Arif Koşar
Temmuz 2018’de 250 milyar dolar değerindeki Çin malına gümrük vergisi koymasının ardından ABD yönetimi, Mayıs 2019’da Çin cep telefonu ve telekomünikasyon tekeli Huawei’yi “ulusal güvenlik tehdidi” olarak tanımladı. ABD Sanayi ve Güvenlik Dairesi “Entity List” adını verdiği kara listeye Huawei ve 70 ortağını ekledi. Böylece ABD’li teknoloji tedarikçilerinin hükümet onayı olmadan Huawei’ye ürün satışı yasaklandı.
Bu kararın hemen ardından Amerikan yazılım tekeli Google, cep telefonlarında işletim sistemi olarak kullanılan bazı Android hizmetlerinin Huawei telefonlarında kullanılmasını engelledi.[1] Google’ın ardından Intel, Broadcom, Qualcomm ve Xilinx gibi çip üreticisi Amerikan şirketleri de Huawei’ye girdi sağlamayacaklarını açıkladı.[2]
Karar bir gün öncesinde Başkan Donald Trump’ın tarafından imzalanan Ulusal Acil Durum Emrine dayanıyor. Bu emirle ABD’nin teknolojik altyapısı ve ağ güvenliğinin korunması gerekçesiyle “ulusal güvenliği tehdit eden” telekomünikasyon ekipmanı kullanımı yasaklandı. Kararda şirket ya da ülke ismi telaffuz edilmese de hedefin Çin ve dünyanın en büyük telekomünikasyon altyapı sağlayıcısı Huawei olduğu tahmin ediliyordu.
ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross kararın ardından yaptığı açıklamada, Başkan Trump’ın “Amerikan teknolojisinin yabancı şirketler tarafından ABD’nin ulusal güvenliğini veya dış politika çıkarlarını potansiyel olarak baltalayacak şekilde kullanılmasını önleme” kararını desteklediğini söyledi.[3] Güvenlik açığının nedeni ise ABD’de de faaliyet sürdüren Huawei idi.[4] Ticaret Bakanlığı’na göre Huawei İran’la ilişkileri dolayısıyla “ABD’nin ulusal güvenliğine veya dış politika çıkarlarına aykırı faaliyetlerde bulunuyor”du.[5]
ABD yönetiminin Huawei yasağı, Temmuz 2018’den beri açık bir biçimde devam eden ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşının bir parçasıydı. Bu savaşta yüzlerce milyar dolarlık Çin ve ABD ürününe ek gümrük tarifesi getirildi. “Uluslararası karşılıklı üstünlük” ve “serbest ticaret”in herkese fayda sağladığı biçimindeki, yıllardır akademide ve dış ticarette dilden düşmeyen liberal dogmalar uygulamada rafa kaldırıldı.
ABD, Çin’le dış ticaretinde verdiği olağanüstü açık ve özellikle yüksek teknolojili ürünlerde ticaret üstünlüğünün giderek Çinli şirketlere kayması nedeniyle Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) temel prensiplerini hiçe sayan saldırgan bir politika izledi. Yaklaşık bir yıllık süre içerisinde ABD ve Çin arasında toplam 360 milyar dolarlık ürüne gümrük vergisi getirildi. Daha fazlası masada. Bu süre içerisinde ABD ve Çin heyetleri, ayrıca Trump ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping arasında 10’dan fazla görüşme yapıldı. Ancak çatışma durmak bir yana şiddetlendi.
Trump 25 Eylül 2018’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “Küreselleşme ideolojisini reddediyoruz ve yurtseverlik öğretisini benimsiyoruz” derken bu savaşın işaretlerini açıkça vermişti.[6] Trump ve ABD devletinin özellikle son dönemdeki temel tezi, küreselleşme ile kurulan düzenden ABD’nin zarar gördüğünü, Çin ve Almanya gibi ülkelerin haksız rekabetle avantaj sağladığıdır. Bu Obama döneminde de dile getirilen ve ABD’nin 2000’li yıllardan itibaren ifade ettiği “yükü paylaşma”[7] talebinin daha ileri bir versiyonudur.[8]
İleri sürülen iddianın aksine sermaye ve metaların küresel düzeyde hareketinin önündeki engellerin kalkması, emekçilerin yararına olan her türlü devlet yatırımı ve düzenlemesinin lağvedilmesi anlamında neoliberal “küreselleşme”, ABD’nin zarar görmek bir yana bizzat zorladığı ve sürükleyicisi olduğu bir kapitalist yeniden yapılanmaydı. Ancak, 2000’li yıllardan itibaren Çin’in imalat sektörü ve giderek gelişmiş teknoloji alanındaki hızlı ilerleyişi, Almanya’nın teknolojik atılımı ve artan gücü, yeniden toparlanan Rusya, merkezinde Almanya ve Fransa’nın olduğu AB’nin giderek ABD’den bağımsız ve hatta karşıt bir konum almaya başlaması yine aynı neoliberal “küreselleşme” zemininde gerçekleşti. Süreç ABD’nin liderliğinde işlemiş olsa da eşitsiz gelişme emperyalist devletler arasındaki ekonomik ve siyasal yeni çatışmaları körükledi.
Dolayısıyla ABD’de Trump liderliğinin misyonu, ABD’nin devam eden -ama göreli olarak zayıflayan- ekonomik üstünlüğüne, dış ticaretin ABD ekonomisinde diğer ülkelere nazaran daha küçük bir yer tutmasının sağladığı avantaja[9] dayanarak gümrük vergileri ile Çin ve belli başlı rakiplerinin hızlı büyümesini engellemek ya da yavaşlatmaktır. Elbette, bu politikanın ABD ekonomisi üzerinde de etkileri olacaktır. Ancak Çin’in 2000 sonrasındaki olağanüstü büyümesi ve son dönemde yüksek teknoloji alanında da en üst kategoriye girmek üzere yoğun yatırımları ABD’nin dünya liderliği için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Gümrük tarifeleri, Çinli teknoloji şirketlerinin faaliyetlerinin yasaklanması ve diğer yaptırımlarla Çin’i engelleme ve ABD’li tekelleri agresif bir biçimde koruma çabası, Trump’ın misyonuna açıklık kazandırıyor. Sanayi işlerinin düşük ücretli ülkelere kayması, artan gelir eşitsizliği ve kötü çalışma koşulları gibi ekonomik sorunların nedeninin ABD’nin “haksız ticarete maruz kalması” ve uluslararası arenada zayıflaması olduğu biçimindeki iddia milliyetçi kesimlerde kabul gördü ve milliyetçi refleksleri güçlendirdi. ABD, kendince ticari kayıplarını gidermeye yönelik bir stratejiye yöneldi. Trump’ın “Önce Amerika” sloganı tam da bu dönüşümü anlatıyordu.[10]
Bu ticaret savaşının ardında aynı zamanda bir teknoloji savaşı da sürüyor. Çünkü ABD’nin Çin’den talebi sadece daha fazla mal ithal edip ABD’nin ticari açığının düşürülmesiyle sınırlı değil. Çin’in bu yöndeki tekliflerini ABD yeterli bulmadı ve yüksek teknolojili sektörlere yönelik stratejik planlarından vazgeçmesini talep etti. Dolayısıyla ticaret savaşları, ABD’nin -ve tekellerinin- ekonomik çıkarlarına dayalı olarak sürdürülen teknoloji savaşlarıyla birlikte ilerliyor.[11]
Guardian editörü Martin Farrer’in de dikkat çektiği gibi, Huawei çatışmasıyla ortaya çıkan şey, ABD’nin Çin’e karşı etkin bir teknolojik savaş başlatmış olmasıdır. Debby Wu, Henry Hoenig ve Hannah Dormido’nun bloomberg.com’da yayınlanan analizlerine göre, “ABD-Çin ticaret savaşı tam anlamıyla teknoloji üstünlüğü ve beraberinde gelen büyük ticari ve ulusal güvenlik avantajları için bir savaş”tır. Yapay zeka, robotik, özerk araç sektörleri bu savaşın merkezinde yer alıyor. “Çin’in bu alanlarda egemen olma konusundaki cesur planı… Trump yönetiminin canlanmasına yardımcı oldu. ABD Huawei’i kara listeye almasından sonra artan gerilimlerle birlikte, bir teknoloji soğuk savaşının hayali gerçekleşiyor.”[12] Financial Times’a konuşan ABD’li bir uzman ABD’nin önlemlerini, “etkin biçimde bir teknoloji soğuk savaşı başlatma sinyali” olarak değerlendirirken, New York Times süreci bir “dijital demir perde” dönemi olarak nitelendirdi.[13]
Endüstri 4.0 ile ifade edilen dijital teknolojilerin imalat süreçlerine uygulanması hedefinin ekonomiye ve topluma vaatlerinin yoğun bir biçimde tartışıldığı bir dönemde teknolojinin politikadan bağımsız olmadığı/olamayacağı, Huawei gerilimiyle böylece bir kez daha görüldü. Bu sefer sorun Apple-Samsung, Google-Microsoft davalarında olduğu gibi patent ihlali ile sınırlı değildi. ABD açıkça Çin’in yüksek teknolojili ürün piyasasında etkinliğini artırmayı öngören politikalarından ve bunun bir ifadesi olan “Made in China 2025” stratejisinden vazgeçmesini istiyordu.
