Arif Koşar
İlk kez 2011 yılında Almanya’da ortaya atılan Endüstri 4.0 kavramı, başta sermaye çevreleri olmak üzere tüm dünyada hızla kabul gördü. En yaygın tanımına göre imalat süreçlerine dijital teknolojilerin uygulanması, yani internet aracılığıyla makine, ürün ve insanların birbirine bağlanması, tasarımdan lojistiğe kadar tüm sürecin entegre edilmesidir.[1]
Ortaya atılışından itibaren kavram o kadar yaygın ve geniş bir kullanım alanı kazandı ki[2], yeni bir Endüstri 4.0 “dünyası”, başka bir deyişle ütopyası üretildi: Akıllı toplum, akıllı fabrika, akıllı ulaşım, akıllı sağlık gibi toplumsal yaşamdaki birçok olgunun başına “akıllı” sıfatı eklenerek, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı vaat edildi.
Artık yeni ve “akıllı” bir gelecek bizleri bekliyordu. Bu gelecekte “artan verimlilik toplumsal refahı yükseltecek”; vasıfsız, ağır ve monoton işler giderek azalacak, “çalışma ve yaşam dengesi iyileşecek”, “çalışan memnuniyetine dayalı esnek iş biçimleri” ortaya çıkacaktı.[3] Gelen kıtlık değil bolluk, tutsaklık değil özgürlük çağıydı.[4]
Gerek iş piyasasında gerek de literatürde Endüstri 4.0 kavramının kullanılışına ilişkin birbirine bağlı üç farklı bağlamdan söz edilebilir. Birincisi, Endüstri 4.0’ın teknik yönü diyebileceğimiz, dijital teknolojilerin imalat süreçlerine uygulanmasıdır. Bu süreç kimilerine göre dördüncü sanayi devrimi olarak tanımlanmalıdır. İkincisi, teknolojik dönüşüm ve uygulamalara dayanarak geliştirilen iktisadi stratejidir. Alman tekelleri ve devleti bu stratejinin hedefini açıkça Alman makine ve imalat ekipmanları sanayinin dünya piyasalarındaki egemenliği olarak tanımlamıştır.[5] Üçüncüsü, iktisadi hedeflerle sınırlı kalmayan, siyasal ve ideolojik yönleri olan bir toplumsal düzen vaadi ya da ütopik söylemdir. Fuchs bunu Marx’ın genç-Hegelci düşünürlere yönelik eleştirisinde kullandığı Alman İdeolojisi tabirine referansla Dijital Alman İdeolojisi olarak tanımlamıştır.[6] Bu “ideoloji” ve onun popüler söylemi herkese refah ve özgürlük vadeden bir kapitalist tekno-ütopya sunmaktadır.
Bu makalede, Endüstri 4.0 stratejisinin vaat ettiği kapitalist ütopyanın günümüz çelişki ve çatışmaları temelinde ciddiyeti ve olabilirliği sorgulanacaktır. İlgili teknolojik gelişmeler kısaca tanımlanacak, Endüstri 4.0 stratejisinin nasıl ve hangi ihtiyaçlara dayanarak üretildiği ve yaygınlaştırıldığı ele alınacak, ileri sürülen iddialarla kapitalist toplumun mevcut durum ve eğilimleri karşılaştırılacaktır.[7]
1. BİR STRATEJİ OLARAK ENDÜSTRİ 4.0
Endüstri 4.0 terimi ilk defa 2011 yılında Hannover Fuarı’nda Kagermann[8], Lukas ve Wahlster’in sunduğu “Endüstri 4.0: Nesnelerin interneti ile 4. Endüstri Devrimine Giderken” başlıklı bildiri ile gündeme geldi.[9] Bildiride dünyanın yeni bir döneme girdiği, bu dönemin Endüstri 4.0 olarak nitelendirilmesi gerektiği belirtilirken süreci oluşturan bileşenler hakkında bilgi verilmiştir.[10]
Endüstri 4.0’ın birçok bileşeni olmasına rağmen en özlü tanımı; “dijital teknolojilerinin üretim süreçlerini yoğun bir biçimde etkilemesi ve dönüştürmesi” biçiminde yapılmaktadır. Böylece makineler, akıllı telefonlar, ürün ve insanlar arasında bağlantılılık; üretim sürecinin dijital ikizi aracılığıyla otomatik olarak takip edilmesi; tedarikçi, üretici ve tüketici arasında tam bir entegrasyon hedeflenmektedir.[11] Nesnelerin i̇nterneti, akıllı robotlar, yatay ve dikey yazılım entegrasyonu, büyük veri ve analiz, simülasyon, siber güvenlik, bulut bilişim, 3D baskı, zenginleştirilmiş gerçeklik olmak üzere çok sayıda teknoloji, Endüstri 4.0 kapsamında değerlendirilmektedir (Bkz. Şekil-1).[12]

Şekil-1: Endüstri 4.0 kapsamında değerlendirilen teknolojik uygulamalar
Kaynak: TÜSİAD ve BCG, Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği, sf. 27
Teknoloji yoğun ürünlerin üretildiği Almanya, ABD, Japonya, hatta son yıllardaki yoğun yatırımlarıyla Çin gibi ülkelerde, dijital teknolojilerin endüstriyel üretim başta olmak üzere geniş bir alanda kullanılması için ulusal düzeyde stratejiler geliştirilmektedir. Almanya, büyük tekellerinin doğrudan katıldığı ve yönlendirdiği bir platformla, kapsamlı bir Endüstri 4.0 stratejisi yürütüyor. ABD’de dönüşüm ihtiyacı ve süreci “Endüstriyel İnternet” ya da “Nesnelerin Endüstriyel İnterneti” şeklinde, ağırlıklı olarak büyük teknoloji ve sanayi şirketlerinin desteği ile yönetilmektedir.[13] Çin’de bu süreç “İnternet+” olarak adlandırılmakta, 2015 yılında ilan edilen emek yoğun üretimden bilgi/teknoloji yoğun üretime geçmeyi hedefleyen “Made-in-China 2025” programının temel unsurlardan birisini oluşturmaktadır.[14] Uluslararası rekabet nedeniyle diğer ülkeler de endüstriyel üretimde benzer adımları daha küçük ölçekte olsa da atma çabası içerisindedir: Hollanda’da “Akıllı Fabrika”, Fransa’da “Geleceğin Fabrikası”, İngiltere’de “Yüksek Değerli Üretim Atılımı”, İtalya’da “Geleceğin Fabrikası” gibi projeler vardır.[15]
Süregelen teknolojik gelişmelerin bir devrim olarak tanımlanması, Amerikan, Alman ve Japon şirket ve hükümetleri tarafından hızla benimsenmesi, uluslararası organizasyonlarda kabul görmesine ilişkin iki ana neden ileri sürülebilir. İlki ve yaygın olarak yapılan tespit, 2000 sonrası internetin artan kapasitesi, yetkinleşen sensörler, yapay zeka uygulamaları vb. teknolojik gelişmelerin artık endüstri üretiminde niteliksel bir dönüşümü başlatmış olması ya da başlatabileceğidir.[16] İleri sürülen ikinci gerekçede ise şirket, hükümet ve ilgili kurumlar tarafından benimsenmesinin ekonomik ve toplumsal arka planına dikkat çekilmektedir.[17] Bu iki gerekçeyi biraz daha yakından incelemekte fayda vardır.
1.1. Endüstri 4.0’ın teknik yönü
Endüstri 4.0 söyleminin dayandığı teknolojik gelişmelerin temelinde dijital teknolojilerin imalat sanayine uygulanması vardır. Bernard Marr’a göre, “üretimin dijitalleştirilmesi sayesinde ürün üretme biçimimizle ilgili önemli bir dönüşümün ortasındayız. Bu geçiş o kadar zorlayıcı ki, imalatta meydana gelen dördüncü devrimi temsil etmesi için Endüstri 4.0 olarak adlandırılıyor.”[18]
Dijital teknolojilerin ortaya çıkışı uzun yıllar öncesine dayanıyor olsa da, teknik açıdan bugün daha yaygın olarak kullanılabilir oluşunun temelinde sensör, işlemci ve benzeri bileşenlerin yıllar içerisinde giderek küçülmesi ve ucuzlaması vardır.[19]
İmalatta dijital teknolojilerin kullanılması ve diğer teknik gelişmelerin yeni bir sanayi devrimi olarak tanımlanması ayrı bir tartışma konusudur.[20] Ancak imalat sürecinde makine-robot, insan ve ürün arasında internet aracılığıyla kurulan bağlantılılık ve yapay zeka teknolojileri işgücü kullanımının asgariye indirilmesi ve yüksek düzeyde verimlilik için teknik bir temel/potansiyel sağlamaktadır. Bu yeni teknolojik uygulama sürecinin en temel iki unsuru siber fiziksel sistemler[21] (CPS: Cyber-Physical System) ve Nesnelerin İnterneti’dir (IoT: Internet of Things).[22]
Sensörlerle desteklenmiş siber fiziksel sistemler fiziksel dünyadaki hareketleri toplamakta, bunları işleyerek yine fiziksel dünya ile etkileşimde bulunmaktadır. Kavram olarak “siber” (cyber), sibernetik (cybernetics) olarak bilinen, canlı varlıklar ve makinalar üzerindeki iletişim ve kontrolü araştırma konusu edinmiş bilimsel disiplinden türetilmiştir. Sistemin siber kısmı, fiziksel süreçlerden veri edinip, bu veriyi üretim sürecine uyarlayan bilgisayar yazılımlarından oluşmaktadır. Siber-fiziksel bir sistemin etkisi çevresindeki diğer siber-fiziksel sistemlerle kurmuş olduğu etkileşimin düzeyine bağlıdır.[23]
Makinelerin ve ürünlerin birbirine internet aracılığıyla bağlanması, Nesnelerin İnterneti ya da daha özel olarak Nesnelerin Endüstriyel İnterneti kavramıyla açıklanmaktadır. İlk olarak Kopetz[24] tarafından kullanılan Nesnelerin İnterneti kavramı ile bir işyeri ya da fabrikada bulunan farklı kaynaklardan verilerin toplanılabilmesi, çoğaltılabilmesi ve organize edilebilmesi anlatılmaktadır.[25] Böylece insanlar, bilgisayarlar, cep telefonları, robotlar ve ürünler dahil üretimin tüm unsurları birbirine bağlı hale gelmektedir. Bunun için güçlü, hızlı ve yüksek kapasiteli bir dijital internet altyapısına ihtiyaç duyulmaktadır. 2012 yılında yeni internet protokolü IPv62’nin piyasaya sürülmesinin ardından, artık nesnelerin internet üzerinden bağlanmasını sağlamak için yeterli adres bulunmaktadır.[26]
Siber fiziksel sistemlerin gelen ürünü algılayıp işlem yapabilmesi için ucuzlayan ve nitelikçe gelişen sensörler kritik bileşenlerden birisidir. Üretim süreci boyunca sensörler ile algılanan büyük miktarda görsel ve teknik veri, sürecin dijital ikizinin çıkarılması (simülasyon) ve takip edilmesinde kullanılır. Böylece fiziksel üretim tamamen dijital bir platformda izlenebilir ve ona müdahale edilebilir.
