Deniz Irmak

Bu yıl, İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olan 1 Mayıs’a ekonomik krizin yarattığı yıkım ve krizden çıkış adına “tek adam tek parti yönetiminin” dozunu artırdığı saldırılarla gidiyoruz.

2018’in ikinci yarısında başlayan ekonomik kriz süreci 2019 yılında da derinleşerek devam ediyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümetinin sözcüleri bir yandan “kriz yok, dış güçlerin saldırıları var, ülkemizin gelişmesini istemiyorlar” propagandası yaparken, bir yandan da krizin yükünü başta işçi sınıfı olmak üzere, tüm emekçilere yıkmak için seferber olmuş durumdalar. 2018 yılının Eylül ayının sonlarına doğru, krizin engellenmesi iddiasıyla hazırlanan Yeni Ekonomik Program, krizin faturasını işçi ve emekçilere kesmenin somut belgesi olarak ortaya çıktı.

Döviz kurlarındaki yükseliş, artan dış borç, temel gıda maddelerine yapılan zamlar, elektrik, doğal gaz, akaryakıt zamları derken fırlayan enflasyon, soğan, patates ve yaş sebzenin alınamaz olması, tanzim satış kuyrukları vb. krizi her yönüyle görünür hale getirdi. İktidarın inkâr ettiği, yok dediği kriz işçi ve emekçilere dolaysız ve dolayımsız olarak yansıdı.

Siyasi iktidar yeni istihdam alanları yaratmak adına, işsizlik sigortası fonunu yağmaya açtı. Sermayeye aktarılan kaynaklarla teşvikler, sigorta primlerinin işsizlik fonundan ödenmesi, eğitim adı altında ücretlerin işsizlik sigortası fonundan karşılanması, büyük sermayeye vergi indirimleri gibi düzenlemelerin karşısında işsiz sayısı çığ gibi artmaya devam etti.

İşsizlik oranı resmi rakamlara göre 4 milyon 302 bine (gerçekte bu rakam 7 milyon civarındadır) ulaşarak yüzde 14’ü bulurken, sadece 2018 yılının son üç ayında işten çıkarılan sigortalı çalışan sayısı 580 bin oldu.

Krizin üstünü örtmek, ağır sonuçlarını 31 Mart Seçimleri sonrasına ertelemek gibi bir strateji izleyen iktidarın yöntemi krizin üstünü örtemediği gibi, etkisi gün geçtikçe daha fazla hissedilir hale geldi.

İşten atmalar, gönüllü-zorunlu çıkışlar, ücretsiz izinler, vardiyaların birleştirilmesi, az işçiyle çok iş yapma, işçilerin mesailerinden kesme, tasarruf tedbirleri adı altında hak gaspları yoğunlaşarak devam etti. Grev yasakları, sendikasızlaştırma, iş cinayetleri artarak sürdü. Şeker fabrikalarının bir bölümünün özelleştirilmesi, özelleştirme sürecinin devam edeceğini gösterdi. Yaşanan zamlar, işsizlik, yüksek enflasyon işçi ve emekçilerin yaşamını çekilemez kılarken, ülkeyi yönetenler saltanatlarını sürdürdü. Devlet yetkililerinin emrine amade lüks araç ve uçak filoları, saray ziyafetleri hiç eksik olmadı. Yoksullaşan işçi ve emekçiler, pazarlarda artık toplayan insanların görüntüleri ülkede iki sınıfının nasıl yaşadığının somut göstergelerinden oldu.

Tarım alanında durum değişmedi. Üretici köylülere dönük engeller artırıldı, ürünlere kota uygulanırken, patates, soğan ve et ithalatında sıfır gümrük vergisiyle tüccarlara milyonlar kazandırıldı. İthalatı yapılan kimi temel gıda ürünlerinde gümrük vergileri sıfırlandı. Üreticiler yüksek vergiler nedeniyle mazot ve gübre alamazken, yat sahiplerine yakıtı vergisiz alma imkânları yaratıldı. Kürk, mücevher, ziynet eşyaları gibi lüks tüketim maddelerinden vergiler kaldırıldı.

