseldir. Modern sınıfların oluşumu buna tipik bir örnektir.
İngiltere’de köylülerin topraklarından atılması/kopması ve kentlere göçmek zorunda kalması ile emek gücünden başka satacak hiçbir şeyi olmayan işçi sınıfı ortaya çıkmıştır. Gelişen dünya pazarı ile çözülen lonca düzeni yeni icatları teşvik etmiş, tüccarların makineli üretimi organize etmesi ve işçileri kitlesel bir biçimde üretime sürmesiyle modern burjuvazi doğmuştur. Kapitalist üretim, işçilerle kapitalistler arasındaki bu üretim ve sömürü ilişkisinin sonucudur. Sınıflaşma belirli bir kriter temelinde gruplara ayrışma biçiminde değil emek gücünü kiralamak isteyen “özgür” mülksüz kitleler ile insanları çalıştırmak isteyen üretim aracı sahibi kapitalistlerin yeni bir üretim tarzı temelinde karşılıklı ilişkilenmesi/bağlanması ile gerçekleşmiştir. Dolayısıyla sınıflar, eşitsiz gruplar olmaktan ibaret değillerdir. Bir üretim (ve sömürü) ilişkisi temelinde etkileşim halinde olan ve karşı karşıya gelen, bu ilişkisellik ile var olan toplumsal varlıklardır.
Modern sınıfları oluşturan kapitalist ilişkinin hareket ettirici dinamiği artı-değerin üretilmesi ve el konulması, diğer bir deyişle sermaye birikimi yasasıdır. Sınıflar ortaya çıktıkları gibi kalmazlar. Sermayenin boyutları ve hacmi alabildiğine genişlerken, hâlâ mülk sahibi olan orta sınıf kitleler mülksüzleşerek işçi sınıfına katılır.[36] İşçi sınıfının bileşimi genişleme, sermaye ise tekelleşme eğilimindedir. Her kapitalist toplumda belirli bir nüfusa sahip küçük burjuvazi/orta sınıf olsa da modern kapitalist toplumlarda iki temel sınıf vardır: İşçi sınıfı ve üretim araçlarının sahibi kapitalist sınıf.
Orta sınıf ya da küçük burjuvazi bu iki temel sınıfın kimi özelliklerini taşıyan ayrı bir sınıftır. Onu orta sınıf yapan mesleği, geliri, vasfı, eğitimi ya da sektörü değil, işçi sınıfından farklı olarak üretim araçlarına sahip olmasıdır. Kapitalistten farkı ise işçi çalıştırmaması ve kazancının kendi emeğine dayanmasıdır, bu niteliği ile kapitalist artı-değer üretimi ve sömürüsünün dışında kalır. Bununla birlikte kimi meslek ve vasıflar bağımsız iş yapmayı ve orta sınıfa katılımı kolaylaştırılabilir. Örneğin hukuk diploması serbest avukat olarak çalışmayı, muhasebe eğitimi serbest muhasebeciliği, tamirat deneyimi tesisatçılığı mümkün kılabilir. Ancak hiçbir meslek mensubu ya da beyaz yakalı işçi, yaptığı işin somut nitelikleri ya da içsel özellikleri dolayısıyla orta sınıf üyesi değildir.
İşçi sınıfı farklı meslek, vasıf, eğitim düzeyi ve sektörleri kapsar. Marx’ın yeni çalışma biçimleri henüz bu düzeyde gelişmemişken, öngörülü bir biçimde belirttiği gibi “üretken biçimde çalışmak için artık el ile çalışmanız gerekmez, kolektif emekçinin bir parçası olmanız, onun yerine getireceği alt işlevlerden birini yapmanız yeterlidir.”[37] Tekil işyerinde bile farklı meslek, yetki, vasıf ve eğitim sahibi işçiler üretim sürecinde kolektif emek olarak var olurlar:
“Örneğin, bir fabrikada, daha önce değinilen vasıfsız işçilerin, hammaddenin işlenmesi ile doğrudan hiçbir ilişkileri yoktur. Malzemeyi işlemekle doğrudan görevli olanların üstünde bir tür nezaretçilik görevi yapan ustalar, bir adım daha ötededirler; iş mühendisi de daha başka bir tür ilişki içindedir ve esas olarak yalnızca beyniyle çalışır, vb. Ancak sonucu … farklı değerde emek-gücüne sahip olan bu emekçilerin bütünü üretir, … emeklerini sermaye karşılığında değişirler ve kapitalistin parasını sermaye olarak yeniden-üretirler; yani artı-değer üreten değer olarak, kendini genişleten değer olarak yeniden üretirler.”[38]
İşçilerin kolektif emek olarak varlığı kapitalizmin farklı somut emek türlerini tek bir soyut emeğe indirgeme eğiliminin bir uzantısıdır. Marx’ın vurguladığı gibi “Okul sahibinin sermayesini sosis fabrikası yerine öğretme fabrikasına yatırmış olması bu ilişkiyi hiçbir şekilde değiştirmez”[39]. Çünkü öğretmenlerin yanı sıra “okul müdürü üretici bir işçidir, öğrencilerin başkanını pataklamaya ek olarak okul sahibini daha da zengin etmek için de çalışır.”[40] Kapitalist için önemli olan emek gücünün niteliği değil yatırdığı sermayenin üzerinde bir artı-değer elde etmektir. Yüzlerce bilgisayar mühendisini çalıştırıp yazılım üretmekle, temizlik işçisi çalıştırıp temizlik hizmeti üretmek arasında fark yoktur. Piyasada nerede kâr olanağı varsa sermaye oraya yönelir. O işe uygun vasfa, mesleğe sahip emek gücünü belirli bir denetim/yetki düzeni içerisinde bir araya getirip ürünün yanı sıra artı-değer üretimi için işe koşar. Marx’ın bu emek -ve bununla bağlantılı sınıf- kavrayışı günümüz dünyasında dijitalleşme, otomasyon, internet, sosyal medya, hizmet, bilgi, teknoloji üretimiyle bağlantılı tüm sektörlerdeki yeni işleri kapsayacak biçimde öngörülü ve evrenseldir.
Toparlamak gerekirse, Weberyan sınıf analizindeki temel sorun kimi iktisadi ya da teknik grupların yanlış bir isimlendirme ile sınıf olarak tanımlanması değildir. Eğer böyle olsaydı, bir toplumsal grup hatalı tanımlanmış olur ve bu da pek büyük bir sorun sayılmayabilirdi. Ancak, tartışma çok daha genel bir bağlamla ilişkilidir. İlki, beyaz yakalılar gelişmiş kapitalist ülkelerde istihdamın büyük, bağımlı ülkelerde ise hızla genişleyen bir kısmını oluşturmaktadır. Bu nedenle beyaz yakalı orta sınıf tespiti çeşitli isimler altında ileri sürülen orta sınıf toplumu kuramlarının temelidir. İkincisi, katmanlar biçiminde bir toplum anlayışı ile günümüz toplumunun eğilimlerini, iktisadi süreçleri ve güncel politik gelişmeleri doğru bir biçimde anlamak mümkün değildir. Üçüncüsü, sendikal ve siyasal mücadelenin kapsamı, yeni olanakların kavranması ve ittifak tartışmaları açısından beyaz yakalıların doğru tanımlanması önem arz etmektedir.