Yine gerçek üretim sürecinin anlık ve dijital olarak yeniden üretilmesi, üretim sürecindeki tüm bilgilerin depolanması, üretim sürecinin dışındaki bilgilere de gerektiği ölçüde ulaşılmasını sağlayan Büyük Veri ve Analizi gerektirir. Bu, hem fabrika içinde hem de özellikle tedarikçi işletmelerle güçlü bir entegrasyona teknik zemin hazırlar. Yine üretim sürecinin veri bulutlarında simüle edilmesi, dışarıdan bu bilgilere ulaşılmasını engellemek için siber güvenlik konusunu daha güçlü bir biçimde gündeme getirmektedir.
Bu sistemlerle depolama, üretim, pazarlama, lojistik ve hizmetlere kadar uçtan uca entegrasyona sahip üretim tesisleri ya da akıllı fabrikalar öngörülmektedir. Böylece, müşteri taleplerine hızla uyum sağlayabilen daha esnek üretim yapılandırılmasının ortaya çıkacağı ifade edilmektedir.[27]
Endüstri 4.0 kapsamında değerlendirilen diğer bir gelişme de üç boyutlu (3D) baskıdır. “3D baskı” ya da “eklemeli imalat” terimleri, malzeme katmanlarına sürekli eklemeyle fiziksel bir nesne yaratma süreçlerini ifade ediyor. Malzeme eksilterek fiziksel şekillerin ortaya çıktığı geleneksel imalat süreçlerinden farklıdır. Böylece dijital bir tasarım, uygun malzeme bileşimi ile 3D baskı yöntemi ile üretilebilir. Uygun dijital tasarıma sahip olan herkes, sadece 3D yazıcısı ile ihtiyacı olan ürünü bir fabrikaya ya da onu satın almaya ihtiyaç duymaksızın üretebilir. Bunun, üretimin ademi merkezileşmesi ve tüketicilere/evlere dağılması için uygun bir teknik temel sağladığı ileri sürülmektedir.[28]
Bu hızlı inceleme, olası teknolojik gelişmelerin yalnızca küçük bir bölümünü içermektedir ve bunların altında yatan önemli teknik detaylar üzerinde daha fazla ayrıntıya girmek, bu makale açısından çok anlamlı değildir. Bu teknolojik gelişme ve uygulamaların tamamına yakını deneysel ya da pilot uygulamalarda başarılı olmaktadır. Ancak bunların yaygın uygulanması konusunda sağlıklı bir şüphecilik gereklidir. Örneğin, aşırı reklamla şişirilmiş olmasına rağmen 3D baskı, endüstriyel kullanım için henüz başlangıç aşamasındadır. Ve birçoğunda “ademi merkeziyetçi”, “öz-yönelimli ürün üretimi”nin ekonomik olarak asla sürdürülebilir ve teknik olarak yeterli olmadığı kanıtlandı.[29]
Ayrıca tedarikçiden tüketiciye kadar tüm üretim sürecinin sayısallaştırılıp ağ aracılığıyla entegre edilmesi ve farklı işletmelerin bilgilerinin ortak bir veri ağında toplanması, bu bağlantılılık aracılığıyla ihtiyaçların otomatik olarak belirlenmesi ve karşılanması gibi “tam entegrasyon” iddiaları kapitalizm koşullarında gerçekçi değildir. Özgür Narin, bu konuyla ilişkili olarak “Endüstri 4.0 ile çevrimiçi bir kapitalizm mümkün mü?” sorusuna şu yanıtı vermektedir:
“… rekabet kapitalist üretim ve piyasa ekonomisi için temeldir. Peki rekabet söz konusu iken, ortaya çıkan gerçek zamanlı veriler, herkese açık hale gelirse, kârı azamileştirmek isteyen farklı aktörler arasında optimizasyon olanaklı olabilir mi? Bu durum uzun vadeli olarak olanaklı değildir. Her şirketin kendine göre optimizasyon yaptığı koşullarda, tüm üretim sürecinin ağlarla bağlı olması ya da verileri tümüyle toparlayıp görünür kılması, fiilen olanaklı olsa da gerçekleşemez. Yani aslında tüm altyapı buna hazırdır, ancak Büyük Veri’nin tek elde toplanması, siber güvenlik duvarları, rekabet ve kârı azamileştirme güdüsü yüzünden olanaklı değildir. Çünkü bütünleşik tüm üretim sisteminin, evrensel olarak içerdiği gerçek zamanlı veriler ile şirketlerin kendi optimizasyonları ve rekabetleri çatışırlar.”[30]
Ayrıca işleri daha da zorlaştıran şu ki, bu öngörülen yeniliklere eşlik eden tüm güvenlik ve gizlilik sorunlarının çözülmeye başlanmadığı bir gerçektir. Büyük veri sistemlerinin internet erişimine açık olması, bu platformlarının siber güvenliğini de önemli bir konu haline getirmektedir. Gizli kalmayan ya da yok edilen veriler firmalar açısından tam anlamıyla bir belirsizlik alanıdır.[31]
Endüstri 4.0’ın referans verdiği yapay zeka, siber fiziksel sistemler, endüstriyel internet, 3D baskı gibi teknolojik gelişme ve uygulamalar gerçek olgulardır. Ancak, içinde yaşadığımız kapitalist toplum, bazı şirketlerin bu teknolojileri üst düzeyde kullanma ve yüksek karlar elde etmesine olanak tanırken, bunların ulusal ve uluslararası düzeyde yaygınlaşmasını sınırlandırmakta, hatta engellemektedir.[32]
Endüstriyel imalatta, teknik olarak uygulanabilir oldukları için yenilikler hiçbir zaman geçerli olmadı. Almanya’nın kapsamlı bir otomasyonla üretim teknolojisini modernize eden canlı bir tekstil endüstrisi merkezi olması için tüm teknik koşullar mevcuttur. Ancak durum böyle değildir. Çoğu Alman tekstil firmasının yüksek ücretli Almanya’da yüksek teknolojili yöntemlerden ziyade düşük ücretli ülkelerde düşük teknolojili yöntemleri kullanması daha kârlıdır ve süreç böyle işlemektedir.[33] Yine de bu ileri teknolojilerin zamanla fiyatlarının düşmesi sonucu bazı sektörlerde daha yaygın uygulanması, işgücü maliyetleri karşısındaki durumuna göre daha yavaş ya da hızlı yaygınlaşması mümkündür. Bazı mesleklerin yok olması ve yenilerinin türemesi tarih boyunca olduğu gibi önümüzdeki yıllarda da, daha hızlı olmak kaydıyla, yaşanmaya devam edecektir.[34] Ancak hangi sektörde hangi ölçüde yeni teknolojilerin uygulanacağı, hangi yeni sektörlerin açılacağı, emek gücünün sektörler arasındaki hareketinin nasıl olacağı teorik olduğu kadar ampirik bir inceleme ve araştırma konusudur.
1.2. Endüstri 4.0 söyleminin üretilmesi
Endüstri 4.0’ın referans verdiği teknoloji ve imalat sanayindeki uygulamalar, 2011 yılında Kagermann’ın onları ifade etmesiyle keşfedilmiş değildir. Özellikle Çin’in ucuz işgücü ve düşük maliyete dayalı imalat üretimi, Alman tekellerini yüksek teknoloji ve kaliteli imalat üretimiyle bu rekabete yanıt vermeye itmektedir. Bu temelde bir iktisadi hedef kümesi olarak Endüstri 4.0 stratejisinin kökenleri, Alman Hükümeti’nin 2006 yılında hazırladığı İleri Teknoloji Stratejisi ve 2010 yılı Sanayi Politikası belgelerinde bulunabilir.[35] Ekim 2012’de Kagermann, bir çalışma grubuyla hazırladıkları dördüncü sanayi devrimi dosyasını, Alman Federal Hükümeti’ne sunmuştur.[36] Alman Bilim ve Mühendislik Akademisi (Acatech) tarafından 2013 yılında yayınlanan “Endüstri 4.0 Stratejik İnisiyatifinin Uygulanmasına Yönelik Tavsiyeler” başlıklı raporla, strateji, Alman hükümetinin resmi politikası haline gelmiştir. 2016 yılında Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda Almanya’nın önerisi olarak dünyanın gündemine oturmuştur.[37]
Almanya’da, Endüstri 4.0 stratejisinin önemli bir büyüme sağlayacağı beklentisi, Alman makine, takım tezgahı, tesis ekipmanı ve motor üreticilerinin güçlü ihracat ve yenilikçilik performansıyla yakından bağlantılıdır. Tam da bu nedenle, bu alanda üretim yapan uluslararası tekeller, Endüstri 4.0 senaryolarında altyapı sağlayıcıları olarak başrol oynuyorlar.[38] Almanya’nın rekabet avantajları ve sınai üretimdeki nispeten yüksek katma değeri, ulusal çıkar merceğiyle filtrelenen Endüstri 4.0 yaklaşımını belirledi. Tekeller ve Alman devleti, Alman ekonomisi için olumlu etkiler yaratacak şekilde küresel üretim ağının yeniden şekillendirilmesini istiyor. Küresel düzeyde ABD ve Çin’in rekabetiyle birlikte Endüstri 4.0, Alman endüstrisinin kaderini belirleyecek bir konu olarak değerlendiriliyor.[39]
Her ne kadar kavram spesifik bir Alman icadı olsa da, bunun altında uluslararası düzeydeki ihtiyaçlar yatmaktadır. Almanya’dakilere paralel devam eden uluslararası bir tartışma açıkça görülüyor. 2009 ve 2010 yılları arasında, özellikle ticari danışmanlık şirketleri tarafından çok sayıda çalışma yayınlandı. Uluslararası finansal krizin gölgesinde yapılan bu çalışmalar, önceki uzun vadeli sanayisizleşme iddialarına rağmen, sanayi sektörünün öneminin yeniden keşfedilmesinde katalizör görevi gördü. Özellikle Asya’da gelişmekte olan sanayi ekonomilerine göre, bir zamanlar güçlü olan sanayi ekonomilerinin (Almanya, Japonya, ABD) zayıf rekabetçiliği konusundaki endişeleri dile getirdiler. Uluslararası kurumsal hesaplama ve danışmanlık şirketi Deloitte, konuyla ilgili Değişim Endeksi hazırladı. Bu, Endüstri 4.0 söylemi için çoğu tipik unsuru muhtemelen ilk defa birleştiren üç parçalı bir stratejiydi: Bilgi akışı için merkezisizleştirilmiş yönlendirici mekanizmanın yaratılmasını (ya da yatay ve dikey entegrasyon), güçlü dijital altyapı, hedeflerin gerçekleşmesi için işbirliği.[40]
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) 2011 yılı Ocak ayında bu stratejik tavsiyeler etkilenen üç girişim başlattı: “görev gücü”, “imalatın geleceği” projesi ve Gelişmiş İmalatta Küresel Gündem Konseyi. Yeni girişimlere katılanlar arasında Volkswagen, Bosch ve Daimler’den kurumsal temsilciler vardı. Bu grup içinde, daha sonra 2013 yılında kurulan “Platform Endüstri 4.0“ın sözcülerinden biri olan Siemens Yönetim Kurulu Üyesi ve Teknoloji Ofisi Şefi Siegfried Russwurm da vardı. Bu WEF örgütleri, kendilerini, “kıdemli iş liderleri ve politika yapıcılar arasında bilinçli bir iletişim için platform” olarak görüyorlardı. Bu faaliyet kapsamında “kamu politikasının ekonomik kalkınmanın kolaylaştırıcısı olarak stratejik kullanımı” için bir “veri yönlendirmeli anlatı”nin kullanılması konusunda anlaşıldı. Bu “veri yönlendirmeli anlatı” 3 ay sonra 2011 yılının Nisan ayında, Hannover Fuarı’nda Endüstri 4.0 ile ifadesini buldu. Başarılı başlangıçtan sonra söylem hiç geri çekilmedi. Popüler dile yayıldı. Tüm büyük kurumsal danışmanlık firmaları, WEF tarafından teşvik edilen anlatıyı aldılar ve kendi çalışmaları ile detaylarına katkıda bulundular.[41]
Özetle, 2008 krizi sonrası ekonomik durağanlıktan çıkamayan ve Çin rekabeti karşısında zorluklar yaşayan Almanya ve diğer gelişmiş kapitalist ülkelerin, yeni teknolojik gelişmeler temelinde tüm toplumun da onayını/desteğini alacak bir iktisadi ve ideolojik atılıma ihtiyacı vardı: Bu Endüstri 4.0 söylemi ile karşılık buldu.
