Sergey Ivanovich Vavilov
Sovyet iktidarının ilk on yılı, siyasi olarak muzaffer olan devrimin, ülke içindeki ve dışındaki düşmanlarına karşı silahlarla savunulması gereken bir dönemle başladı. Sonra, ilk dünya savaşının ve iç savaşın bir sonucu olarak yıkılmış olan ulusal ekonominin yeniden inşa dönemi geldi. Birçok durumda, bilim hızla ilerliyor; halkın kültürel ilerlemesine yaptığı katkının yanı sıra sanayide, ulaşımda ve tarımda yeniden inşa çalışmalarına somut olarak yardım edebiliyordu. Yine de, bu ilk on yıldaki bilimin gelişimi düzensizdi, sistematik değildi, bazen tamamen kendiliğindendi. Sovyetlerin ilk on yılındaki bilim, bugün olduğu gibi planlı ve entegre değildi.
Bununla birlikte, yeniden inşa çalışmaları nihayet tamamlanmaya yaklaşmıştı. Ulusal ekonomi, savaş öncesi seviyesine, yani 1913 yılı itibariyle Rusya devletinin sahip olduğu düzeye yaklaştı. Bu, en makul beklentinin bile oldukça gerisindeydi. Elbette bu noktada durmak söz konusu bile olamazdı. Ülke, tamamen yeni bir kapsamda, tamamen yeni bir türde bir ekonomi -sosyalist devletin ekonomisini- kurma gibi acil bir görev ile karşı karşıya kaldı. Aralık 1925’te Komünist Parti’nin 14. Kongresi’nde Stalin, önümüzdeki birkaç yıl içinde yapılacak işi formüle eden sanayileşme sloganını dile getirdi:
“Ülkemizin tarım ülkesinden kendi çabalarıyla ihtiyaç duyduğu makineleri üretebilen bir sanayi ülkesine dönüştürülmesi -genel hedeflerimizin temeli, özü budur.”
Artık tüm insanlar, işçiler, köylüler, aydınlar tarafından göz ardı edilmeyecek biçimde belirgin, sosyalist sanayileşmeye yönelen yoğun bir emek dönemi başlamıştı.
Her şeyden önce, ülke ağır sanayisini kurmak zorundaydı. Eğer SSCB kapitalist dünyadan bağımsız olacaksa büyük makine üretimi, makine aletleri, demir ve çelik ve elektromekanik tesisler gecikmeksizin inşa edilmeliydi; ve yeni güç kaynakları bulunarak, mümkün olan en kısa sürede devreye sokulmalıydı. Kömür ve petrol üretimi arttırılmalı, büyük barajlar ve diğer hidroteknik projeleri inşa edilmeliydi. Muazzam miktarlarda demirli ve demirsiz metaller gerekiyordu.
Rusya çağlar boyunca her zaman tarım ülkesi olmuştu. Bu nedenle yan sanayinin gelişmesiyle birlikte, tarım verimliliğini teşvik etme sorunu ortaya çıktı. Ve 15. Parti Kongresi, Aralık 1927’de, Stalin’in önerdiği ve kolektif tarımın enerjik biçimde gelişmesini isteyen bir kararı kabul etti. Tarım makineleri, özellikle traktörlere olan talep olağanüstü bir artış gösterdi. Bu ihtiyacı karşılamak için büyük traktör tesisleri inşa edilmek zorundaydı. Ülkenin sanayileşmesi ve tarımın kolektifleştirilmesi hakkındaki kararlar, beş yıllık planların öncüleriydi. 15. Parti Kongresi tarafından Stalin’in önerisi üzerine alınan daha ileri bir karar, Devlet Planlama Komisyonu’na ulusal ekonomi için ilk beş yıllık planı hazırlama çağrısında bulundu.
Nisan 1929’da Stalin’in ilk beş yıllık planı kabul edildi ve uygulanmaya başlandı.
“Beş yıllık planın esas hedefi” diye açıkladı, sonraki yıllarda Stalin, “sosyalizm temelinde sadece bütün bir endüstriyi değil fakat aynı zamanda ulaşım ve tarımı yeniden teçhiz etmek ve yeniden organize etmek için ülkemizde böyle bir sanayi yaratmaktı.”
Plan büyük ölçüde tasarlanmıştı. Ve uygulandı da, hem de beş yıl içinde değil dört yıl içinde. Bunu ikinci beş yıllık plan takip etti ve sonra da üçüncüsü. Bu planların başarılarıyla, sosyalizm ülkemizde inşa edildi. Sonraki birkaç yıl için hesaplanan kapsamlı ulusal ekonomik planlar sistemi, Sovyet bilim ve teknolojisi için yeni bir dönem açtı. Devlet, beş yıllık planların gerçekleştirilmesinde önemi büyük olan yeni problemlerin acil çözümü konusunda bilim insanlarına ve mühendislere çağrıda bulundu. Ve devletin bu çağrıları, kaçınılmaz olarak, planlama ilkesini bilimin kendisinin de bir parçası haline getirdi.