5. İşçi Sınıfı Metafiziği
Kuramsal ve yöntemsel sorunların yanı sıra beyaz yakalıların orta sınıf olarak tanımlanması yaygın algı ve düşünce biçimiyle de ilişkilidir. Günlük kavrayışta terimler genellikle belirli prototiplerle özdeşleştirilir. İşçi denildiğinde akla baretli, mavi tulumlu, düşük eğitimli, erkek, kaslı, elinde çekici olan sanayi işçisi gelir. Buna uymayan tüm emekçiler orta sınıf torbasına atılır.
Hem Türkiye hem de dünyada işçi sınıfı çoğu zaman bu sabit profille anıldı. Değişimi ve genişlemesi göz ardı edildi. Bu o kadar yaygın bir inanıştı ki, kuramsal bir temellendirmeye ihtiyaç dahi duyulmadan çok sayıda sosyolog bunu kabul etti. Ünlü Elveda Proletarya kitabında Andre Gorz işçi sınıfının sayısal olarak azaldığını ileri sürdüğünde temel varsayımı işçi sınıfının sanayide çalışan işçilerden ibaret olduğuydu. Hizmet sektörünün yükselişi, otomasyon ve sanayinin bağımlı ülkelere taşınmasıyla birlikte Batı Avrupa’da mavi yakalı işçilerin istihdam içindeki payı düşmüş, Gorz da işçi sınıfına elveda demişti.
Bu yaygın inanış kuramcılarla sınırlı değildi. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından en güçlü komünist partilerden biri olan Fransız Komünist Partisi (FKP), sanayide istihdam edilen işçiler dışındaki emekçileri işçi olarak görmüyordu. Yükselen hizmet sektörü, profesyonel ve yarı-profesyonel meslek sahipleri, teknik ve basit idari denetim yetkisine sahip olanlar, kısacası beyaz yakalılar orta sınıf sayılmıştı. FKP bu sınıf analizine dayanarak siyasal stratejisini belirlemiş, giderek küçülen işçi sınıfının orta sınıflarla (ve tekel dışı burjuvaziyle) ittifakını temel görev olarak ifade etmişti. Fransa ile de sınırlı değildi. Bu yaklaşım diğer Avrupa ülkeleri ve Batı literatüründen yararlanan çok sayıda ülkede temel bir kabuldü.
İşçi sınıfının bu biçimde tanımı elbette Marksist değil, klasik Weberyan tanımdır. Weberyan çalışmaların neredeyse tamamında işçi sınıfı sanayide bedensel emek harcayan ve genellikle eğitim düzeyi düşük işçilerle sınırlanmıştır. Bir işçi zihinsel emek harcıyorsa, ofiste çalışıyorsa, üniversite eğitimi almışsa, geliri yüksekse hatta biraz entelektüel birikimi varsa orta sınıfa aittir.
Sınıf kavramının kendisi doğrudan üretim ilişkileriyle ilgili olmasına rağmen, orta sınıf algısı üretim sürecinden çok işin teknik bileşimine, gelire, kültürel değerlere ve tüketim tercihlerine dayalı olarak şekillendi. Yazılımcılardan hüzünlü bakışlı banka çalışanlarına, doktorlardan alt kademe büro işçilerine, aydınlanmış öğretmenlerden plazalardaki beyaz yakalılara kadar herkes bu kapsama girebilir. Orta sınıf türlü kimlik, bağlantı ve toplumsal biçimlenişin içine atıldığı bir torbadır. Onları ancak mesleklerinden, yaşam tarzlarından, giysilerinden, sahip oldukları ya da özlem duydukları metalardan tanıyabiliriz.[41] Böylece hem “orta sınıf” hem de işçi sınıfı algısı üretim ilişkilerinden çok çalışma mekanı, meslek, gelir, tüketim kapasitesi gibi Weberyan kriterlerle özdeşleştirilerek üretim ilişkileri ile sınıf arasındaki bağ koparılmıştı.
Türkiye solunda da bu yaklaşım oldukça yaygındı. Sadece beyaz yakalılar değil, satış ve hizmet sektöründe neredeyse tamamen bedensel işler yapan işçiler bile yeterince işçi bulunmadı. Metafizik bir işçi profili çizildi ve buna uymayan işçi sayılmadı. Örneğin sağlık çalışanları ve doktorların en azından pandemi öncesine kadar, eğitimleri ve yaygın memur istihdamı nedeniyle işçi değil de küçük burjuva olarak görülmesi tipik bir durumdu. Üniversite mezunu, profesyonel ya da beyaz yakalı mesleklerde çalışanlar da işçi profiline hiç uygun değildi. Uzun mücadele geleneklerine rağmen öğretmenler, branşları ya da eğitimleri gereği ortalamanın üstünde entelektüel bilgiye sahip olduklarından küçük burjuva oldukları tartışılmazdı. Plaza ve bürolarda çalışan beyaz yakalıların da giydikleri takım elbise ve şık kıyafetlerle işçi olması mümkün değildi.
İşin ilginç yanı şu ki, açıkça ya da üstü örtülü biçimde bu yaklaşım Marksizmle ilişkilendirilmişti. Oysa Marx’ın en temel metinlerinde bu mesleklerin adı da verilerek, sadece işçi değil, belirli koşullarda üretken işçi oldukları belirtilmişti. Uzatmamak adına bir iki örnekle yetinelim:
“Bir yazar, fikir ürettiği ölçüde değil, ama onun çalışmalarını yayınlayan yayıncıyı zengin ettiği ölçüde ya da bir kapitalistin ücretli-işçisiyse üretken emektir. (…) Bir kuş gibi şarkı söyleyen şarkıcı üretken olmayan bir işçidir. Ama şarkısını para için sattığı oranda bir ücretli emekçi ya da tüccar olur. Ancak aynı şarkıcı ona para kazanmak için şarkı söyleten bir girişimcinin yanında çalışırsa o zaman üretken bir işçi olur; çünkü o doğrudan doğruya sermaye üretir.”[42]
Ayrıca “Tiyatrolar, eğlence yerleri, vb. için de durum aynıdır. Bu durumlarda, aktör, kamu karşısında bir sanatçı olarak davranır, ama kendi işvereni karşısında o bir üretken emekçidir.”[43]
Söz konusu olan sadece işçi sınıfına yeni ve başka sektörlerdeki işçilerin katılımı değildir. Mavi yakalı işçilerin de eğitim düzeyi, taleplerini ifade etme biçimleri ve hayat tarzları değişmektedir. Kimi büyük işletmeler öncelikle yüksek okul ve üniversite mezunu mavi yakalı işçileri tercih etmektedir. Genel eğitimin yaygınlaşmasına bağlı olarak işçilerin ortalama eğitim düzeyi yükselmektedir. Beyaz yakalılara atfedilen birçok tüketim alışkanlığı ve yaşam tarzı mavi yakalı işçilere yayılmaktadır. Bugün çok sayıda mavi yakalı işçi şort giyiyor, saç uzatıyor, dövme yaptırıyor, borca girecek olsa da deniz tatiline gitmek istiyor, sinemaya gidiyor, sosyal medyayı yakından takip ediyor vb. İşçi sınıfının mavi yakalı kesiminin de alışkanlıkları, yaşam tarzı sabit değil ve değişime açık, bu nedenle birtakım sabitler belirleyip bununla işçi sınıfını tanımlamak tarihselliği ve tarihsel şekillenmeyi göz ardı eden metafizik bir bakış açısıdır.