1970’lerden itibaren öne sürülen enformasyon ve bilgi toplumu kuramları, kapitalist kriz sonrasında yeniden yapılanmanın başlıca unsurlarından birisi olmuştu. Neoliberal düzenlemeler hayata geçirilirken enformasyon/bilgi toplumu kuramcıları yaşanan meşakatli dönüşümü sanayi toplumunun can çekişmesi ve yeni adil bilgi toplumunun doğum sancıları olarak tanımlamış ve meşrulaştırmışlardı.[42] Endüstri 4.0, “gerektirdiği” politika ve sunduğu ütopya ile benzer bir biçimde 2008 kapitalist krizi sonrası durgunluktan çıkamayan bir ekonomide yoksulluk, işsizlik ve gelir adaletsizliği ile boğuşan, merkez partilere güvenini kaybeden yığınlara yeni teknolojilere dayanan adil bir toplum vaat ederek, süregiden neoliberal politikaları meşrulaştırma işlevi görmektedir.
Son 40 yıllık “sanayisizleşme” ve “sanayi sonrası toplum” söyleminin ardından, ironik olarak, sanayileşmeyi geri planda bırakmayı öneren aynı danışmanlık firmaları, şimdi sanayi sektörünün yalnızca değer zincirinin temel unsuru değil, aynı zamanda ulusal veya bölgesel alanda yüksek kaliteli hizmetlerin korunması için gerekli ön koşul olduğunu savundular. Bu girişimler, Almanya’daki Endüstri 4.0 söyleminde mükemmel bir şekilde yankılandı. Farklı kişisel ittifakların birleşimi, şirket danışmanlarının etkisi, politikacılar ve şirketler tarafından yıllardır paylaşılan ekonomik güdümlü dünya görüşü, bu anlatının sürmesi için tamamen yeterliydi.[43]
Bilgisayar bilimci García-Peñalvo’nun da vurguladığı gibi bir teknolojik devrimden bahsetmek ve güçleri onun için seferber etmek için bir ütopya yaratılmalıdır. Araştırmacıların çalışmaları ya da izlenecek politikalar ütopik bir arka planla kolaylaştırılıp onlara meşru bir zemin sağlanmalıdır. İleri sürülen ütopyanın temel unsurları çok hızlı bir biçimde gerçekliğin duvarına çarpıp zarar görebilir, ancak ütopyası/vaatleri olmayan bir devrim fikri yararsızdır.[44]
Endüstri 4.0’ın reklamvari kampanya ve söylemi, çeşitli iddia ve vaatleri, yol açması muhtemel olan ve olmayan dönüşümleri kapitalist bir ütopya ile bezenmiştir. Buna göre, teknoloji her şeye kadir olduğu gibi bir ülkedeki etkilerini dünyanın başka bir köşesinde göstermesi sadece zamansal bir sorundur. Önce belirli elit gruplar yararlanıyor olsa bile tüm topluma fayda sağlaması, verimlilik artışıyla herkesin refahını artırması da yine sadece zaman meseledir.
Örneğin, Dünya Ekonomi Forumu Başkanı Klaus Schwab’a göre, “Dördüncü sanayi devriminin küresel ekonomi üzerinde muazzam, belli bir etkiyi bir diğerinden ayırmanın son derece zor olacağı kadar geniş ve çok yönlü etkisi olacaktır. Aslında akla gelebilecek bütün büyük makro değişkenler –GSYİH, yatırım, tüketim, istihdam, ticaret, enflasyon vb.– etkilenecektir.”[45]
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) profesörleri Erik Brynjolfsson ve Andrew McAfee’ye göre, bu dijital değişim ve dönüşüm hareketi insanlığa çok büyük yararlar sağlayacaktır. Bu çağ sadece farklı olmakla kalmayacak, daha iyi ve insancıl bir çağ da olacaktır. Tüketimin çeşitlilik ve miktarı artacak, ancak bu, sadece kalori ve benzin tüketimi olmayacak. Artacak olan, kitaplardan aldığımız bilginin, süper starlar ya da amatörlerden aldığımız eğlencenin, öğretmenler ve doktorlardan aldığımız uzmanlığın ve “atomlardan oluşmayan” çok çeşitli dijital ürünlerin tüketimidir.[46] “Bir şeyleri dijital ortama taşırsak, yani bir bilgisayar üzerinde depolanabilecek ve ağ üzerinden dağıtılabilecek bitlere dönüştürürsek, bir takım harika ve tuhaf özelliklere bürünürler. Olağan halin kıtlık değil bolluk olduğu bir dünyada onlar da daha farklı ekonomi kurallarının buyruğu altına girerler.”[47] Öyleyse “Dijitalleşme dolayısıyla ekonomide ve toplumsal hayatta yaşanan bir kırılma noktası bu. Doğru yönde gerçekleşen bir kırılma noktası. Kıtlık değil bolluk. Tutsaklık değil özgürlük.”[48]
Alman Bilim ve Mühendislik Akademisi tarafından 2013 yılında hazırlanan “Endüstri 4.0 Stratejik İnisiyatifinin Uygulanmasına Yönelik Tavsiyeler” raporuna göre, Endüstri 4.0, dünyanın karşı karşıya olduğu bazı temel sorunları ele alacak ve çözecektir. Tedarikçiden tüketiciye kadar tüm üretim süreci entegre edilecek, kaynak kullanım verimliliği artacak, ekonomik büyümede yeni bir süreç başlayacaktır. Çalışma, demografik değişim ve sosyal faktörleri dikkate alacak şekilde organize edilecek, rutin işler yapma zorunluluğunu ortadan kaldırarak, yaratıcı ve katma değerli faaliyetlere odaklanma sağlanacaktır. Esnek iş organizasyonu, çalışanların işlerini, özel yaşamlarını ve mesleki gelişimlerini etkin bir şekilde birleştirerek daha iyi bir iş-yaşam dengesi gerçekleştirmesini sağlayacaktır. Bu entegrasyon sayesinde, iş ortakları (örneğin, tedarikçiler ve müşteriler) ve çalışanlar arasında daha yakın bir işbirliği ve karşılıklı yarar için yeni fırsatlar doğacaktır.[49] Üretim sürecinde etkinlik, üretkenlik, esneklik, talebi bireyselleştirme, merkezileşme ve yaratıcı iş modelleri olmak üzere önemli değişimlere yol açacaktır.[50]
“Dördüncü sanayi devrimi ile işgücü ihtiyacının azalmasından çok” yeni iş alanları ile “nitelikli, eğitim ve gelir düzeyi yüksek” bir istihdam alanı açılacaktır. Günümüzde üretilen değerin eşitsiz dağılımı, “yoksulluk ve işsizlik üreten büyüme” üzerine koca bir literatür dikkate alınmadığında, kolayca “bilinçli yapılacak olan yatırım ve üretimlerden başta devletler ve firmalar olmak üzere her kesimin olumlu bir şekilde istifade etmesi beklenmektedir. Ülkesi ve işletmeleri zengin olan demokratik toplumlarda bireylerin bu zenginlikten pay almamaları düşünülemez. Dolayısı ile bireyler de refah içinde olacaklardır” tespitleri yapılabilmektedir.[51]
Bu tür gelecek tasavvurlarına çok sayıda örnek verilebilir. Özetlemek gerekirse, yapay zeka, dijital bağlantılılık ve siber-fiziksel cihazlar temelinde gelişen teknolojinin ekonomide verimliliği ve refahı artıracağı[52], çalışma yaşamında merkezi bürokrasi ve hiyerarşiyi dağıtacağı, rutin işleri ortadan kaldırarak işin niteliğini yükselteceği, tüm insanlığa bolluk dünyası ve gerçek bir özgürlük sağlayacağı ileri sürülmektedir. Teknolojik gelişme, inovasyon ve bilgi üretiminin ekonominin merkezi unsuru olduğu, insanlığı yeni bir çağa taşıdığı ifade edilmektedir. Toplumsal sorunların çözümü –sosyal ve siyasal önlemlerin de katkısını reddetmeden ama– esas olarak teknolojik gelişmelere bağlanmaktadır. Teknoloji fetişizmiyle, onun nasıl üretildiği, kim tarafından sahiplenildiği, hangi toplumsal ilişkiler bağlamında uygulamaya konulduğu ve bu teknolojik üretim sürecinden esas olarak kimin fayda sağladığı göz ardı edilmektedir.
3. TEKNOLOJİ SİHRİ: HERKES Mİ YARARLANACAK?
Günümüzde teknoloji denince, akla, “kuytu bir köşe”de geliştirilen, elimizdeki telefondan metro altyapısına kadar hayatımızın tamamını etkileyen, insanların, ekonominin, sosyal yaşantının kendisine ayak uydurmak zorunda olduğu teknik gelişmeler akla gelmektedir. Hayatımızı epeyce etkilediği doğrudur, ancak “kuytu köşe”ye iyi bakmak gerekir. Dördüncü sanayi devrimi ya da Endüstri 4.0 kavramları da, bu egemen tekno-ideolojik söyleme uygun olarak, toplumsal bağlarından koparılmış bir teknolojik atılımı ima etmektedir. Hangi düzeyde yaşama geçtiği bir yana teknolojik ilerleme şüphesiz gerçektir, sorun toplumsal bağlarından koparılarak ele alınmasındadır.
Bu egemen yaklaşıma göre, bir yerlerde bir teknoloji gelişmektedir ve tüm toplum, ekonomi, sosyal yaşam buna göre biçim almaktadır. “Merkezlerinde bilgisayar donanımı, yazılım ve ağlar bulunan teknolojiler”geliştikçe “toplumları ve küresel ekonomiyi dönüşüme uğratıyorlar.”[53] Şirketler ve çalışanlar kendilerini bu sürece uydurmak zorundadır. “Teknoloji kendi yolunda gelişmeye devam ederken firmaların bunlardan yararlanmak üzere yeni iş modelleri, stratejiler ve senaryolar üretmeleri” gerekmektedir.[54]
Çizilen bu tablo, gerçekten de yaşadığımız genel görünüme uygun düşmektedir. Bizim günlük yaşantımızın dışında çeşitli teknolojik ürünler geliştirilmekte, piyasada satılmakta, işletmeler tarafından üretim sürecine uygulanmaktadır. Bu teknolojik ürünler yaşam tarzımızı ve alışkanlıklarımızı değiştirmekte, gerekli teknolojik yenilenme hamlelerini yapamayan firmalar rekabette geriye düşmektedir. Ancak bu görünüm sadece sonuçları ifade etmekle yetinmekte, bu sürecin nasıl işlediği, temelinde ne olduğu ve hangi yapısal ilişkilerle sınırlandığı ya da teşvik edildiği konusunda herhangi bir bilgi vermemektedir.