Sovyet bilim adamları için bilimde plan yapma fikri, geride kalan yıllar içinde çalışmalara temel bir katkı sunan doğal ve alışılmış bir kavram haline geldi. Bununla birlikte, yurt dışında bu fikir, hiç de küçük olmayan ideolojik muhalefet doğuran ateşli bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Bilimde planlama fikrinin reddini doğuran önemli bir faktör de, kapitalist toplumun bireysel karakterinde, özel mülkiyet kültünde aranmalıdır. Bilimdeki her ilerleme, her yeni bilimsel fikir ve buluş, kapitalist toplumda, özel mülkiyet ögesi olarak görülür. Devletin bilim üzerinde herhangi bir hükmü yoktur ve dolayısıyla bilimin gelişimi planlanamaz. Kuşkusuz, “beklenmedik” bilimsel bulgu ve keşifleri planlama imkânı yoktur; fakat her gerçek bilim, iyi temellendirilmiş bir tahmin ve öngörüyü büyük oranda içermelidir. Örneğin Newton fiziği muhtemelen on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda, fiziğin uzun süreli gelişimini tahmin etmek ve böylece onu planlamak için bir temel oluşturmuştur. Atom çekirdeğinin yapısıyla ilgili çağdaş bilgilerimiz, önümüzdeki yıllarda büyük bir güven derecesi ile bu alandaki teorik ve deneysel çalışmaların çoğunu planlamamızı sağladı. Çağdaş organik kimya öyle inşa edildi ki, pratik ve teorik alandaki ilerleme noktasında en uygun ve ilginç yönleri seçerek, geleceğe açıklıkla bakabiliyoruz. Uçak yapımı konusunda, zamanın ilerlemesiyle uçak motorlarının gücünün arttığına işaret eden ampirik formüller oldukça faydalı olmuştur. Hayvan ve bitki seçilimi gibi biyolojinin bir dizi dalında, isteğe bağlı olarak şu ya da bu cins ya da türün üretilmesi sorunu doğunca, planlama tamamen gerekli hale gelmiştir.
Bilimimizin halkın ve devletin hizmetine olan tam bağımlılığı da bilimde planlamayı mutlak bir zorunluluk haline getirmiştir. Ve bu, sosyalist devlette bilimin başlıca ayırıcı özelliklerinden biridir! Bu tür bir planlama sadece kurumları, personeli, teçhizatı değil aynı zamanda içeriği, yani bilimsel araştırmaların temalarını da kapsar.
Sosyalist bir devlette bilimsel gelişim planı elbette devletin ekonomi planıyla bağlantılı olmalıdır; ancak bilimin sürekli ilerlemesinin gündeme getirdiği ihtimallerin, ekonomik planlamada öngörülen beklentileri önemli ölçüde aştığı da unutulmamalıdır. Bilim kendine özgü gelişme mantığına, dikkate alınması gereken bir mantığa sahiptir. Bilim her zaman ileriden gitmeli ve geleceğe yönelik rezervler biriktirmelidir; ancak o zaman doğal halinde ilerleyebilir.
Planlama ilkesine kesin geçiş, Sovyet iktidarının ikinci on yılına denk gelen Sovyet biliminin gelişiminin ikinci döneminin ayırt edici özelliğiydi. Bu dönemin bir diğer önemli özelliği, kademeli olarak yerelleşme ve yeni bilimsel etkinlik merkezlerinin ortaya çıkmasıydı. SSCB Bilimler Akademisinin ilk şubeleri bu dönemde kuruldu:
Vladivostok’daki Uzakdoğu şubesi; Sverdlovsk’daki Ural şubesi; Tiflis’teki Gürcistan şubesi; Erevan’daki Ermeni şubesi; Bakü’de Azerbaycan şubesi, Alma Ata’da Kazak şubesi. Bunlar, yerel koşullar ve gereklilikler tarafından belirlenen çeşitli yönlerdeki bilimsel araştırmaların geliştirilmesini teşvik etmek için tasarlanmıştı. Söz konusu şubeler mevcut yerel üniversiteleri ve kolejleri tamamlamak için araştırma zemini hazırladı. Zamanla, bu dallar varlıklarını bütünüyle meşrulaştırdı. Yerel halk arasındaki yeni güçlerden eğitilen yerel bilim insanlarının çalışmalarını biriktirdi ve kısa zamanda teorik ve pratik olarak önemli sonuçlar üretmeye başladı. Daha sonraki yıllarda bu şubeler bir dizi bağımsız Akademi olarak yeniden düzenlenebilecek noktaya kadar geldi.
Bilimin yerelleşmesi, sadece Akademi’yi değil, aynı zamanda uzmanlaşmış araştırma enstitüleri ağını da etkiledi. Beş yıllık planlar çerçevesinde ülkenin çeşitli yerlerinde bu türden birçok büyük enstitü ortaya çıkmaya başladı. Burada, kadro ve organizasyon işleri Akademi üyesi A. F. Joffe yönetimindeki Leningrad Fizik ve Teknoloji Enstitüsü tarafından yürütülen hazırlık çalışmalarıyla oldukça kolaylaştırılan Kharkov, Dniepropetrovsk, Sverdlovsk ve Tomsk’daki fizik ve teknoloji enstitülerine özellikle değinmek gerekir. Önemli bilim merkezleri haline gelen bu dört enstitü, kısa bir zaman içinde, ciddi öneme sahip bulgular üretti. Omsk ve Odessa örneğinde olduğu gibi, ülkenin çeşitli yerlerinde büyük tarım enstitüleri ile çeşitli branş ve uzmanlık alanlarında daha pek çok başka enstitü kuruldu.
Stalin’in ilk beş yıllık planı döneminde Sovyet biliminin üçüncü ayırt edici özelliği, üniversite, kolej ve öğrenci sayısındaki büyük artış oldu. Devrim öncesi Rusya (1914-1915), 112 bin üniversite öğrencisiyle sadece 91 üniversite ve koleje sahipti. İlk beş yıllık planın başlatıldığı 1928-1929 yıllarında öğrenci sayısı 177 bine çıkarken, ikinci beş yıllık planın başlangıcı olan 1933-1934’te, bu rakam 504 bine yükseldi. Üçüncü beş yıllık planın (1937-1938) başlamasıyla birlikte bu sayı yaklaşık 603 bin oldu. Anayurt Savaşı arifesinde, 1941’de, Sovyetler Birliği’nde yaklaşık 800 üniversite ile kolej vardı ve öğrenci sayısı da 667 bin idi. Böylece, Stalin’in beş yıllık planları sırasında, Sovyetler Birliği’nde üniversite ve üniversite öğrencisi sayısı neredeyse dört kat arttı. 1941 yılında, farklı üniversitelerde, kolejlerde ve bilimsel araştırma kuruluşlarında kayıtlı olan yaklaşık 12 bin lisansüstü öğrencisinin, yani geleceğin bilim insanları ve araştırma görevlilerinin bulunduğunu da eklemek gerekir.