6. Beyaz Yakalı İşçilik
İşçileşme ile genellikle serbest çalışan -orta sınıf- profesyonellerin ücretli işçiye dönüşümü kastedilir. Muayenehane sahibi hekimin hastane çalışanına, serbest avukatın ücretli yazıcıya, bağımsız mimarın yapı şirketi personeline dönüşümü buna örnektir.
Beyaz yakalı büro işçilerinin durumu da benzerdir. 19. yüzyılın erken sanayi işletmesindeki bir avuç büro işçisi günümüzün görev dağılımı bakımından yarı yönetsel konumdaydı. Yönetici, işveren vekili, sırdaş ya da müstakbel damattı. Görev, otorite, ücret, ömür boyu istihdam güvencesi ve beklentiler açısından fabrika işçisinden ziyade işverene yakındı. Sayıları oldukça azdı. Ancak yüzyılın sonlarında modern anonim şirketlerin gelişmesiyle bu tablo köklü bir biçimde değişti.[44] Patronun sağ kolu olmak bir yana çoğu patronu ömrü boyunca görmemiş, düşük ücretle, artan mesai saatleriyle, iş yoğunluğu, stres ve yönetici baskısı altına çalışan beyaz yakalı büro işçilerinin sayısı milyonları buldu.[45]
Bununla birlikte, Türkiye’de, masa başında, ehli keyif, kazandığını rahatça harcayan beyaz yakalı miti uzun yıllar etkisini korudu. Bir ölçüde, hâlâ koruyor. Mitolojinin feyz aldığı gerçeklik ise geçmişte beyaz yakalı iş ve eğitimli işgücünün oldukça küçük bir nüfus oluşturması ve ayrıcalıklı konumuna dayanıyordu.
2000’li yıllarla beraber üniversite eğitimi hızla yaygınlaştı. 2008-2021 yılları arasında istihdam içinde yüksek okul, üniversite ve üstü mezunların oranı %7,3’ten %20,7’ye çıktı. 2022 yılında üniversite öğrenci sayısı ise 8 milyonu aştı. Beyaz yakalı işgücü arzındaki olağanüstü artışın ilk sonucu işsizlikti. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu gerçekliği kendi meşrebince şöyle ifade -ve itiraf- etmişti:
“‘Efendim işte işsizlik var’, olabilir, her üniversiteyi bitirdiği zaman iş sahibi olacak diye de bir şey yok. … Bunu dünyanın hiçbir yerinde bulamazsınız. Ama bir de kendisi bunu ne yapacak, üretecek. … Günümüzde artık diploma tek başına anlam ifade etmiyor. Bilim uzun soluklu ve sabırlı bir çalışma gerektirir.”[46]
İktisat, işletme gibi mesleklerde işsizlik daha 1990’lı yıllarda baş göstermişti. Ardından neredeyse tüm beyaz yakalı mesleklere yayıldı. 2020’de üniversite mezunları arasında işsizlik oranı %12,7 oldu.[47] Profesyonel mesleklerde %12,1, büro işçilerinde %17,8, hizmet ve satış elemanlarında %12,8’i buldu.
İşverenin elinde onlarca CV varsa, çalışma ve yaşam koşullarının kötüleşmesi de kaçınılmazdır. Reel ücretler hızlı bir biçimde düştü. Kadıköy ve Maltepe Belediyesi’nde toplu iş sözleşmesinin ardından temizlik işçilerinin aldığı ücret, sosyal medyada çok sayıda beyaz yakalı tarafından şaşkınlık ve biraz da tepkiyle karşılanmıştı. Çünkü yüksek gelirli bir kariyer bekleyen beyaz yakalı, aldığı ücretin temizlik işçisinden daha az olduğunu gördüğünde ezberi bozulmuştu.[48] Bireysel sözleşmelerle uçuk ücretler kovalama devri küçük bir azınlık dışında sona ermişti. Bugün beyaz yakalıların yaklaşık yarısı asgari ücretle işe başlıyor. Sosyal, iktisadi ve idari bilimler alanında bu oran %60’larda. Mühendislik gibi teknik bölümlerde asgari ücretle işe giriş oranı %40-50 arasında, mimarlıkta %58.[49] Marx’ın yaklaşık 150 yıl önce büro işçilerine ilişkin yaptığı öngörünün tam olarak hayata geçtiğini söylemek mümkün:
“… bu ücret, kapitalist üretim tarzının gelişmesiyle, ortalama emeğe göre bile bir düşme eğilimi gösterir. (…) gerekli eğitim, ticari bilgi, yabancı dil vb. bilim ve halk eğitimindeki gelişmeyle birlikte gitgide daha hızlı, kolay, yaygın ve ucuz bir biçimde yeniden üretildikçe, kapitalist üretim tarzı da öğretim yöntemlerini vb. pratik amaçlara doğru yöneltmeye başlar. (…) Pek az istisna ile bu kimselerin emek-gücü, bu yüzden, kapitalist üretimdeki gelişmeyle değer kaybına uğrar. Emeğin kapasitesi artığı halde bu işçilerin ücretleri düşer. Kapitalist gerçekleştirilecek değer ve kârı arttırdıkça, bu işçilerin sayılarını çoğaltır.”[50]
Gerileme ücretlerle sınırlı değildir. İşin yoğunlaşması ve tüm hayatı kaplama eğilimi, belki de en çok beyaz yakalıları etkiledi. Sonuç çok daha fazla çalışmaydı:
“Çalışıyoruz. Yarınlar yokmuş gibi. Ki aslında pek de yok, çünkü yarın bugünle aynı, dünle de. Çalışma hayatının vadettiği yarın, yine çalışmak. Daha çok çalışmak. Hatalarımızdan ders çıkara çıkara, gelişe gelişe, düşe kalka, daha doğrusu düşmeye izin olmadan, hep ayakta kalarak çalışmak. Çünkü hep çok iş vardır. Ne demek işler bitti? İşler bittiyse gelecek ayı, gelecek yılı, gelecek on yılı planlamak gerekir. … Eğer yeterince çok iş yoksa, bir hata yapmışızdır. Daha çok iş icat etmek icap eder. Başaramadıysak az çalıştığımız içindir, daha çok çalışmamız gerekir. Başardıysak ‘Çalışınca ne güzel oluyor’dur, daha da çok çalışmak gerekir.”[51]
Çalışmak için iş saatleri yetmedi. Beyaz yakalı işçi cep telefonu, laptop ve internete sahipse her yerde çalışabilirdi. Evde, kafede ya da parkta. Öyle de oldu. Ofisten bağımsız çalışmanın “özgürlük” yanılsaması yarattığı günler geride kaldı. Ücretsiz fazla mesaiye dönüştü. Dijital işyeri tüm aygıtlarıyla eve kuruldu; koltuğa, masaya ve kahve makinesine el koydu.[52] Müşterilerle görüşmeler, mailler, raporlar, cevap verilmesi gereken talepler, acil notlu ricalar iş dışı zamana yayıldı. Dinlenme ve kendini yeniden üretme zamanı kapitalist iş tarafından işgal edildi.
En azından mesai saatleri dışındaki zamana sahip olmak isteyen beyaz yakalı işçiler bunu “ulaşılamama hakkı” ile formüle etti. Ancak, işsizliğin bu kadar çok olduğu bir piyasada, “esnek çalışma sürelerine uyum” çoktan iş başvurularındaki temel kriter haline gelmişti. İş dışı zamana el konulması pratiğine ara sıra bir “özür” eklendi. Ama bu işti ve iş, her şeyden önemliydi.
