Kaan Kangal

Son 50 sene içinde üretilmiş Engels hakkındaki literatüre bakılarak Engels ile ilgili tartışmaların gündeminin bir takım küçük burjuva teorisyenlerin eksantrik ve hatta bazen ucube iddialarıyla belirlenmiş olduğunu söylemek mümkün.

Fransız varoluşçu Jean-Paul Sartre, Macar felsefeci Georg Lukacs veya Frankfurt Okulu geleneğinden Alfred Schmidt gibi bazı bilindik isimlerden Engels ile Marx arasında ciddi teorik farklılıklar olduğu, Engels’in güya bir kaba materyalist, sahte bilimci veya dogmatik metafizikçi olduğu ve bu profilin Marx’tan ayrıştığı iddialarına aşinayız. Bu iddiaların daha uç varyasyonları da var.

Mesela Norman Levine, Marx ve Engels’in birbirlerini karşılıklı olarak sömürdüklerini ileri sürebilmektedir. “Fikirler dünyasında, felsefi liderlik bağlamında Marx sömürücü efendi rolünü oynadı. Engels bu alanda Marx’ın metanetini ve öncülüğünü memnuniyetle kabul etti. Engels kendi özgüvenini sağlamak için Marx gibi birine ihtiyaç duyuyordu.” Marx Engels’i sömürürken Engels’in “finansal ve duygusal desteğinden” de istifade ediyordu. Ancak Marx’ın ölümünden sonra “Engels sömürücü efendisine hizmet etme zorunluluğundan kurtuldu.[1] Levine’in bir hayal dünyasında yaşadığı izlenimini veren bu satırlar aynı zamanda akademik yazında Marx ve Engels arasındaki ilişkinin nasıl resmedilebildiğini de örnekliyor. Terrell Carver da benzeri bir kulvarda top koşturan başka bir akademisyen. Carver’a göre Engels’in “sahte diyalektiği” ve “düzmece metafiziği” karşısında “sessizliğini korumak ve Engels’in çalışmasına karışmamak Marx’ın kolayına geldi.” Bu şahsi seçimin ardında Marx ve Engels’in “uzun süreli dostluğu… ve Engels’in finansal varlığının faydaları” yatmaktaydı.[2]

Bu ve benzeri iddiaların ortak noktası, 19. yüzyıl sınıf hareketlerinde filizlenen teorik kavrayış çabalarını ve buna bağlı olarak ortaya çıkan felsefi dünya görüşlerini birkaç şahsın bireysel menfaatine indirgeyerek teori ve pratik arasındaki toplumsal ve siyasi bağı koparmak ve buradan hareketle Marx ve Engels gibi sosyalizmin kurucu iki şahsiyeti arasındaki dostluk ve yoldaşlık ilişkisine gizli kapaklı bir entrika süsü vermek.

Bu yazıda elimizde bulunan belgeler ışığında kısaca Engels’in kuramsal çalışmalarına, bu bağlamda Engels’in kendisine belirlediği hedef ve araştırma programına ve Marx’ın Engels’e verdiği desteğe değineceğiz. İlk olarak Engels’in kuramsal çalışmalarını kaleme almasına vesile olan olayları Marx-Engels ilişkisi açısından ele alacağız. Ardından Engels’in siyasi kuram ve felsefi teori arasında kurduğu bağa yoğunlaşacağız. Amacımız bir nebze de olsa Engels konusunda şu perspektifi biraz daha pekiştirmek: modern sınıf hareketinin politik mücadele rotası ve programında hâlihazırda vücutlaşmış içkin nesnel ve öznel eğilimlere sarih bir hal kazandırmak, devrimci sınıf bilincini daha üst bir seviyeye taşımak ve çelişkiler içinde cereyan eden politik mücadelelerde programatik bir eylem kılavuzu ortaya koymak, Engels’e göre devrimci teoriye atfedilen yegâne işlevdir. Engels’in kuramsal çalışmaları, bu ihtiyaca cevap vermeyi hedeflemiştir ve bundan dolayı Marx, Engels’e haklı ve kaçınılmaz olarak destek sunmuştur. Engels’in felsefe araştırmaları, bu devrimci kuramın inşasının bir parçasıdır. Marx-Engels ilişkisinin bazılarınca şahsi bir ‘mesele’ olarak görülebilmesinin nedenlerinden birisi bu teori-pratik vizyonunun yokluğundan kaynaklanmaktadır.

ENGELS’İN KURAMSAL ÇALIŞMALARI

Wilhelm Liebknecht, Engels’i “bir lider ve mücadele insanı” olarak anar.[3] Paul Lafargue, bu ‘general’ lakaplı devrimci için şöyle demiştir: “Sayısız proleter ordularının önderleri olarak Marx ve Engels’in verdiği mücadele devam etmektedir. Bütün ülkelerin proleterleri onların fikirlerinden ve sloganlarından esinlenerek birlik haline geldiler; bu birlikteliği güçlendirmeye devam edecekler, ve en sonunda zafere ulaşacaklar.[4] Engels, sadece siyasi örgütsel faaliyetlerinden dolayı değil, Marksist teoriye yaptığı katkılardan dolayı da takdirle anılır. 19. yüzyıl sosyalist gündelik basında Marx’ın Kapital’inden sonra, Anti-Dühring’inparti literatürümüzdeki en önemli ve aydınlatıcı kitap” olduğu dile getirilmiştir.[5]Ancak Engels’in Anti-Dühring’i yayınlandıktan sonra Marx’ın görüşlerini derinlemesine çalışmaya, ve Marksistler gibi düşünmeye ve eylemeye başladık” diye yazar Karl Kautsky.[6] Der Sozialdemokrat adlı yayın organı Engels’in Ütopyadan Bilime Sosyalizm adlı çalışmasına önemli bir “yeni propaganda broşürü” şeklinde göndermede bulunur.[7]