ABD Başkanı Donald Trump, henüz başkanlık seçim kampanyası sırasında diğer ülkelerin ABD ile ticaretlerinde adil davranmadıklarını belirterek başta Çin olmak üzere ihracatçı ülkeleri hedefe koymuştu. Bunu aşırı sağcı bir söylemle birleştirmiş ve “Çin’in ülkemize tecavüz etmesine izin veremeyiz ve yaptıkları şey bu. Bu, dünya tarihindeki en büyük hırsızlıktır” demişti.[14]
Grafik-1’den de görülebileceği gibi ABD’nin Çin’e verdiği dış ticaret açığı 1985 yılından itibaren artmaya başladı. Özellikle Çin’in DTÖ’ye girişinin ardından ABD’nin Çin’den yaptığı ithalat büyük bir hızla arttı. ABD’nin Çin’e karşı ticaret açığı 2000 yılında 83.8 milyar dolar iken 2018 yılında 419 milyar dolara çıktı. ABD, Çin’e 120 milyar dolar değerinde ihracat gerçekleştirirken Çin’den 539 milyar dolar değerinde ithalat yaptı.
Grafik-1: Yıllara göre ABD’nin Çin’e ihracat ve ithalatı

Kaynak: ABD Nüfus Dairesi Verileri
“Küreselleşme”den zarar gördüğünü ileri süren ABD yönetimi, “adil olmayan ticaret” nedeniyle ortaya çıkanticaret açığını azaltmaya yönelik ilk önlemi, henüz doğrudan Çin’in adını anmadan, Şubat 2018’de aldı. Kanada’dan yapılanlar hariç güneş paneli ithalatına yüzde 30 ve çamaşır makinesi ithalatına yüzde 20 oranında gümrük vergisi getirdi.[15]
22 Mart 2018’de ise Trump Çin’e adeta savaş ilan eden bir genelgeye imza attı. Bu genelde, teknoloji hırsızlığı ve zorla teknoloji transferi gibi patent hakkı ihlallerinden dolayı Çin’e karşı DTÖ davası açılması; kilit sektörlerde Çin yatırımlarının sınırlandırılması; havacılık, bilgi ve iletişim teknolojileri ve makine üretimi gibi sektörlerde Çin mallarına gümrük vergisi getirilmesini öngörüyordu. Genelgeden bir gün sonra 23 Mart’ta çelik ithalatında (Arjantin, Avustralya, Brezilya ve Güney Kore hariç) yüzde 25 ve alüminyum ithalatında (Arjantin ve Avustralya hariç) yüzde 10 gümrük vergisi yürürlüğe konuldu. Çin buna karşılık 3 milyar değerindeki 128 Amerikan ürününe (meyve, şarap, çelik boru, domuz eti ve geri dönüştürülmüş alüminyum) yüzde 15 ila 25 oranında gümrük vergisi tarifesi açıkladı. 3 Nisan 2018’de ABD Ticaret Temsilciliği yüzde 25’lik vergiye konu olan 50 milyar dolar değerinde 1334 üründen oluşan bir ön listeyi kamuoyuna açıkladı. Bir gün sonra bu sefer Çin, aynı değerde soya fasulyesi, kimyasal ürünler ve otomobilleri kapsayan 106 ürünü kapsayan ve yüzde 25 gümrük tarifesinin geçerli olacağı karşı bir ön liste hazırladı.
16 Nisan 2018’da ABD Ticaret Bakanlığı, İran’la ilişkileri nedeniyle Çin telekomünikasyon şirketi ZTE’nin ABD yaptırımlarını ihlal ettiği sonucuna vardı. ABD şirketleri, yedi yıl boyunca ZTE ile iş yapmaktan men edildi.[16] Bir gün sonra Çin, ABD’den ithal edilen sorgum için yüzde 178.6 oranında anti-damping vergisi açıkladı. 3-7 Mayıs tarihleri arasında ABD ve Çin, Pekin’de ABD’nin Çin’den ticaret açığını iki yıl içinde 200 milyar dolar azaltmasını talep ettiği müzakerelere başladı, ancak sonuçsuz kaldı.
20 Mayıs’ta Çin’in daha çok ABD malı ithal etmesi konusunda anlaşmaya varılmasıyla ticaret savaşının en azından bir süreliğine askıya alınacağı görüşü hakimdi. Ancak öyle olmadı. 9 gün sonra Beyaz Saray’ın “Başkan Donald J. Trump Çin’in adaletsiz ticaret politikalarıyla mücadele ediyor” başlıklı açıklamasına göre Çin uzun yıllar boyunca, kendi şirketlerini destekleyen ve birçok ABD firmasının rekabet etmesini imkansız kılan damping, ayrımcı engeller, zorunlu teknoloji transferi, aşırı kapasitede sürüm ve endüstriyel sübvansiyonlar dahil olmak üzere haksız ticaret uygulamalarını yaşama geçirmişti. Açıklamada, Çin’in yüksek teknolojili üretime geçişi öngören “Made in China 2025” planı açıkça hedefe konuluyor, planın haksız rekabet ve ticaret uygulamalarına neden olarak ABD ve dünyadaki diğer şirketlere zarar verdiği ifade ediliyordu.[17]
Ticaret savaşlarının resmi başlangıcı sayılan önlemler ise bu açıklamanın ardından 15 Haziran 2018’de kamuoyuna ilan edildi ve 6 Temmuz’da yürürlüğe konuldu. Buna göre ABD 34 milyar dolar değerinde 818 Çin ürününe yüzde 25 oranında gümrük tarifesi uygulamaya başladı. Aynı tarihte Çin, yine 34 milyar dolar değerinde otomobil, tarım ve su ürünlerini kapsayan 545 ABD ürününe yüzde 25 oranında gümrük tarifesi getirdi.[18]
Bu kapsamlı tarifelerden yaklaşık bir buçuk ay sonra, 23 Ağustos 2018’de, ticaret savaşının ikinci büyük raundu yaşandı. ABD, Çin menşeli 16 milyar dolar değerinde 279 ürün için yüzde 25 tarife uyguladı. Hedeflenen ürünler arasında yarı iletkenler, kimyasal ürünler, plastikler, motosiklet ve elektrikli scooterlar bulunuyordu. Çin ise kömür, bakır hurdası, yakıt, otobüs ve tıbbi malzeme gibi ürünlerin dahil olduğu ABD menşeli 16 milyar dolar değerinde 333 ürün için yüzde 25 gümrük tarifesini yürürlüğe koydu.[19]
17 Eylül 2018’de Trump, 200 milyar dolarlık Çin malı üzerine başlangıçta yüzde 10 olan, 1 Ocak 2019 itibarıyla yüzde 25’e yükselecek gümrük vergi tarifelerini ilan etti.[20] Misilleme olarak Çin bir gün sonra 60 milyar dolarlık ABD ihraç ürününe ilişkin yeni tarifeleri açıkladı ve ticari görüşmeleri iptal etti. Kasım sonlarında Buenos Aires’teki G20 zirvesinde buluşan ABD Başkanı Trump ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 1 Mart 2019 tarihine kadar (90 gün boyunca) yeni tarifeler koymaktan kaçınan bir çözüm üzerinde geçici bir ateşkes kararı verdi.[21]