Kapitalistin azami kâr arayışının çalışma yaşamının yanı sıra tüm toplumsal yaşamı yeniden biçimlendirmesinin sonucu sosyal hayatın çöküşü oldu. Arkadaşlarla görüşmek için saati uydurmak başlı başına bir mesai haline geldi. Beyaz yakalıların haftalık Cuma buluşmaları azalan gelirler nedeniyle ayda bire düştü. Kültürel aktivitelere, örneğin iyi tiyatro ve konsere gitmek zorlaştı. Sonuçta aşırı yorgunluktan evde televizyonun karşısında uyuyakalan mavi yakalının yanındaki koltuğa üç-dört bölüm Netflix dizisi izleme başarısı gösteren beyaz yakalı oturdu. Hafta sonu ise bir sonraki haftaya hazırlığa indirgendi. Bir beyaz yakalı kadın işçi şöyle anlatıyor:
“Sadece aslında kafa olarak yorulmuyorum bedensel olarak yoruluyorum. İkisi birden birleşince biraz hafta sonu programlarını da etkileyebiliyor. Yoksa mesela o doğa yürüyüşleri günübirlik oluyor. Pazar ya da cumartesi sabahtan çıkıyorsun akşama kadar yürüyorsun ve dönüyorsun. Buna enerjim yok mesela son iki senedir. Çünkü gerçekten hem trafik hem şey… Bir yandan da iş yerinin rutin stresi de var tabi çalışırken. Sürekli bir karar verme karar alma çözüm üretme şey olabiliyor… Bir sorunu çözme… Bunlar biraz zihinsel olarak da yorabiliyor insanı. Bedensel yorgunlukla da birleşince de…”[53]
Sosyal hayatın çöküşü, yalnızlaşma ve işyerindeki rekabetçi ortam bireyin iyice kendisine dönmesini teşvik etti. İstihdam edilebilir kalmak, kendine yatırım yapmak gerekliydi. Sosyal ilişkilerle zaman kaybetmek yerine yeni bir dil öğrenilmeli, mesleki gelişime odaklanılmalı, kişisel gelişim yolları bulunmalıydı. Gün boyu bilgisayarın başından kalkamayan ofis çalışanı ya da günü direksiyon başında geçiren pazarlama elemanı biraz bedensel hareket için fitness’a ya da pilatese gitmeli, sağlıklı kalmayı bir göreve dönüştürmeliydi. Bunca stres ve iş yoğunluğu arasında zihinsel sağlığı korumak da mindfullness piyasası kaldı. Yogacılar, yaşam koçu ve psikologlar gerekli manevi desteği sağlamak için gerekliydi.
Bir şirkette yıllarca çalışıp emekli olabilen, geleceğe güvenle bakabilen beyaz yakalı tarihe karıştı. İş güvencesi lafızda bile kalmadı. Güvence katılık, hareketsizlik ve durgunluktu. Önemli olan istihdam edilebilir olmaktı, bir işletmede olmazsa diğerinde mutlaka iş bulunacaktı. Gözden kaçan şeyse giderek büyüyen beyaz yakalı işsizler ordusuydu. Belirli bir işyerine bağlanmadan, rahatça iş, şehir, ülke değiştiren, “çat burada çat kapı arkasında” yaşayan parlak, zeki profesyonelin hovarda bir yaşamın keyfini sürmesi çoğunluk için bir hayalden ibaretti.[54] Her an işten atılma tehdidi, sendika benzeri örgütlerin zayıflığı ya da işlevsizliği, toplu sözleşme düzeninin olmaması daimi bir kaygı atmosferine neden oldu. Bu kaygı bir yanılsama değildi. 2001 krizinde 40 bin beyaz yakalı işsiz kalmış ve bu, beyaz yakalı dünyasında şok etkisi yaratmıştı. 2008 krizinin ardından da benzer bir durum yaşanmıştı.
Kuşaklar gençleştikçe geleceğe dair umutsuzluk da arttı. 60’lı yıllarda doğan beyaz yakalılar az sayıda ve ayrıcalıklı bir işçi topluluğuydu. Ücretleri ve statüleri yüksekti. Ev, araba, yazlık ve az çok bir birikim sahibi olmayı başardılar. Sonraki kuşakların işi ise çok daha zor oldu. 80’li yıllarda doğan bir beyaz yakalının dediği gibi “Sistem belli bir yaşa gelmiş beyaz yakalıyı tutmak istemiyor. Benim gibi 80 doğumlular, 75’liler, 85’lilere kadar hepsi ecel teri döküyor şu an, sıra bana ne zaman gelecek diye. Ben yüksek lisans da yaptım ama ne olsa yeni nesil daha donanımlı. Seni yük olarak görüyorlar artık. Daha düşük maaşla o gençlerden birkaç tane alabilirler.”[55] Buna rağmen 90’lı ve 2000’li yıllarda doğan beyaz yakalıların durumu çok daha ağır. Onlarca iş görüşmesi ve uzun süreli bir işsizlik, ardından temel ihtiyaçları bile doğru düzgün karşılamaya yetmeyen bir ücret, bitmeyen iş yükü, stres, yönetici baskısı, bol antidepresan, güvencesizlik ve geleceksizlik:
“‘Umutsuzum demenin kaç ayrı yolunu duyabilir insan’ … Çok umutsuzlar, feci mutsuzlar, inanılmaz çaresizler, yılgın, yorgun ve de kızgınlar… Hak ettiklerini düşündükleri şeylere asla erişemeyeceklerini düşünüyorlar. Adalete inançları kalmamış. Evlenemeyenler, ailesinin yanına taşınanlar, aile evinde odasına kapananlar, para harcamamak için odalardan hiç çıkamayanlar… Bir akademisyen yoldan çevirip soru sorduğunda sokak köşesinde hüngür ağlamaya başlayanlar…”[56]
Elbette bütün bu yaşananlar karşı tepkiyi, örgütlenme ve mücadele eğilimini de getirmektedir. Türkiye emek hareketi tarihinde beyaz yakalı işçilerin (özellikle kamuda çalışan öğretmen, sağlıkçı ve büro emekçileri) önemli bir mücadele geleneği vardır. Yakın zamandan bir örnek sağlıkçıların grevidir. 14 Mart 2022’de, Tıp Bayramı’nda Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türk Diş Hekimleri Birliği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, Dev Sağlık-İş, Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği, Birlik ve Dayanışma Sendikası ile Genel Sağlık-İş iki günlük grev gerçekleştirdi. Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu, Ahesen, Hekimsen, BDS, Hekim Birliği, Genel Sağlık İş, Tabip-Sen, Hürriyet-Sen gibi sağlık örgütleri de 14 Marttan başlamak üzere üç gün iş bıraktılar. TTB yaptığı açıklamada, “Sağlık sistemi sürdürülemez durumdayken; bizler sağlıkta şiddet ve malpraktis tehdidi altında, düşük ücretlerle ve ağır iş yüküyle çalışmak zorunda kalmaktayız. Meslek onurumuzun ve emeğimizin en değersiz hale getirildiği dönemdeyiz” demişti.[57]
Özel sektörde beyaz yakalı işçilerin mücadelesinde de son yıllarda bir yükseliş eğiliminin ortaya çıktığı söylenebilir. Yakın zamandan bir örnek BBC Türkçe grevidir. Yönetimin %20’lik ücret zammı teklifine karşı Türkiye Gazeteciler Sendikası’nda örgütlenen gazeteciler, 15 günlük grev sürecinin ardından 29 Ocak 2022’de taleplerini kabul ettirmişlerdi.[58] Günlük ekonomik işleyişteki artan rolü nedeniyle bankalardaki işçilerin mücadelesi de sermaye açısından önemli bir tehlike. 2017 yılında BANKSİS’in örgütlü olduğu Akbank’ta keyfi işten atmaların durması, toplusözleşmeden herkesin yararlanması, verilmeyen zam ve sosyal hakların ödenmesi talepleriyle grev kararı alınmış, ancak kısa bir süre sonra hükümet tarafından yasaklanmıştı.[59] İmalat sanayinde çalışan beyaz yakalılar çok sayıda grev oylamasında “evet” oyu kullanmış ve mavi yakalı işçilerle birlikte hareket etmiştir.[60] Çağrı merkezleri, medya kuruluşları, özel okul ve hastaneler, dernekler, mağazalar ve çeşitli kamu kuruluşlarında da beyaz yakalıların örgütlenme çaba ve mücadelesi devam etmektedir.