Ütopyadan Bilime Sosyalizm’i ve Anti-Dühring’i yazmadan önce Engels 1870’lerin başında Doğanın Diyalektiği üzerinde çalışmaya başlar. Çalışmalarının ilk meyvelerini 1870’lerin ortalarında Anti-Dühring’de kullanır. Aslen Lafargue’ın önerisi üzerine ve Marx’ın önsözüyle ilk olarak Fransız okurlar için hazırlanan “Sosyalizm” çalışması, Anti-Dühring’in kısaltılmış bir broşür uyarlamasıdır.

Anti-Dühring ve “Sosyalizm”e kıyasla, Doğanın Diyalektiği Engels’in “daha derinlikli olan çalışmasıdır”.[8] Sadece Anti-Dühring ve “Sosyalizm” değil, aynı zamanda da Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesi’nin Çıkışı yazısı da yine Doğanın Diyalektiği çerçevesinde üretilen fikirlere uzanır. Anti-Dühring, “Sosyalizm” ve “Feuerbach” gibi çalışmalar Alman sınıf örgütlerinde dile getirilen bazı teorik ihtiyaçlara doğrudan cevap verebilmek için hazırlanmış ve Engels bu konularda birkaç irili ufaklı yazı kaleme alması için şahsen teşvik edilmiştir.

Wilhelm Liebknecht, Eugen Dühring’in, Marx’ın Kapital’ine yönelik yürüttüğü eleştiri kampanyasına bir cevap yazılması gerektiğini hem Engels’e hem de Marx’a defalarca bildirir. Dühring’in sığ yaklaşımları ve teoriyi kavrayış darlığı ilk başlarda Marx ve Engels’e sadece gülünç gelir. Dühring sadece politik ekonomide değil, felsefe ve doğa bilimlerinde de kendisini yeni bir alternatif olarak ortaya çıkarma peşindedir. Marx’ın hem Hegelci felsefi arka planını hem de politik-ekonomik eleştirilerini hedef alan Dühring’e bir cevap kısa süre içerisinde kaçınılmaz olacaktır. Anti-Dühring’in önsözünde çalışmanın kaleme alınmasına vesile olan koşulları Engels yalın bir şekilde aktarır:

Bu çalışma “herhangi bir ‘iç dürtü’nün ürünü değildir. Tersine. … Bay Dühring, sosyalizmin yandaşı ve aynı zamanda düzelticisi olarak birdenbire yüzyılına meydan okuduğu zaman, Almanya’daki dostlar, o sıralarda sosyal-demokrat parti merkez organı olan Volksstaat’ta bu yeni sosyalist teorinin eleştirici incelemesini yapmam için beni birçok kez zorladılar. Onlar, bu işin, eğer henüz çok genç olan ve kesin olarak daha kısa bir süre önce birleşmiş bulunan partide, tarikatçılık anlayışına yeni bölünme ve karışıklık çıkarma fırsatları verilmek istenmiyorsa, mutlaka gerekli olduğunu düşünüyorlardı… Gene de öbür işleri bir yana bırakarak bu ekşi elmayı ısırmaya karar vermem için bana bir yıl gerekti. Bu ekşi elma, gerçekte, bir kez ısırdıktan sonra tamamen yutulması gereken elmalardandı. Ve sadece çok ekşi değil, çok iriydi de. Yeni sosyalist teori, yeni bir felsefi sistemin son pratik meyvesi olarak ortaya çıkıyordu. Öyleyse, bu teoriyi, bu sistem bütünü içinde incelemek ve sonra sistemin kendisini incelemek gerekiyordu.[9]

Engels’in bu alıntıda bahsettiği ‘öbür işleri’ne aşağıda değineceğiz. Ondan önce kısaca Engels’i Feuerbach çalışmasına yönelten unsurları hatırlayalım. 1885/86 yıllarında Die Neue Zeit gazetesi editörleri Engels’ten Feuerbach’ın tarihsel materyalizmin gelişiminde oynadığı rol konusunda bir yazı yazmasını rica ederler. Bu, Engels için gerçekten de yerinde bir beklentiyi dile getirmektedir.