Şubat 2019’da önce Pekin’de daha sonra Trump’ın katılımıyla Washington’da görüşmeler yapıldı. Bu görüşmeler sonucunda bir anlaşmaya varılacağı düşünülüyordu ki, 5 Mayıs 2019’da işler tersine döndü: Trump, Çin’in daha önce üzerinde anlaşmaya varılan noktaları yeniden müzakere etmeye çalıştığından şikayet etti ve ABD’nin 200 milyar dolar değerinde Çin ürününe uygulanan gümrük tarifelerini yüzde 10’dan 25’e çıkacağını, bunun 10 Mayıs Cuma günü yürürlüğe gireceğini ve diğer tüm Çin ürünleri için yeni tarifeler hazırlandığını duyurdu. 13 Mayıs 2019’da Çin, 60 milyar dolar tutarındaki Amerikan ihraç malı üzerindeki yüzde 10’luk gümrük tarifesinin yüzde 25’e çıkarılacağını açıklayarak misillemede bulundu. Karar 1 Haziran 2019’da yürürlüğe girdi.[22]
16 Mayıs 2019’da ABD Ticaret Bakanlığı, Huawei ve iştiraklerinin, ABD’de iş yapmasının yasaklayan ve ABD şirketlerinin Huawei’e satış yapmalarını hükümet iznine bağlayan kara listeye alındığı duyurdu. Buna karşılık Çin 31 Mayıs 2019’da kendi “güvenilmez varlık” listesini oluşturacağını, bu listede piyasa kurallarına uymayan, sözleşmeleri ihlal eden, ticari olmayan nedenlerle tedariği kesen ve Çinli şirketlerin meşru çıkarlarına ciddi şekilde zarar veren yabancı işletmeler, kuruluşlar ve bireylerin yer alacağını açıkladı.[23]
ABD, şu ana kadar toplamda 250 milyar doları değerinde Çin ürününe gümrük tarifesi koydu ve 325 milyar dolar değerindeki ürün için tehditte bulundu.[24] Çin buna karşılık 110 milyar dolar değerindeki ABD ihraç malı için ek gümrük vergisi uygulamaya koydu. Ayrıca ülkesinde faaliyet gösteren ABD’li işletmeleri etkileyecek niteliksel önlemler alma tehdidini sürdürüyor. ABD’nin Çin’den ithalatının 2018 yılında 539 milyar dolar değerinde olduğu göz önünde bulundurulduğunda ABD’nin almış olduğu ve almakla tehdit ettiği önlemler tüm Çin mallarına gümrük vergisi getirilmesi anlamına geliyor. Büyüklüğü ve genelliği, ticaret savaşının içinde yer alan ve onunla birlikte devam eden başka bir şeyi, ABD’nin yüksek teknolojiye sahip olma ve bu konudaki liderliğini/tekelini Çin’den koruma mücadelesini bir ölçüde gizliyor. Oysa savaşın can alıcı kısımlarından birisi bu. En görünür olduğu olay ise Huawei gerilimi.
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, 2018 Kasım ayında, birçok kişi tarafından ABD ile Çin arasında yeni bir Soğuk Savaş olarak adlandırılan bir duyuru yaptı. Pence, Çin’in, “robot bilimi, biyoteknoloji ve yapay zeka dahil olmak üzere dünyanın en gelişmiş sektörlerine” girme çabalarından vazgeçmesini talep etti. Pence, bu sektörleri, “21. yüzyıl ekonomisinin hakim tepeleri” olarak tanımladı. O zamandan beri, ABD ve Çin temsilcileri, ticaret savaşının şiddetlenmesini durdurmak üzere olası bir anlaşma için yoğun görüşmeler yürüttü. Ancak Çinli temsilciler ABD’nin Çin’in yüksek teknoloji üretimi sektörünü etkin biçimde ortadan kaldırmasını talep ettiği anlayınca görüşmeler başarısızlığa uğradı. China Daily konu üzerine şu yorumda bulundu: “ABD hükümeti, Huawei’e yönelik muamelesiyle, diğer ülkelerle uğraşırkenki tüm çirkinliğini açığa vurdu: dünyanın tek süper gücü olarak, herhangi bir kurala saygı göstermeden zorbalık etmesini, kibrini ve ticaret ortaklarının itibarına saygısızlığını, dünyanın geri kalanını küçümseyen yaklaşımını ve apaçık bencilliğini ve daha geniş bir topluluğun üyesi olmayı kabul etmeye isteksizliğini.”[25]
ABD ile Çin arasında büyüyen çatışma, ABD’nin, Çinli şirketlerin önceden kendisinin ve Almanya, Japonya gibi ülkelerin hakim olduğu yüksek değerli üretim alanına girmesini engelleme çabalarına odaklanıyor. 2018 yılında, Trump yönetimi, robot bilimi, havacılık ve yüksek teknoloji üretimi gibi alanlarda eğitim gören ve daha sonra ülkesine geri dönen Çinli yüksek lisans öğrencilerinin vize sürelerini kısaltmıştı. Bir grup kongre üyesi, öğrenci vizelerinin daha da sınırlanması için hala bastırıyor.
Çin, ABD’nin ticaret açığını azaltma talebi karşısında bazı adımlar atmayı kabul etmiş, ancak bu öneriler ABD yönetimi tarafından yeterli bulunmamıştı. Çünkü ABD’nin konu ettiği asıl problem Çin’in “Made in China 2025” programıyla ortaya koyduğu hedeflerdir. ABD’nin başlıca talebi, Çin hükümetinin yüksek teknolojili ekonomi sektörlerinde ABD’ye itaatkar kalmasıdır. Washington’ın 2018 Mayıs ayında yayınladığı görüş belgesinde bu hedefini açıkça dile getirmektedir: “Çin, ‘Made in China 2025’ sanayi planının hedeflediği sektörlerde fazla kapasite yaratılmasına ya da bunun sürdürülmesine katkıda bulunabilen piyasa bozucu devlet yardımları ve başka türde hükümet destekleri sağlamaya son verecektir.”[26]
Bu hedefinin bir parçası olarak ABD Başkanı Trump 14 Mayıs 2019’da Amerikan firmalarının “ABD’ye ulusal güvenlik tehdidi teşkil eden” ülkelerden telekomünikasyon ekipmanları almasını engelleyen başkanlık kararnamesine imza attı. Telekomünikasyon ağını korumak amacıyla “ulusal acil durum” ilanın, kararnamede adı geçmese de öncelikle Çin’i hedef aldığı biliniyordu. Amerikan medyası, Çinli Huawei firmasının ABD’deki işleriyle ilgili son aylarda yaşanan sürecin sonucunda Trump yönetiminin bu tür bir adım attığını ileri sürerken, Beyaz Saray yetkilileri doğrudan bir ülke veya firma ismi zikretmekten kaçınmıştı.[27] Ancak birkaç gün sonra hedefin Çin ve Çinli Huawei şirketi olduğu açıklık kazandı.[28]
Huawei dünya cep telefonu satışlarında Apple’ı geçerek Samsung’un ardından ikinci olmasının yanı sıra telekomünikasyon altyapısında dünyanın en büyük tekellerinden birisidir. Cep telefonu piyasasında en büyük üç tekel pazar payındaki sırasıyla Samsung, Huawei ve Apple’dır.[29] Huawei, dünyanın dört bir yanındaki operatörlerle bugüne kadar 46 adet 5G sözleşmesi imzaladı ve 100 binden fazla 5G baz istasyonunun kurulumunu gerçekleştirdi. Böylelikle 170’ten fazla ülkenin 5G şebeke sağlayıcısı oldu.[30] Britanya, Almanya, Hindistan ve sayısız başka ülke, Washington’ın Huawei’in 5G iletişim donanımını yasaklamaları konusunda gözlerini korkutmaya çalışmasını kabul etmedi.