Genel olarak dördüncü sanayi devrimi ile ifade edilen teknolojik gelişmeler ve bunların üretimde uygulanması, kendiliğinden, bağımsız, her şeye kadir teknolojik ilerlemenin değil, doğrudan içinde yaşadığımız sosyo-ekonomik ilişkiler temelinde şekillenen, kapitalist tekellerin ihtiyaçları tarafından motive edilen, yine onların ve merkez ülke devletlerinin organize ettiği AR-GE çalışmaları üzerinden yönlendirilen bir sürecin ürünüdür. Çünkü kapitalist rekabet koşullarında sermaye için teknoloji -nispi- artı değeri arttırmanın aracıdır. Teknoloji ve teknolojik gelişimi ele alırken, içinde geliştiği bu kapitalist bağlamı, bu bağlam içerisindeki çelişkileri göz ardı etmek, onun hangi biçimlerde hayata geçirileceğinin kavranması açısından doğru bir başlangıç noktası olamaz.
Bu temelde, öncelikle günümüz dünyasında teknolojik yenilikler ya da genel olarak bilim ve teknoloji üretimi, sermaye birikiminin nedeni değil, sonucudur. Kapitalizmin ilk evresinde, bilim insanı, mühendis ya da zanaatkarların kendi atölye ya da laboratuvarlarında yaptıkları çalışmaların sonucu buluşlar yapılırken, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu görünüm hızla değişmiş, başta büyük kimya fabrikaları olmak üzere, büyük kapitalistler endüstriyel araştırma laboratuvarları kurmuşlardır. Bu firmalar üniversitelerden uzmanlar alarak araştırmalarını firmalarının içine taşıdılar. Kısa zamanda, yüzlerce bilimci, mühendis ve teknisyenin çalıştığı dev kurumlar ortaya çıktı. Kendi araştırma merkezini kurmaya gücü yetmeyen küçük firmalar, bağımsız araştırma merkezleri ve laboratuvarları ile Ar-Ge gereksinimlerini karşılamaya çalıştılar.[55]
Bu açıdan 19. yüzyıl deneyimi ile 20. yüzyıl gerçekleri arasında teknolojik gelişmenin kaynakları açısından büyük farklar vardır. 20. yüzyılda, özellikle en önemli teknolojik ilerlemelerin yer aldığı kimya, ulaşım, telekomünikasyon gibi sektörlerde gelişmeler, bağımsız bireylerce değil, sanayi içinden, uzmanlaşmış araştırma ve geliştirme laboratuvarlarında yürütülen sistematik çabalar sonucunda ortaya çıkmıştır.[56]
Günümüzde bilim ve teknoloji üretimi, esas olarak, büyük tekellerin birikim sürecinin bir unsuru olan AR-GE kuruluşlarında yapılmaktadır. Üniversite-sanayi işbirliği ile yapılan araştırmalar da yine sermaye birikiminin ihtiyaçları temelinde şekillenmektedir. Üretimi için maliyetli araçlara ihtiyaç duyan ve büyük altyapı yatırımlarını gerektiren, kurumsal olarak organize edilen kapitalist bir üretim alanıdır. 19. yüzyılın bağımsız araştırmacı ve mucitlerinin yerini, planlı, kurumsal ve sermayenin denetiminde bilim ve teknoloji üretimi almıştır. Araştırmacılar, yaratıcılık ve denetim ikilemi içerisinde çelişkili bir tahakküm ilişkisine maruz kalarak, sermayenin ücretli işçileri haline gelmişlerdir.
Çok geniş ve tartışmalı bir konu olmakla birlikte şurası kesindir: Kendisi de kademelere bölünmüş bir üretim olan bilim ve teknoloji üretimi (Ar-Ge) sermayenin bir etkinliğidir. Sermaye birikiminin, artı-değer üretim dinamiğinin dışında, bundan muaf bir teknoloji üretimi söz konusu değildir. Dolayısıyla üretiminde, sahipliğinde ve kullanımında sermaye birikiminin damgası vardır.[57]
4. KAPİTALİST ÜTOPYA, MEVCUT DURUM VE EĞİLİMLER
Endüstri 4.0 ile anılan teknolojilerin üretim sürecinde kullanılmasının verimliliği artıracağı kesindir.[58] Peki, yeni teknolojik gelişmeler ve artan verimlilik, dünyanın temel ekonomik ve sosyal sorunlarının çözülmesi yolunda güçlü bir itki sağlayacak mıdır? Bu verimlilikten kim hangi ölçüde yararlanacak ya da aksine zarar görecektir? Endüstri 4.0’ın bolluk ve özgürlük, diyalog ve işbirliği, ekonomik büyüme ve kalkınma vaatleri ne kadar gerçek ya da mevcut kapitalist ilişkiler ve çıkarlar bağlamında ne kadar sınırlanmış durumdadır?
Üretim sürecinde verimliliği artıracak siber-fiziksel cihaz, robot ve yazılımların üretimi konusu, basit bir teknolojik yenilik sorunu değildir. Dünya genelinde ekonominin en kritik alanlarından birisi olan makine ve imalat ekipmanları sektöründe yeni ihtiyaçlar yaratma ve bunları karşılama, daha fazla kâr elde etme, patent vb. araçlarla bu bilgiyi tekel altına alma ve piyasada daha geniş bir kontrol alanına sahip olma sorunudur. Endüstri 4.0 stratejisini Almanya’da bir devlet politikası haline getiren kuruluşlar, Almanya açısından bu hedefi uzun zamandır ilan etmişlerdir:
“Endüstri 4.0’ın ikili stratejisi, Almanya’nın lider tedarikçi konumunu geliştirmesine ve Endüstri 4.0 çözümleri için lider pazar haline gelmesine olanak sağlayacaktır.”[59]
Az ileride daha da açıkça ifade edilmiştir:
“Dördüncü sanayi devrimi (Endüstri 4.0), Almanya’daki imalat sanayii için büyük bir potansiyele sahiptir. Siber fiziksel cihazların Alman fabrikalarına daha fazla yayılması, yerli üretimin verimliliğini artırarak Alman imalat endüstrisini güçlendirecektir. Aynı zamanda, siber fiziksel cihaz teknolojisinin geliştirilmesi, teknoloji ve ürünlerin ihracatında önemli fırsatlar sunmaktadır. Sonuç olarak, Endüstri 4.0 girişiminin uygulanması, Alman imalat ekipmanları endüstrisini güçlendirmek için bir yandan siber fiziksel cihazların yayılmasını, diğer yandan siber fiziksel sistem teknolojisi ve ürünlerinin pazarlanmasını içeren ikili bir stratejinin benimsenmesi yoluyla Alman imalat sanayisi için pazar potansiyelinden sonuna kadar yararlanmayı hedeflemelidir.”[60]
Endüstri 4.0’ın tutkulu bir savunucusu olan WEF Başkanı Schwab’ın da itiraf etmek zorunda kaldığı gibi, inovasyona dayalı teknolojiler pazarda ilk hamleyi yaparak büyük kârları elde eden büyük tekellere yarar sağlama eğilimindedir.[61] Yani robotların üretilmesi ve üretim sürecinde kullanılması emekçilerin gelirlerine bir katkıda bulunmayacağı gibi, onları işsizlik tehdidiyle yüz yüze getirecektir. En kârlı çıkan bu robota, yazılıma, siber-fiziksel cihazlara sahip olan, onu üretip satan, tam da bunu yaptığı için Endüstri 4.0 projesini şiddetle destekleyen şirketler olacaktır.
Zaten teknolojinin kendiliğinden bir biçimde toplumsal sorunları çözeceği tezi ideolojik bir argüman olmanın ötesine geçmemiştir. Son yarım yüzyıl içinde teknolojik gelişmelerle birlikte verimlilik artmasına rağmen toplam üretilen GSMH içinde ücretlerin payı düşmekte ve kârların payı artmaktadır. Susan Fleck, John Glaser ve Shawn Sprague’nin çalışmalarında gösterdiği gibi, 1947’de GSMH içinde ücretlerin payı yüzde 64.3 iken, bu oran 2010 yılında yüzde 57.8’e geriledi. İşveren vekilleri, şirket yönetim kurulları ve CEO’lar da istatistiklerde ücretli sayıldıklarından, düşüşün daha dramatik olduğu ileri sürülebilir.[62]
Teknolojik gelişmelerle son yarım yüzyıldır üretkenlik kat be kat artarken emek gücünün değeri yani ücretler aynı oranda artmıyorsa, GSMH’yi yükselten nedir? Ne artıyor? Bu sorunun yanıtını İkinci Makine Çağı isimli kitaplarında Brynjolfsson ve McAfee şöyle veriyor: “Bu sorunun cevabı büyük oranda ‘fiziki sermaye sahipleri’dir. Ekonomi batağa gömülmüş durumdayken kârlar, geçen yıl rekor düzeye yükseldi. Sabit rakamlarla 1.6 trilyon dolar olan kârların GSMH içindeki payı da zirveye ulaştı (1960-2007 döneminde ortalama payı yüzde 20.5 iken 2010’da payı yüzde 26.2 olarak gerçekleşti).”[63]
20. yüzyıl boyunca, teknolojik ilerlemenin merkez ülkelerinden birisi olan ABD’de, farklı toplumsal grupların gelir dağılımına bakıldığında, teknoloji ile toplumun geniş kesimlerinin geliri ve refahı arasında doğrudan bir ilişki olmadığı görülebilir. ABD’de 1970 yılında en zengin yüzde 1’lik kesimin toplam gelirden aldığı pay yüzde 10.79’du. Bu oran 2014 yılında yüzde 20.20’ye çıkarak neredeyse ikiye katlandı. Toplumun en yoksul yüzde 50’lik kesimin aynı dönemdeki gelir kaybı ise çarpıcı. 1970 yılında bu kesim toplam gelirden yüzde 21 pay alırken, bu oran 2014 yılında 12.55’e düşmüştür.

Grafik 1: ABD’de en zengin % 1 ve yoksul % 50’lik kesimlerin gelir dağılım oranları (1913-2014)
Kaynak: World Inequality Database, 2019. (https://wid.world/) (Erişim Tarihi: 30.04.2019)
1970 sonrası dönemin en önemli özelliklerinden birisi de bilgisayar teknolojisinin entegre edildiği programlanabilir makinelerin bu süreçte devreye girmesidir. Kişisel bilgisayarlar, internet, imalat sanayinde daha yetkin makineleşme ve robotlar, üretim planlamasındaki gelişmeler ve daha birçok teknolojik yenilik ve uygulama bu döneme damgasını vurmuştur. Ancak Grafik-1’de de görülebileceği gibi 1970 sonrası toplumun yarısının toplam gelirden aldığı pay hızla gerilerken, yüzde 1’lik en zengin kesimin gelirleri artmıştır.