Planlamanın yürürlüğe girmesi ve pekiştirilmesi, yerelleşme süreci ve bilimsel personelin hızla artmasıyla eş zamanlı olarak, ülkenin bilimsel araştırma ağı, işlevlerin farklılaştırılması ve netleştirilmesi sürecine girdi. Bilimsel sorunlar bundan böyle merkezi idare ve cumhuriyetlerde bulunan uzmanlaşmış Akademilerde yoğunlaşırken, kolejler ve üniversiteler ara konumda idi. Temelde bilim adamları, öğretmenler, mühendisler yetiştirme işine adanmış olan bu kurumlar, aynı zamanda, hem genel teori hem de çeşitli uzmanlıklardaki uygulama alanlarında araştırma faaliyetleri yürütüyorlardı. Bununla birlikte, ulusal ekonominin gelişmesiyle, her alanda ortaya çıkan sorunların pratik ve teknik çözümü, esas olarak, uzmanlaşmış büyük enstitülerde ve endüstri ile doğrudan temas kurmayı sağlayan fabrika laboratuvarlarında yoğunlaştı.
1934 yazında, aynı yılın 25 Nisan tarihli Halk Komiserleri Konseyi kararı doğrultusunda, SSCB Bilimler Akademisi Leningrad’dan Moskova’ya taşındı. Neva kıyısında iki yüzü aşkın yıl süren çalışmadan sonra ortaya çıkan bu değişim, Akademi çalışmalarının doğasında meydana gelen önemli değişikliklerle tamamen uyumluydu. Aslında Akademi, o anda ulusal, bilimsel araştırma ağına yön veriyordu ve faaliyetleri Sovyet devletinin karşılaştığı somut sorunlarla yakından bağlantılıydı. 23 Kasım 1935’te hükümet tarafından kabul edilen Bilimler Akademisi’nin yeni tüzüğü, SSCB Bilimler Akademisini “ülkenin en seçkin bilim insanlarını bir araya getiren, SSCB’nin en yüksek bilimsel kurumu” olarak tanımlar. Akademi’nin temel amacı yeni tüzükte “… bilimsel teorinin ve SSCB’de uygulanan bilimlerin genel ilerlemesine evrensel yardım ve diğer ülkelerde elde edilen bilimsel başarıların araştırılması ve bunların ülke içinde geliştirilmesi” olarak tanımlanmaktadır. “Bilimler Akademisi, temel görevini yeni, sosyalist, sınıfsız toplumun inşasını teşvik etmek için bilimsel başarıların sistematik olarak uygulanması şeklinde görmektedir.”
Özellikle çarpıcı olan, Sovyet iktidarının kuruluşundan bu yana Akademi’nin çalışmalarının özünde yapılan bu değişiklikler ve söz konusu çalışmalarla sosyalizm ve Sovyet devletinin ihtiyaçları ve ideolojisi arasındaki yakın temasla bağlantılı olarak, Akademi’de temsil edilen sosyal bilimlerde hem içerik hem de yönelim olarak yapılan temel revizyondur. 1936’da, bu revizyon göz önünde bulundurularak, Komünist Akademinin araştırma enstitüleri SSCB Bilimler Akademisinin bir parçası haline geldi. Uygarlığın Maddi Tarihi Devlet Akademisi de Bilimler Akademisi tarafından devralındı.
Yukarıda belirttiğimiz gibi, beş yıllık planlar, ihtisaslaşmış enstitülerin çalışmalarında sürekli bir büyüme ve sayılarında istikrarlı bir artış sağladı. Birçok alanda yürütülen uzun ve yorucu çabalar sonucunda, bilim ve teknolojide yavaş yavaş -mecazi olarak söylenecek olursa- kesintisiz bir cephe ortaya çıktı. Devrim öncesinin Rus bilimi, bireysel anlamda büyük isimleri ve olağanüstü başarılara ulaştığı bireysel çalışma alanlarıyla gurur duymak hakkına sahipti. Bununla birlikte, aynı zamanda, övünülecek tek bir uzmanın dahi olmadığı pek çok bilim ve teknoloji dalı mevcuttu. Bu gibi durumlarda, yardımların yurt dışından talep edilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla, Rus teknolojisi birçok bakımdan diğer ülkelerin lütfuna bağımlıydı. Bilimde kesintisiz bir cephe kurulması, her bilim alanında uzmanlaşmış genç bilim insanlarının ve mühendislerin eğitimi, çok az sayıda ülkenin başarmış olduğu zor bir görevdir. İlk beş yıllık plan döneminde böylesine kesintisiz bir cephe oluşturulması ve pratikte hemen hemen her alanda uzmanların ortaya çıkması, Sovyet biliminin ve teknolojisinin geliştirilmesinde planlama ilkesinden kaynaklanan en önemli başarılardan biriydi. Başarı, uzun vadeli ve oldukça farklılaşmış bir eğitim, bilim adamları ve mühendisler için bağımsız çaba ve yine endüstriyle sıkı temas kurmak, engeller ve zorlukların üstesinden gelmek için bilim ve endüstrinin ortak çabalarını gerektiriyordu.
Beş yıllık planlar boyunca Sovyet biliminin şiddetli biçimde büyümesinin önemli bir göstergesi olarak, uzmanlaşmış yayınlar alanında muazzam ilerlemeler oldu. Ne yazık ki henüz, Sovyet iktidarının kuruluşundan bu yana bilimsel literatürümüzün ve gelişiminin bibliyografik bir araştırması yapılmamıştır. Yine de bu literatürün niteliğinin genel bir bilgisi ve aynı dönemde diğer ülkelerdeki gelişmelere kıyasla, bu alandaki kazanımlarımızın gerçekten çok önemli olduğuna dair güvene dayalı bir iddia bulunmaktadır. Tek bir örnek: Çarlık Rusya’sında, fizik alanında orijinal bilimsel araştırmalara ayrılmış tek bir süreli yayın vardı. Bu süreli yayınlarda en fazla 200 abone bulunmaktaydı. Şu anda, fizikte beş büyük süreli yayın var ve bunlardan her birinin 5 bin adet tirajı bulunmaktadır. Aynı şey, bilimin diğer alanları için de şaşırtıcı ölçüde doğrudur.