Beyaz Saray’ın Huawei’ye yönelik yasağı, ABD’nin müttefiklerinin Huawei iletişim donanımı satın almalarını engelleme çabalarının neredeyse tamamen başarısız olmasının ardından geldi. ABD, “acil durum” beyannamesiyle kendi iletişim altyapısının, stratejik tehdit olarak ilan edilen Çin’den bir şirket tarafından yapılmasına karşı önlem alıyordu. Huawei’yi telekomünikasyon altyapısı aracılığıyla casuslukla suçlayan ABD, bunu kendisi de yaptığı için biliyordu.
Yasağın ardından Silikon Vadisi[31] şirketlerinden de paralel adımlar geldi. İnternet arama ve akıllı telefon yazılımı tekeli Google, Huawei’nin Çin dışındaki faaliyetini etkin biçimde sona erdirecek şekilde, Huawei marka telefonların Android işletim sisteminin kritik unsurlarına, Google Play Store, Haritalar ve Gmail gibi önemli uygulamalara erişiminin engelleneceğini açıkladı. ABD’li işlemci, çip ve diğer donanım üreticileri Qualcomm, Broadcom ve Intel gibi firmalara, darbeyi yoğunlaştıracak biçimde, artık şirkete parça satmayacaklarını açıkladı. Bunlar olmadan, mevcut akıllı telefon hatlarının ya da bilişim altyapısı sistemlerinin herhangi biri üretilemiyor. Trump’ın ticaret savaşının bu şirketlerin karlarına zarar verecek olmasına rağmen, donanım tekelleri bunu Amerikan devletinin himayesini kazanarak ve öncelikli bir muamele ile milyarlarca dolarlık kazançlı askeri sözleşmeler sağlayarak fazlasıyla telafi edeceklerini biliyorlar.[32]
Trump yönetiminin Huawei’yi kara listeye alması ve Google ile diğer büyük teknoloji şirketlerinin bununla işbirliği yapması, Huawei’in küresel akıllı telefon piyasasındaki bir oyuncu olarak ciddi biçimde zarar görmesi anlamına gelecek. Huawei, Amerikan şirketlerinin sattığı parçalara bel bağlamadan telefonlar üretebilse bile, satışları Çin piyasası ile sınırlandırılacak. Bir uzman, Financial Times’a, bu adımlar “büyük olasılıkla, Huawei’nin Çin dışındaki tüm akıllı telefon sevkiyatına mal olacak” diye konuştu.[33]
Ancak sorun Huawei ile sınırlı değil. Çin’in ileri teknoloji alanındaki yatırımları hızlı bir biçimde artıyor. ABD Ticaret Temsilcisi’nin (USTR) “Bölüm 301” adıyla anılan soruşturma raporunda, Çin’in 44 milyon Amerikan teknoloji işini riske sokan agresif bir teknoloji politikası izlediği tespitini yapmış ve bu politikaları dört başlıkta sıralamıştı:[34]
– Zorla teknoloji transferi,
– Ekonomik değerinden daha düşük bir değerde lisanslamaya zorlamak,
– Kritik önemdeki ABD teknolojisinin stratejik amaçlar için devlet yönlendirmesiyle Çin tarafından elde etmesi,
– Siber hırsızlık.
Soruşturma raporuna göre Çin, Amerikan şirketlerini teknoloji transferine zorlamak için yabancı mülkiyet kısıtlamaları, idari inceleme baskısı ve adaletsiz lisanslama süreçlerini kullanıyor. Çin, çekirdek teknolojileri ele geçirmek, geliştirme ve üretim teknolojisini ifşa etmek için yabancı şirketlere ihtiyaç duyuyor. Bu şirketlere yatırım ve devralmaları yönlendiriyor ve kolaylaştırıyor. Değerli şirket bilgilerine erişmek ve Çinli şirketlerin Amerikan ürünlerini kopyalayabilmeleri için bilgisayar ağlarına yapılan siber saldırıları gerçekleştiriyor ya da destekliyor.[35]
ABD’nin teknoloji hırsızlığı iddiaları karşısında Çin kendi teknolojik yatırımlarına ve gücüne vurgu yapan genel bir cevap vermekle yetiniyor. Çin hükümetinin ticaret savaşlarında kendi konumunu açıkladığı ve tezlerini sunduğu “Çin-ABD Ticaret Sürtüşmesi Hakkında Çin’in Tutumu” başlıklı Beyaz Kitap’ta “Çin’in teknolojik yeniliği kendine güvenmeye dayanıyor. Çin’i fikri mülkiyet hırsızlığı ve zorla teknoloji transferiyle suçlamak tamamen temelsizdir. Çin yenilikçi ve çalışkan bir millettir”[36] denildi. Çin’in Ar-Ge’ye büyük yatırım yaptığı, uluslararası fikri mülkiyet hukukuna uygun ve kendi özgünlüklerini de gözeten hukuki zemini kurduğu, böylece sanayisinin orta ve üst düzey teknolojiye doğru yöneldiği belirtilen raporda, “Çin her zaman karşılıklı yarar ile uluslararası teknik işbirliğini sürdürdü ve temel ilke olarak kazan-kazan modeline iştirak etti. Çin’in ekonomik gelişimi uluslararası teknoloji transferinden ve yayılmasından yararlandı. Uluslararası teknoloji sahipleri de bu süreçten çok büyük faydalar elde ettiler. Çin, Çinli ve yabancı firmalar arasında pazar ilkelerine dayanan gönüllü teknik işbirliğini teşvik eder ve saygı duyar. Zorla teknoloji transferine şiddetle karşı çıkıyor ve fikri mülkiyet ihlallerine karşı kararlı harekete geçiyor. Çin’e, zorla teknoloji transferiyle ilgili yapılan suçlamalar temelsiz ve savunulamaz” denildi.[37]
ABD’nin zorla teknoloji transferine ve fikri mülkiyet haklarına ilişkin iddialarının doğru olması muhtemeldir. Çünkü teknoloji yoğun üretimde, neredeyse atılan her adım patentlenmekte, başka bir deyişle tekelci mülkiyete hapsedilmektedir. Tüketici elektroniği, yapay zeka, çeşitli yazılım algoritmaları ve dijital teknolojilerde ABD’li şirketler milyonlarca patente sahiptirler. İleri teknolojiden yararlanmak isteyen her ülke ve şirket, bu patentler nedeniyle, teknolojik kazanımları özgürce kullanma hakkına sahip değildir. Bu patentlerin sahibi olan şirketlere bağımlı olmak ve üretilen ürün başına ödeme yapmak zorundadır. Ancak, eğer bir suç varsa bu sadece Çinli şirketlerle ilgili değildir; çünkü ileri teknoloji temelinde üretim yapan her tekel, rakibini kendi patentlerini ihlal etmekle suçlamakta, milyarlarca dolarlık patent davaları açılmaktadır.
Bununla birlikte Çin’in ileri teknolojik hamlesi kabaca kopyalama ya da “çalma”ya dayalı değildir. Söz konusu olan daha köklü bir atılımdır ve bu ABD’nin ileri teknoloji alanında liderliğini tehdit etmekte, onun ekonomik gücünü zayıflatmaktadır. Dünyadaki güç dengelerini değiştirmekte, iktisadi bir yeniden paylaşım mücadelesi vermektedir. Çin’i tehdit haline getiren temel unsurlardan birisi budur.
3. DÜNYA EKONOMİSİNDE DEĞİŞEN DENGELER
ABD’yi rahatsız eden ve onun ekonomik olarak gücünün görece azalmasına neden olan gelişmelerin temelinde, uluslararasındaki eşitsiz ve sıçramalı gelişim sonucu, Almanya’nın yükselişinin yanı sıra, Çin’in devasa nüfusuna dayanarak dünyanın en büyük ekonomisi olma yolundaki ilerleyişi ve bu ilerleyişini giderek yüksek teknolojik altyapıyla birleştirme girişimi bulunmaktadır.