BASKILAR HER ALANDA YOĞUNLAŞTI

Ekonomik alanda olduğu gibi, siyasal alandaki saldırılar da hız kesmedi. OHAL döneminde başlatılan KHK ile yönetme anlayışı kalıcılaştı. Artık anayasa ve yasalar yerine, çıkarılan Erdoğan KHK’ları ile yönetiliyoruz. Ülke her sabah yeni operasyonlara uyanıyor, muhaliflere nefes alacak bir alan bırakmama tutumu sürüyor. Bakkal, manav, kabzımal, üretici köylü… herkes terörist ilan edildi. “Benden olmayan kim varsa düşmanımdır” tutumu seçim meydanlarının başlıca mesajı haline getirildi. Haber alma hakkı ortadan kalktı. Tekelleşen medya, iktidar partilerinin ve tek adamın borazanı olmaya devam ediyor. İşçi ve emekçilere gerçek ve doğru haber ulaştırmaya uğraşında olanlar, cezalar ve baskılarla yıldırılmaya çalışılıyor. Yüzün üzerinde gazeteci hapiste, bir o kadarı da yargılanıyor. Kesintisiz müdahalelerle yargı tek adam yargısı haline getirildi. Barış akademisyenlerine dönük yargılamalar hız kesmedi, kes yapıştır iddianamelerle cezalar kesildi ve kesilmeye devam ediyor. Başta üniversite öğrencileri olmak üzere gençlik üzerindeki baskılar da giderek ağırlaşıyor. Kol ve kulüplerin faaliyetleri artık tek adamın atadığı rektörler ve dekanlar tarafından yasaklanıyor, keyfi biçimde engelleniyor. Kürtler üzerindeki baskı ve şiddet politikaları sürüyor. Daha seçimler yapılmadan, seçilen belediye başkanlarının görevden alınacağı, yerine kayım atamalarının yapılacağı açıkça ilan edilebiliyor. Kürt halkının seçtiği temsilciler cezaevlerine kondu, siyaset yapma hakları ellerinden alındı. Kadınlara dönük ayrımcı politikalar derinleştirildi, kadınları hedef alan “itaat et rahat et” anlayışı sürekli tekrarlanır oldu. Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet artarak sürdü. Tecavüz ve taciz meşrulaştırılmaya çalışıldı, bu suçtan tutuklananlar az ceza veya iyi hal indirimiyle serbest bırakıldı. Çocuklara yönelik cinsel istismar arttı, açığa çıkanların üstü kapatılmaya çalışıldı.

Suriye politikası, bölgede savaşın kışkırtılması ve milyonlarca Suriyelinin göç etmek zorunda kalmasına yol açarken, mültecilerin önemli bir bölümü Türkiye’ye yerleşti ve içeride işçi ve emekçileri bölmenin, ırkçı-şoven duyguları körüklemenin vesilesi haline getirildiler.

1 MAYIS’A GİDERKEN MÜCADELE VE OLANAKLAR

Ekonomik ve siyasal alanda saldırıların seçimlerden sonra şiddetlenerek süreceğini ve derinleşeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Bütün bu saldırıları önleme ve geriletmenin, yeni haklar elde etmenin yolunun, işçi ve emekçilerin kitlesel ve örgütlü mücadelesinden geçtiği açıktır. Tek adam yönetiminin ve temsil ettiği sermaye sınıfının işçi ve emekçi düşmanı uygulamalarına karşı yapılacak iş; mücadeleyi ilerletmek, geliştirmek ve güçlendirmektir. Bu kapsamda, işçi ve emekçi hareketinde son bir yılda olan bitenler aynı zamanda izlenecek yolu da gösteriyor.

2018 yılı başında 130 bin metal işçisinin grevi yasaklandı, metal işçileri çeşitli biçimlerde mücadeleyi sürdürdüler. Grev yasakları, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engeller artarak devam etti. Bütün baskı ve engellemelere rağmen sendikalaşan Flormar işçileri başta olmak üzere; Tariş, Cargil, Aydın Belediyesi ve daha onlarca işyerinde işçiler aylarca direnerek sendikalaşma mücadelesini sürdürdüler. Direnişlerin sonucunda kısmi kazanımlar da elde ettiler. İzmir Büyükşehir Belediyesinin, sendikal yetki tespitine dönük itirazı karşısında tutum alan Genel-İş 2 No’lu Şube ve İZENERJİ işçilerinin eylemiyle birleşen İzmir’deki tüm Genel-İş üyelerinin ve şubelerin ortak tutumu kazanım getirdi ve belediye yetki itirazını geri çekmek zorunda kaldı. İZBAN grevi işçilere yönelik baskılara rağmen günlerce devam etti; grevin yasaklanması, tek adam yönetimiyle belediye yönetiminin işçiler karşısında nasıl bir sınıf düşmanlığıyla hareket ettiklerinin en somut göstergelerinden oldu.