Yani teknolojinin gelişmesi, tek başına en önemli toplumsal sorunlardan birisi olan gelir dağılımındaki adaletsizliği çözmemiş, tersine aynı dönemde eşitsizlik artmıştır. 1929 krizi sonrası kamu yatırımları ve istihdamı arttırmaya yönelik kimi politikalar ve yükselen ABD işçi sınıfı hareketi, en zenginlerin toplam gelirden aldığı payın azalmasına, en alttaki yüzde 50’lik kesimin gelirinin artmasına (1960-70 arası) neden olmuştur. Ancak 1973 yılında patlak veren kapitalist kriz sonrası uygulanan neoliberal politikalarla bu eğilim tersine dönmüş ve gelir dağılımındaki adaletsizlik artmıştır.[64] Bu sadece ABD’ye özgü değildir, 1980’lerden bu yana gelir eşitsizliği neredeyse tüm ülkelerde artmıştır.[65]
Teknoloji, üretim araçları ve ürünlerin hızla geliştiği bu dönemde, teknolojik gelişmeler neoliberal kapitalist politikaların uygulanması ve yaygınlaştırılmasını teşvik eden araçlar olarak şekillenmiştir. Büyük sermayenin denetimindeki bilim ve teknoloji üretimi, doğal olarak büyük sermayenin çıkarlarının ifadesi olan neoliberal politikaların derinleştirilmesi işlevini görmüştür. Bu nedenle artan verimlilik ve üretim düzeyi işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin toplam üretimden aldıkları payın artması değil azalmasında kullanılmıştır.
Uluslararası tekellerin geliştirdiği ve sahip olduğu, ticarileştirip piyasa sürdüğü ve pazarın az sayıdaki şirket tarafından kontrol edildiği, genel olarak ekonomide verimliliği yükseltmek için ‘sıradan’ işçilerin atılıp yerine robot-makinelerin konulmasının öngörüldüğü Endüstri 4.0 ütopyasında, emekçilerin toplam üretimden aldığı payın yükselmesi mümkün görünmemektedir. Verimliliğin artmasıyla herkesin refahının artacağını öne süren, bir türlü gerçekleşmeyen neo-liberal vaatlerin ötesinde herhangi bir çözüm önerisi yoktur. Zaten stratejinin temel hedefi, genel vaatler bir yana, makine ve imalat sektöründeki şirketlerin bu yeni pazarda etkili ve güç sahibi olmasıdır.
Diğer yandan Endüstri 4.0 literatürü, kendinden önceki “bilgi toplumu” literatürü gibi, yeni gelişen teknolojilere uyum sağlamış, vasıflı, nitelikli işgücünün süregelen dönüşümden faydalanacağını, vasıfsız olanların ise işsiz kalacağını varsaymaktadır. “‘Sıradan’ becerilere sahip bir işçi olmak için bundan daha kötü bir zaman bulunamaz. Çünkü bilgisayarlar, robotlar ve diğer dijital teknolojiler, bu becerileri, üstelik müthiş bir hızla kazanıyorlar.”[66]
Bu genel tespitin sorunları bir yana, gerçekten de birçok işyerinde bazı işlerin makinelere devredildiği, özellikle kriz zamanlarında atılan işçilerin, yeni makineler alındıktan sonra tekrar işe alınmadıkları bilinmektedir.
Endüstri 4.0 stratejisini, sermaye, işçi sınıfının kazanılmış haklarını ortadan kaldırmak, çalışma ilişkilerini şirket odaklı bir biçimde yeniden düzenlemek için fırsat olarak görmektedir. Endüstri 4.0 ittifakı içerisinde yer alan Alman İşveren Sendikası’na göre, hem dijitalleştirme hem de ücretlendirme ve çalışma saatleri bakımından kuralların yeniden düzenlenmesi ve esnekleştirilmesi gerekiyor. Amaç, günlük maksimum çalışma saatlerinden haftalık maksimum çalışma saatlerine geçmek, böylece günlük fazla mesai ücreti ödemeden fazla çalışmayı yasallaştırmaktır. Yine işe alım ve işten çıkarma süreçlerini kolaylaştırmak, işverenler açısından maliyetleri düşürmek için hizmet sözleşmelerine, geçici işe alımlara ve belirli süreli iş ilişkilerine daha fazla önem verilmesi gerektiğini savunmaktadır. Almanya’da işyeri temsilcilikleri aracılığıyla şirketlerin çeşitli kritik kararlarda işçi temsilcilerinin onayını almak zorunda kaldığı yasal düzenlemelerin hızlı karar alma ve uygulama süreçleri üzerinde sınırlayıcı etkisi olduğunu belirten işveren sendikası, bu düzenlemelerin kaldırılmasını talep etmektedir.[67] Endüstri 4.0 kapsamındaki teknolojik yenilikler ve bu temelde üretilen ideolojik/ütopik söylem, işçi sınıfının kazanılmış haklarının ortadan kaldırılmasının aracına dönüştürülmektedir. Bazı “zorluk”larsa daha iyi bir gelecek için katlanılması gerekli, küçük “külfetler” olarak tarif edilmektedir.
“Dördüncü Sanayi Devrimi”, kimilerine göre, ‘gelişmekte olan’ ülkelere eski teknolojileri atlama, böylece birkaç basamağı hızla geçip yeni teknolojilere daha hızlı erişim olanağı sağlayacaktır. Bu konuda en yaygın örnek şudur: dijital teknolojilere yüksek düzeyde yatırım yapmak, mobil telefonların bulunabilirliği ve satın alınabilirliğini kolaylaştırdı. Bu da ‘gelişmekte olan’ ülkelerin halklarının yüksek teknolojili ürünlerden faydalanabilmek için, gelişmiş ülkelerin daha önceden kurdukları sabit telefon hattı altyapısına büyük yatırımlar yapmak zorunda olmadığı anlamına gelmektedir. Yani yeni teknolojik ürünler, ‘gelişmekte olan’ ülkelerin henüz sahip olmadığı eski altyapılara yatırım yapma zorunluluğunu ortadan kaldırmıştır. Bunun bahsi geçen ülkelere önemli bir avantaj sağladığı ileri sürülmektedir.[68]
Cep telefonları gibi teknolojik ürünlerin ‘gelişmekte olan’ ülke piyasalarında satışa sunulması ve tüketiciye ulaşması ve bunun için gerekli altyapı yatırımları konusunda verilen bu örnek, gerçek bağımlılık ilişkilerinin üzerini örtmek için oldukça yüzeysel kalmaktadır. Çünkü akıllı telefonların Sudan’da ya da Kazakistan’da satılıyor olması, insanların mobil altyapı sayesinde bunları kullanması, bu ülkelerin gelişimini değil, teknoloji üretememe halini ve emperyalist ülkelere derinleşen bağımlılığını gösterir.
‘Gelişmekte olan’ biçiminde tanımlanan ülkeler, sermaye birikiminin niceliği, niteliği ve uluslararasılaşması açısından gelişmiş kapitalist ülkelere bağımlı durumdadır. Bağımlı ülkelerin, mevcut sermaye birikimlerinin boyutları, piyasadaki varlık ve etkinlikleri, uluslararasılaşma düzeyleri, altyapıları, eğitimli işgücü ve teknoloji üretim kapasiteleri ile Endüstri 4.0 kapsamında girilen yarışa katılmaları ya istisnaidir ya da mümkün değildir.
Robot, ilgili yazılım ve çok çeşitli siber-fiziksel cihazların üretimi uzun yıllar süren kurumsal bir teknolojik araştırma ve üretim sürecini gerektirmektedir. Ancak yukarıda da ifade edildiği gibi, bilimsel ve teknolojik üretim, günümüz dünyasında gerektirdiği altyapı ve yüksek yatırım ile büyük tekellerin ve emperyalist ülkelerdeki üniversiteler gibi kurumların kontrolündeki bir alan haline gelmiştir. Dünya genelinde AR-GE yatırımlarında Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinin açık bir üstünlüğü vardır. Son yıllarda Çin’in belirleyici etkisiyle Asya-Pasifik de yarışın içine girmiştir. Ancak bu kapitalist rekabette Ortadoğu, Afrika, Asya, Latin Amerika gibi dünyanın geri kalan bölgelerinin payı göz ardı edilebilecek kadar azdır.[69]
AR-GE’ye yapılan yatırımlar kadar bu yatırımlardan alınan sonuçlar da belirleyici önemde. Bu da, kapitalizm koşullarında elde edilen bilginin ticarileştirilmesi anlamına geliyor. Bilginin patentler aracılığıyla ticarileştirilmesinde tarih boyunca Batı baskın olmuştur. Çin hızlı bir ilerleme gösterirken, bağımlı ülkelerin bu alanda da payı yok denecek düzeydedir.
Dünya nüfusunun önemli bir kısmını barındıran bağımlı ülkelerde hala eğitim sürecinin dışında kalma, yoksulluk nedeniyle eğitim yaşındayken çalışma, genel ve üniversite eğitiminin düşük niteliği ciddi bir sorun olmaya devam etmektedir. Bu ülkelerde işgücünün büyük bir kısmının eğitim düzeyi ve niteliği, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında oldukça düşüktür. Bugün dünyada dizinlenmiş dergilerin yarısından fazlası sadece iki ülkede, ABD ve İngiltere’de yayınlanıyor. İki ülke dünyanın önde gelen üniversitelerine sahip olduğu için bu durum şaşırtıcı değil.[70]
Zaten Endüstri 4.0’ın temel unsurları olarak kabul edilen kimi yüksek teknolojili ürünlerin dünya pazarına kimler tarafından sunulduğuna şöyle bir bakılması bile, bu gelişmelerden kimin yararlandığını görmek için anlamlı bir gösterge olacaktır. Bu ürünleri üretme ve geliştirme olanağı hakim ülkelere kıyasla ya çok az ya da imkansız olan ‘gelişmekte olan’ ülkelerin, dördüncü sanayi devrimi ile aradaki açığı kapatması bir yana, yeni pazar alanlarında tamamen etkisiz olması ve aradaki açığın büyümesi daha olası gözükmektedir. Zaten Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Başkanı Schwab da ‘gelişmekte olan’ ülkelere dair “atlama yapma” iddiasının gerçekleşme sürecinde bile olmadığını, sadece bir vaat durumunda olduğunu kabul etmek durumda kalıyor. Bu meydan okuma ve zorluğun üstesinden gelmek için Schwab “yoğun çabalar gerektiğini”, “kapsayıcı ve bilinçli bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu”, sorunun çözümünün “kalkınma uzmanları, teknoloji yaratıcıları, küresel şirketler, hükümetler, sivil toplum, uluslararası örgütler ve etkilenen halkların tümünün katılım sağlayacağı çok paydaşlı bir süreç” olduğunu ısrarla söylemesine rağmen, aynı ısrarını sürdürerek, bu çözümün ne olduğunu, bu paydaşların bir araya gelip ne yapacaklarına dair en ufak bir bilgi vermiyor. Çünkü, günümüz dünyasının emperyalist sömürü ve tahakküm ilişkileri içerisinde böyle bir çözüm mümkün değildir.
Endüstri 4.0 ile birlikte vasıfsız işlerin otomasyon tarafından giderek ortadan kaldırılacağı,[71] bilgi ve iletişim teknolojilerine dayanan vasıflı işlerin ağırlık kazanacağı ileri sürülmektedir.[72] Mevcut cinsiyetçi tahakküm ilişkileri, kadınları hem eğitim hem de istihdam içerisinde dezavantajlı bir konuma sürüklemektedir. Yeni teknolojik gelişmelerin bu eşitsizliği çözeceği konusu ise oldukça şüphelidir.