Çin, Grafik-2’den de takip edilebileceği gibi, 2010 yılından itibaren Japonya’yı geride bırakmış ve ABD’nin ardından dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olmuştur.[38] Çin’in GSYİH’si 1990 yılında 360 milyar dolar iken, 2000 yılında 1.2 trilyon, 2010 yılında 6.1 trilyon, 2017 yılında 12.2 trilyon dolara çıkmış, 1990-2017 yılları arasında tam 34 kat artmıştır. Aynı dönemde ABD’nin GSYİH’si 5.98 trilyondan 19.5 trilyon dolara çıkarak 3.2 kat yükselmiştir. Almanya’nın GSYİH’si 1990 yılında 1.8 trilyondan 2017 yılında 3.7 trilyon dolara; Japonya’nın GSYİH’si 1990 yılında 3.1 trilyondan 2017 yılında 4.9 trilyon dolara çıkmıştır.
Grafik-2: Yıllara göre ABD, Çin, Almanya, Japonya’nın GSMH verileri

Kaynak: The Work Bank Data
Yine Çin, 2010 yılından imalatta dünyanın en büyüğü olma unvanını ABD’den almıştır. 2016 yılında imalatta üretilen katma değerde ABD 2.2 trilyon dolar elde ederken, Çin’in imalat üretimi 3 trilyon doları aşmıştır. ABD’nin küresel olarak imalatta üretilen katma değer içindeki payı 1980’den 2015’e yüzde 29’dan yüzde 18.1’e gerilemiştir. Çin’in 2000’li yılların başında yüzde 8 civarında olan payı 2016 yılında yüzde 26’ya kadar yükselmiştir. Japonya ve Almanya’nın 1990’larda yükselen payları ise önemli oranda daralmış, bu ülkeler sırasıyla üçüncü ve dördüncü sırada yer almıştır. 2008-2016 arasında imalattaki katma değer Çin’de yüzde 94’lük bir artış göstermiştir. Aynı tarihlerde Almanya’da yüzde 12, ABD’de yüzde 3, Japonya’da ise yüzde 2’lik bir artış göstermiştir.[39]
Bu tablo, bir ölçüde dünyadaki ekonomik güç ilişkilerinin değişen resmini sunmaktadır. Ancak tam olarak doğru bir resim değildir. Çünkü GSYİH ülke ekonomisinin teknik niteliğini, uluslararası etki gücünü, temellerinin sağlam olup olmadığını, gelir dağılımını, kişi başına üretilen katma değer gibi diğer göstergelerle birlikte ele alınmadığında doğru sonuçlar vermeyebilir.[40] Örneğin Çin, kişi başına düşen GSYİH’de (2017 yılı) yıllık 8.682 dolarla Türkiye’nin bile gerisindedir. Bu rakam ABD’de 60.055, Almanya’da 44.967, Japonya’da 38.220 dolardır.
Hızla büyüyen ve giderek uluslararası piyasalardaki etki gücünü artıran bir ekonomik güç olmasına rağmen Çin, ekonomisinin teknik düzeyi ve verimlilik açısından gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında oldukça geri bir ekonomik yapıya sahiptir. Ekonomik büyüme, esas olarak, ucuz işgücü ve düşük üretim maliyetleri temelinde gerçekleşmektedir.[41] Yabancı sermaye ve onun teknoloji transferine bağımlı kalmıştır. Ancak Çin yönetimi, yaklaşık 30 yıldır süren yüksek kapitalist büyüme trendi, öncelikle iç pazar merkezli gelişen sermaye birikimi ve dev kapitalist tekellere dayanarak hem emperyalist yayılma sürecini ilerletmiş hem de kendi bağımsız bilim, teknoloji ve yüksek teknolojili ürün üretimini sağlamak üzere yeni bir strateji belirlemiştir.
Bu stratejinin son ifadelerinden birisi ABD ve diğer emperyalist ülkelerin büyük bir tehdit olarak nitelendirdikleri “Made in China 2025” planıdır. Çin, 2015 yılında açıkladığı “Made in China 2025” programıyla imalat sanayinin teknolojik düzeyini daha yüksek bir noktaya çıkarmayı, değer zincirinde bir üst sınıfa yükselmeyi ve dünyanın üretim atölyesi olmaktan çıkıp ileri teknolojiye dayalı birinci sınıf endüstrileşmiş güç haline gelmeyi hedeflemektedir (Li, 2018: 67, 71).
Çin’in böyle bir yönelime girmesinde ucuz işgücü, geri teknoloji ve düşük kaliteye dayalı ürün piyasasındaki rekabetin sertleşmesi de etkili olmuştur. Bugün üretim maliyetleri ve ücretlerin en düşük olduğu ülke Çin değil Vietnam, Kamboçya ve Laos gibi ülkelerdedir. Kırdan kente göç kaynaklarının azalması ve Çin işçi sınıfının mücadelesi ile işçi ücretlerinde belirli bir artış gerçekleşmiştir. Bu tablo, Çin’in teknoloji yoğun üretim planı için koşullayıcı zemin oluşturmuştur.
Bununla birlikte Çin, Grafik-3’te de görüldüğü üzere, özellikle 2000 yıllardan Ar-Ge faaliyetlerine ve buna bağlı olarak yüksek teknoloji üretimine yoğun bir yatırım yapmıştır.
Grafik-3: ABD, Çin, Almanya ve Japonya’nın yıllara göre AR-GE yatırımları

Kaynak: OECD, Deutche Bank Research
Çin’in Ar-Ge harcamaları 2000 yılında 40.8 milyar dolar iken yaklaşık 11 kat artarak 2017 yılında 442.7 milyar dolara yükselmiştir. Böylece Çin; Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya dahil 28 AB üyesi ülkenin toplam Ar-Ge harcamasından (2017 yılında 364.8 milyar dolar) daha fazla harcamayı tek başına yapmış, ABD’nin (2017 yılında 483.7 milyar dolar) ardından ikinci sıraya yerleşmiştir. Ar-Ge alanında devasa hızla artan bu faaliyetin de katkısıyla Çin’in, dünya yüksek teknolojili ürün piyasasındaki ihracatı olağanüstü bir artış göstermiştir (Grafik-4).
Grafik-4: ABD, Çin, Almanya ve Japonya’nın yüksek teknolojili ürün ihracat değerleri

Kaynak: OECD (2019), AR-GE Harcamaları, doi: 10.1787/d8b068b4-en (23.06.2019)
2000 yılında ABD’nin yüksek teknolojili ürün ihracatından elde ettiği gelir 197.8, Japonya’nın 128.9, Almanya’nın 85.5, Çin’in 41.7 milyar dolardı. 2017 yılına gelindiğinde Çin’in yüksek teknolojili ürün ihracatından elde ettiği gelir 12 kattan fazla artarak 504.3 milyar dolara çıktı. Aynı dönemde Almanya’nın elde ettiği gelir 171.6 milyar dolara yükselirken ABD’nin 110, Japonya’nın 83.6 milyar dolara geriledi.