Kriz sürecinde gündeme gelen saldırılara karşı, Mercedes, Makel, Tüpraş ve Petkim işçilerinin fiili tutumu, kendi işyerlerinde sermayeye geri adım attırdı. Şubat ayında Gaziantep Başpınar Organize Sanayi Bölgesi’nde tekstil iş kolunda, başta Şireci Testil, Gürteks, Boyer, Canan, Çelikaslan, Flamnet Tekstil fabrikaları olmak üzere, binlerce işçi ücret zamları için iş bırakarak kazanımlar elde ettiler. Belediyelerde süren TİS görüşmelerinin tıkanmasıyla İzmir ve İstanbul başta olmak üzere, kitlesel eylemler gerçekleşti. Kamuya alınan taşeron işçiler; 4+4 zamlarına, 2020 yılına kadar TİS haklarının ellerinden alınmasına karşı bulundukları yerlerde lokal eylemler gerçekleştirdiler. Bütün baskılara, grev yasaklarına, sendikal bürokrasinin ihanetine rağmen, 2018 yılında ve 2019 yılı başında onlarca işyerinde ve iş kolunda işçiler, ücret zamları ve sendikal hak ve özgürlükleri için, TİS süreçlerindeki hak gasplarına karşı mücadele etmekten geri durmadılar. Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT)’ın mücadelesi kriz süreci ile birleşti ve yaygın kitlesel eylemlerle sürüyor.

İşçi ve emekçi kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında gerçekleştirdikleri eylem ve etkinlikler de yaygınlık ve kitlesellikleri bakımından mücadelenin ilerleme potansiyelinin arttığını gösterdi.

Sermaye ve iktidarın baskı ve saldırıları karşısında işçi ve emekçilerin küçük adımlarla da olsa ilerlediklerini söylemek yanlış olmayacaktır. 2019 yılı için belirlenen asgari ücret mücadelesi, bu sürecin önemli yanlarından birisi oldu. Kamu emekçileri için, KHK ve iş güvencesi için yapılan bölge mitingleri, işyeri çalışmaları ise, kamu emekçileri alanında yeniden mücadele eğiliminin ortaya çıkmaya başladığının göstergeleridir. 2018 yılı boyunca devam eden grev, direniş ve hak alma mücadeleleri 2019 yılında da devam ediyor.

2019 yılı tüm iş kollarında TİS sürecinin yaşandığı ve yaşanacağı bir yıl olacak. Kamu emekçileri toplu görüşme sürecine hazırlanıyorlar. Bütün bu gelişmeler, 1 Mayıs sürecinin dayanakları olarak ortaya çıkmış durumda.

1 MAYIS’A DOĞRU: SENDİKAL BÜROKRASİ VE SINIF TUTUMU

Grev yasaklarına, iş cinayetlerine sessiz kalan, zamlara karşı tutum almayan, işten atmalar karşısında iktidar ve sermayeden, patronlardan yana davranan ve bugün büyük oranda sendika yönetimlerine hâkim olan sendikal bürokrasi, 1 Mayıs sürecinde işçi ve emekçileri bölmek üzere harekete geçiyor. Sendikal bürokrasinin ayrı ayrı resmi törenler havasında merkezi 1 Mayıs kutlamaları yapılmasına çanak tutacak girişimler içinde olduğu bugünden ortaya çıkmıştır. Hak-İş ve Memur-Sen yılın başında 1 Mayıs’ı Urfa’da kutlayacaklarını ilan ederken, yüz binleri bulan üyelerine “evlerinizde oturun” demeye getiriyorlar. Bu iki Konfederasyon son birkaç yıldır ülke genelinde tek bir yerde 1 Mayıs kutlamaları yaparak, işçi ve emekçi hareketini bölücü tutumlarını sürdürüyor. Bu kervana Kamu-Sen ve belli düzeylerde Türk-İş de katılarak, sınıfı bölmede rol üstleniyorlar. DİSK, KESK ve emek ve meslek örgütleri ise, anlayış olarak birlikte 1 Mayıs kutlamalarından yana tutum almalarına rağmen, pratikte süreç başka işletiliyor ve sınıfın 1 Mayıs’taki birliğini sağlama konusunda gereken yeterince yapılmıyor.