7. Sonuç
“Üniversiteden mezun olduktan sonra yetmiş iki iş görüşmesi yapan, ardından girebildiği ofis işinde her an atılma riski ve her ay kredi kartı borcunu bitirebilme ümidi ve kemikleşmiş bir yetersizlik, yabancılaşma ve yalnızlık hissiyle yaşayan bir beyaz yakalı”[61] akademide, politikada ve popüler kültürde genellikle işçi olarak görülmez. Beyaz yakalıların orta sınıf olarak kabulü adeta kırmızı çizgidir. Çünkü, bu çizgi sürdürüldüğünde, Batı kapitalizmi sömürüye dayalı olmaktan çıkar kolayca “ortayı bulan” orta sınıf toplumları haline gelir, “gelişmekte olan ülkeler”de de orta sınıf durmaksızın büyür. Sermaye birikiminin toplumu giderek iki temel sınıfa bölen, artan sayıda insanı sermaye sömürüsüne dahil eden işleyişi gizlenir. Bu hayali “orta sınıf” sayesinde milyonlarca işçi ve çocuğu için sınıf atlama umudu varlığını sürdürebilir.
Bununla birlikte özellikle son on yıllarda kapitalist ütopyanın temel bir unsuru olan beyaz yakalı orta sınıf miti çöktü. İnandırıcılığı kaybetti. Bu çöküş dünya genelinde 2008 kriziyle hız kazandı, Türkiye’de 2019’dan bu yana devam eden ekonomik sarsıntılarla doruk noktasına çıktı. Beyaz yakalının bir işe girip uzun süre, nispeten yüksek ücretle çalıştığı, bir süre sonra ev, araba ve mümkünse bir de yazlık sahibi olduğu çalışma yaşamı artık tarihe karıştı. Sınıf atlamak bir yana kira ve faturalarını ödeyip ay sonunu düşünmeden rahat bir hayat sürebilmek bile oldukça zorlaştı. Geçmişin ayrıcalıklı beyaz yakalılarının yerini yoksullaşan ve yoğun bir sömürüye maruz kalan beyaz yakalı kitleler aldı.
Bu durum ana akım sosyal bilimlerde beyaz yakalıların çöküşü olarak tanımlandı. Bu çöküşü durduracağı varsayılan politikalar ileri sürüldü. Liberal “muhalif” yaklaşımlar ise koşulları giderek kötüleşen bu yığınları orta sınıfa pek uygun görmedi. Ancak yine de işçi sınıfından ayırdı ve yeni bir güvencesizler sınıfı, “prekarya” olarak tanımladı.
Çöküş ya da güvencesizlikle işaret edilen gerçeklik beyaz yakalıların sermaye tahakkümünün türlü biçimlerine daha yoğun maruz kalmasıdır. Sermaye, bir yandan işçi sınıfı içindeki farklılıkları alabildiğine abartarak bireysel kurtuluş ve sınıf atlama hayalini canlı tutmaya çalışırken, diğer yandan orta sınıf beyaz yakalı nosyonunu yerle bir edercesine tüm işçileri aşırı sömürü ve güvencesizlik ekseninde yakınlaştırıyor. İşçi sınıfı meslek, vasıf, işyeri, iş biçimi, dijitalleşme gibi süreçlerle tüm topluma yayılıp heterojen bir nitelik kazanırken sömürü ve güvencesizleşme temelinde homojenleşiyor.
Bu, sektörel, mesleki ve diğer ayrımların ortadan kalktığını değil işçi sınıfının bu ayrımlarla birlikte kolektif emek olarak var olduğunu, sermaye birikiminin yol açtığı tahribatın işçi sınıfının farklı kesimlerini benzer biçimlerde etkilediğini gösteriyor.
Günümüzde söz konusu olan kapitalist toplumların orta sınıflaşması değil toplumun, tam da Marx’ın büyük bir öngörü ile tespit ettiği gibi iki temel sınıf etrafında kutuplaşmasıdır: “Bununla birlikte dönemimizin, burjuva döneminin, ayırt edici bir özelliği vardır: Sınıf karşıtlıklarını yalınlaştırmıştır bu dönem. Bütün bir toplum iki büyük düşman kampa, birbiriyle doğrudan doğruya karşı karşıya gelen iki büyük sınıfa, yani burjuvazi ile proletaryaya her geçen gün daha fazla bölünmektedir.”[62]
KAYNAKLAR
Akarçay, E. (2016) Yeme Pratikleri Üzerinden (Yeni?) Orta Sınıf(lar)ı Anlamaya Çalışmak, Sosyoloji Konferansları, 54, 33-60.
Akbaş, K. (2015) Avukatlık Mesleğinin Ekonomi Politiği, 2. Baskı, Notabene, İstanbul.
Aksakal, E. (2022) Çok Çalışıyoruz, Doğan Kitap, İstanbul.
Akyel, E. (2021) “Prekarya Olmak: Anonim Şirketlerde Çalışan Orta Sınıf Beyaz Yakalıların Sosyolojik Bir Analizi-İstanbul, Ankara, İzmir Örnekleri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Maltepe Üniversitesi, http://openaccess.maltepe.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12415/8303/10429038.pdf?sequence=1&isAllowed=y
Bain, G. S. ve R. Price (1972) “Who Is A White-Collar Employee”, British Journal Of Industrial Relations, 10(3), 325-339.
BBC Türkçe (2022) “Türkiye’de sağlık çalışanları grevde: ‘Meslek onurumuzun ve emeğimizin en değersiz hale getirildiği dönemdeyiz’”, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-60735344
Becker, J. F. (1973) “Class Structure and Conflict in the Managerial Phase: I”, Science and Society, 37(3) 259-277.
Bell, D. (1973) The Coming Of Post Industrial Society: A Venture in Social Forecasting, Basic Books, New York.
Bianet (2019) “Erdoğan: “Her Üniversite Mezunu İş Sahibi Olacak Diye Bir Şey Yok”, https://m.bianet.org/bianet/siyaset/213204-erdogan-her-universite-mezunu-is-sahibi-olacak-diye-bir-sey-yok
Birgün (2022) “BBC grevi kazanımla sonuçlandı”, https://www.birgun.net/haber/bbc-grevi-kazanimla-sonuclandi-375178
Bora, T. Ve N. Erdoğan (2017) “Cüppenin, Kılıcın ve Kalemin Mahcup Yoksulları”, Boşuna mı Okuduk? içinde, der. T. Bora, A. Bora, N. Erdoğan, İ. Üstün, Altıncı Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul.