Çin’in gerçekleştirdiği, hızlı ekonomik büyüme sonucu 1996 yılında 863 milyar dolardan 2017’de 12.2 trilyon dolara çıkan GSYİH’nın getirdiği kaynaklar, teknolojik gelişmeleri özellikle bilgisayar, bilişim alanlarında, haberleşme, istihbarat, izleme, denetleme, savunma, uzay araştırmaları sektörlerinde hızlandırdı. Örneğin, 2016, 2017 ve 2018 yıllarından dünyanın en hızlı bilgisayarları yarışını Çin kazandı. Yakın zamana kadar Batı kaynaklı yazılımlara dayanan bu bilgisayarlar için Çin 2017’de kendi işletim sistemlerini geliştirdi, Batı’dakinden farklı bir bilgisayar modeliyle öne geçti. Dünyanın en büyük radyo teleskopunu, en uzun hızlı tren hattı ağını kuran, uzaya ilk kuantum iletişim uydusunu gönderen, kuantum interneti kurma yolunda hızla ilerleyen Çin, klonlama, embriyo ve kök hücre, virüs araştırmalarında hızla batıyı yakalıyor kimi alanlarda öne geçiyor. Yapay zeka, özellikle bunun savunma, izleme alanlarına yönelik uygulamalarında da Çin hızla liderliğe aday oluyor. Uzay araştırmalarında, uzay istasyonu, ayın karanlık yüzüne araç gönderme, gelecekte ayda bir üs kurma çalışmalarında da Çin giderek öne geçiyor. Bilimsel araştırma dergilerinden The Nature’un eski editörü ve İngiliz The Guardian gazetesinin bilim yazarı Philip Ball, “Çin’in önde gelen üniversiteleri Batı’nın önde gelen üniversitelerine eşit olanaklar sunmaya, akademik araştırmalara çok daha fazla kaynak ayırmaya başladılar… Batı’daki Çinli bilim insanları ülkelerine geri dönmeye başlıyorlar” diyor.[42]
ABD’nin savunma gereksinimlerini ve teknolojik gelişme potansiyellerini irdeleyen Ulusal Bilim Vakfı (The National Science Foundation) her yılın başında bir rapor yayımlıyor. 2018 yılında yayımlanan rapor, yüksek teknoloji ve bilim alanlarda Çin’in ABD’yi yakalamaya, kimi alanlarda geçmeye başladığını saptıyordu. ABD savunma gereksinimlerini ve teknolojilerini tartışan uzman, bilim insanı ve araştırmacı yazarlardan oluşan Aspen Strategy Grubu’nun toplantısında, Çin savunma teknolojilerinin gelişme hızı, özellikle yapay zeka, haberleşme, bilişim savaşları ve şifreleme alanlarında attığı adımlar kaygı yaratmış durumda.[43]
Yüksek teknoloji ürünleri ve ileri teknoloji konusunda Çin’in attığı bu adımlar sadece piyasadaki rekabet açısından değil, hem ABD’nin ileri teknoloji tekeli ile dünya ekonomisindeki hakimiyetinin gerilemesi hem de Çin gibi devasa nüfusa sahip bir ülkenin bağımlı bir ülke olmaktan çıkıp bağımsız ve güçlü teknik temele sahip stratejik tehdit oluşu açısından önemlidir.[44] Bu durum Batılı emperyalistler açısından kritik bir eşiktir. Çünkü günümüz emperyalizmi bağımlı ülkeler ve halklar üzerindeki sömürüsü gelişmiş teknoloji ve onun sağladığı tekelci avantajlar temelinde sürdürülmektedir.
19. yüzyılın sonunda Batı Avrupa ve ABD’de büyük sermaye birikimi sonucunda ülke içinde tekellerin ortaya çıkışı, bu tekellerin giderek uluslararası piyasalara egemen olması ile dünya pazarı paylaşıldı. Dünya üzerinde emperyalist ülkelerin egemenliği tesis edildi. Bu dönemde coğrafi anlamda uluslararası işbölümü emperyalist ülkelerin sanayi mamul ürünleri üretimine, sömürge-bağımlı ülkelerin ise hammadde ve tarım ürünleri üretimi ve ihracatına dayanıyordu. 20. yüzyılın başından itibaren düşük maliyetler nedeniyle sanayi üretiminin teknik düzeyi düşük bölümü bağımlı ülkelere kaydırılmıştır (sermaye ihracı). Günümüzde ise çeşitli sektörlerde uluslararası işbölümü farklı biçimler almaktadır. Ancak en genel biçimde tarif edilirse, üretimin tasarım ve planlanması, teknik düzeyi yüksek aşamaları, ayrıca bilgi ve teknoloji üretiminin kritik bölümleri emperyalist ülkelerde ve tekellerin kontrolünde sürdürülmektedir. Bu egemenlik patent ve telif hakları gibi fikri mülkiyet hakları ile korunmaktadır. Bağımlı ülkelerde ise “düşük katma değerli” olarak tarif edilen emek yoğun işler ve yüksek teknoloji gerektiren işlerin ise daha çok uygulama bölümleri gerçekleştirilmektedir.
Çin, 1990’lardan itibaren düşük üretim maliyetleri ile yabancı sermayeye yatırımları ve teknolojisine bağımlı olarak ekonomik büyümesini sağlamıştır. Ancak 2000’li yıllardan itibaren ortaya çıkan büyük sermaye birikimi ve tekellerle kendi bağımsız bilgi ve teknoloji üretimini gerçekleştirmeye koyulmuş, yüksek teknoloji alanına hızlı ve güçlü bir biçimde girmiş, üretimi ve gücü bu alandaki ABD ve batı tekelini tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.
Trump’ın Çin’e ve “adaletsiz ticaret” yapan ülkelere karşı başlattığı ticaret savaşlarının esas nedeni ABD’nin teknolojik ve ekonomik liderliğini tehdit eden bu tablodur.
ABD ile Çin arasında patlak veren ticaret ve teknoloji savaşı, dünya ekonomisinde değişen güç ilişkilerinin sonucudur. Bu ekonomik realiteyle birlikte siyasal etki ve güç alanları da değişmektedir. Çin, Tek Yol Tek Kuşak projesi[45] kapsamındaki bölgede, pazar ve mali kaynaklar açısından Çin ekonomisine bağlı bir coğrafya oluşturuyor. Birçok ülke Çin kaynaklı kredileri kullanarak altyapı yatırımları yapıyor ve Çin’e çok büyük miktarlarla borçlanıyor. Harvard Üniversitesi Belfer Centre for Science and Internatonal Affaires’de yapılan bir araştırma, Doğu Afrika’dan Pasifik Adaları’na kadar en az 16 ülkenin Çin’den aldıkları borçları ödeyemeyecek durumda olduğunu saptıyor. New York Times’da bir yorumda, “ABD ile olası bir savaş dışında, Çin’in Güney Asya denizlerindeki kontrolü çoktan inkar edilemez bir realitedir” deniyordu. Trump yönetiminin ulusal güvenlik danışmanı John Bolton Heritage Foundation’da yaptığı konuşmada, Çin’in Afrika’daki yatırımlarını ABD’ye karşı rekabet üstünlüğü kazanmak amacına göre yönlendirdiğine işaret ettikten sonra, “Çin’in Afrika ülkelerini, rüşvet, şeffaf olmayan anlaşmalar, borçların stratejik amaçlarla kullanılması yoluyla kendisine bağımlı bir konuma ittiğini” ifade ediyordu.[46]
Elbette, ABD-Çin ticaret savaşı bugünkü biçimiyle sonsuza kadar süremez. Çin ya da ABD geri adım atabilir ya da saldırganlığın düzeyi daha da yükselebilir. Ancak dünyanın hala ekonomik olarak en büyük gücü konumundaki ABD’nin, büyük siyasi ve askeri gücü de göz önünde bulundurulduğunda, kendi egemenliğinin temellerini baltalayacak Çin büyümesine kolayca teslim olması beklenemez. Sorun tekellerin egemenliği sorunudur ve ABD’li tekeller egemenlik alanlarından vazgeçmeyeceği gibi, ABD dünyanın en büyük askeri gücü olarak kendi egemenlik alanlarını korumakta ısrarcı olacaktır. Trump’ın açıklama ve icraatları bunu açıkça göstermektedir.
ABD yönetimi, ABD ekonomisinin dünya ekonomisinin kilit teknoloji sektörlerindeki karını ve sermayesini Çin sanayisinin yükselen gücünden korumak için gerekli önlemleri almakta ve ticaret savaşını sürdürmektedir.