Geçmiş yıllardan çıkarılan dersler, deney ve tecrübeler şunu gösteriyor: Bir mücadele ve birlik günü olan 1 Mayıs’ın nasıl ele alınacağı asla sendikal bürokrasiye bırakılamaz. Sınıf bilinçli mücadeleci işçilerle mücadeleden yana sendika yöneticileri şimdiden harekete geçmeden, yerel platformlar ve güç birliklerini harekete geçirmeden, bunun için öne çıkıp inisiyatif almadan, sendikal bürokrasinin önüne geçmek ve ayak oyunlarını boşa çıkarmak mümkün değildir.

İzmir’de son yıllarda ortak kutlamaların mücadeleyi güçlendiren bir tutumla ele alındığı, Konfederasyonların müdahalelerine izin verilmediği ve 1 Mayıs’ın bölünmeden kutlandığı örnek bir deneyim söz konusudur. İzmir emek ve demokrasi güçleri bu tutumu bu yıl da sürdürerek, 2019 1 Mayısı için şimdiden harekete geçmiş, ortak başvurularını yapmış, dışarıdan müdahalelere yer bırakmamışlardır. Bu tutum, yereldeki 1 Mayıs çalışmalarının güçlenmesini sağlarken, 1 Mayıs hazırlıklarını ve işyeri kutlamalarını da olumlu yönde etkileyecektir.

İzmir’deki deneyim de gösteriyor ki; Konfederasyon merkezlerinin yerellere müdahalesine karşı çıkılıp, her türlü ayrıştırmaya karşı tabandan birlik sağlanarak sürece müdahale edildiğinde, sendikal bürokrasinin kontrolündeki ibre, işçi ve emekçilerden yana değişecektir. Hızla tüm illerde, Konfederasyon ayrımı yapmadan, sınıf bilinçli mücadeleci sendikacı ve işçiler hızla harekete geçmeli, 1 Mayıs’ın ihtiyaca ve amaca uygun kutlanması için pratik adımlar atılmalı ve 1 Mayıs’ın güçlü geçmesini teminat altına almak için sorumlulukla hareket edilmelidir.

Sendikaların ve emek örgütlerinin olmadığı yerlerde ise, sınıf partisi tüm gücüyle 1 Mayıs’ın yaygın ve güçlü kutlanması için tüm olanaklarını seferber etmelidir.

YAYGIN VE KİTLESEL 1 MAYIS

Ekonomik ve demokratik hak ve özgürlükler için mücadelenin ilerletilmesinin önemli dayanaklarından biri olan işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olan 1 Mayıs’ın talepler etrafında yaygın ve kitlesel olarak kutlanması bugün çok daha elzem hale gelmiştir. Bunun gerçekleşmesinin sorumluluğu da, başta işçi sınıfının partisi olmak üzere, sınıf bilinçli işçiler ve mücadeleci sendikacıların omuzlarındadır. Bunun için de şimdiden hazırlıklara başlamak, 1 Mayıs çalışmalarının etkili bir şekilde yürümesi için tüm güçleri seferber etmek zorunludur.

Taleplerin sadeliği ve yerelliği, ajitasyon ve propagandanın etkisini artıracak ve anlaşılır kılacaktır. 1 Mayıs’ın kitlesel olarak kutlanması, asıl olarak işyeri ve fabrika çalışmalarının güvenceye alınmasıyla mümkündür. Ancak bu temelde bir 1 Mayıs çalışmasıyla her olanak en ileri düzeyde kullanılıp maddi bir güce dönüştürülebilir ve yığınların kendi talepleri etrafında birleşerek kitlesel 1 Mayıs’a katılmaları sağlanabilir.

