Sergey Ivanovich Vavilov*
Ekim 1917’de Rusya’da nihayet baş gösteren fırtına, geçmişe bir çizgi çekti ve tamamıyla yeni bir hayat başlattı.
Bilim muzaffer devrimin sağlamlaştırılması ve yeni devletin ilerlemesi için vazgeçilmez bir unsurdu. Kitlelerin eğitim düzeyi yükseltilmeliydi; geçmişten kalma yarı-okuryazarlık gecikmeden yok edilmeliydi. Ve cehaletin sonunu getirmek için ilk gereklilik okullardı; her çeşit okul -ilkokul, ortaokul ve daha yüksek eğitim. Pedagojik güçlerdeki boşluğu kapatmak için muazzam sayıda öğretmen ve profesörler yetiştirilmeliydi. Yine, üretkenliğin mümkün olduğunca çabuk yükseltilmesi, yeni üretici güçlerin bulunup kullanılmaya başlanması, üretim araçlarının geliştirilmesi ve çoğaltılması aciliyet teşkil ediyordu. Bunun için, bilime de ihtiyaç duyuldu -kısıtlanmamış bilime, araştırma görevlilerine, mühendislere. Yeni gereksinimleri karşılamak üzere bilimsel enstitüler ve laboratuvarlar inşa edilmeli ve donatılmalıydı.
Fakat zar zor kurulmuş genç Sovyet Cumhuriyeti, kendisini emperyalist güçlerin düşman halkasıyla çevrelenmiş halde buldu. Müdahale güçleri Sovyet topraklarını işgal etti ve Beyaz Muhafız orduları bunlara desteğe koştu. Böylece savunma, günün getirdiği bir zorunluluk haline geldi. Ve savunma alanında da bilim, askeri teçhizatı iyileştirmek ve modernleştirmek için vazgeçilmez bir araçtı.
Teknoloji ve doğa bilimlerinde, devrim öncesi öğrenme ve diğer ülkelerdeki bilim kazanımlarından gelen mirasın büyük bir kısmı, sosyalist devleti inşa etmeye yardımcı olmak için kullanılabilirdi. Ancak sosyal bilimlerde durum çok farklıydı.
Rus biliminin ve özellikle de materyalist doğa bilimlerinin gelişimi, büyük Rus devrimci demokratların -Belinsky, Herzen, Çernişevsky, Dobrolyubov ve ülkemizde Marksizmin öncülerinden biri olan Plehanov- eserleri ve fikirlerinden kuvvetle ve cömertçe etkilenmişti. Marx ve Engels’in ölümsüz öğretilerini daha da geliştiren ve insanlık tarihinde çığır açan Lenin’in ve Stalin’in, bu büyük bilim adamlarının dehasını dünyaya armağan eden Rusya’ydı.
Bununla birlikte, üniversitelerde ve Akademi’de, sosyal bilimlerin içeriği ve yapısı, onları üreten kapitalist toplumun sınıfsal görüşleri tarafından büyük ölçüde şekillendirilmişti. Devrimden önce şu veya bu şekilde Rus üniversitelerinde hakim olan idealist felsefe, açıkça ifade edilen bir sınıf doğasının temelsiz ve devrimci bilinçliliğe düşman felsefesinden başka bir şey değildi. Sosyalist devrim ise tamamen farklı bir felsefeyle -Marx, Engels, Lenin ve Stalin’in diyalektik ve tarihsel materyalizmiyle- aynı doğrultuda büyümüş ve gelişmişti. Dolayısıyla, uzun süreli bir fikir savaşı yürütmek gerekliydi.
Felsefe, tarih, ekonomi, hukuk bütün sosyal bilimler, hızlı ve radikal bir revizyon gerektiriyordu. Eski Rusya’da geliştirildiği üzere, tarih bilimi, olgusal malzeme birikimi söz konusu olduğunda, kendi hanesine şüphesiz ki önemli başarılar yazdırmıştı. Fakat bu maddenin işlenmesi, yorumlanması, bunlara uygulanan tarihsel gelişim teorisi, soyluluğun ve burjuvazinin çıkarlarını yansıtmıştı. Bu açıdan bakıldığında, bilimin içerdiği malzemenin çoğu revizyon ve restorasyon gerektiriyordu. Bir kat daha aşikar olan ise, dünyanın ilk sosyalist devletindeki geçerli şartlarda adeta yeniden yaratılan ekonomi ve hukuk alanlarında temel bir revizyona duyulan ihtiyaçtı. Burada yeni bir Marksist-Leninist bilime ihtiyaç vardı.