Braverman, H. (1974) Labor and_Monopoly Capital, Monthly Review Press, New York and London.
Breen, R. (2005) “Foundations of a Neo-Weberian Class Analysis”, In Approaches to Class Analysis, edited by E. O. Wright, 31–50, Cambridge: Cambridge University Press.
Bulut, Ç. K. (2019) Sınıfın Sınırında Gazeteciler ve Proleterleşme, Notabene, İstanbul.
Burnham, J. (1941) The Managerial Revolution, John Dey, New York.
Çelik, A. (2021) “Asgari ücretli ve işsiz üniversite mezunları”, Birgün, https://www.birgun.net/haber/asgari-ucretli-ve-issiz-universite-mezunlari-360864
Department for Professional Employees, AFL-CIO (2021) “The Professional and Technical Workforce: By the Numbers”, Factsheet, https://www.dpeaflcio.org/factsheets/the-professional-and-technical-workforce-by-the-numbers#
Drucker, P. (1994) Kapitalist Ötesi Toplum, çev. B. Çorakçı, İnkılap Kitabevi, İstanbul.
Durmaz, O. S. (2014) Türkiye’de Öğretmen Olmak: Emek Süreci ve Yeniden Proleterleşme, Notabene, İstanbul.
Ehrenreich, J. and B. Ehrenreich (1976) “The Professional Managerial Class”, P. Walker (Ed.), in Between Capital and Labour, Harvester Press. Brighton, 5-45.
Euronews (2022) “Avrupa’da işsizlik: Türkiye’de üniversite mezunlarında işsizlik, ilköğretimden daha yüksek”, https://tr.euronews.com/2022/03/07/avrupa-da-tek-ornek-turkiye-de-universite-mezunlar-nda-issizlik-ilkogretimden-daha-yuksek
Eurostat (2022) “Employees by sex, age and occupation (1000)”, https://ec.europa.eu/eurostat/databrowser/view/LFSQ_EEGAIS__custom_3656349/settings_1/table?lang=en
Evrensel (2017) “Akbank grevi AKP’nin yasakladığı 11. Grev”, https://www.evrensel.net/haber/313086/akbank-grevi-akpnin-yasakladigi-11-grev
Evrensel (2017) “ABB işçileri de greve ‘Evet’ dedi”, https://www.evrensel.net/haber/303304/abb-iscileri-de-greve-evet-dedi
Ezgin, E. (2022) “Prekaryalaşma Sürecinde Beyaz Yakalıların Sınıfsal Açmazları”, Üçüncü Sektör Sosyal Ekonomi Dergisi, 57(1), 160-174.
Giddens, A. (1973) The class structure of advanced Societies, Hutchinson, London.
Goldthorpe, J. ve K. Hope (1974) The Social Grading of Occupations: A New Approach and Scale, Clarendon Press, Oxford.
Gouldner, A. (1979) The Future of Intellectuals and The Rise of The New Class, Seabury, New York.
ILO (2022) “Data”, https://ilostat.ilo.org/data/
Jones, J. M. (2022) “Middle-Class Identification Steady in U.S.”, Gallup, https://news.gallup.com/poll/392708/middle-class-identification-steady.aspx
Karademir, H. I. (2013) “Boundaries of middle-class identities in Turkey”, Sociological Review, 62(1), 1-23.
Kochhar, R. (2011) “The Pandemic Stalls Growth in the Global Middle Class, Pushes Poverty Up Sharply”, Pew Research Center, https://www.pewresearch.org/global/2021/03/18/the-pandemic-stalls-growth-in-the-global-middle-class-pushes-poverty-up-sharply/.
Kocka, J. (1985) “Marxist Social Analysis and the Problem of White-Collar Employees”, State, Culture, and Society, 1(2), 137-151.
Marx, K. (1998) Artı-Değer Teorileri: Birinci Kitap, çev. Y. Fincancı, Sol Yayınları, Ankara.
Marx, K. (2000) Kapital: Birinci Cilt, çev. A. Bilgi, Altıncı Baskı, Sol Yayınları, Ankara.
Mask Controls (n.d.) “AI Will Create As Many Jobs As It Destroys… For Those Who Are Properly Prepared”, https://www.maskcontrols.com/single-post/2018/07/26/ai-will-create-as-many-jobs-as-it-destroysfor-those-who-are-properly-prepared
McCullough, J. (2017) “Hollywood’da Orta Sınıf: Amerikan Rüyasının Bunalımları”, Socialist Register 2015: Sınıflar Dönüşürken içinde, haz. L. Panitch, G. Albo, V. Chibber, çev. T. Öncel. Yordam Yayınları, İstanbul, 224-237.
Mills, C. W. (1951) White-Collar: The_American Middle Classes, New York, Oxford University Press.
Loren, C. (1977) Classes in the United States, Cardinal Publishers, California.
Öğünç, P. (2016) “‘Beyaz yakalıları kaymak tabaka sanıyorlar’”, https://www.pinarogunc.com/yazi/roportajlar/beyaz-yakalilari-kaymak-tabaka-saniyorlar/
Öğünç, P. (2020) “Beyaz yakalıların B planından Z raporuna”, Gazete Duvar, https://www.gazeteduvar.com.tr/beyaz-yakalilarin-b-planindan-z-raporuna-makale-1501126
Öğünç, P. (2021) “‘Umutsuzum demenin kaç ayrı yolunu duyabilir insan?’”, Gazete Duvar, https://www.gazeteduvar.com.tr/umutsuzum-demenin-kac-ayri-yolunu-duyabilir-insan-makale-1535572
Parkin, F. (1971) Class Inequality and Political Order: Social Stratification in Capitalist and Communist Societies, Praeger Publishers, New York.
Poulantzas, N. (2013) Poulantzas Kitabı, J. Martin (ed.), çev. S. Güzelsarı ve A. Sarı, Dipnot Yayınları, İstanbul.
Poulantzas, N. (2013) “Yeni Küçük Burjuvazi”, Poulantzas Kitabı: Seçme Yazılar içinde, haz. J. Martin, çev. A. Sarı ve S. Güzelsarı, Dipnot Yayınları, Ankara, 441-454.
Sobel, R. (1982) “White collar structure and class: Educated labor reevaluated”, Doctoral Dissertations, 3852, https://scholarworks.umass.edu/dissertations_1/3852
United States Bureau of Labor Statistics (1960) Occupational Employment Statistics, 1960-66, Bulletin of the United States Bureau of Labor Statistics, No. 1579.
Wallach, O. (2022) “The World’s Growing Middle Class (2020–2030)”, Elements, https://elements.visualcapitalist.com/the-worlds-growing-middle-class-2020-2030/
Weber, M. (2012) Ekonomi ve Toplum: I. Cilt, çev. L. Boyacı, Yarın Yayınları, İstanbul.
Wright, E. O. (2016) Sınıflar, çev. S. Toral, Notabene Yayınları, İstanbul.
Yanıklar, C. (2011) “Beyaz yakalı orta sınıfın toplumsal ağları üzerine bir çözümleme”, Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 14(2), 152–183.