Her fabrikanın, her sendika şubesinin kendi talepleri ve pankartıyla alanlara taşınması, önemlidir. KHK ile ihraç edilen on binlerce kamu emekçisinin, güvencesizlikle yüz yüze kalacak yüz binlerce kamu emekçisinin, her iş kolundan emekçilerin özgün talepler etrafında birleşerek 1 Mayıs gösterilerine katılmalarını sağlamak hedefi gözetilmek suretiyle çalışma örgütlenmelidir.

Öte yandan, emekçi semtleri de 1 Mayıs çalışmasının dayanağıdır. İşsizliğe, yoksulluğa ve zamlara karşı emekçi semtlerinde 1 Mayıs çalışmalarının ve etkinliklerinin örgütlenmesi, işçilerin yanı sıra semtlerde yaşayan emekçi kesimlerin 1 Mayıs’a kendi talepleriyle katılması için çaba harcanmalıdır.

İşçi, işsiz, öğrenci gençlik kitlelerinin 1 Mayıs’ta alanlarda olması, gençliğin mücadele coşkusunun 1 Mayıs alanlarına yansıması da geçen yıllara göre daha büyük bir anlam kazanmıştır. Üniversite ve ortaöğretim gençliğinin; amfiler, sınıflar, kol ve kulüplerde örgütlenerek, kendi özgün talepleri ile 1 Mayıs’a katılmaları esas tutumdur.

Krizin faturasını en ağır ödeyen kesimlerin başında gelen işçi ve emekçi kadınların da cinsiyet ayrımcılığına, kadın cinayetlerine, şiddet, taciz ve tecavüze karşı yine kendi özgün talepleriyle 1 Mayıs alanlarında yerlerini almaları; özellikle bu 8 Mart’ta gerçekleştirilen işçi kadın buluşmalarının 1 Mayıs vesilesiyle de olabildiğince yaygın olarak gerçekleştirilmesi mücadelenin ilerlemesine hizmet edecektir.

Öte yandan, Türkiye’nin yüz yüze olduğu göçmen-mülteci işçi yoğunluğu gerçeği, dünya ölçeğinde egemen olan emperyalist kapitalist sömürüden, nüfus alanları ve yeniden paylaşım mücadelelerinden bağımsız değildir. Bu yoğunluk, işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcisi olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve tek adam hükümetinin izlediği savaş kışkırtıcısı politikaların bir sonucudur. Dolayısıyla, savaş kışkırtıcılığına, nüfus ve paylaşım mücadelelerinden pay kapma hesaplarına, yabancı düşmanlığına, ırkçılığa, din-mezhep ayrımcılığına ve bu konularda izlenen her türlü düşmanlaştırıcı politikaya karşı işçi sınıfının enternasyonal dayanışma ve mücadele değerlerini yüceltmenin ve sahiplenmenin, ülkenin ve bölgenin bugünü ve geleceği açısından taşıdığı hayati değer ortadadır.

Bugün artık milyonlarca mülteci işçinin ülkemizde yaşadığı gerçeğinden hareketle, göçmen ve mülteci işçilerin 1 Mayıs’a katılımının örgütlenmesi, eşit koşullarda çalışma, eşit işe eşit ücret alma ve vatandaşlık haklarının tanınması gibi temel taleplerinin 1 Mayıs hazırlıklarına, miting ve eylemlerine yansıması önemli olacaktır.

Sonuç olarak; 2019 1 Mayıs’ını tarihi birikimine ve günümüz sınıf mücadelesinin gerçekliklerine uygun olarak kutlamak; Türk, Kürt, Arap bütün milliyetlerden kadın-erkek, genç-yaşlı, yerli-mülteci işçi ve emekçilerin bilinç, mücadele ve örgütlülüğünü ilerletmek için değerlendirmek temel amaç olmalıdır. İhtiyaç buyken, gerek sendikal bürokrasi, gerekse sınıf dışı akımlar ve küçük burjuva anlayışların 1 Mayıs’ı gerçek anlamından kopararak, kendi dar çıkarları temelinde kutlama girişimleri bu yıl da yer yer gündeme gelecektir. 1 Mayıs’ı amacından ve anlamından uzaklaştıran bu türden anlayış ve tutumları boşa çıkarmak, işyeri ve fabrikalar temelinde bir hazırlık çalışması ve etkinliklerden kitlesel ve yaygın mitinglere uzanan bir çizgide hareket etmekle mümkün olacaktır.