Hegel’le olan ilişiğimizi çeşitli yerlerde açıkladık. Ama bunu hiçbir yerde sistemli bir şekilde yapmadık. Ve Hegelci felsefeyle bizim kendi görüşümüz arasında birçok bakımdan mutavassıt bir halka olan Feuerbach’a daha hiçbir yerde temas etmedik… Hegel felsefesiyle olan ilişiğimizi, bu felsefeden nasıl sıyrılıp ayrıldığımızı muhtasar ve sistemli bir şekilde açıklamak bana gitgide daha gerekli göründü. Üstelik, gençliğimizin fırtınalı devrinde, Hegel’den sonra gelen bütün filozoflar içinde bizi en çok etkileyen Feuerbach’a karşı duyduğum minnettarlık bana henüz ödenmemiş bir şeref borcu gibi geldi. Bunun içindir ki… bu kitabı tenkid etmemi, Neue Zeit dergisinin yazı işleri kurulu teklif edince bu işi yapmayı seve seve kabul ettim.[10]

Bu ve benzeri paragraflarda Engels kendisine problem edindiği konuların hangi vesilelerle yazıya döküldüğünü anlatır. Anti-Dühring, “Sosyalizm” ve “Feuerbach”tan farklı olarak, Doğanın Diyalektiği’nde benzeri bir ifadelere rastlayamayız. Ama bu çalışmanın ağırlıklı olarak hangi meseleye eğildiğini Engels şu şekilde açıklar: “Burada diyalektiğin el kitabını yazacak değiliz; yalnızca diyalektik yasaların doğanın gelişmesinin gerçek yasaları olduğunu, bu yüzden teorik doğabilimi için de geçerli bulunduğunu göstermek istiyoruz.[11] Anti-Dühring’de olduğu gibi, burada da Engels, diyalektiğin Alman idealist felsefesinden kurtarılmasının ve doğanın tarihsel materyalist kavranışına kazandırılmasının elzem olduğunun altını çizer.[12]

MARX-ENGELS İLİŞKİSİ

Yaklaşık 40 yıl süren dostluk ve yoldaşlıkları sırasında, Engels ve Marx 12 uzun, 30 kısa ve en azından 60 makale olmak üzere toplamda yaklaşık 100 civarında metni birlikte kaleme almışlardır. Bu ortak çalışmaların en bilinenleri Kutsal Aile, Alman İdeolojisi ve Komünist Manifesto’dur. Birlikte savundukları siyasi görüşler ve felsefi vizyon Fransa’daki Adalet İçin Birlik, Belçika’daki Komünist Birlik, İngiltere’deki Birinci Enternasyonal ve Almanya’daki Sosyal Demokrat Parti oluşumunda mayalanmış ve perçinleşmiştir. Engels bir keresinde Marx için şöyle demiştir: “Marx’ın Enternasyonal’deki faaliyetini tasvir etmek tüm federasyonun tarihini yazmak demektir ki bu, tüm Avrupalı işçilerin hafızasında her daim yaşamaya devam etmektedir.[13] Bu mücadele ortamında yoğrulan yoldaşlık etiğini Marx şu sözlerle betimler: “şahsi çıkarları kollamak veya gizli kapaklı amaçlar doğrultusunda şahsi nüfuzu kötüye kullanmak” siyasi faaliyetlerde söz konusu bile olamaz.[14]Kişisel fedakarlık konusunda en az herkes kadar ben de varım yoğum ne varsa ortaya koydum; ama sınıf için, bireyler için değil… Biz bir partiye bağlıyız.[15] Lenin’in tabiriyle, sadece “Marksizmin ezeli bir düşmanı… Engels’i naif dogmatik materyalizmle suçlayarak Marx’ı ona düşman edebilir” ve felsefi fikirleri kullanarak “Engels’e karşı doğrudan bir kampanya yürütebilir.[16] Engels’in görüşleri “Marx’ın materyalist felsefesiyle… tam bir uyum içindedir”.[17]

Engels konusunda üretilen safsataları çürütmek kolay. Marx’ın Engels’e 1864’te yaptığı iltifat hatırlansın. Engels’in felsefe ve doğa bilimlerindeki bilgisine gönderme yaparken Marx şöyle demekteydi: “her zaman senin ayak izlerini takip ediyorum.[18] Neredeyse günlük mektuplaşmalarında ve yüz yüze görüşmelerinde siyaset, tarih, din ve coğrafya yanında felsefe ve doğa bilimleri konularında da Marx ve Engels fikir alışverişinde bulunmuşlar ve birbirlerine destekleyici tavsiyelerde bulunmuşlardır. Örneğin Kapital’in birinci cildi (Eylül 1867) basılmadan kısa süre önce Engels, Marx’ın dikkatini Alman kimyacı August Wilhelm von Hofmann’ın bir çalışmasına çeker ve Hofmann’ın “maddenin en ufak tanecikleri olarak moleküllerin kendi başlarına var olabildiklerini” ortaya koyduğunu söyler. Hofmann’ın molekül kavramı sonsuz bölünme dizgesinde “son derece rasyonel bir kategori, Hegel’in tabiriyle bir ‘düğüm noktası’”dır, çünkü Hofmann molekülü sonsuz bir doğal devinim zinciri ve niteliksel dönüşüm sürecinin temel unsuru olarak kavramaktadır.[19] Birkaç gün sonra Marx şunları yazar: “Hofmann hakkında oldukça haklısın. Ayrıca zanaat ustasının kapitaliste dönüşümünün gösterildiği [Kapital, Cilt 1] 3. bölümümün sonunda da orada metinde Hegel’in nicel değişimin nitel olana dönüşme yasasıyla ilgili yaptığı keşfi alıntıladığımı ve bunun tarih ve doğa biliminde muhafaza edildiğini göreceksin.”[20] Gerçekten de Marx Kapital’in Artı-Değerin Oranı ve Kütlesi bölümünün sonunda şöyle yazar: “Hegel’in Mantık’ında keşfetmiş olduğu yasa, doğruluğunu, doğa bilimlerinde olduğu gibi, burada da gösterir: sırf nicel değişiklikler, belli bir noktada, nitel farklılıklara dönüşür.”[21]