Savaş öncesi beş yıllık planlar boyunca bilimsel kamu aktivitesi oldukça yoğundu. Bu döneme, birçok durumda Bilimler Akademisi tarafından düzenlenen bir dizi kongre, konferans ve toplantıların başarısı damgasını vurdu. Örneğin 1940’da, Bilimler Akademisi farklı bilimsel enstitülerden ve endüstriyel tesislerden temsilcilerin katıldığı 70 konferans düzenledi. Akademi, Sverdlovsk ve Novosibirsk’de, Urallar ve Kuzbass sorunu hakkında özel oturumlar düzenledi. Leningrad’da düzenlenen başka bir oturum da, Volga ve Hazar’a adanmıştı. Akademi ve çeşitli özel organizasyonlar tarafından düzenlenen keşif gezisi sayısı her alanda arttı: flora, fauna, jeoloji, coğrafya, etnografya, arkeoloji. Yine, pek çok karmaşık keşif gezisi vardı. Örneğin Mt. Elbrus, kozmik ışınların incelemesindeki uzmanlardan fizyologlara ve doktorlara kadar çok çeşitli bilim dalı temsilcilerini içeriyordu.
Beş yıllık planlar eşliğinde bilim ve teknolojide yaşanan muazzam gelişmeler ve bu dönemde şekillenen bilim cephesi, Sovyet biliminin bu kadar kısa süre içinde bir yandan kitaplar, süreli yayınlar, patentler ve telif hakları dağları ve öte yandan makineler, fabrikalar, gıdalar ve mallarda somutlaşan temel başarılarının açıklanmasını ve bir dökümünün çıkarılmasını pratik olarak imkansız kıldı. Bu nedenle, mevcut özet, özellikle seçkin eserlere yapılan çok kısa ve yüzeysel bir incelemeyle sınırlı olmalıdır.
Rus matematiği, 19. yy’ın başlarından itibaren dünya çapında öncü bir pozisyon üstlenmişti; fakat asla şu an incelediğimiz dönemdeki kadar kapsam, derinlik ve çeşitlilik kazanmamıştı. Matematikçilerimizin orijinal eserlerini ve bunlardan Akademi üyesi I. M. Vinogradov’un yeni bir analitik yöntemin geliştirilmesi ve bu alandaki bazı son derece zor problemlerin çözümüne dair sayı teorisini özellikle bir tarafa not etmeliyiz. Akademi üyeleri S. N. Bernstein, A. N. Kolmogorov ve Akademi üyesi A. Y. Khinchin, sadece matematiğe değil, aynı zamanda fizik, istatistik, teknoloji ve askeri bilim dallarına da büyük önem veren olasılıklar teorisini üretti. Diferansiyel denklemler teorisinde büyük pratik önemi olan önemli bir ilerleme kaydedildi. Bu alandaki birçok muhteşem eserden Akademi üyeleri I. G. Petrovsky, S. L. Sobelev ve V. I. Smirnov’unkileri not düşebiliriz. Akademi üyelerinden P. S. Alexandrov tarafından geometrik topolojide yeni ve özgün çalışmalar yapıldı.
Devrimden önce, Rus fiziği çok az gelişmişti. Ancak yeni koşullarda kurulan geniş ve kapsayıcı bir cephe ile birlikte hızla genişledi. Günümüzde, SSCB’de fizik bilimleri, genel teori ve pratik teknolojideki önemli gelişmelerin mimarı çok sayıda uzman tarafından temsil edilmektedir. Bu dönemde öne çıkan gelişmeler arasında en dikkat çekici olanı, Akademi üyeleri L. I. Mandelstam ve G. Landsberg’in ışık kırınımının yeni bir biçimi olan birleşik kırınım keşifleridir. Bu fenomen, Sovyet bilim adamlarıyla (1928) eş zamanlı olarak, Kalküta’daki Hintli fizikçi Raman tarafından da keşfedildi. Hem fizikçiler hem de kimyacıları ilgilendiren bu keşif yeni ve geniş bir bilim alanı için temel oluşturdu ve moleküler yapı çalışmasında yeni olanaklar açtı. Sovyet araştırmacıları, mutlak sıfır civarındaki sıcaklıklarda gerçekleşen fiziksel fenomenlerin incelenmesinde de önemli sonuçlar elde etti. Böylece, Akademi üyesi P. L. Kapitsa, “süper akışkanlık” olarak adlandırılan, sıvı helyumun yeni ve dikkat çekici bir özelliğini keşfetti. Bu şaşırtıcı olgunun teorik açıdan aydınlatılmasını Akademi üyesi L. D. Landau’ya borçluyuz; ve bu teoriden çıkarılan en zekice sonuçlar (sıvı helyumda iki ses) deneysel olarak genç fizikçi V. P. Peshkov tarafından teyit edildi.
Sovyet fizikçileri ve matematikçileri, lineer olmayan salınım ya da matematiksel olarak ifade edildiği üzere lineer olmayan diferansiyel denklemler çalışmasına temel katkılarda bulundu. L. I. Mandelstam, N. D. Papalexy, A. A. Andronov, ve N. M. Krylov gibi akademi üyelerinin çalışmaları, radyo ve mekanikte hem teorik hem de pratik açıdan çok önemli sonuçlara ulaşılmasını sağladı.
Akademi üyesi A. F. Joffe de, yarı iletkenlerin fiziği konusunda bir dizi önemli sistematik incelemeyi tamamladı. Çalışmaları elektroteknik materyaller, fotoelektrik ve benzeri alanlarda yeni ufuklar açtı. Akademi üyesi V. P. Linnik, girişim fenomeni üzerine detaylı ve etkili bir incelemeden sonra, yeni prensiplere dayanarak, yüzey kalitesi çalışmaları, mekanik parçaların hassasiyeti ve astronomik aletler ve benzerlerinin yapımında önemli olanaklar sunan, büyük çapta hünerli girişim araçları yaratmada başarılı oldu.