İşçi sınıfı ve halktan kopuk yaklaşımların aksine, 2019 1 Mayıs’ını, işçi sınıfının öncülüğünde, sömürülen ve ezilen halk kesimlerinin krizin faturasının ödememek için verdikleri zorlu mücadelede bir gövde gösterisine dönüştürmek bugünün temel ihtiyacıdır.

—————————/————————-

2019 1 Mayıs’ına giderken öne çıkan talepler

* Zamların geri alınması, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması, vergide adaletin sağlaması.

* İşten atmaların yasaklanması, kadrolu güvenceli çalışmanın sağlanması.

* Ücretsiz izin uygulamasına son verilmesi, gönüllü çıkış adı altındaki uygulamaların durdurulması.

* Ücretlerin artırılması, çalışma saatlerinin düşürülerek 36 saatle sabitlenmesi.

* İşsizlik sigortası fonunun yağmalanmasına son verilmesi, tüm işsizlerin yararlanacağı biçimde düzenlenmesi, yönetim ve denetiminin işçilerle sendikalarına verilmesi.

* Kıdem tazminatının fona devredilmesine yönelik girişimlere son verilmesi.

* Tüm taşeron işçilerin kadroya geçirilmesi, kadrolu işçilerle eşit ücret ve sosyal haklardan yararlandırılması ve taşeronluğun yasaklanması.

* KHK’ların iptal edilmesi, tüm ihraçların geriye dönmesi ve kamu emekçilerinin iş güvencesinin sağlanması.

* Kamu emekçilerine grev hakkını tanınması, grevli ve toplu iş sözleşmesi yasasının çıkarılması.

* Tüm işçilere insanca çalışma koşulları ve insanca ücret sağlanması, asgari ücretin vergi dışı bırakılması.

* İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin alınması, iş cinayetlerinin önlenmesi.

* Emeklikte yaşa takılanların, yasal düzenlemeler yapılarak emeklilik haklarının tanınması.

* Esnek çalışma ve güvencesiz çalışmaya son verilmesi.

* Sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması, barajsız, yasaksız sendikal hakların sağlanması, grev yasaklarının son bulması, lokavtın yasaklanması.

* İşçilere ve kamu emekçilerine dayanışma grevi ve genel grev hakkının tanınması.

* Kadın işçilerin eşit işe eşit ücret alması için gerekli düzenlemelerin yapılması, çalışma koşullarının kadın sağlığı dikkate alınarak düzenlenmesi, işyerinde kreş ve emzirme odalarının açılması.

* İşyerlerinde her türlü ayrımcılığın son bulması, mobbing uygulamalarına ceza getirilmesi.

* Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve parasız, bilimsel, demokratik eğitim hakkının güvenceye alınması.

* Tüm yurttaşların parasız, ulaşılabilir, nitelikli ve anadilinde sağlık hizmeti almasının sağlanması ve bunun için genel bir sağlık sigortası sisteminin kurulması.

* Politik ve sendikal tüm alanlarda örgütlenme ve siyasal faaliyet sürdürmenin önündeki engellerin kaldırılması.

* “Tek adam tek parti yönetimine” bağımlı yargı sistemine son verilmesi, yargı sisteminin demokratik ve bağımsız temelde yeniden örgütlenmesi.

* Halkın haber alma hakkının önündeki engellerin kaldırılması, düşüncelerini basın-yayın ve diğer araçlarla açıklama ve yayma, haberleşme, toplantı ve gösteri yapma özgürlüğünün eksiksiz tanınması.

* Silahların susması, çatışmaların durması, sınır ötesi harekâtlara son verilmesi ve Kürt sorunun barışçıl, demokratik siyasal yöntemlerle çözümü için somut adımların atılması.

* Savaşlar vd. nedenlerle ülkemize gelen göçmen/mülteci işçi ve emekçilerin eğitim, sağlık, barınma, çalışma vb. başta olmak üzere bütün haklardan eşit olarak yaralanmasının sağlanması ve ayrımcı uygulamalara izin verilmemesi.