Böylelikle, doğal bilimler ve teknoloji, başta sadece ciddi dikkat, teşvik ve maddi destek çağrısında bulunsa da, sosyal bilimlerde geçmişten indirilen her şeyin temel bir revizyonu gerekiyordu.
Sovyet yönetiminin daha ilk günlerinden itibaren, Rusya’daki bilim insanları için bilimsel gelişme namına tamamen yeni bir aşamanın başladığı açıktı. Sovyet sosyalist devletinde bilimsel çaba, artık özel teşebbüse veya hayırseverlerin desteğine bağımlı değildi. Söz konusu gelişme, Sovyet hükümeti ve Komünist Parti içinse çok daha açık bir biçimde bir devlet meselesi, birincil önem taşıyan, özel ihtimam konusu haline geldi.
Rus bilim insanlarının yaşlı ve genç büyük çoğunluğu, gerçekleşen büyük değişimin önemini yeterince çabuk fark etti ve bilim için açılan ufukları takdir ettiler. Bu bilim adamları yeni koşullarda çalışmaya hazırlandılar.
Bunun ilk göstergelerinden biri, bilim tarihinde büsbütün yeni bir değişimin, örneğin büyük miktarda araştırma enstitüsünün hızla organize edilmesiydi. Daha önce belirttiğimiz gibi, çarlık yönetimi için bilimsel kurumlar, gerekli öğretmenleri, profesörleri ve mühendisleri temin eden merkezlerden fazlası değildi. Bilimsel araştırma, yenilik arayışları, bilimde öncülük, bilim insanının özel meselesi olarak görülüyordu; mesleğinin vazgeçilmez bir parçası olarak değil. Bunun sonucu olarak, araştırma, sadece üniversitelerde ve kolejlerde değil, hatta Akademide bile, genel olarak süreksiz, dağınık bireysel çabalarla sınırlı -bugün “plan dışı” olarak adlandırılabilecek şekilde- devam ediyordu. Bilimsel çalışmalar için ne uygun ekipman, ne de gerekli yardımcı personel mevcuttu. Mendeleyev, Timiryazev ve Pavlov’un çalışma koşulları da buna benzerdi. Rus bilim adamlarının çoğunun koşulları böyle idi. Eski Rusya’da, P. N. Lebedev belki de bu zorluklara rağmen kendi bilimsel okulunu kurmayı başaran neredeyse ilk ve tek bilim insanıydı. Çok sayıda öğrenci ve genç bilim adamının, kendisinin rehberliğinde çalıştığı önemli bir laboratuvar kurdu. Ancak bu durumda bile Moskova Üniversitesi Fizik Enstitüsü, Lebedev ve öğrencilerinin dikkat çekici eserleri için bir bodrum katından daha iyi bir yer bulamadı; Moskova Üniversitesi’ndeki olaylardan sonra laboratuvarın sonu geldi ve özel fonlarla, özel bir dairede yeniden kurulması gerekti.
Bilimin ve onun devlet yaşamındaki rolünün Sovyet hakimiyeti altında değişen statüsü, hükümetin bilimsel araştırmaya yönelik esasen yeni tutumunda derhal görünür hale geldi. En baştan beri Parti ve hükümet, hem büyük üniversitelerden hem de Akademiden bağımsız olmalarını sağlamak üzere büyük araştırma enstitüleri organizasyonu için kapsamlı ve somut araçlar sağlamıştır. Sovyet yönetiminin ilk birkaç yılı tamamen yeni bir bilimsel kurumlar ağı oluşturdu -özel araştırma enstitüleri. Bunların ilki, Lebedev’in laboratuvarının çalışmalarını yürütmek üzere özel bağışlarla kurulmuş olan, P. P. Lazarev başkanlığındaki Moskova Fizik Enstitüsü’dür. Sonra Petrograd’da A. F. Joffe’nin başkanlığındaki Fizik ve Teknoloji Enstitüsü ve D. S. Rozhdestvensky liderliğindeki Devlet Optik Enstitüsü geldi. Kısa süre sonra, N. E. Zhukovsky ve S. A. Chaplygin gibi isimlerin öncülüğünde, Moskova’da Merkez Aerohidrodinamik Enstitüsü kuruldu. Daha sonra ise, K. A. Krug başkanlığında Moskova’da Tüm Birlik Elektroteknik Enstitüsü kuruldu. Kimya, biyoloji ve jeoloji gibi diğer bilim alanlarında kısa süre içinde büyük araştırma enstitüleri ortaya çıkmaya başladı. Tüm bu enstitüler inanılmaz bir hızda organize edilmiş ve donatılmıştı. Sovyet hükümetinin bilim için ödenekleri, Rusya’nın daha önce gördüklerinden çok daha öteye gitti.