2014 yılında küresel çapta 263 milyon çocuk ve genç okula gitmiyordu. En yüksek okulsuzluk oranı, ekonomik ve toplumsal gelişme ihtiyacının en yüksek olduğu bölgelerdeydi. Eğitim fırsatlarından yoksunluk, cinsiyetler arasında, coğrafi eşitsizlikleri de aşacak şekilde çok daha kötü durumda. Genç kadınların okula gitmeme olasılığı genç erkeklerden daha yüksek. Bu eşitsiz başlangıç, kadınların mevcut dezavantajlarını daha da derinleştiriyor.[73]
Endüstri 4.0 ile bilgi ve iletişim teknolojileri alanındaki işlerin artacağı vaat edilmektedir. Ancak kadınların bu alandaki temsili oldukça zayıftır. Kadınlar bilimsel araştırma alanındaki çalışanların yüzde 30’dan daha azını oluşturmaktadır. STEM[74] alanlarındaki temsil oranları çok daha düşüktür. Bilgi Teknolojileri tabanlı işlerin yüzde 25’inden daha azında kadınlar çalışıyor, teknoloji girişimlerindeki oran daha da düşüktür. Kadınların internet kullanma olasılıkları erkeklerden daha az ve bazı gelişmekte olan ülkelerde bu uçurum daha da büyüyor gibi görünüyor. Bu ülkelerde kadın ve erkek arasındaki uçurum neredeyse tüm parametrelerde daha da büyük ve bu durum kadınları daha da dezavantajlı hale getiriyor.[75]
Örneğin TÜİK’ in “Bilgi Toplumu İstatistikleri, 2004-2016” çalışmasına göre, Türkiye’de 2016 yılında kadınların ve erkeklerin sırasıyla bilgisayar kullanım oranı yüzde 64.1 ve yüzde 45.9, internet kullanım oranı yüzde 70.5 ve yüzde 51.9’dur.[76]
OECD ülkelerinde çalışan BT uzmanlarının sadece yüzde 20’si kadındır. Avrupa Komisyonu 2014 yılı raporuna göre, BİT sektöründe çalışanların yüzde 30’a yakını kadın, bu oran 2015’te BİT uzmanları içinde sadece yüzde 16. Yönetici konumuna gelmiş kadınların oranı yüzde 19, uygulama geliştiricilerde yüzde 10, bilişim mezunlarında ise sadece yüzde 20. Dünya Bankası Dünya Gelişme Raporu’nda erkeklerin dijital sektörlerde çalışma oranının kadınların 2.7 katı, spesifik BİT becerileri gerektiren işlerde ise erkek çalışanların sayısının kadınların 8 katı olduğu belirtiliyor. Teknoloji yoğun üretim yapan ünlü şirketlerde de durum pek parlak değil. Apple’da teknik işlerde çalışan kadın oranı yüzde 20, Twitter’da yüzde 10, dünyanın en büyük 11 teknoloji firmasında ise ortalama yüzde 15 civarında. BİT sektöründe kadın CEO’ların oranı yüzde 5.[77]
Endüstri 4.0 stratejisinin kendi iddiaları temelinde bakılacak olsa bile, BİT işleri ve bilişim sektöründe kadınlar ve erkekler arasındaki mevcut eşitsizlikler, gelecekte önem kazanacak bu alanlarda kadınların istihdam, gelir ve yetki bakımından dezavantajlı konumda kalmaya devam edeceğini, bahsi geçen teknolojik ilerlemelerin otomatik olarak kadınları dezavantajlı konumdan çıkarmayacağını göstermektedir.
SONUÇ
2008 Krizi sonrasında imalat sektörünün kritik önemi bir kez daha görüldü. ABD ve Almanya gibi ülkeler, sanayilerini Çin rekabetinden korumak üzere özel önlemlere yöneldi. Ticari danışmanlık firmalarının raporlarında ve Dünya Ekonomik Forumu oturumlarında Çin tehdidi karşısında, özellikle imalat sektöründe yeni bir strateji ve anlatı gerektiği konusu birçok kez dile getirildi. 2011 yılında Hannover Fuarı’nda ortaya atılmasının ardından Endüstri 4.0, aynı çevreler tarafından hızla benimsendi ve yayıldı.
Etkili her söylemin daha iyi bir gelecek tasavvuru ya da bir ütopyaya sahip olması gerekir. Endüstri 4.0 kapsamında ileri sürülen tekno-ütopik gelecek senaryoları, kendinden önceki bilgi toplumu kuramlarına oldukça benzer bir içeriğe sahiptir. Yeni bir çağ vaat etmektedir. Öyle bir çağ ki, “akıllı makinelerin sayısız örneğini görecek, birbirine bağlı milyarlarca beynin dünyamızı anlamak ve güzelleştirmek için birlikte çalışmasına şahitlik edeceğiz.”[78] Artan verimlilikle zaman içerisinde tüm toplumun refahının artacağı, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki farkın kapanacağı, rutin işlerin ortadan kalkıp yaratıcı, keyifli, yüksek gelirli işlerin yaygınlık kazanacağı, gelişen teknoloji ile bir bolluk ve özgürlük dünyasının yaratılacağı ileri sürülmektedir.
Bugüne kadarki büyük teknolojik gelişme ve ilerlemelere rağmen bu hedeflerin az ya da çok neden gerçekleştirilemediği konusunda ise yorum yapılmamaktadır. Hedefler birbiriyle uyumsuz ve günümüz koşullarında birbirini dışlayan niteliktedir. Hedeflerin gerçekleştirilmesi için neo-klasik iktisadın, anaakım ekonomistler tarafından bile eleştiri konusu haline getirilen, birçok kez yanlışlanmış varsayımları dışında herhangi somut bir rota söz konusu değildir. Ayrıntılar kasten bir kenara bırakılmakta, yerine, geleceğe ilişkin renkli ve umutkar bir tablo çizilmektedir. Olası tehlike ve sorunlara işaret eden savunucuları ise yapısal engelleri ve kapitalizmin içerisinde yapılabileceklerin sınırlarını görmeksizin paydaşların işbirliği sayesinde bu sorunların aşılabileceğini ileri sürmektedir.[79]
Dijital teknolojilerin imalat sürecine daha yoğun bir biçimde uygulanmasını öngören Endüstri 4.0 stratejisinden, bu hamleyi ilk önce ve başarıyla yapan, piyasadaki egemenliğini arttıran ve rakiplerini geride bırakan uluslararası tekeller ve bunların merkez edindiği devletlerin fayda sağlayacağı açık bir olgudur. Ekonomide verimliliği yükseltmek için işlerin robotlara devredilmesi ile birçok fabrikada işçilerin işten atıldığı bilinmektedir. Veriler verimlilik ile ücretler arasında doğrudan bir ilişki olmadığını, verimlilik olağanüstü artarken GSMH içinde işçi ve emekçilerin payının gittikçe azaldığını göstermektedir. Dijital teknoloji yeni iş alanları açmasına rağmen neoliberal politikalarla birlikte ilerlemekte, eşitsizliği, yoksulluğu ve işsizliği artıran bu politikaların daha da derinlemesine uygulanmasını sağlamaktadır.
Yine Endüstri 4.0 kendi iddiaları temelinde kadınlara daha iyi bir gelecek sunamamaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin azaltılmasından çok mevcut patriyarkal ilişkiler ve eşitsizlikler, teknolojik gelişme ve uygulama alanlarında da kadınların eşitsiz bir biçimde temsili ve yararlanması sonucuna yol açmaktadır.
Endüstri 4.0’ın referans verdiği yüksek teknolojili ürün üretimi, Ar-Ge araştırmalarında GSMH’dan ayrılan pay, alınan patent sayıları, eğitimin niteliği vb. her konuda gelişmiş kapitalist ülkelerin bağımlı ülkelere nazaran açık üstünlüğü vardır. Mevcut olan ve giderek ilerleyen eşitsiz durum ve bağımlılık ilişkilerinin Endüstri 4.0 stratejisi ile daha da derinleşeceği söylenebilir.
Endüstri 4.0, günümüz kapitalizminin temel sorunlarını çözmek bir yana, tam tersine emekçilerin kazanılmış haklarının ortadan kaldırılmasının bir örtüsü haline gelmektedir. Kendinden önceki ve bir uzantısı olduğu “enformasyon” ve “bilgi toplumu” kuramlarının neoliberal dönüşümde oynadıkları rolü bugün Endüstri 4.0 söylemi üstlenmektedir. Bilgi toplumu kuramları teknolojik bir ütopya ileri sürerek kitlelerin neoliberal dönüşümden kaynaklanan “zorlukları” kabullenmesinin ideolojik aracı olmuşken, Endüstri 4.0 söylemi 2008 krizi sonrası halka dayatılan neoliberal politika ve kapitalist rekabetin gereklerini meşrulaştırma işlevi görmektedir.
Son yıllardaki teknolojik gelişmeler ile çeşitli ekonomik veriler arasındaki ilişkilere dayanarak ampirik olarak, üretilen yeni teknolojilerdeki mülkiyet ilişkilerine bakıldığında teorik olarak Endüstri 4.0 stratejisi temelinde kurulan kapitalist ütopyanın gerçekçi olmadığı görülmektedir. İşçi sınıfı, bağımlı ülkeler ve kadınların mevcut durumu, ileri sürülen vaatlerin gerçekleşmesinin kapitalist ilişkiler bağlamında mümkün olmadığını göstermektedir.
Sonuç olarak Endüstri 4.0’ı makalenin başında belirttiğimiz üç bağlamda değerlendirdiğimizde şunlar söylenebilir: Referans verdiği teknolojik ilerlemeler somut olgulardır. İktisadi bir strateji olarak tekellerin çıkarlarının ifadesidir. Söylem olarak gerçekleşmesi mümkün olmayan kapitalist bir ütopya sunmakta, sermayenin iktisadi-politik hattının meşrulaştırılmasını amaçlamaktadır.
Aksoy, S. (2018) “Sermaye Birikimi, Teknoloji ve Uluslararasılaşma Olgularını Endüstri 4.0 Döneminde Yeniden Düşünmek”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 23: 1697-1706.
Alçın, S. (2016) “Üretim İçin Yeni Bir İzlek: Sanayi 4.0”, Journal of Life Economics, (8)1: 19-30.
Alvaredo, F.; Chancel, L; Piketty, T.; Saez, E.; Zucman, G. (2019) Dünya Eşitsizlik Raporu, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Ansal, H. (1997). “Bilim ve Emek Süreci”, E. Akalın, H. Aydoğdu vd. (haz.), Bilim, Bilim Politikası ve Üniversiteler içinde, İstanbul: Bağlam Yayınları.
Ansal, H. ve N. Yıldırım (2018) “Sanayi 4.0 ve İşgücüne Etkileri: Kadınlar İçin Bir Fırsat Olabilir mi?”, Toplum ve Bilim, 144: 217-232.
Aydın, N. (tarihsiz) “Almanya’nın Endüstri 4.0 Vizyonu”, https://www.endustri40.com/almanyanin-endustri-4-0-vizyonu/, 02.05.2019.
Bağcı, E. (2018) “Endüstri 4.0: Yeni Üretim Tarzını Anlamak”, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 9(24): 122-146.
Banger, G. (2016) Endüstri 4.0 ve Akıllı İşletme, Ankara: Dorlion Yayınları.
Banger, G. (2018) Endüstri 4.0 Extra, Ankara: Dorlion Yayınları.