Anti-Dühring’in politik ekonomi ile ilgili olan bir kısmını Marx’ın yazdığını ve Doğanın Diyalektiği çalışması için yine Marx’ın antik Yunan filozoflardan alıntılar hazırlayarak Engels’e yardımcı olduğunu buraya not düşelim. Ama bunların yanında Anti-Dühring’i daha geniş kitlelere ulaştırmak için Marx şahsen birçok girişimde bulunur. Örneğin irtibat halinde bulunduğu birisine “henüz elinde bulunmuyorsa sana arkadaşım Engels’in yeni bir yayını olan Herrn Eugen Dühring’in Bilimsel Devrimi’ni yollayacağım; bu, Alman sosyalizmini gerçek anlamda kavrayabilmek için çok mühim” diye yazar.[22] Dühring’in takipçilerinden Johann Most’un Anti-Dühring’de belirtilen fikirleri kavrama konusunda çektiği “kavrayış kıtlığından dolayı kendisine acıdığını” söyler.[23] Wilhelm Liebknecht’e yazdığı bir mektubunda Anti-Dühring’i yazabilmek için Engels’in “büyük bir fedakarlıkta bulunduğunu”, çünkü kendisine verilen bu görevi yerine getirebilmek için “bununla karşılaştırılamaz derecede önemli bir çalışmayı ertelemek zorunda kaldığını” ifade eder.[24] Bu önemli çalışma Doğanın Diyalektiği’dir ve Engels’in bu çalışmasında kaydettiği ilerlemeyi Marx’ın yakından takip ettiği ortadadır. Anti-Dühring’in Marx’ın Kapital’inde ortaya konan tezlerinin bir savunusu olduğu göz önünde bulundurulursa Marx’ın Engels’in çalışmasına sahip çıkmasının arkadaşlık hatırına alınan bir inisiyatiften ziyade siyasi bir sorumluluğun ürünü olduğunu söylemeye gerek kalmaz.

Son olarak şunu belirtelim: Engels’in felsefi ve doğa bilimsel çalışmalarının Marx’ın da hissetiği bir boşluğu doldurmak emelini güttüğü söylenebilir. 1858’te Engels’e yazdığı bir mektubunda Marx kar teorisi üzerine çalışırken “Hegel’in Mantık’ının özellikle meselenin ele alınış yönteminin (bana) çok yararlı olduğunu” gördüğünü belirtir. “Eğer böyle bir çalışmanın hazırlanması için yine uygun zaman olursa, Hegel’in sadece keşfettiği değil, aynı zamanda bulandırdığı, yöntemin rasyonel çehresini genel okura anlaşılır kılan 2-3 yaprak yazmayı çok istiyorum.[25] On sene sonra Josef Dietzgen’le de aynı arzusunu paylaşacaktır: “Sırtımdaki politik ekonomi yükünü attığım zaman bir ‘Diyalektik’ yazacağım.[26] Marx’ın ölümünün ardından Engels’in aradığı ilk elyazması Marx’ın bu sözünü ettiği ‘diyalektik’tir. Engels kısa süre sonra fark edecektir ki, Marx asla bu çalışmayı kaleme alma fırsatını bulamamıştır.[27]

SİYASİ KURAM

Engels’e göre devrimci kuram, “bilinçsiz eğilimleri az veya çok somut bilinçli planlara” dönüştürme amacı güder.[28]Komünizm, bir teori olduğu ölçüde, bu mücadelede proletaryanın pozisyonunun teorik ifadesi ve proletaryanın özgürleşmesinin yolunu açan koşulların teorik özetidir.[29]Komünistlerin kuramsal ifadeleri… mevcut bir sınıf mücadelesinin, gözler önünde cereyan eden bir tarihsel hareketin somut ifadeleridir.[30]Gerçek hayat tecrübesi ve onlara uygulanan siyasi baskılar -isteseler de, istemeseler de- işçileri politikayla ilgilenmeye zorlar.[31] Teorinin işlevi “proleter hareketin koşullarını, gidişini ve genel sonuçlarını” kuramsal olarak açıklığa kazandırma faaliyetidir.[32]Komünistler olarak bizim görevimiz” bu teoriyi “bilimsel olarak ispatlamaktır.[33] Kitlelere ulaşır ulaşmaz, “teori, maddi bir güç haline gelir.[34]

Proletaryanın “kendi sınıfsal durumunun bilincine varması için… eski toplumun tüm eğitsel unsurlarını” emip sindirmesi ve böylece “komünist bir devrimin gelişim çizgilerinin teorik hatlarını kavraması” gerekmektedir.[35] Bu ‘eğitsel unsurlar’ öncelikli olarak “işçilere devrim konusunda eğitici bilinç kazandıran siyasi faaliyet” içinde ortaya çıkar ki, “bu olmadan işçiler [siyasi rakipleri tarafından] kolayca sepetlenirler.[36] Sözgelimi grevler “emekçilerin kendilerini büyük mücadele için hazırladıkları bir askeri okul” işlevini görür.[37]