Sovyet kimyası da, Stalin’in beş yıllık planları doğrultusunda gelişip genişledi ve hem teorik hem de pratik açıdan büyük öneme sahip bir dizi çalışma üretti. Böylece, Akademi üyeleri A. E. Favorsky ve S. V. Lebedev’in çalışmaları SSCB’de sentetik kauçuk endüstrisinin kurulmasına ön ayak oldu. Akademi üyesi A. N. Nesmeyanov’un araştırmaları, önemli organometalik bileşikler alanına yeni bir ışık tuttu. Akademi üyeleri N. D. Zelinsky ve A. A. Balandin, kataliz alanında hem teorik hem pratik olmak üzere bazı önemli çalışmaları tamamladılar. Sovyet fizikokimyasında bir dizi yeni ve önemli eğilimler gelişti.
Yüzey aktif maddelerin incelenmesinde, Akademi üyeleri A. N. Frumkin ve P. A. Rebinder’ın sayısız sistematik araştırması not edilmelidir. Akademisyen N. N. Semyonov, zincirleme reaksiyonlar ve bunların kinetiği üzerine olan araştırmaları hem teorik hem de deneysel açılardan büyük ölçüde geliştirdi. Akademi üyesi A. N. Terenin, fotokimyasal reaksiyonlar konusunda önemli deneysel çalışmalar yaptı. Terenin, diatomik moleküllerin fotodisosiyasyonunun keşfedicisidir ve kompleks organik bileşikler alanında çok umut verici sonuçlar elde etmiştir.
Sovyet biliminin bir özelliği haline gelen ortak çalışma tarzı, genel olarak beş yıllık planlar çerçevesinde yapılan büyük jeolojik araştırmalarda özellikle dikkate değerdir. Sovyet endüstrisinin ham madde temelinin haritasını çıkaran, Sovyetler Birliği’nin çeşitli yerlerinde petrol, metal cevherleri ve diğer mineralleri arayan ve keşfeden bu araştırmalar oldu. Akademi üyelerinden A. D. Arkhangelsky, I. M. Gubkin, S.S. Smirnov, P. I. Stepanov, A. E. Fersman ve V. A. Obruchev’in ve onların çok sayıda öğrencisi ve takipçilerinin çalışmaları, beş yıllık planların yerine getirilmesinde birinci derecede öneme sahip birçok sorunun çözümünü mümkün kıldı.
Bu dönemde yapılan coğrafi keşif gezileri ve araştırmalarının en önemlileri Kuzey Kutbu üzerine olanlardır. Chelyuskin gemisiyle çıkılan sefer, Akademi üyesi O. J. Schmidt’in sürüklediği Kuzey Kutbu’na yapılan uçuş ve sürüklenen buz üzerindeki ünlü Papanin kampı bu bakımdan başı çekmiştir.
Sovyet biyolojisi en başından beri tarım ve tıbbın hizmetine girmiştir. Sovyet biliminin bitki ve hayvan seçilimi, bitki ıslahı ve fitocoğrafya alanındaki pek çok olağanüstü başarısı tarıma hemen etki etti. Akademi üyesi I. P. Pavlov’un devrimden önce başlayan yüksek sinirsel aktivite araştırması, hem kendisinin hem de öğrencilerinin çalışmalarında yeni koşullarda büyük ölçüde genişledi ve tıpta çok önemli sonuçlara yol açtı.
Teknoloji de bu dönemde sayısız başarıya imza attı. Sovyet teknolojisinin kalitesi ve kapsamı, Svir, Volkhov ve Dinyeper’deki hidroternik istasyonlar gibi devasa güç projelerinde iyi ifade edildi. Sanayi -demir ve çelik, makine yapımı, elektrik, kimyasal- Sovyet bilimine dayanarak, bilim adamlarımız ve mühendislerimiz tarafından elde edilen muazzam deneyimin sonucunda büyüdü. Güçlü radyo istasyonları, yeniden organize edilen demiryolu sistemi, Moskova metrosu, Moskova-Volga kanalının dev barajları ve kilitleri -beş yıllık planlar çerçevesinde geliştirilen yeni Sovyet teknolojisinin birkaç örneğidir.
Sosyal bilimlerin köklü revizyonu beş yıllık planlara göre devam etmiştir. Bu döneme, Sovyetler Birliği tarihi üzerine gerçekleştirilen pratik çalışmalar damgasını vurdu. Hem Rus halkının hem de diğer Sovyet uluslarının edebiyat tarihi, ilk defa, edebiyat incelemesinde yeni Sovyet ilkelerinin bakış açısından ele alındı. Çok uluslu Sovyetler Birliği’ndeki oryantoloji, Sovyet halkları için gramer ve sözlük oluşturma ve bunların tarihlerini derleme sorununa uygulanarak, tamamen yeni bir eğilim kazandı. Yeni bir hukuk bilimi geliştirildi ve yeni Sovyet ekonomisinde ortaya çıkan karmaşık sorunlar araştırıldı.
Sovyet biliminin tüm bu başarıları, Stalin’in gösterdiği istisnai özen ve dikkat ile ve onun Bilimler Akademisini tüm çalışmalarında yönlendiren ilerici bilim hakkındaki görüşleri ile kolaylaştırıldı.
Sovyet bilim adamlarının ideolojik gelişiminde büyük önem taşıyan, Stalin’in olağanüstü eseri olan SBKP(B) Tarihi Kısa Ders 1938’de yayınlandı.
Aralık 1939’da, SSCB Bilimler Akademisinin Genel Kurulu, bilimin ilerlemesine yönelik seçkin hizmetleri ve Marksist-Leninist doktrinin sürdürülmesi ve geliştirilmesi için her alanda sunduğu katkı nedeniyle Joseph Vissarionovich Stalin’i Akademinin onur üyeliğine seçti.