BCG (2015) “Industry 4.0: The Future of Productivity and Growth in Manufacturing Industries”, https://www.bcgperspectives.com/content/articles/engineered_products_project_business_industry_40_future_productivity_growth_manufacturing_industries/, 10.04.2019.
Brynjolfsson, E. ve A. McAfee (2014) The Second Machine Age, İstanbul: Türk Hava Yolları Yayınları.
Buğra, A. (1985) İktisat Yazınında Teknoloji, İktisat Dergisi, 246: 25-34.
Burmeister, C.; D. Lüttgens; F. T. Piller (2016) “Business Model Innovation for Industrie 4.0: Why the ‘Industrial Internet’ Mandates a New Perspective”, Die Unternehmung, 70(2): 124-152.
Çalışkan, N. (2019) “İstanbul 4.0 için 500 milyon TL’lik girişim fonu ayıracağız”, Habertürk, https://www.haberturk.com/binali-yildirim-teknoloji-alanindaki-istanbul-projelerini-paylasti-2402005-teknoloji#, 20.04.2019.
Ege, B. (2014) “4. Endüstri Devrimi Kapıda mı?”, Bilim Teknik Dergisi, 558: 26-29.
Ernst, F. ve P. Frische (2015) “Industry 4.0 / Industrial Internet of Things: Related Technologies and Requirements for a Successful Digital Transformation”, http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.2698137, 10.04.2019.
Frey, C. B. and M. A. Osborne (2013) “The Future of Employment: How Susceptible Are Jobs to Computerisation?”, https://www.oxfordmartin.ox.ac.uk/downloads/academic/The_Future_of_Employment.pdf, 02.05.2019.
García-Peñalvo, F. J. (2018) “The Utopia of the Technological Revolution”, Journal of Information Technology Research, 11(4), v-viii
International Electrotechnical Commission (2015) “Factory of The Future”, White Paper, http://www.iec.ch/whitepaper/pdf/iecWP-futurefactory-LR-en.pdf, 10.04.2019.
Kagermann, H., Lukas, W. ve Wahlster, W., (2011), “Industrie 4.0: Mit dem Internet der Dinge auf dem Weg zur 4. Industriellen Revolution”, Inhalte der Ausgabe, Nr. 13, VDI Nachrichten, Berlin.
Kopetz, H. (2011) “Internet of Things”, in Real-Time Systems Design for Distributed Embedded Applications, Boston: Springer, 307-323.
Lee, E. A. (2006) Cyber-Physical Systems Are Computing Foundations Adequate? NSF Workshop on Cyber-Physical Systems: Research Motivation, Techniques and Roadmap, Austin, Texas.
Li, L. (2018) “China’s manufacturing locus in 2025: With a comparison of ‘Made-in-China 2025’ and ‘Industry 4.0’”, Technological Forecasting & Social Change, 135: 66–74.
Marr, B. (2018) “What is Industry 4.0? Here’s A Super Easy Explanation For Anyone”, Forbes, https://www.forbes.com/sites/bernardmarr/2018/09/02/what-is-industry-4-0-heres-a-super-easy-explanation-for-anyone/, 20.02.2019
Narin, Ö. (2008) “Teknolojik Değişim: Türkiye’de Üretim Araçları Üretimi (1996-2005)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kalkınma İktisadı ve İktisadi Büyüme Bilim Dalı, İstanbul.
Narin, Ö. (2018) “Sanayi 4.0’ın İma ettikleri ve Sınırlarına dair bir Tartışma: Çevrimiçi Kapitalizm Olabilir mi?”, Toplum ve Bilim, 144: 233-252.
Otieno, M. O. (2018) “What Are The Biggest Industries In Germany?”, https://www.worldatlas.com/articles/what-are-the-biggest-industries-in-germany.html, 20.02.2019.
Pfeiffer, S. (2017) “The Vision of ‘Industrie 4.0’ in the Making: a Case of Future Told, Tamed, and Traded”, Nanoethics, 11:107-121.
Schroeder, W. (2016) Germany’s Industry 4.0 Strategy: Rhine Capitalism in the Age of Digitalisation, Friedrich-Ebert-Stiftung London.
Schwab, K. (2016) Dördüncü Sanayi Devrimi, Çev. Z. Dicleli, İstanbul: Optimist Yayınları.
Schwab, K. ve N. Davis (2019) Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek, Çev. N. Özata, İstanbul: Optimist Yayınları.
Soylu, A. (2018). “Endüstri 4.0 ve Girişimcilikte Yeni Yaklaşımlar”, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bililmler Enstitüsü Dergisi, 32: 43-57.
Şahin, A. (2017) “Akıllı üretim çağı: Endüstri 4.0”, Fortune Dijital, http://www.fortuneturkey.com/akilli-uretim-cagi-endustri-40-42841, 20.02.2019.
Taş, H. Y. (2018) “Dördüncü Sanayi Devrimi’nin (Endüstri 4.0) Çalışma Hayatına ve İstihdama Muhtemel Etkileri”, Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 9 (16): 1817-1836.
Tilley, J. (2017) “Automation, Robotics, And The Factory Of The Future”, https://www.mckinsey.com/business-functions/operations/our-insights/automation-robotics-and-the-factory-of-the-future, 10.04.2019.
TÜSİAD ve BCG (2016) Türkiye’nin Küresel Rekabetçiliği için Bir Gereklilik Olarak Sanayi 4.0: Gelişmekte Olan Ekonomi Perspektifi, İstanbul: TÜSİAD.
TÜSİAD ve BCG (2017) Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği, Yayın No: TÜSİAD-T/2017,12–589, İstanbul.
Yalçın, M. F. (2018) “Küresel Rekabette Türkiye Açısından Dönüm Noktası: Sanayi 4.0”, Sosyoekonomi, 26(36): 225-233.
Yılmazer, M. (2017) “‘Dördüncü Sanayi Devrimi’ ve İşçi Sınıfı”, Fikir Cephesi, http://www.fikircephesi.com/dorduncu-sanayi-devrimi-ve-isci-sinifi/, 20.04.2019.
Yüksel, H. (2012) “Enformasyon Toplumu Kuramlarındaki İnsan Tasavvurunun Eleştirel Bir Çözümlemesi”, İletişim : Araştırmaları, 10(1-2): 9-46.
[1] BCG (2015) “Industry 4.0: The Future of Productivity and Growth in Manufacturing Industries”, https://www.bcgperspectives.com/content/articles/engineered_products_project_business_industry_40_future_productivity_growth_manufacturing_industries/, 10.04.2019; Ege, B. (2014) “4. Endüstri Devrimi Kapıda mı?”, Bilim Teknik Dergisi, 558: 26-29, sf. 27.
[2] Türkiye’deki son ve popüler örneklerden birisi de şu oldu: AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım yerel seçim (2019) çalışmalarında Endüstri 4.0’ın “bugüne kadar alıştığımız bütün iş yapma biçimlerini, alışkanlıklarımızı, gündelik hayatımızın akışını baştan sona değiştireceğini”, bu nedenle İstanbul’daki projelerini “İstanbul 4.0” adı altında topladıklarını ifade etti. Bkz. Çalışkan, N. (2019) “İstanbul 4.0 için 500 milyon TL’lik girişim fonu ayıracağız”, Haberturk, https://www.haberturk.com/binali-yildirim-teknoloji-alanindaki-istanbul-projelerini-paylasti-2402005-teknoloji#, 20.04.2019.
[3] Kagermann, H., Wahlster, W., & Helbig, J. (2013) Recommendations for Implementing the Strategic Initiative Industrie 4.0, Final Report of the Industrie 4.0 Working Group). Frankfurt/M.: Plattform 4.0, sf. 5, 14.
[4] Brynjolfsson, E. ve A. McAfee (2014) The Second Machine Age, İstanbul: Türk Hava Yolları Yayınları, sf. 20.
[5] Kagermann, vd., Recommendations for Implementing the Strategic Initiative Industrie 4.0, sf. 16.
[6] Fuchs, C. (2018) “Industry 4.0: The Digital German Ideology”. tripleC: Communication, Capitalism & Critique, https://www.triple-c.at/index.php/tripleC/article/view/1010/1170, 14.04.2019.
[7] Endüstri 4.0 tartışması bağlamında yeni teknolojilerin teknik ve toplumsal sınırlılıkları, hangi ölçüde yaşama geçebilecekleri; dünya imalat sanayindeki rekabet; tekelci kapitalizm koşullarında teknoloji, bağımlı ülkelerin durumu; sınıf mücadelesinin bir alanı olarak bilim ve teknoloji üretimi; yapay zeka, tam otomasyon ve işçi sınıfının yerini robotların alması gibi iddialara başkaca makalelerde değinilecek olup bu makalede Endüstri 4.0, söylemin üretilmesi ve sunduğu ütopyanın çelişkileri ile sınırlı bir biçimde ele alınacaktır.
[8] Prof. Dr. Henning Kagermann Endüstri 4.0 söyleminin en önemli isimlerinden birisi olarak görülüyor. Alman şirketi SAP’nin eski CEO’su ve Alman Bilim ve Mühendislik Akademisi (Acatech) Başkanıdır.
[9] Banger, G. (2016) Endüstri 4.0 ve Akıllı İşletme, Ankara: Dorlion Yayınları, sf. 79.
[10] Soylu, A. (2018). “Endüstri 4.0 ve Girişimcilikte Yeni Yaklaşımlar”, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bililmler Enstitüsü Dergisi, 32: 43-57, sf. 45.
[11] Banger, G. (2018) Endüstri 4.0 Extra, Ankara: Dorlion Yayınları, sf. 25.
[12] TÜSİAD ve BCG (2017) Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği, Yayın No: TÜSİAD-T/2017,12–589, İstanbul, sf. 27; Fuchs, Industry 4.0: The Digital German Ideology, sf. 281; TÜSİAD ve BCG (2016) Türkiye’nin Küresel Rekabetçiliği için Bir Gereklilik Olarak Sanayi 4.0: Gelişmekte Olan Ekonomi Perspektifi, İstanbul: TÜSİAD, sf. 25.
[13] Banger, Endüstri 4.0 Extra, sf. 38.
[14] Li, L. (2018) “China’s manufacturing locus in 2025: With a comparison of ‘Made-in-China 2025’ and ‘Industry 4.0’”, Technological Forecasting & Social Change, 135: 66–74, sf. 67-68.
[15] Banger, Endüstri 4.0 Extra, sf. 108.
[16] Bkz. Schwab, K. (2016) Dördüncü Sanayi Devrimi, Çev. Z. Dicleli, İstanbul: Optimist Yayınları, sf. 16; Marr, B. (2018) “What is Industry 4.0? Here’s A Super Easy Explanation For Anyone”, Forbes, https://www.forbes.com/sites/bernardmarr/2018/09/02/what-is-industry-4-0-heres-a-super-easy-explanation-for-anyone/, 20.02.2019.
[17] Bkz. Pfeiffer, S. (2017) “The Vision of ‘Industrie 4.0’ in the Making: a Case of Future Told, Tamed, and Traded”, Nanoethics, 11:107-121; Fuchs, Industry 4.0: The Digital German Ideology.
[18] Marr, What is Industry 4.0?
[19] TÜSİAD ve BCG, Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği, sf. 26.