Yıldırım, C. (2017) “Orta Sınıf Analizleri: Teorik Bir Yaklaşım”, Uluslararası Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 3(2), 171-189.
[1] Jones, J. M. (2022) “Middle-Class Identification Steady in U.S.”, Gallup, https://news.gallup.com/poll/392708/middle-class-identification-steady.aspx
[2] Mills, C. W. (1951) White-Collar: The_American Middle Classes, New York, Oxford University Press; Giddens, A. (1973) The class structure of advanced Societies, Hutchinson, London; Parkin, F. (1971) Class Inequality and Political Order: Social Stratification in Capitalist and Communist Societies, Praeger Publishers, New York.
[3] Loren, C. (1977) Classes in the United States, Cardinal Publishers, California; Becker, J. F. (1973) “Class Structure and Conflict in the Managerial Phase: I”, Science and Society, 37(3) 259-277; Braverman, H. (1974) Labor and_Monopoly Capital, Monthly Review Press, New York and London.
[4] Wright, E. O. (2016) Sınıflar, çev. S. Toral, Notabene Yayınları, İstanbul; Poulantzas, N. (2013) Poulantzas Kitabı, Hazırlayan: J. Martin, çev. S. Güzelsarı ve A. Sarı, Dipnot Yayınları, İstanbul.
[5] Burnham, J. (1941) The Managerial Revolution, John Dey, New York; Gouldner, A. (1979) The Future of Intellectuals and The Rise of The New Class, Seabury, New York; Ehrenreich, J. and B. Ehrenreich (1976) “The Professional Managerial Class”, P. Walker (Ed.), in Between Capital and Labour, Harvester Press. Brighton, 5-45.
[6] Proleterleşmeye ilişkin bazı kapsamlı çalışmalar şunlardır: Durmaz, O. S. (2014) Türkiye’de Öğretmen Olmak: Emek Süreci ve Yeniden Proleterleşme, Notabene, İstanbul; Bulut, Ç. K. (2019) Sınıfın Sınırında Gazeteciler ve Proleterleşme, Notabene, İstanbul; Akbaş, K. (2015) Avukatlık Mesleğinin Ekonomi Politiği, İkinci Baskı, Notabene, İstanbul. Prekeryalaşma tartışmasına ilişkinse çok sayıda çalışamadan bir örnek için bkz. Ezgin, E. (2022) “Prekaryalaşma Sürecinde Beyaz Yakalıların Sınıfsal Açmazları”, Üçüncü Sektör Sosyal Ekonomi Dergisi, 57(1), 160-174.
[7] Örneğin bkz. Yanıklar, C. (2011) “Beyaz yakalı orta sınıfın toplumsal ağları üzerine bir çözümleme”, Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 14(2), 152–183; Karademir, H. I. (2013) “Boundaries of middle-class identities in Turkey”, Sociological Review, 62(1), 1-23; Akarçay, E. (2016) Yeme Pratikleri Üzerinden (Yeni?) Orta Sınıf(lar)ı Anlamaya Çalışmak, Sosyoloji Konferansları, 54, 33-60.
[8] Bell, D. (1973) The Coming Of Post Industrial Society: A Venture in Social Forecasting, Basic Books, New York.
[9] Drucker, P. (1994) Kapitalist Ötesi Toplum, çev. B. Çorakçı, İnkılap Kitabevi, İstanbul.
[10] Pew Research Center’ın hesaplamalarına göre 2011 ile 2019 yılları arasında küresel orta sınıf yaklaşık 440 milyon artarak 899 milyondan 1,34 milyara yükseldi. Bu yıllık ortalama 54 milyonluk bir artış anlamına geliyor. Bkz. Kochhar, R. (2011) “The Pandemic Stalls Growth in the Global Middle Class, Pushes Poverty Up Sharply”, Pew Research Center, https://www.pewresearch.org/global/2021/03/18/the-pandemic-stalls-growth-in-the-global-middle-class-pushes-poverty-up-sharply/).
[11] Brookings Institution’un verilerine dayanarak yapılan bir tahmine göre 2020 yılıyla kıyaslandığında 2030 yılına kadar orta sınıf nüfusu 900 milyon artacak, dünya nüfusuna oranı ise %38’den %45’e çıkacaktır. Alt sınıfların payı ise %55’ten %43’e kadar düşecektir (Wallach, O. (2022) “The World’s Growing Middle Class (2020–2030)”, Elements, https://elements.visualcapitalist.com/the-worlds-growing-middle-class-2020-2030/).
[12] Kocka, J. (1985) “Marxist Social Analysis and the Problem of White-Collar Employees”, State, Culture, and Society, 1(2), 137-151, sf. 138.
[13] Mills, White Collar, sf. x.
[14] Girod’tan aktaran Bain, G. S. ve R. Price (1972) “Who Is A White-Collar Employee”, British Journal Of Industrial Relations, 10(3), 325-339, sf. 335.
[15] Mills, White Collar, sf. 63-64.
[16] United States Bureau of Labor Statistics (1960) Occupational Employment Statistics, 1960-66, Bulletin of the United States Bureau of Labor Statistics, No. 1579, sf. 5-6.
[17] Mask Controls (n.d.) “AI Will Create As Many Jobs As It Destroys… For Those Who Are Properly Prepared”, https://www.maskcontrols.com/single-post/2018/07/26/ai-will-create-as-many-jobs-as-it-destroysfor-those-who-are-properly-prepared
[18] Breverman, H. (2008) Emek ve Tekelci Sermaye, çev. Ç. Çidamlı, Kalkedon Yayınları, İstanbul, sf. 280-81.
[19] Breverman, Emek ve Tekelci Sermaye, sf. 349.
[20] Department for Professional Employees, AFL-CIO (2021) “The Professional and Technical Workforce: By the Numbers”, Factsheet, https://www.dpeaflcio.org/factsheets/the-professional-and-technical-workforce-by-the-numbers#
[21] Eurostat (2022) “Employees by sex, age and occupation (1000)”, https://ec.europa.eu/eurostat/databrowser/view/LFSQ_EEGAIS__custom_3656349/settings_1/table?lang=en
[22] Eurostat, Employees by sex, age and occupation.
[23] ILO (2022) “Data”, https://ilostat.ilo.org/data/
[24] Weber, M. (2012) Ekonomi ve Toplum: I. Cilt, çev. L. Boyacı, Yarın Yayınları, İstanbul, sf. 339.
[25] Sobel, R. (1982) “White collar structure and class: Educated labor reevaluated”, Doctoral Dissertations, 3852, https://scholarworks.umass.edu/dissertations_1/3852, sf. 41.
[26] Yıldırım, C. (2017) “Orta Sınıf Analizleri: Teorik Bir Yaklaşım”, Uluslararası Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 3(2), 171-189, sf. 186.
[27] Goldthorpe, J. ve K. Hope (1974) The Social Grading of Occupations: A New Approach and Scale, Clarendon Press, Oxford.
[28] Yıldırım, “Orta Sınıf Analizleri: Teorik Bir Yaklaşım”, sf. 185.
[29] Breen, R. (2005) “Foundations of a Neo-Weberian Class Analysis”, In Approaches to Class Analysis, edited by E. O. Wright, 31–50, Cambridge: Cambridge University Press.
[30] Erikson ve Goldthorpe, The Constant Flux, sf. 9-10.
[31] Wright, E. O. (2016) Sınıflar, çev. S. Toral, İstanbul: Notabene Yayınları, sf. 18.