Yeni enstitülerin ayırt edici bir özelliği, halk komiserlikleri ve tesisler ile fabrikalar aracılığıyla ulusal ekonominin hedefleri ve sorunlarıyla sürdürdükleri yakın temastı. Bilim ile toplum ve devletin gereksinimleri arasında önemli bir halka haline geldiler. Böylece, Merkez Aerohidrodinamik Enstitüsü büyük Sovyet havacılık endüstrisinin temelini attı. Devlet Optik Enstitüsü, optik endüstrisinin gelişiminde ve ürünlerinin geliştirilmesinde büyük yardım sağladı. Tüm Birlik Elektroteknik Enstitüsü, ulusal bir elektrik endüstrisinin yolunu açtı. Moskova’daki Karpov Kimya Enstitüsünün çalışması, kimya endüstrisinin çeşitli kollarının geliştirilmesi ve pekiştirilmesini sağladı. Bitki Islah Enstitüsü, yoğunlaştırılmış tarım problemleri üzerinde çalıştı. Bu pratik faaliyetler, teorik çalışmaları da kapsıyordu ve bu da muhteşem sonuçlar verdi. Enstitüler, öğrenci ve işçi gençlerden temin edilen yeni bilimsel personel için mükemmel bir eğitim yuvası haline geldi. Ve böylece, yalnızca araştırma üzerine odaklanan kurumlar alanında tekel kurmuş olan eskinin Bilimler Akademisi çevresinde, güçlü bir araştırma faaliyeti yürüten tamamen yeni bir tür bilimsel merkezler ağı büyüdü.
Fakat Akademi de Sovyet iktidarının kuruluşundan bu yana temelde değişiyordu. Bilimler Akademisi, 1918’in başlarında ekonomik, istatistiksel ve kartografik faaliyetlere katılmaya ve maden kaynakları, enerji üretimi, sulama ve tarım alanlarında araştırma yapmaya hazır olduğunu ifade ederek, Sovyet hükümetine başvurdu. Bu teklifi kabul eden Halk Komiserleri Kurulu, Akademiye gerekli yardımı sağlayan kararı kabul etti. Akademi için Lenin tarafından kaleme alınan plan taslağını içeren ve bugünlere kadar gelen dikkat çekici belgede, Bilimler Akademisi’nin şu amaçlarla göreve çağrılması öneriliyordu:
“Rusya’da endüstrinin yeniden yapılandırılması ve ekonomik canlanma için mümkün olan en kısa sürede bir plan hazırlayacak bir dizi uzman komitesi kurulmalıdır.
“Bu plan şunları sağlamalıdır:
“Rusya’da endüstrinin ham maddelerin yakınlığına göre orantılı şekilde dağılımı ve ilk işlemeden nihai ürüne kadar imalatın bütün aşamaları boyunca minimum işçilik kaybı.
“En modern, büyük ölçekli endüstri ve özellikle tröstler açısından üretimin birkaç büyük işletmede orantılı bir şekilde birleşmesi ve yoğunlaşması.
“Mevcut Rus Sovyet Cumhuriyeti’nin (Ukrayna olmadan ve Alman işgali altındaki bölgeler olmadan) güvene alınması için en önemli ham madde ve endüstri türlerinin bağımsız olarak tedarik edilmesi.