Çin ekonomisi ticaret savaşından zarar görüyor, ancak Çin kimi tavizleri göze alsa da temel konularda geri adım atmayacağını net bir biçimde vurguladı. Çin’in tutumunun açıklandığı Beyaz Kitap’ta Çin Devlet Konseyi, Trump yönetimini konsensüsü bozmak, kendisiyle çelişmek, samimiyet göstermemek ve Çin’i sorumsuzca eleştirmekle eleştirdi. Raporda ayrıca, ABD hükümetinin taleplerinin sürekli arttığı, zorba tavırlar ve baskı araçlarıyla makul olmayan şekilde ısrarla daha fazlasını istediği, durmadan gümrük tarifelerini artırdığı ve anlaşma metnine Çin’in egemenliğine müdahale edecek zorlayıcı talepler yazdığına dikkat çekilerek, bu taleplerin iki taraf arasında zamanla çözülemeyecek ihtilaflara neden olabileceği uyarısında bulunuldu. “Müzakerelerde bir ülkenin egemenliğine ve onuruna saygı duyulmalı, iki tarafın vardığı anlaşma eşit ve karşılıklı çıkarlara uygun olmalı” denilirken Çin’in ticaret müzakerelerinde asla teslim olmayacağı vurgulandı. Raporda iki tarafın çıkarlarını gözeten bir anlaşma için Çin’in istekli olduğu, bazı adımlar atabileceği vurgulanırken, Çin’in kilit sektörlerde yaptığı yatırımları ve ileri teknoloji temelindeki planlarını ima ederek “Prensip konularında Çin geri adım atmayacak” denildi. Orta yolda buluşma, diyalog ve müzakere ile sorunları çözme çağrısında bulunulurken, “Bir ticaret savaşı istemiyoruz ancak bir savaştan da korkmuyoruz” denildi.[47]
Sonuç olarak sorun ABD ile Çin arasındaki nezaketsizlik ya da yanlış anlaşılmadan kaynaklı değildir, bu nedenle de masaya oturup anlaşılarak kolayca çözülecek bir sorun değildir.
[1] Strumpf D. ve Y. Kubota (29.05.2019) Google Cuts Off Huawei Smartphones From Some Android Services, The Wall Street Journal, https://www.wsj.com/articles/google-cuts-off-huawei-from-some-smartphone-services-11558342295 (20.06.2019).
[2] Kennedy, J. (21.05.2019) Intel, Qualcomm, Xilinx and Broadcom join Trump’s ban on Huawei, https://www.siliconrepublic.com/companies/huawei-intel-xilinx-qualcomm-broadcom-google-trump-ban (20.06.2019).
[3] Shepardson, D. ve K. Freifeld, China’s Huawei, 70 affiliates placed on U.S. trade blacklist, Reuters,
https://www.reuters.com/article/us-usa-china-huaweitech/chinas-huawei-70-affiliates-placed-on-us-trade-blacklist-idUSKCN1SL2W4 (20.06.2019).
[4] Bu karardan yaklaşık 6 ay önce, 6 Aralık 2018’de, Washington’un talebi üzerine Huawei’nin kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Ren Zhengfei’nin bir gün yerine geçmesi beklenen kızı, şirketin finans müdürü Sabrina Meng Wanzhou Kanada’nın Vancouver Havaalanı’nda tutuklanmıştı. ABD yaptırımlarını ihlal ederek İran’la Huawei arasındaki ticareti organize etmekle suçlanan Wanzhou yaklaşık 10 gün sonra kefaletle serbest bırakıldı. Ancak Kanada sınırları dışına çıkamıyor ve ABD’nin iade talebinin ardından süreç devam ediyor.
[5] Paletta, D., E. Nakashima, D. J. Lynch (16.05.2019) Trump Administration Cracks Down On Giant Chinese Tech Firm, Escalating Clash With Beijing, The Washington Post, https://www.washingtonpost.com/world/national-security/trump-signs-order-to-protect-us-networks-from-foreign-espionage-a-move-that-appears-to-target-china/2019/05/15/d982ec50-7727-11e9-bd25-c989555e7766_story.html?utm_term=.0106013e7718 (20.06.2019).
[6] Ward, A. (25.09.2018) Read Trump’s speech to the UN General Assembly, https://www.vox.com/2018/9/25/17901082/trump-un-2018-speech-full-text/ (20.06.2019).
[7] ABD, Obama döneminden başlayarak çeşitli askeri ve ekonomik kurumlardan bütün dünyanın yararlandığını, ancak buradaki yükün büyük bir bölümünü ABD’nin ödediğini, bu nedenle diğer ülkelerin “eşit ve adaletli” bir şekilde ekonomik yükü paylaşması gerektiğini savunuyor.
[8] Uzgel, İ. (12.06.2019) Trump’ın misyonu ne?, GazeteDuvar, https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/06/12/trumpin-misyonu-ne/ (20.06.2019).
[9] ABD’nin 2.2 trilyon ithalat ve 1.5 trilyonluk ihracat (dünyada Çin’den sonra ikinci) kapasitesine rağmen ekonomisinde dış ticaretin yerinin kendisinden sonraki ekonomik güçlerle karşılaştırıldığında daha düşüktür. Dünya Bankası verilerine göre bu oran (mal ve hizmet ihracatının GSYH’ya oranı) ABD için yüzde 12 civarındayken, tam bir ihracat ülkesi olan Almanya için yüzde 46 ve Çin için yüzde 19 civarında. Uzgel, İ. (3.9.2018) ABD küreselleşmeyi bitiriyor mu?, GazeteDuvar, https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/09/03/abd-kuresellesmeyi-bitiriyor-mu/ (20.06.2019).
[10] Uzgel, Trump’ın misyonu ne?
[11] Farrer, M. (21.05.2019) US-China trade skirmishes obscure the start of tech cold war, The Guardian, https://www.theguardian.com/business/2019/may/21/huawei-analysis-us-china-trade-skirmishes-obscure-the-start-of-tech-cold-war (20.06.2019).
[12] Wu, D., H. Hoenig ve H. Dormido (20.6.2019) Who’s Winning the Tech Cold War? A China vs. U.S. Scoreboard, Bloomberg, https://www.bloomberg.com/graphics/2019-us-china-who-is-winning-the-tech-war/ (20.06.2019).
[13] Damon, A. (25.05.2019) Beyaz Saray ve Google, Çin’e karşı teknoloji savaşı başlattı, https://www.wsws.org/tr/articles/2019/05/25/chin-m25.html (20.06.2019).
[14] Nasher, J. (27.05.2019) Trump’s Gamble: How Hardball Negotiation Tactics Can Win the U.S.-China Trade War, Forbes, https://www.forbes.com/sites/jacknasher/2019/05/27/trumps-gamble-how-hardball-negotiation-tactics-can-win-the-us-china-trade-war/#180caf41340d (20.06.2019).
[15] Wong, D. ve A. C. Koty (18.06.2019) The US-China Trade War: A Timeline, China Briefing, https://www.china-briefing.com/news/the-us-china-trade-war-a-timeline/ (20.06.2019).
[16] ABD Ticaret Bakanlığı (07.06.2018) Secretary Ross Announces $1.4 Billion ZTE Settlement; ZTE Board, Management Changes and Strictest BIS Compliance Requirements Ever, https://www.commerce.gov/news/press-releases/2018/06/secretary-ross-announces-14-billion-zte-settlement-zte-board-management (20.06.2019). 7 Haziran 2018’de ise ZTE’nin yüklü bir tazminat ödemesi koşuluyla işlerine devam etmesi konusunda ABD ve ZTE arasında anlaşmaya varıldı.
[17] Beyaz Saray (29.05.2018) President Donald J. Trump is Confronting China’s Unfair Trade Policies, https://www.whitehouse.gov/briefings-statements/president-donald-j-trump-confronting-chinas-unfair-trade-policies/ (20.06.2019).
[18] Wong ve Koty, The US-China Trade War
[19] Wong ve Koty, The US-China Trade War
[20] Yüzde 10’luk başlangıç tarifesi 24 Eylül 2018’de uygulamaya konuldu.
[21] Nasher, Trump’s Gamble
[22] Nasher, Trump’s Gamble
[23] Wong ve Koty, The US-China Trade War
[24] ABD ayrıca Meksika, Kanada ve AB ülkelerine yönelik gümrük vergileri de getirmiş, bu ülkeler de misilleme olarak Amerikan ürünlerine gümrük vergisi koymuştur.
[25] Damon, Beyaz Saray ve Google, Çin’e karşı teknoloji savaşı başlattı
[26] Beams, N. (19.09.2018) ABD-Çin ticaret savaşının olası sonuçları, https://www.wsws.org/tr/articles/2018/09/19/pers-s19.html (20.06.2019).
[27] Trump ulusal acil durum emri yayımladı (15.06.2019), Sözcü, https://www.sozcu.com.tr/2019/dunya/son-dakika-trump-ulusal-acil-durum-emri-yayimladi-4815237/ (20.06.2019).