Teori ve pratik arasındaki uyum, dayanağını henüz değerlendirme aşamasında olan muhtemel eylem planları ile hedeflenen amaçların gerçekleştirilebilmesi arasındaki iç tutarlılık ve mantıksal doğrulukta bulur. Yargılama, değerlendirme ve öngörme gibi rasyonel yetiler pratik faaliyette bir sınavdan geçer. Bu sınavı başarıyla tamamlayabilmek için teorik düşünce, barındırdığı bilgiyi rasyonel bir şekilde düzenleme, geçmiş ve güncel deneyimleri bir teorik bütüne entegre edebilme ve yakın zaman içinde ortaya çıkabilecek muhtemel gelişmeleri öngörebilme kapasitesini belirleyen bilimsel kriterleri gün yüzüne çıkarmak zorundadır. Kısacası teori, sınıfsal çıkarları, bilimsel bilgiyi ve toplumsal tecrübeyi kavramsal bir çerçeveye oturtmak zorundadır ve bunu yapabilmek için kendi teorik faaliyetini -siyasi pratiği kendisine temel alarak- teorik bir akıl süzgecinden geçirmek durumundadır.

Gündelik ve tarihsel mücadelelerden ders çıkarmak, bu dersleri geniş bir perspektifte damıtmak ve daha sonra verilecek olan mücadelelerin arzu edilen sonuçlar doğrultusunda seyrini belirleyebilmek için işçi sınıfı, her tür ilerici eğitsel ve entelektüel unsurlarından da istifade etmek zorundadır. Burada güdülen temel hedef, mevcut sınıf bilincinin çıtasını yükseltmek ve etki alanını genişletmek, sınıf mücadelesinin problemlerini açıklığa kavuşturabilmek, stratejik bir rota çizmek, örgütsel, toplumsal ve siyasal meselelere çözüm önerileri getirmek, burjuva ideologlarının her türlü manipulasyon, çarpıtma ve karalama kampanyası karşısında sınıfın siyasi bilincini korumak ve ileriye taşımak konusunda savunma mekanizmaları geliştirmek şeklinde sıralanabilir.

Alman İdeolojisi’nde şöyle denmektedir: Burjuva sınıf içinde “bir kesim, o sınıfın düşünürleri (o sınıfın kendisi hakkında yanılsamalar oluşturmasını başlıca geçim kaynağı haline getiren, o sınıfın kavrayış gücüne sahip aktif ideologları) olarak ortaya çıkarken, diğerleri bu düşünceler ve yanılsamalar karşısında daha edilgen ve kabul eden bir tutum takınır. Çünkü gerçekte onlar bu sınıfın aktif üyeleridir ve kendileri hakkında yanılsamalar ve düşünceler üretmek için daha az zamanları vardır.[38] Burada bahsi geçen hakim sınıf ideologları işçi sınıfının kendi toplumsal varlığını kavrayışını zedelemek için de elinden geleni yapar. Proleter teorisyenden beklenen, sınıf bilincine yönelik tahribatın önünü kesmek ve devrimci mücadelenin olanaklarını genişleterek mücadeleyi daha üst bir seviyeye taşımak konusunda kafa yormasıdır. Marx, Kapital’de hem burjuva teorinin sefaletine hem de teorinin tarihsel olarak değişen sınıfsal işlevine değinir.

Avusturyalı bir burjuva iktisatçısı “geçmişte Alman mirası sayılan parlak teorik kavrayışın Almanya’nın ‘eğitimli’ sınıflarında tümüyle ortadan kaybolduğunu, buna karşın aynı ülkenin işçi sınıfında yeniden canlandığını isabetli bir şekilde açıklamıştı… sınıf mücadelesi hem pratikte hem de teoride, giderek daha açık ve tehdit edici biçimler aldı. Sınıf mücadelesi bilimsel burjuva ekonomisinin ölüm çanını çalıyordu. Şimdi artık şu ya da bu teoremin doğru olup olmadığı değil, fakat sermaye için yararlı mı yoksa zararlı mı, işini kolaylaştırıcı mı yoksa zorlaştırıcı mı, yasalara uygun mu aykırı mı olduğu tartışılıyordu. Çıkar sağlamaya dönük olmayan araştırmaların yerini para karşılığı yapılan seyirlik dövüşler, tarafsız bilimsel incelemelerin yerini özürcülüğün vicdan azabı ve kötü niyeti almıştı.[39]

Burjuva sınıfı içinde yaşanan bu içi çürük kapışma karşısında işçi sınıfının ihtiyaç duyduğu teori ‘tarafsız’ değil, taraflı, yani sınıfsal çıkarları gözeten bir teori olmalıydı. Burjuvanın satılık kalemleri gibi değil, mücadele davasını en ileri safhadan takip eden ve mücadelenin geçmişte, şu an ve gelecekteki muhtemel sorunlarını idrak edebilecek teorisyenlere ihtiyaç vardı. Bu bağlamda Marx’ın da kendi kuramsal çalışmalarını “partimiz için bilimsel bir zafer elde etme umuduyla” yürüttüğünü söylemesi şaşırtıcı değildir.[40]