“Endüstrinin ve ulaşımın elektrifikasyonuna ve tarımda elektrik uygulamalarına özel önem verilmesi. Yakıtın çıkarılması ve taşınmasında minimum harcamada bulunarak elektrik üretmek için daha düşük yakıt sınıflarının (turbo, düşük dereceli kömür) kullanılması.
“Tarımda genellikle su ya da rüzgar gücü ile çalışan motorların kullanılması.”
Akademi, önündeki problemlere zamanın şartlarında elinden geldiğince çözüm bulmaya çalıştı. Etnografik tablolar ve çizelgeler hazırlandı ve özel komiteler Rusça yazımın basitleştirilmesi ve takvim reformu üzerine çalışmaya başladı. İç savaşın neden olduğu zorluklara rağmen, Akademi, o güne kadar bilinmeyen muazzam demir cevheri birikimi keşfine yol açan Kursk manyetik anomalisini kapsamlı bir şekilde araştırdı. Bu çalışma Akademi üyesi P. P. Lazarev tarafından yönetildi ve Akademi üyesi A. N. Krylov ve birçok jeolog ve jeofizikçinin aktif desteğini aldı. Akademi üyesi A.E. Fersman liderliğindeki Kola Yarımadası’nın jeolojik bir araştırması, büyük apatit yataklarını ortaya çıkardı.
Akademi üyelerinin minik laboratuvarları, Akademi bölümleri ve müzeleri hızlı bir dönüşüme uğradı; bilimsel enstitüler haline geldi, yeni ekipmanlarla donatıldı; tamamen yeni görevlerle karşı karşıya kaldı. Böylece, eski fizik laboratuvarı, ilk önce Akademi üyesi V.A. Steklov’un başını çektiği Fizik ve Matematik Enstitüsü oldu. Daha sonra, üç ayrı enstitüye dönüştürüldü: Lebedev Fizik Enstitüsü, Steklov Matematik Enstitüsü ve Sismoloji Enstitüsü.
Akademi üyesi N. S. Kurnakov’un önerisi üzerine, Fiziksel ve Kimyasal Analiz Enstitüsü kuruldu. Profesör L. A. Chugayev platine özgü çalışmanın yanı sıra karmaşık kimyasal bileşiklerin derin bir araştırmasını yapan yeni Platin Enstitüsünün başkanı oldu. Akademisyen V. I. Vernadsky Radyum Enstitüsünün başkanı oldu. I.P. Pavlov’un fizyoloji laboratuvarı büyük bir Fizyoloji Enstitüsüne dönüşmüştü. Akademi üyesi N.Y Marr, dil ve zihin araştırmalarını ilerletmek için, Bilimler Akademisi bünyesinde Dil ve Düşünce Enstitüsünü kurdu. Bu enstitü, kurucusu tarafından başlatılan yeni bir teoriyi geliştirdi. Böylece eskiden metruk müzelerin, arşivlerin ve kütüphanelerin yönetiminden biraz daha fazlası olan Akademi; nüfusu yoğun ve aktif, açıkça tanımlanmış alanlar üzerinde net şekilde tanımlanmış hedeflerin peşinde koşan geniş bir araştırma enstitüleri birliğine dönüştü.
Sovyet devleti eğitim sistemine büyük önem verdi.
Lenin, 2 Ekim 1920’de, Genç Komünistler Birliği’nin Üçüncü Rusya Kongresi’ndeki konuşmasında şöyle demişti: “Yalnızca bilgi, kuruluşlar ve kurumların toplamından, sadece eski toplum tarafından bize miras kalan insan gücü ve araç stokuyla komünizmi inşa edebiliriz. Yalnızca gençlerin öğretim, organizasyon ve eğitiminin radikal bir şekilde yeniden düzenlenmesiyle, genç neslin çabalarının eski toplumdan farklı bir toplumun, yani komünist bir toplumun oluşumuyla sonuçlanmasını sağlayabiliriz.”