Bu seçim, SSCB’nin Bilimler Akademisini ilerici Sovyet biliminin gerçek personeli haline getiren dönüşümün canlı simgesel bir niteliği olarak gösterildi. 1941 yılına gelindiğinde, Sovyetler Birliği, sayısız yeni enstitüde, Akademilerde, kolejlerde, üniversitelerde, sanayi tesislerinde görev yapan ve hayatlarını bilimsel çalışmalara adamış yüzlerce adam ve kadından oluşan muazzam bir bilim insanı ordusuyla övünebilirdi. Sovyet bilim insanları büyük bir yeni bilimsel literatür hazırladılar ve kendilerini savaşın zor yıllarında askeri cepheye yardım etmek için hazırlanmış bilimsel bir cephede örgütlediler.
***
Faşistler, Sovyetler Birliği’ne karşı başlattıkları saldırıda çok sayıda yanlış hesap yaptılar. Bunlardan biri, Sovyet biliminin hafife alınmasıydı.
Savaş, Sovyet bilimi için ciddiyeti iki kat yüksek olan bir testti. Bilim bir yandan cephenin, savaş endüstrisinin ve bir bütün olarak ulusal ekonominin akla gelen her alanda önüne koyduğu, tamamen yeni ve çoğu kez oldukça karmaşık sorunları çözmek için göreve çağrıldı. Öte yandan, büyük sıkıntılarla karşılaşıp alışılmadık koşullarda çalışmak zorunda kaldı.
Sovyet bilim insanlarının çoğu, ülkelerini savunmak için tüfekler veya savaş uçaklarını kitaplar ve laboratuvarlarla değiştirerek öne çıktı. Birçoğu hiç geri dönmedi, savaş alanında ülkeleri için hayatlarını verdi.
Düşman bombaları ve topları, Pulkovo Gözlemevi’ni ve Leningrad Botanik Bahçelerinin ünlü seralarını yok etti. Simeiz’deki astronomi gözlemevi yağmalandı ve yakılarak yok edildi. Alman vandalları Kiev Üniversitesi ve Beyaz Rusya Bilimler Akademisini patlattı ve birçok kolej ve üniversitenin laboratuvar ve kütüphanelerini yağmaladı. Bilimsel ekipman kayıpları çok büyüktü.
Birçok bilimsel enstitü boşaltıldı. Bilim insanları alışılmamış koşullarda, uygun ekipman, araç, malzeme ve kütüphaneler olmadan çalışmak zorunda kaldılar. Bazı durumlarda, örneğin Leningrad’da, kuşatma sırasında bilimsel çalışmalar soğuk ve açlığa rağmen, düşman bombardımanıyla kesintiye uğrasa da yürütülmeye çalışıldı.
Zorluklara ve yokluklara rağmen, Sovyet bilimi, savaştan muzaffer bir şekilde çıktı. Savaş zamanı gereksinimlerine verdiği yanıt, somut olarak, yeni ve geliştirilmiş top tiplerinde, roket mermilerinde; uçakların ve motorların sürekli gelişmesinde, Alman “Kaplan”larıyla ve “Ferdinand”larıyla savaşmak için tasarlanan yeni tip zırhlar ve zırh delici mermilerde, Sovyet radyosundaki kazanımlarda, her türlü askeri optik malzemenin verdiği kusursuz hizmette ve bunların sürekli gelişim ve ilerlemesinde, savaşın ön ve arka cephelerinde enfeksiyon ve salgınlarla boğuşmakta olan, yüzlerce binlerce yaralı askeri kurtaran sağlık hizmetlerindeki mükemmel planlamada görülebiliyordu.
Askeri teçhizatın ve malzemelerin her yeni detayı, her yeni ilaç ve tedavi metodu, bilimsel düşünce ve emeğin izlerini taşıyordu.
Savaş sanayii, yeni makineler, yeni malzemeler, yeni tasarımlar için yeni ve daha hızlı test yöntemleri talep ediyordu; ve neredeyse her durumda bilim, bu ihtiyacı karşıladı. Kırsal kesimdeki sağlıklı erkeklerin neredeyse tümünün cephede olduğu koşullarda, tarım, yeni çalışma yöntemlerinin geliştirilmesi için acil agronomik ve agroteknik yardım çağrısında bulundu. Burada da bilim, çağrıya derhal cevap verdi.
Savaştan önceki yıllarda biriken bilgi ve tecrübe, bilim insanlarının bolluğu ve Sovyet bilim insanlarının fedakar yurtseverliği, ülkenin birçok zorluğun üstesinden gelmesine yardımcı oldu. Bu dönemde Sovyet bilimi sadece savaş faaliyetleri -cephe, sanayi, tarım ve tıp- ile sınırlı değildi. Aynı zamanda temel hattı doğrultusunda gelişimini sürdürdü. Bu, bilim ve teknolojide göze çarpan eserler için savaş sırasında verilen Stalin ödüllerinin uzun listelerinde açıkça görülmektedir. Bu çarpıcı listeler, endüstri personelinin, kolektif çiftçilerin, mühendislerin ve farklı bilim alanlarındaki önemli sorunların incelenmesiyle meşgul bilim insanlarının önemli bilimsel başarılarını kaydeder. Sovyetler, savaşın en şiddetli günlerinde bile, bilimsel düşünce üzerinde çalıştı.
Sovyetler Birliği’ndeki belli başlı bütün süreli yayınlar, savaş boyunca yayımlanmaya devam etti; ve üniversite ve kolejlerin çoğunluğu faaliyetlerini sürdürdü. 1943 başlarında, Stalingrad’daki tayin edici savaş sırasında, Sovyet bilim insanları modern fiziğin kurucusu Isaac Newton’ın 300. doğum yıl dönümünü kutladılar. En sıcak coşku ve ilgi ile kutlanan bu bilim bayramı, savaş döneminin zirvesinde, kriz döneminde, Sovyet biliminin gücü ve canlılığının çarpıcı bir göstergesiydi.