[28] Pekin yönetimi, Beyaz Saray’ın, ABD’li şirketlerin Huawei ile iş birliğinin önünü kesen bir başkanlık kararnamesi çıkarmaya hazırlanmasına daha önce tepki göstermiş, bu tür bir adımı “hem utanç verici hem de haksızlık” olarak nitelendirmişti. https://www.sozcu.com.tr/2019/dunya/son-dakika-trump-ulusal-acil-durum-emri-yayimladi-4815237/ (20.06.2019).
[29] 2018 ilk çeyreğinde dünya pazarının yüzde 23’ünü alan Samsung, 2019 ilk çeyrekte yüzde 22’ye geriledi. Birkaç yıl öncesinin küresel lideri Apple da benzer bir kan kaybı yaşadı. 2018 ilk çeyrekte dünya pazarının yüzde 15’ini elinde tutan Apple, 2019’un ilk çeyreğin yüzde 14’e gerilemiş durumda. Çinli Huawei ise aynı zaman dilimi içinde küresel pazardaki payını yüzde 11’den yüzde 18’e çıkardı. İlk üçten sonra da Çinli şirketlerin egemenliğini görmek mümkün: Oppo, Xiaomi, Vivo ve her birinin pazar payı yüzde 8. Bu altı şirket toplamda dünya cep telefonu piyasasının yüzde 82’sini elinde tutuyor. Çağatay, A. (14.05.2019) Samsung, Huawei, Apple, Bloomberght, https://www.bloomberght.com/yorum/ali-cagataygelecege-bakis/2219095-samsung-huawei-apple (20.06.2019).
[30] Trump’ın savaş açtığı Huawei’den dünyada bir ilk! (12.06.2019) Sözcü, https://www.sozcu.com.tr/2019/teknoloji/trumpin-savas-actigi-huaweiden-dunya-bir-ilk-5127573/ (20.06.2019). Kablosuz altyapı ekipmanları dünya pazarını dört tekel kontrol ediyor. 2018 yılı verilere göre yüzde 30.9’luk pazar payıyla Huawei ilk sırada yer alırken onu Ericsson (yüzde 27), Nokia (yüzde 21.9) ve diğer bir Çin firması olan ZTE (yüzde 10.9) takip ediyor.
[31] Silikon Vadisi, ABD Kuzey Kaliforniya’daki San Francisco vadisinin bir parçası olan San Jose vadisine verilen isimdir. Bu ismin sebebi ise bölgede yoğun olarak üretim ve geliştirme faaliyetinde bulunan çip üreticileridir. Çip üretimi, optik ekipmanlar kullanılarak, minyatür devrelerin ve transistörlerin silikon üzerine yerleştirilmiş metal plakalara takılmasıyla gerçekleştiriliyor.
Sonradan, yüksek teknoloji ile ilgili sektörleri ifade etmek için kullanılan isim olmuştur. Çünkü pek çok bu tip firmanın merkezi veya çıkış yeri burasıdır. Örnek olarak Intel, Cisco, Google, HP, Maxtor, Softway Solutions, Apple, Microsoft, Oracle, Nvidia, AMD, Facebook, Twitter, Mozilla,Yahoo! sayılabilir. http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvU2lsaWtvbl9WYWRpc2k (20.06.2019).
[32] Damon, Beyaz Saray ve Google, Çin’e karşı teknoloji savaşı başlattı
[33] Damon, Beyaz Saray ve Google, Çin’e karşı teknoloji savaşı başlattı
[34] Beyaz Saray, President Donald J. Trump is Confronting China’s Unfair Trade Policies
[35] Beyaz Saray, President Donald J. Trump is Confronting China’s Unfair Trade Policies
[36] China’s State Council Information Office (2019) China’s Position on the China-US Economic and Trade Consultations, http://www.xinhuanet.com/english/2019-06/02/c_138110404.htm (20.06.2019).
[37] China’s State Council Information Office, China’s Position on the China-US Economic and Trade Consultations.
[38] IMF hesaplarına göre, Çin’in milli gelirinin ABD milli gelirini, satın alma paritesi hesabıyla, 2013 yılında yakaladığı ve geçtiği gözlemlenirken, cari fiyatlarla ölçüldüğünde 2030’da yakalayacağı tahmin ediliyor. Yıldızoğlu, E. (28.12.2018) ABD-Çin gerginliği: Yeni Soğuk Savaş’a doğru mu?, BBC Türkçe, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-46692891 (20.06.2019).
[39] Levinson, M. (2018) “U.S. Manufacturing in International Perspective”, Congressional Research Service, https://fas.org/sgp/crs/misc/R42135.pdf, sf. 2-4 (24.06.2019).
[40] GSMH, ülkenin ve o ülkedeki sermayenin iktisadi ve siyasi gücünü yeterli bir biçimde yansıtmadığı gibi, tek başına ele alındığında sınıflar arasındaki sömürü ve bölüşüm ilişkilerini gizlemek gibi bir işleve sahiptir. Örneğin ekonomik analizlerde GSMH’nin esas alınması, bu temelinde ülkelerin zengin ve yoksul olarak sınıflandırılması, bu ülkelerdeki yoksulluğu ve sömürüyü gizlemek gibi bir işleve sahip olmaktadır.
[41] Çin yönetimi 1978’den itibaren, piyasa yanlısı ‘reform ve açılma’ adımlarına büyük ölçüde hız verdi. 1979’da Şenzen, Zhuhai, Shantou ve Şiamen’de yabancı girişimcilerin ve ortak girişimlerin ihraç etmek üzere meta ürettiği ve vergi muafiyetleri ile başka imtiyazlara sahip olduğu dört Özel Ekonomik Bölge (SEZ) kurdu. Benzer bir sistem, daha sonra Şanghay gibi son derece önemli liman kentlerinde de uygulamaya kondu. Yabancı sermaye girişi teşvik edildi ve birçok imtiyaz sağlandı. Çin’deki aşırı ucuz işgücü ve düşük üretim maliyetleri nedeniyle işyerlerini Çin’e taşıdılar ya da işlerinin bir kısmını Çinli şirketlere taşere ettiler. Symonds, P. (2019) Otuzuncu yılında Tiananmen Meydanı katliamı, https://www.wsws.org/tr/articles/2019/06/13/tian-j13.html (20.06.2019).
[42] Yıldızoğlu, ABD-Çin gerginliği
[43] Yıldızoğlu, ABD-Çin gerginliği
[44] Batının, özellikle de ABD’nin “Çin tehdidi”ni açıktan ilan etmesi, uluslararası gelişmeler açısından Asya-Pasifik’in uzun zamandır ABD politikası açısından stratejik önem kazanmış olması, sadece Çin’in yüksek teknoloji piyasasına girmiş olması ve burada Batının tekelci egemenliğini açısından sorunlar çıkartması değildir. Çin’in bölgesinde ve giderek dünyada hem pazarlara egemen olma, hem de siyasal sorunlara müdahil olma açısından şekillenen emperyalist bloklardan birisinin en önemli ekonomik-siyasal güçlerinden birisidir. Dolayısıyla ABD açısından bahsi geçen “Çin tehdidi” sadece yüksek teknoloji alanında Batı egemenliğine yönelen adımlarla sınırlı olmayıp iktisadi, siyasal, askeri ve hatta ideolojik yönleri olan bütünsel bir gelişme sürecine dikkat çekilmektedir. Ancak bu yazı açısından sorunun sadece ekonomik kısmı üzerinde durulmakta, bu ekonomik kısımda Çin’e karşı yükselen “önlem” çağrısının onun yüksek teknoloji alanındaki atılımlarına karşılık olduğu vurgulanmaktadır.
[45] Bir Kuşak Bir Yol (One Belt One Road) projesi Çin devlet başkanı Xi Jinping’in 2013 yılı sonunda Orta Asya ve Güney Asya ülkelerine gerçekleştirdiği bir dizi ziyaret sırasında duyurduğu ve 2049 yılında bitirmeyi planladığı modern ipek yolu konseptini ifade etmektedir..
[46] Yıldızoğlu, ABD-Çin gerginliği
[47] China’s State Council Information Office, China’s Position on the China-US Economic and Trade Consultations.