Ülkenin her yerinde yeni kolejler ve üniversiteler açıldı. Bazı durumlarda, bunlar çok aceleyle organize edildi ve yetersiz personel alındı. Eğitimli insanlara son derece ihtiyaç duyuldu ve insanlar, sıradan yüksek okulları tamamlamak için kısa süreli kurslar da dahil olmak üzere, mümkün olan her yolla eğitildi. Yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanı ihtiyacı, birçok profesör ve öğretim üyesinin bilimsel faaliyetlerini eski yüksek okullardan çeşitli şubelerdeki yeni araştırma enstitülerine kaydırmasıyla daha da ağırlaştı.
Fakat personel sorunu, başlangıçta çok fazla ihtiyaç duyulsa da çözülmüştü. Devrimden sonraki ilk on yıl içinde aktif olarak ve başarılı bir şekilde araştırma ile meşgul olan kişilerin sayısı, devrim öncesinin kireçleşmiş kadrolarına kıyasla en az on kat arttı.
Sovyet iktidarının ilk yıllarındaki bu bilimsel ilerlemenin, Lenin’in 13 Mart 1919’da Petrograd’da yapılan bir toplantıda söylediği şu sözleri kendisine düstur edindiği söylenebilir:
“Kapitalizmin miras bıraktığı tüm kültürü almalıyız ve onunla sosyalizmi inşa etmeliyiz. Bütün bilimini ve tekniğini, bilgisini ve sanatını almalıyız. Aksi takdirde, komünist toplumu inşa etmede başarılı olamayabiliriz. Bu bilim, teknik ve sanat, uzmanların ellerinde ve zihinlerindedir.”
Sovyet yönetiminin ilk yılları, iç savaş yılları ve müdahalelere karşı mücadele ile geçen, ancak kendi içinde bilim için önemli bir dönemdi. Bu dönemde Sovyetler Birliği düşman kapitalist kuşatma ile dış dünyadan koparılmıştı. Dolayısıyla, ülkeye yeni bilimsel literatür veya teçhizat gelmedi ve bu anlamda, birkaç yıl boyunca, Sovyet bilimi tamamen tecrit edildi, yoluna tek başına devam etmesi için yalnız bırakıldı. Yine de, bu zorlu ve olağanüstü koşullarda bile, bilimsel çalışma sadece devam etmedi, aynı zamanda devrimle çok daha kapsamlı bir şekilde gelişti. Bu dönem, çok sayıda önemli çalışma için bazı dönüm noktalarına gebeydi. O zamanlar, örneğin Akademi üyesi olan V.A. Steklov matematiksel fizik üzerine araştırmasını ve teorik fizikçi A. A. Friedman da genel görelilik teorisinde yaptığı önemli değişiklikleri yayımladı. Leningrad’da, atom yapısının incelenmesi geniş bir ölçekte ele alındı. D. S. Rozhdestvensky, spektrum çizgilerinin ince yapısı konusunda çok ilginç sonuçlara vardı. Yabancı ülkelerle olan iletişim yenilenince, Sovyet fizikçileri, tamamen bağımsız çalışarak, birçok açıdan ayrıntılı çalışmalarla atom yapısını inceledi. Kursk manyetik anomalisinin kapsamlı araştırması, materyal bolluğu ve kalitesi açısından, takip eden pek çok çalışma için bir model oluşturdu. Kompleks bileşiklerin kimyası, Chugayev ve okulunun çalışmaları ile büyük ölçüde gelişti. Yine bu dönemde, V. I. Lenin ve J. V. Stalin’in talimatları doğrultusunda, bir grup Sovyet elektrik mühendisi, teknoloji uzmanı, ekonomist, hidroteknisyen ve inşaat mühendisi, Rusya’nın elektrifikasyonu için ünlü GOELRO planını hazırladı. Stalin bu plan hakkında şunları yazdı:
“Gerçekten konsolide, gerçek bir devlet ekonomi planının ustaca hazırlanmış bir tasarısı… Ekonomik olarak geri kalmış Rusya’da gerçekten pratik, teknik bir üretim temeli -şu anki koşullarda mümkün olan tek temel- üzerinden Sovyet üstyapısını oluşturmaya yönelik günümüzdeki tek Marksist girişim.”