FELSEFİ TEORİ

Felsefe sistematik olarak birbirine kenetli, farklı genelleme ve soyutluk derecelerine göre değişkenlik gösteren bir dizi önermeden ibarettir. Felsefenin kendisine mesele edindiği konu daha genel ve soyut önermeleri daha az genel ve soyut önermelere tutarlı bir şekilde bağlayabilmektir. Eğer toplumsal teorinin esas görevi toplumsal hadiseleri tasvir etme, açıklama ve öngörme ise, bu teorik faaliyetin hem kendi içinde tutarlı hem de birbirlerine kenetli olarak pratik meselelerin beklentilerine cevap verme kapasitesini felsefe bir sınavdan geçirir. Diğer bir değişle felsefe, teoriyi şekillendiren ve işleyişini yönlendiren rasyonel kriterleri sorgular. Teorinin kendisini pratikle ilişkilendirme biçimini bilimsel bir sorgu süzgecinden geçiren felsefedir. Şunu akılda tutmakta fayda var: her kim gündelik hadiselere ve kendi pratik faaliyetlerine yönelik bakış ve düşünme tarzını sorguluyorsa spontane bir şekilde ‘felsefe’ yapıyor demektir. ‘Felsefecinin’ yaptığı işin ayırt edici özelliği düşünme ediminin daha sistematik bir şekilde gerçekleştirilmesinde yatar. Marx, felsefi düşüncenin pratik yaşamla olan organik bağını birçok kez dile getirmiştir. “Hakiki teori berrak olmak ve somut koşullar ve varolan ilişkiler içinde geliştirilmek zorundadır.”[41]Biz dünyanın karşısına doktriner bir tazda, yeni bir prensiple çıkmayız: hakikat işte burada, bunun karşısında diz çök![42] Felsefi prensipler, insanların kendi pratik faaliyetlerini düşüncede yeniden üretirken bilincinde olmayarak varsaydıkları ilkeleri bilince taşır, bunları aklın eleğinden geçirir ve -eğer gerekiyorsa- revize eder. Kullandığımız temel kavramların (doğa, toplum, bilinç, tarih, siyaset, varlık, dünya vs.) içinde bulunduğumuz dünyayı kavrayışımız açısından tutarlılığından emin olma ihtiyacına felsefe cevap verir. Bu felsefeye Marksist yazında verilen isim diyalektik ve tarihsel materyalizmdir.

Engels’in bu alandaki katkısı, Marksist dünya görüşünün kavramsal çerçevesini zenginleştirerek genişletme konusunda çığır açıcı çalışmalar kaleme almasında yatmaktadır. “Alman proletarya partisinin tüm kuramsal gövdesi esas olarak tarihin materyalist anlayışı temelinde politik ekonomi çalışmalarından türetilmiştir.[43] Bu anlayışın temel varsayımı “maddi yaşamın üretim tarzının toplumsal, politik ve entelektüel yaşam süreçlerini bir bütün olarak belirlediği” tezini savunur.[44]Her şeyin ve her şeydeki geçici karakteri ortaya çıkaran” ve “kesintisiz oluşum ve geçip gitme süreçlerini” dile getiren teorik disipline “diyalektik felsefe” denir.[45]

Toplumsal ve doğal gerçekliğin bu akış halinde olma durumuna uygun ve bu süreçselliği kavrayabilme yetisine sahip bir felsefi sistem, kullandığı kavramlara ve içinde hareket ettiği kavramsal çerçeveye de benzer bir akışkanlık ve süreçsellik katmak zorundadır. Ne de olsa kavramların “diyalektik oluşum süreci … gerçek hareketin fikirsel bir ifadesidir.[46]Diyalektik felsefenin karşısında kesin, mutlak, kutsal diye bir şey yoktur… Şüphesiz, diyalektik felsefenin muhafazakâr bir yanı da vardır. Bilginin ve toplumun belirli gelişme safhalarının gerçekliğini, devirleri ve şartları içinde doğru ve haklı bulur. Ama yalnız kendi devirleri ve şartları için. Bu görüş tarzının muhafazakârlığı izafidir, devrimci karakteri mutlaktır; zaten onun değer verdiği tek mutlak budur.[47]

İlham kaynağını ağırlıklı olarak Hegelci felsefenin oluşturduğu bu dünya görüşünün Hegel’in idealizmine de söyleyecek iki çift lafı vardır. Gerçekliğe içkin süreçsellik, Hegel’e göre kendi başına var olduğu varsayılan bir ‘Tin’in (Geist) yansımasıdır. Tinin diyalektik hareketi Hegel’in teolojik dini felsefi düşünceye uyarlama girişiminin bir ürünüdür. Maddi dünyanın şekillenmesinde maddi olmayan bir gücün (Tin) hüküm sürdüğü fikri materyalist dünya görüşüyle uyuşmaz. Maddi dünyayı anlamak ve değiştirmek, yine bu dünyaya içkin ilişkisel mekanizmaları kavrayarak hakim olmaktan geçer. Kapitalist toplumun iç dinamiklerini anlamak ve değiştirebilmek için bu toplumu oluşturan üretim mekanizmaları, güçleri, ilişkileri ve tarihsel formasyonuna hakim olmak gerekir. Verili toplumsal koşulların yukarıda bir yerde kendi başına duran ‘Tin’ tarafından şekillendirildiğini varsaymak, en hafif tabirle bilim dışıdır. Marx ve Engels’in kuramsal çalışmalarının büyük bir kısmının insanların kendi içinde yaşadıkları dünyayı kavrayış biçimlerinin maddi toplumsal bir temel üzerine kurulu olduğunu ortaya koymaya adandığını biliyoruz. Ama özellikle Engels’in fazlasıyla farkında olduğu ve Anti-Dühring ve Doğanın Diyalektiği’nde kapatmaya çalıştığı bir açık, 19. yüzyılda henüz ilk yükselişlerini yaşamaya başlayan endüstriyel-teknolojik devrimleri ve doğa bilimlerini, Marksist dünya görüşü açısından nasıl kavranması gerektiğine yönelikti.