Stalin’in beş yıllık planlar döneminde olduğu gibi, savaş, bilim için yeni bir okul haline geldi. Savaş, bilim insanlarına, birincil ve ikincil önem taşıyan şeyler arasında, devlet ve “saf bilim” arasında, eskisinden daha net bir biçimde ayrım yapabilmeyi öğretti. Savaş, en zorlu sorunların, ateşli yurtseverlikten ilham almış kolektif bilim kurumu tarafından nasıl hızla ve kararlılıkla çözülebileceğini; ülkemizin en uzak bölgelerinde hangi güçlü bilimsel güçlerin yattığını gösterdi.
Savaşın ilk dönemlerinde, 1942 ilkbaharında, Hitler yandaşlarının Moskova’ya yaklaşırken bozguna uğratılmasından sonra Stalin, bir mektubunda Bilimler Akademisi Başkanına hitaben şöyle yazmıştır:
“Savaş koşullarına rağmen, Bilimler Akademisinin ülkenin artan ihtiyaçlarına ayak uyduracağına eminiz.”
Bilimler Akademisi Başkanına yazdığı ikinci mektuptaysa Stalin şunları yazmıştı:
“Bilimler Akademisi’nin bilimdeki ve sanayideki yenilikçi hareketin başını çekeceğine, halkımızın ve diğer bütün özgürlük sever insanların en habis düşmanı Alman faşizmine karşı verilen savaşta ilerici Sovyet biliminin merkezi haline geleceğine inanıyorum.”
Akademilerde, uzmanlaşmış enstitülerde, kolejlerde ve üniversitelerde, Sovyet bilim insanları ve mühendisleri, Stalin’in Sovyet biliminin zor savaş yılları boyunca Sovyet ordusuna ve Sovyet halkına yardım edeceği inancını haklı kılmak için her türlü gayreti gösterdiler. Zor ve alışılmamış koşullara rağmen, bilim ülkenin artan ihtiyaçlarına ayak uydurdu. Sovyet bilim insanları her yerde bulunacaktı -hava kuvvetleri, donanma, topçu, mühendisler, demiryolları birlikleri, hastaneler, savaş tesisleri, kolektif çiftlikler… Ve her yerde yardım ve danışmanlık sundular. Sovyet bilimi, Sovyet Ordusu’nun zaferdeki payını paylaşabilirdi.
Bilimler Akademisinin kuruluşunun 220. yıl dönümü, Haziran 1945’de Sovyetlerin kızıl zafer bayrağı Berlin’deki Reichstag’ın üzerinde dalgalanırken kutlandı. Bu, Sovyet bilim insanları için hem savaş zamanında hem de devrim sonrası dönemde Sovyet biliminin başarılarının bir özetinin detaylı bir incelemesinin yapılacağı gündü.
(…)
Kültür alanında kayda değer her şeyin mirasçısı olarak bizlere her şey devrim öncesi Rusya tarafından bırakıldı. Ancak Sovyet bilimi ülkeyle birlikte büyüdü.
Bilimimiz, Büyük Ekim Devrimi’nin otuzuncu yıl dönümünü, diğer ülkelerin bilimlerinden kökten farklı olan Sovyet bilimi olarak karşılamıştır. Bilimimiz güçlü, kapsamlı ve ayrıntılıdır. Bu, eski Rusya’nın bilimi ile karşılaştırıldığında, Sovyet biliminin en çarpıcı ayırt edici özelliklerinden biridir.
Bilim ülkemize bu dönemde ne vermiştir? Onun her yerde görebileceğimiz meyvelerini fark etmek için sadece çevremize bakmamız yeterlidir. Kuşkusuz, bir bütün olarak Sovyet devleti, kapitalist kuşatma altında var olmanın tüm güçlüklerinden geçerken, Marx, Engels, Lenin ve Stalin’in büyük bilimsel doktrini tarafından tasarlanan ve açıklanan çizgi doğrultusunda yönlendirilmiş ve yönetilmiştir.
Sovyet bilimi, halkımızın dünyaya ilerici bilimsel düşüncenin üstün savunucuları ve Sovyet devletinin kurucuları Lenin ve Stalin’in dehalarını hediye etmesinden dolayı haklı bir gurur yaşamaktadır. Lenin ve Stalin, Marksizmi zenginleştirdi, onu toplumsal gelişmenin yeni koşullarına uygulayarak büyük ölçüde geliştirdi. Gelişimin emperyalizm ve sosyalist devrimler çağındaki yasalarını ortaya koyan Lenin ve Stalin, Sovyet sistemini temel alarak sosyalizmin ülkemizde zaferi ve inşası doktrinini yarattılar ve bu büyük öğretiyi pratikte de gerçekleştirdiler.
Bilimimiz Lenin ve Stalin’in dahice bilimsel çalışmalarına -özellikle de Lenin’in Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi (1899), Materyalizm ve Ampriyokritisizm (1908) ve Devlet ve Devrim (1917) ile Stalin’in Anarşizm ve Sosyalizm (1906-07), Marksizm ve Ulusal Sorun (1912-13), Leninizmin İlkeleri (1924) ve Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm (1938) gibi eserlerine; Stalin’in ülkemizin sosyalist sanayileşmesi ve tarımın kolektifleştirilmesi için uyguladığı programa; Stalin’in askeri stratejisine; devlet, kadrolar, Sovyet entelektüelleri ve ilerici bilim hakkındaki öğretilerine ve Anayasasına dayanmaktadır.