[20] Wolgang Schroeder’e göre Almanya’da Endüstri 4.0 fikri ABD’deki baskın tartışmadan açıkça ayrılarak, teknolojik gelişmeyi evrimsel geçiş ve değişim fikriyle tartışıyor. ABD’deki tartışma her şeyden önce, dijitalleşmenin yıkıcı boyutunu, mevcut üretim ve iş modellerini dışlama potansiyelini vurgulamaktadır. Aksine, Endüstri 4.0 konusundaki Alman söylemi, bir süredir pratikte uygulanmış olan üretim ve ürün optimizasyon süreçleri için ilave iyileştirme araçlarını tanımlamaktadır. Özellikle Silikon Vadisi’nde yapıldığı gibi ABD tartışması ile Alman Endüstri 4.0 söyleminin arasındaki fark, bu nedenle en iyi “devrim” ve “evrim” terimleriyle sınırlandırılabilir. Bkz. Schroeder, W. (2016) Germany’s Industry 4.0 Strategy: Rhine Capitalism in the Age of Digitalisation, Friedrich-Ebert-Stiftung London, sf. 1.
[21] International Electrotechnical Commission (2015) “Factory of The Future”, White Paper, http://www.iec.ch/whitepaper/pdf/iecWP-futurefactory-LR-en.pdf, 10.04.2019, sf. 24.
[22] Siber-fiziksel sistem (CPS) kavramı ilk defa 2006 yılında fiziksel dünya ile bağlantılı bilgisayar sistemlerinin artan önemine vurgu yapmak için Lee (2006) tarafından kullanılmıştır. Alçın, S. (2016) “Üretim İçin Yeni Bir İzlek: Sanayi 4.0”, Journal of Life Economics, (8)1: 19-30, sf. 23.
[23] Alçın, Üretim İçin Yeni Bir İzlek: Sanayi 4.0, sf. 23-24.
[24] Kavram ilk olarak Kopetz tarafından kullanılmıştır. Bkz. Kopetz, H. (2011) “Internet of Things”, in Real-Time Systems Design for Distributed Embedded Applications, Boston: Springer, 307-323.
[25] Alçın, Üretim İçin Yeni Bir İzlek: Sanayi 4.0, sf. 26.
[26] Kagermann, vd., Recommendations for Implementing the Strategic Initiative Industrie 4.0, sf. 13.
[27] International Electrotechnical Commission, Factory of The Future, sf. 25.
[28] Schwab, Dördüncü Sanayi Devrimi Yönetmek, sf. 195-196.
[29] Pfeiffer, The Vision of Industrie 4.0, sf. 111. Bu elbette bugünkü teknolojik düzey itibarıyla böyledir ve gelecek teknik olarak başka olasılıklara açıktır.
[30] Narin, Ö. (2018) “Sanayi 4.0’ın İma ettikleri ve Sınırlarına dair bir Tartışma: Çevrimiçi Kapitalizm Olabilir mi?”, Toplum ve Bilim, 144: 233-252, sf. 245.
[31] Alçın, Üretim İçin Yeni Bir İzlek: Sanayi 4.0, sf. 26.
[32] Örneğin Alman otomobil tekelleri BMW, Volkswagen ve Daimler’in kendi aralarında yaptıkları gizli anlaşma ile temiz emisyon sistemi teknolojisinde ‘gelişmeyi’ önledikleri ortaya çıktı. Bkz. https://t24.com.tr/haber/bmw-volkswagen-ve-daimler-i-milyarlarca-euro-ceza-bekliyor,815584
[33] Pfeiffer, The Vision of Industrie 4.0, sf. 111-112.
[34] Otomasyona en az ve en çok yatkın meslekler konusunda yapılan bir tartışma için bkz. Frey, C. B. and M. A. Osborne (2013) “The Future of Employment: How Susceptible Are Jobs to Computerisation?”, https://www.oxfordmartin.ox.ac.uk/downloads/academic/The_Future_of_Employment.pdf, 02.05.2019
[35] Narin, Sanayi 4.0’ın İma ettikleri ve Sınırlarına Dair Bir Tartışma, sf. 233.
[36] Şahin, A. (2017) “Akıllı üretim çağı: Endüstri 4.0”, Fortune Dijital, http://www.fortuneturkey.com/akilli-uretim-cagi-endustri-40-42841, 20.02.2019.
[37] Narin, Sanayi 4.0’ın İma ettikleri ve Sınırlarına Dair Bir Tartışma, sf. 234.
[38] Siemens, Bosch, BMW, Mercedes Benz, Audi, Wolkswagen, SAP gibi büyük Alman tekelleri Endüstri 4.0 stratejisinin şekillendirilmesinde ve yeni pazarlara uygun ürün geliştirmede oldukça yoğun bir faaliyet içindeler. Bkz. Aydın, N. (tarihsiz) “Almanya’nın Endüstri 4.0 Vizyonu”, https://www.endustri40.com/almanyanin-endustri-4-0-vizyonu/, 02.05.2019.
[39] Pfeiffer, The Vision of Industrie 4.0, sf. 112.
[40] Pfeiffer, The Vision of Industrie 4.0, sf. 112.
[41] Pfeiffer, The Vision of Industrie 4.0, sf. 113.
[42] Yüksel, H. (2012) “Enformasyon Toplumu Kuramlarındaki İnsan Tasavvurunun Eleştirel Bir Çözümlemesi”, İletişim : Araştırmaları, 10(1-2): 9-46, sf. 10-11.
[43] Pfeiffer, The Vision of Industrie 4.0, sf. 113.
[44] García-Peñalvo, F. J. (2018) “The Utopia of the Technological Revolution”, Journal of Information Technology Research, 11(4), v-viii, sf. v.
[45] Schwab, Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek, sf. 101.
[46] Brynjolfsson ve McAfee, The Second Mechine Age, sf. 19.
[47] Brynjolfsson ve McAfee, The Second Mechine Age, sf. 19.
[48] Brynjolfsson ve McAfee, The Second Mechine Age, sf. 20.
[49] Kagermann, vd., Recommendations for Implementing the Strategic Initiative Industrie 4.0, sf. 5, 14.
[50] Ernst, F. ve P. Frische (2015) “Industry 4.0 / Industrial Internet of Things: Related Technologies and Requirements for a Successful Digital Transformation”, http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.2698137, 10.04.2019, sf. 18.
[51] Taş, H. Y. (2018) “Dördüncü Sanayi Devrimi’nin (Endüstri 4.0) Çalışma Hayatına ve İstihdama Muhtemel Etkileri”, Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 9 (16): 1817-1836, sf. 1831.
[52] Bağcı, E. (2018) “Endüstri 4.0: Yeni Üretim Tarzını Anlamak”, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 9(24): 122-146, sf. 141-142.
[53] Schwab, Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek, sf. 16.
[54] Banger, Endüstri 4.0 Extra, sf. 167.
[55] Ansal, H. (1997). “Bilim ve Emek Süreci”, E. Akalın, H. Aydoğdu vd. (haz.), Bilim, Bilim Politikası ve Üniversiteler içinde, İstanbul: Bağlam Yayınları, sf. 190-191.
[56] Buğra, A. (1985) İktisat Yazınında Teknoloji, İktisat Dergisi, 246: 25-34, sf. 30-31.
[57] Narin, Ö. (2008) “Teknolojik Değişim: Türkiye’de Üretim Araçları Üretimi (1996-2005)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kalkınma İktisadı ve İktisadi Büyüme Bilim Dalı, İstanbul, sf. 178-179.
[58] Burmeister, C.; D. Lüttgens; F. T. Piller (2016) “Business Model Innovation for Industrie 4.0: Why the ‘Industrial Internet’ Mandates a New Perspective”, Die Unternehmung, 70(2): 124-152, sf. 125.
[59] Kagermann, vd., Recommendations for Implementing the Strategic Initiative Industrie 4.0, sf. 16.
[60] Kagermann, vd., Recommendations for Implementing the Strategic Initiative Industrie 4.0, sf. 29.
[61] Schwab, Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek, sf. 119.
[62] Örneğin 1965 yılında CEO ücretleri ortalama işçi ücretlerinin 20 katıydı. 1989 yılında bu rakam 58, 2013 yılında ise 273 oldu. Bkz. Yılmazer, M. (2017) “‘Dördüncü Sanayi Devrimi’ ve İşçi Sınıfı”, Fikir Cephesi, http://www.fikircephesi.com/dorduncu-sanayi-devrimi-ve-isci-sinifi/, 20.04.2019.
[63] Brynjolfsson ve McAfee, The Second Mechine Age, sf. 171.
[64] 1973 petrol krizinin yarattığı sıkışmışlık karşısında sermaye iki paralel strateji uyguladı. Birincisi üretim araçları ve süreçlerinde yeni bir modernizasyonla programlanabilir makinelerin kullanılması, ikincisi ise çalışma yaşamının esnekleştirilmesini de kapsayan ekonomik ve siyasal bir neoliberal dönüşüm programının yaşama geçirilmesi. Bu politika konsepti, sermaye hareketi önündeki engelleri ortadan kaldırıp ihracata dayalı büyüme stratejisini teşvik ederken, devlet desteklerinin kaldırılmasını, özelleştirme ve piyasalaştırma süreçlerini içeriyordu.
[65] Alvaredo, F., L. Chancel, T. Piketty, E. Saez, G. Zucman (2019) Dünya Eşitsizlik Raporu, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, sf. 5-6.
[66] Brynjolfsson ve McAfee, The Second Mechine Age, sf. 20.
[67] Schroeder, Germany’s Industry 4.0 Strategy, sf. 10.
[68] Schwab, Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek, sf. 83.
[69] Schwab, Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek, sf. 85.
[70] Schwab, Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek, sf. 84-85.
[71] Kimi rutin ve tekrara dayanan işlerin otomasyon ve yazılımlar aracılığıyla ortadan kaldırılması mümkünken, bu, vasıfsız kabul edilen işlerin tamamı için mümkün değildir. Örneğin herhangi bir bilgisayarın çok karmaşık bir matematik işlemini yapması saniyeler alırken, üzerinde çalışılan bir robotun bir havluyu katması onlarca dakika sürebilmektedir. Dolayısıyla teknolojinin gelişmesi otomatik olarak vasıfsız işlerin ortadan kalkması anlamına gelmiyor. Ortadan kalkacağı varsayılan işlerin önemli bir kısmı ise “kadın işi” durumundaki işlerdir ki, bu da, kadınların toplumsal üretime katılımlarını daha azaltacak bir unsur olarak görülmektedir.
[72] Tilley, J. (2017) “Automation, Robotics, And The Factory Of The Future”, https://www.mckinsey.com/business-functions/operations/our-insights/automation-robotics-and-the-factory-of-the-future, 10.04.2019.
[73] Schwab, Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek, sf. 85.
[74] Science (Fen), Technology (Teknoloji), Engineering (Mühendislik) ve Mathematics (Matematik) kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltma.
[75] Schwab, Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek, sf. 94.
[76] Yalçın, M. F. (2018) “Küresel Rekabette Türkiye Açısından Dönüm Noktası: Sanayi 4.0”, Sosyoekonomi, 26(36): 225-233, sf. 231.
[77] Ansal, H. ve N. Yıldırım (2018) “Sanayi 4.0 ve İşgücüne Etkileri: Kadınlar İçin Bir Fırsat Olabilir mi?”, Toplum ve Bilim, 144: 217-232, sf. 224-5.
[78] Brynjolfsson ve McAfee, The Second Mechine Age, sf. 115.
[79] Örneğin Schwab, Dördüncü Sanayi Devrimini Şekillendirmek, sf. 88.