Darwinci evrim teorisi, termodinamik fiziğin maddenin hareketine getirdiği çığır açıcı yaklaşımlar, yeni hücre biyolojisi, atom kimyasında yaşanan yeni gelişmeler vs. Engels ve Marx’ın materyalist dünya görüşü konusunda paylaştıkları felsefi vizyonu destekler nitelikteydi. Ama aynı zamanda doğa bilimlerinde kaydedilen ilerlemelerin Marksist felsefenin kavramsal çerçevesini zenginleştireceğini Engels henüz 1870’lerin başında anlamıştı.

SONUÇ

Doğanın Diyalektiği’ndeki fragmanlardan birinde Engels kendi döneminde farklı alanlarda gözlemlediği ve özel olarak teorik doğa bilimlerinde de kimi pozitivistler tarafından dile getirilen bir gizli veya açıktan felsefe düşmanlığına parmak basar: “Doğa bilginleri hangi tutumu benimserlerse benimsesinler, felsefenin egemenliği altındadırlar. Sorun, kötü ve moda olan bir felsefenin mi, yoksa düşünce tarihi ve onun başarıları ile yakınlık kurmuş teorik düşüncenin bir biçiminin mi egemenliği altında olmak istedikleridir.[48] Dühring’e Eski Önsöz. Diyalektik’te şöyle söyler: “Oysa asıl diyalektik, bugünkü doğabilimi için en önemli düşünme biçimidir, çünkü ancak o, doğada ortaya çıkan evrim süreçleri, genel olarak iç bağıntılar ve bir araştırma alanından ötekine geçiş için benzeşimler ve bununla birlikte açıklama yöntemleri verir.[49]

Doğa veya sosyal bilimler gibi sistematik düşünsel uğraşılarda veya gündelik hayata özgü spontane düşünme tarzlarında olsun, insan düşüncesi, düşünme edimi sırasında kullanılan kavramlar sonucu ve bunlar sayesinde organize edilir ve ilerleme kaydeder. Bir olguyu tasvir edebilme, anlama ve açıklama kabiliyetimiz, elimizde bulunan ve kapsamının daimi surette genişletilmesine muhtaç kavramların olanak sağladığı kadardır. Kavramların ortaya çıktığı ve geliştiği kavrama sürecini öz bilinçli bir düşünme edimi haline getirme ve bu düşünce tarzını siyasi kuramla sınırlamak yerine doğa bilimlerine de uygulanabileceğini gösterme çabası, Engels’in diyalektiğe atfettiği önemi az çok özetler. Bu açıdan bakıldığında Marx’ın, Engels’in diyalektiğine karşı çıktığını söylemek -ki bunu zaten Marx-Engels yazışmaları ve Marx’ın kendi yazıları da yalanlar- en hafif tabirle akla uzak.

Engels bir yerde işçi sınıfının temellük etmesi gerektiği felsefi mirasın tüm klasik Alman felsefesini kapsadığını belirtir. Bunun yanına Antik Yunan felsefesini ve Avrupa kıtasına Yunan düşüncesini taşıyan İbn Sina, İbn Biruni ve İbn Rüşd gibi Ortadoğu düşünürlerini de eklemek gerekir. İnsanlık tarihinin ürettiği düşünsel zenginliğin coğrafi olarak bize daha yakın olan mihenk taşlarını bugünün düşünce dünyamızın entegre parçaları haline getirebilmek gibi bir görevin bize düştüğünü söylemeye hacet olmasa gerek. Bunun dışında günümüzde genetik, astrofizik ve hatta yapay zeka alanlarında yürütülen tartışmalarda içinde yaşadığımız gerçekliği kavrama ve Marksist dünya görüşünü zenginleştirme doğrultusunda sormamız gereken birçok soru, keşfetmemiz gereken birçok mesele bulunmaktadır. Engels’in Doğanın Diyalektiği, bu konuda atılmış bir ilk adım, kaleme alınmış bir “ilk taslak” ve yön gösterici bir belge olarak görülebilir.


[1] Norman Levine, The Tragic Deception: Marx Contra Engels. Oxford: Clio Press, 1975, S. 231-233.

[2] Terrell Carver, Marx & Engels. The Intellectual Relationship. Sussex: Harvester Press 1983, S. 152; Terrell Carver, Marx, Engels and Dialectics. Political Studies, 28(3), 1980, S. 360-361.

[3] V. E. Kunina, Frederick Engels: His Life and Works – Documents and Photographs. Moscow: Progress 1987, S. 433.

[4] A.g.e.

[5] Aktaran W. O. Henderson, The Life of Friedrich Engels (Vol. 2). London: Routledge, 2006, S. 589–590.

[6] Kautsky’den aktaran Henderson, a.g.e., S. 590, 599

[7] A.g.e.