Lenin ve Stalin’in çalışmaları sayesinde, sosyal bir süreç olarak devletin gelişimi, şimdi, insanlık tarihinde ilk kez bilimsel teori temelinde düzenlenmiştir. Ve Sovyet devletinin yaşamında insan toplumunun biliminin bu görkemli tezahürü ile yan yana, modern bilim ve teknolojinin somut uygulanmalarının sonuçlarını her alanda gözlemliyoruz. Sovyet topraklarının geniş alanlarını aydınlatan basit elektrik ampulü, şu andaki şeklini bilim ve sanayi arasındaki uzun yıllar süren işbirliğinin sonucunda aldı; fizikten, kimyadan, demir, çelik ve cam endüstrilerinden ve yüksek vakum tekniğinden yararlanarak şu anki teknolojiye ulaşıldı. Radyo, yarım yüzyıl önce A. S. Popov tarafından icat edildi, Sovyet fizikçi ve mühendislerinin yorulmaz çalışmalarıyla geliştirildi ve yaygınlaştırıldı. Sovyet vatandaşı için radyo, süper güçlü yayın istasyonları ve muazzam bir alıcı ağı şeklini aldı. Ülkenin en uzak köşelerine nüfuz etti. Radyo, Sovyet sosyalist ülkesi için son derece yerinde bir gelişmeydi. Halkı emek, mücadele ve eğlence ile birleştiren bir araç, güçlü bir bilgi ve propaganda aracı haline geldi.
Sürekli değişme ve iyileşme sürecindeki telefonlar, her tip otomobil, yeni model buharlı ve lokomotifler, Sovyet uçakları -hepsi de bilim ve teknolojinin ülkemizdeki yaşamın ana hatlarına nüfuz ettiğini göstermektedir. Bilim, pek çok açıdan, ekili bitkilerin doğasını revize etmiştir. Böylece, ülkemizin değişik yerlerinde iklim özelliklerine adapte olmuş, yeni ve gelişmiş biçimlerde tahıl ürünleri üretilmiştir. İnsan hayatı, Sovyet cerrahları ve radyologlarının bilgi ve becerileri, yani Sovyet tıbbı tarafından korunmaktadır. Giydiğimiz kıyafetler, yaşadığımız binalar, kullandığımız elektrik -tüm bunlar, bilimsel ve teknik bilginin uygulanması ve geliştirilmesinin bir sonucudur. Bu bilgi birikimi, Sovyet egemenliğinin kurulmasından bu yana yayımlanan dağlar dolusu kitapla ifade edilmiştir.
Sovyet erkek ve kadınlarının doğa ve toplum hakkındaki görüşleri temelden değişmiştir. Bu görüşler artık sağlıklı ve yenilmez diyalektik materyalizme dayanıyorlar. Sovyet bilim insanı diyalektik materyalizmin rehberliğinde her türlü bilimi çarpıtma girişimiyle, bilimsel gelişme yolunda idealizm sisinin zaman zaman ortaya çıkabilecek olan her belirtisiyle korkusuzca savaşmaktadır.
Fakat bilim geçmiş başarıların getirdiği rehavetle atalete sürüklenemez. Bilim doğası gereği değişken ve dinamiktir, yerinde sayma yetisi yoktur. Ve Sovyet biliminin bu dinamik gücü; kadrolarında, on binin üzerinde doktoralı ve 25 bin civarında yüksek lisanslı bilim insanını kapsayan uzman ordusunda vücut bulmuştur. Sovyet yönetimi yıllarında büyüyen bu büyük bilimsel ordu, savaş sonrası dönemde Sovyetler Birliği’nin karşılaştığı sayısız yeni problemi çözecek olan geleceğin bilimini yaratacak.
İkinci Dünya Savaşı, insanlığa çağımızda bilim ve teknolojinin önemine dair somut bir kanıt sundu. Bilimin gelişmesi, insan ırkının eline doğal devrimlerin gücüne eş değer silahlar ve doğa güçleri verdi. Bu güçlü silahların kimlerin eline geçebileceği hayati bir meseledir. Bilim ve teknoloji, kaçık faşizmin elinde insanlığın kaderini tehdit etti. Dünya hakimiyeti hayali kuran emperyalistlerin ellerinde bilim ve teknoloji halkları köleleştirme aracı haline geldi. İlerici Sovyet demokrasisinin ellerinde bilim ve teknoloji evrensel refahı teşvik edici ve komünizme doğru ilerlemeyi kolaylaştırıcı bir unsur haline geldi.
On sekizinci yüzyılın başlarında tanınmış yabancılar -Euler, Bernoulli ve diğerleri- Rus bilimine yardım ettiler. Aynı yüzyılda ülkemiz kendi gücünü açıkça gösterdi. Rus halkının derinliklerinden, uzak yerleşim yerleri olan Archangel, Kazan, Tobolsk, Ryazan’dan büyük Rus bilim insanları yükseldi: Lomonosov, Lobachevsky, Mendeleyev, Pavlov. Bu bilim insanları, yaratıcı bilimsel işçiliğin muhteşem örnekleridir.
Fakat sadece Sovyet yönetimi kurulduğundan beri, ülkenin bütün gizli güçleri harekete geçirildi, geçmişin büyük fakat yalnız bilim adamları, Sovyet bilim adamlarının büyük ordusunun hizmetine verildi. Stalin 9 Şubat 1946’da bu ordudan diğer ülkelerin kazanımlarına hızla yetişmelerini ve sonrasında bunları geçmelerini istedi. Bu görevi yerine getirmeyi kolaylaştırmak için şimdiden çok şey yapıldı. Parti ve hükümet yeni binalar, teçhizatlar ve araştırma faaliyetleri için daha iyi koşullar sunarak, bilim alanındaki yardımlarını giderek artırıyor. Sovyet bilim insanları geçmişin büyük deneyimleriyle destekleniyorlar. Söz konusu bilim insanları, ülkelerinin mümkün olan en kısa sürede sosyal yaşamın en mükemmel şekline –komünizme- ulaşmasını sağlamak gibi büyük ve tüketici bir görevle karşı karşıyadırlar. Sovyet egemenliğinin ilk otuz yılı, bilimde sürekli bir büyüme ve gelişme dönemiydi. Kırkıncı yıl, devasa bilimsel bir başarı dönemi olmalıdır.
Çeviri: Zeynep Gizem Şenel