[32] Wright, Sınıflar, sf. 106.
[33] Wright, Sınıflar, sf. 107.
[34] Kamu emekçileri ile bürokrasiyi ayırt etmek elbette gereklidir. Ancak, Poulantzas, sadece devlet aygıtındaki yönetici bürokratları değil alt kademedeki büro ve hizmet işçilerinin tamamını işçi sınıfının dışında konumlandırmıştır. Üretken olmayan emekçi oldukları gerekçesiyle hiçbir yetkisi olmayan öğretmen, sağlık çalışanı ve diğer alt kademe memurları “yeni küçük burjuvazi” olarak tanımlamıştır. Oysa feodal devletten kapitalist devlete geçişle ve ardından hizmetler alanının genişlemesiyle birlikte devlet aygıtı aristokratlar ve burjuvaların ötesinde milyonlarca yoksul emekçinin istihdam edildiği bir kapitalist sektöre dönüşmüştür.
[35] Poulantzas, N. (2013) “Yeni Küçük Burjuvazi”, Poulantzas Kitabı: Seçme Yazılar içinde, haz. J. Martin, çev. A. Sarı ve S. Güzelsarı, Dipnot Yayınları, Ankara, 441-454.
[36] Küçük mülk sahipleri yani küçük burjuvazi mülksüzleşerek işçi sınıfına katılırken kapitalist üretim biçiminde sürekli olarak, ama giderek daralan bir nüfusu kapsayacak şekilde ortaya çıkarlar.
[37] Marx, K. (2000) Kapital: Birinci Cilt, çev. A. Bilgi, Altıncı Baskı, Sol Yayınları, Ankara, sf. 484.
[38] Marx, K. (1998) Artı-Değer Teorileri: Birinci Kitap, çev. Y. Fincancı, Sol Yayınları, Ankara, sf. 384-85.
[39] Marx, Kapital: Birinci Cilt, sf. 484.
[40] Marx, Kapital: Birinci Cilt, sf. 484.
[41] McCullough, J. (2017) “Hollywood’da Orta Sınıf: Amerikan Rüyasının Bunalımları”, Socialist Register 2015: Sınıflar Dönüşürken içinde, haz. L. Panitch, G. Albo, V. Chibber, çev. T. Öncel. Yordam Yayınları, İstanbul, 224-237, sf. 228.
[42] Marx, Artı-Değer Teorileri: Birinci Cilt, sf. 148.
[43] Marx, Artı-Değer Teorileri: Birinci Cilt, sf. 384.
[44] Breverman, Emek ve Tekelci Sermaye, sf. 280-81.
[45] Beyaz yakalı kitleler için bu durum genel eğilimi göstermekle birlikte, bu eğilimden ayrılan kimi beyaz yakalı gruplar vardır. Örneğin yeni bir iş alanında, henüz yeterince işgücü arzı olmadığı sürece kimi meslek sahipleri yüksek ücretler elde edebilirler. Öte yandan beyaz yakalı kategorisi içinde sayılan CEO, genel müdür gibi üst düzey yöneticiler kapitalist sınıfın bileşenlerinden biridirler. Gelirleri ücret görünümündeki artı-değerdir, ki zaten çoğu şirket ortağı ya da hissedarı konumundadır. Orta kademe yöneticiler ise kritik yetkileri olmayan, teknik ve kimi alt düzey idari yetkilere sahip, ücretleri de bir nebze yüksek olan beyaz yakalı grubudur. Bunlar stratejik yetkilere sahip olmadığından kapitalist sınıfa dahil değildir ve -somut koşullara göre değişmekle birlikte- işçi sınıfı aristokrasisi içinde yer alırlar.
[46] Bianet (2019) “Erdoğan: “Her Üniversite Mezunu İş Sahibi Olacak Diye Bir Şey Yok”, https://m.bianet.org/bianet/siyaset/213204-erdogan-her-universite-mezunu-is-sahibi-olacak-diye-bir-sey-yok
[47] Euronews (2022) “Avrupa’da işsizlik: Türkiye’de üniversite mezunlarında işsizlik, ilköğretimden daha yüksek”, https://tr.euronews.com/2022/03/07/avrupa-da-tek-ornek-turkiye-de-universite-mezunlar-nda-issizlik-ilkogretimden-daha-yuksek
[48] Twitter’daki paylaşımların yanı sıra Ekşi Sözlük’teki tepkilerden de bu durum görülebilir. Bkz. https://eksisozluk.com/18-subat-2021-kadikoy-belediyesi-iscilerine-ihanet–6833429
[49] Çelik, A. (2021) “Asgari ücretli ve işsiz üniversite mezunları”, Birgün, https://www.birgun.net/haber/asgari-ucretli-ve-issiz-universite-mezunlari-360864
[50] Marx, Kapital: Üçüncü Cilt, sf. 264.
[51] Aksakal, E. (2022) Çok Çalışıyoruz, Doğan Kitap, İstanbul, sf. 23.
[52] Aksakal, Çok Çalışıyoruz, sf. 47.
[53] Akyel, E. (2021) “Prekarya Olmak: Anonim Şirketlerde Çalışan Orta Sınıf Beyaz Yakalıların Sosyolojik Bir Analizi-İstanbul, Ankara, İzmir Örnekleri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Maltepe Üniversitesi, http://openaccess.maltepe.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12415/8303/10429038.pdf?sequence=1&isAllowed=y
[54] Bora, T. ve N. Erdoğan (2017) “Cüppenin, Kılıcın ve Kalemin Mahcup Yoksulları”, Boşuna mı Okuduk? içinde, der. T. Bora, A. Bora, N. Erdoğan, İ. Üstün, Altıncı Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, sf. 22.
[55] Öğünç, P. (2020) “Beyaz yakalıların B planından Z raporuna”, Gazete Duvar, https://www.gazeteduvar.com.tr/beyaz-yakalilarin-b-planindan-z-raporuna-makale-1501126
[56] Öğünç, P. (2021) “‘Umutsuzum demenin kaç ayrı yolunu duyabilir insan?’”, Gazete Duvar, https://www.gazeteduvar.com.tr/umutsuzum-demenin-kac-ayri-yolunu-duyabilir-insan-makale-1535572
[57] BBC Türkçe (2022) “Türkiye’de sağlık çalışanları grevde: ‘Meslek onurumuzun ve emeğimizin en değersiz hale getirildiği dönemdeyiz’”, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-60735344
[58] Birgün (2022) “BBC grevi kazanımla sonuçlandı”, https://www.birgun.net/haber/bbc-grevi-kazanimla-sonuclandi-375178
[59] Evrensel (2017) “Akbank grevi AKP’nin yasakladığı 11. Grev”, https://www.evrensel.net/haber/313086/akbank-grevi-akpnin-yasakladigi-11-grev
[60] Çok sayıda örnekten biri için bkz. Evrensel (2017) “ABB işçileri de greve ‘Evet’ dedi”, https://www.evrensel.net/haber/303304/abb-iscileri-de-greve-evet-dedi
[61] Öğünç, P. (2016) “‘Beyaz yakalıları kaymak tabaka sanıyorlar’”, https://www.pinarogunc.com/yazi/roportajlar/beyaz-yakalilari-kaymak-tabaka-saniyorlar/
[62] Marx, K. ve F. Engels (2014) Komünist Manifesto, çev. N. Satlıgan ve T. Ağaoğlu, Yordam Kitap, İstanbul, sf. 38.