[8] Friedrich Engels, Engels to Eduard Bernstein. 26 June 1879. Marx Engels Collected Works (MECW), cilt 45, S. 362.

[9] Engels, Anti-Dühring, İstanbul: Sol Yayınları, 1977, S. 47-48.

[10] Engels, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, İstanbul: Sosyal Yayınları, 1962, S. 5-6.

[11] Engels, Doğanın Diyalektiği, İstanbul, Sol Yayınları, 1979, S. 86.

[12] Engels, Anti-Dühring, S. 54-55.

[13] Friedrich Engels, Karl Marx. MECW, cilt 24, S. 190.

[14] Karl Marx, Marx to Engels. 2 April 1866. MECW, cilt 42, S. 253.

[15] Karl Marx, Meeting of the Central Authority [Stenography]. September 15, 1850. MECW, cilt 10, S. 628.

[16] V. I. Lenin, Materialism and Empirio-Criticism. Critical Comments on a Reactionary Philosophy. Lenin Collected Works (cilt 14). Moscow: Progress, 1977, S. 98, 99.

[17] V. I. Lenin, Karl Marx. A Brief Biographical Sketch with an Exposition of Marxism. Lenin Collected Works (cilt 21, pp. 43–91). Moscow: Progress, 1974, S. 51.

[18] Karl Marx, “Marx to Engels, 4 July 1864”, MECW, cilt 41, S. 546.

[19] Frederick Engels, “Engels to Marx, 16 June 1867”. MECW, cilt 42, S. 382.

[20] Karl Marx, “Marx to Engels, 22 June 1867”, MECW, cilt 42, S. 385.

[21] Marx, Kapital Cilt 1 (İstanbul: Yordam, 2010), 299; Marx, Kapital Cilt 1 (Ankara: Sol, 2011), 299.

[22] Karl Marx, Marx to Moritz Kaufmann. 3 October 1878. MECW, cilt 45, S. 333-334.

[23] Karl Marx, Marx to Wilhelm Bracke. 11 April 1877. MECW, cilt 45, S. 218.

[24] Karl Marx, Marx an Wilhelm Liebknecht. 7. Oktober 1876. MECW, cilt 34, S. 209.

[25] Karl Marx, Marx to Engels. 16 January 1858, MECW, cilt 40, S. 249.

[26] Karl Marx, Marx to Joseph Dietzgen. 9 May 1868, MECW, cilt 43, S. 31.

[27] Frederick Engels, Engels to Pyotr Lavrov. 2 April 1883, MECW, cilt, 47, S. 3.

[28] Friedrich Engels, Engels an Bernstein. 1. Januar 1884. Marx-Engels-Werke (MEW), cilt 36, S. 79.

[29] Frederick Engels, Communists and Karl Heinzen 1976a, MECW, cilt 10, S. 303-304.

[30] Marx ve Engels, Komünist Parti Manifestosu, İstanbul: Evrensel Basım Yayın, 2014, S. 46.

[31] Frederick Engels, [On the Political Action of the Working Class] [Handwritten Text of the Speech Delivered at the Conference Session on September 21, 1871]. MECW, cilt 22, S. 417.

[32] Marx ve Engels, Komünist Parti Manifestosu, S. 45.

[33] Frederick Engels, On the History of the Communist League. MECW, cilt 26, S. 318.

[34] Karl Marx, Contribution to Critique of Hegel’s Philosophy of Law. Introduction. MECW, cilt 3, S. 182.

[35] Marx ve Engels, Ansprache der Kölner Zentralbehörde an den Bund. MEW, cilt 7, S. 563.

[36] Engels [On the Political Action of the Working Class], S. 417.

[37] Frederick Engels, The Condition of the Working-Class in England, MECW, cilt 4, S. 512.

[38] Marx ve Engels, Alman İdeolojisi, İstanbul: Evrensel Basım Yayın, 2013, S. 53.

[39] Marx, Kapital. Cilt 1, İstanbul: Yordam, S. 23, 24-25.

[40] Karl Marx, Marx to Joseph Weydemeyer. 1 February 1859, MECW, cilt 41, S. 377.

[41] Karl Marx, Marx an Dagobert Oppenheim. Mitte August – zweite Hälfte September 1842. Marx-Engels-Gesamtausgabe (MEGA2), cilt III/1, S. 31.

[42] Karl Marx, Marx an Arnold Ruge. September 1843. Marx-Engels-Gesamtausgabe (MEGA2), cilt III/1, S. 56.

[43] Friedrich Engels, Karl Marx: Zur Kritik der Politischen Ökonomie (Rezension). MEW, cilt 13, S. 469.

[44] Karl Marx, Zur Kritik der Politischen Ökonomie, MEW, cilt 13, S. 8-9.

[45] Friedrich Engels Ludwig Feuerbach und der Ausgang der klassischen deutschen Philosophie, MEW, cilt 21, S. 267.

[46] Karl Marx, Grundrisse der Kritik der politischen Ökonomie, MEW, cilt 42, S. 231.

[47] Engels, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, S. 9-10.

[48] Engels, Doğanın Diyalektiği, S. 266.

[49] A.g.e., s. 63.

[50] Karl Marx, Marx to Engels. 2 April 1866. MECW, cilt 42, S. 253.