Bu yoğun ve sürükleyici çalışma, yeni bilimsel kadroların büyümesini teşvik etti. Gençler, yeni bir biçimde organize edilen enstitülerin sınıflarına ve laboratuvarlarına dolmaya başladı. Söz konusu kesimler, enstitüleri teçhiz etmeye yardım ettiler ve aynı zamanda çalışmalarıyla birlikte bilimin ilerlemesine katkıda bulundu. Hem orijinal hem de çevrilmiş bilimsel literatür yayınları benzeri görülmemiş boyutlara ulaştı. Devrimden önce teknik olarak geri kalmış olan, embriyon durumundaki sanayi dalları örneğin elektrik ve optik endüstrileri- hızla gelişti ve büyüdü. Devrimden önce ülke akkor elektrik ampulleri yapamıyordu. Devrimden kısa bir süre önce bu yöndeki gayretlerin sonucu tam bir fiyaskoydu. Yeni koşullarda, bu sorun kısa sürede çözüldü ve bu, ülkenin tamamına yerli üretim ampullerin dağıtılmasından sadece birkaç yıl önceydi.
Yine, devrim öncesinde Rusya’nın optik aletler alanında neredeyse hiç uzmanı yoktu. Bu araçları üreten birkaç küçük atölye vardı ve bunlar bile, sadece, yabancı firmaların şubeleri idi. Yeni koşullarda uzmanlar kısa sürede eğitildi ve optik cam üretimi ile ilgili teknolojik zorlukların üstesinden gelindi. Sovyet optik endüstrisi kendi ayakları üzerinde durmaya başladı. Yaklaşık on yıl geçtikten sonra, hem Avrupa’da hem de Amerika’da birçok ülke hala ithalata bağımlıyken, ülkemiz artık optik cam satın almak zorunda değildi. Kimya endüstrisi de hızla gelişti. 1925’de Rusya Bilimler Akademisi 200. yıl dönümünü kutladı. Bu yıl dönümüyle bağlantılı olarak, adı değiştirildi; şimdi Tüm Birlik Bilimler Akademisi oldu. Hem Sovyetler Birliği’nde hem de uluslararası alanda bilimsel hayatta bir dönüm noktası olan iki yıllık festivallere, pek çok ülkenin temsilcilerinden katılımlar oldu. Kutlamanın en önemli noktası M. I. Kalinin’in yaptığı konuşmaydı. Kalinin, Akademi’yi Sovyet hükümeti adına tebrik ederek, “Sosyalist toplum, diğer bütün toplum biçimlerinden daha fazla, hem soyut hem de uygulamalı bilimlerde geniş çaplı acil bir ilerlemeye ihtiyaç duymaktadır. Bu toplum, bilimsel düşüncenin hakiki özgürlüğünü ve kitlelerle verimli temasını yaratacak ilk toplum biçimidir” dedi. Akademik kurumlarla ve Sovyet iktidarının kurulmasından bu yana ortaya çıkan yeni bağımsız enstitülerle tanışan Sovyet ya da yabancı bilim insanları; Rusya’nın değerli fakat çok sınırlı eski biliminin, birkaç yıl içinde ısrarla ve hızla gelişen, sadece kapsam olarak değil mahiyet itibariyle de yeni bir bilime evrildiğini anladı. Bilim halkın malı olduğu gibi, bu işi yapma arzusu ve yeteneği olan herkes tarafından erişilebilir hale geldi. Hem üniversitelerde hem de kolejlerde ve araştırma enstitülerinde, işçi sınıfından ve köylülerden gelen öğrenci ve bilim insanlarının oranı her yıl arttı. En başından beri bilimin yaygınlaştırılması geniş çapta gerçekleştirildi. Popüler bilimsel literatürün kapsamlı bir şekilde yayımlanması ve ders organizasyonunun yanı sıra, çeşitli bilim dallarını popülerleştirmeyi amaçlayan grafik gösterimlerle donatılmış tren vagonları ülkenin her tarafına sevk edildi. Yine radyonun gelişimiyle, Sovyet hükümeti politik ve bilimsel propaganda için başka bir güçlü enstrümana sahip oldu.
Sovyet biliminin diğer bir özelliği ise “pratikçilik” -ulusal ekonomiyle teması ve hükümet birimleri ve endüstri dalları tarafından belirlenen sorunlar üzerine çalışmasıydı. Bilim kesinlikle sosyalist devletin hizmetine giriyordu.
Gittikçe daha sık uygulanan yeni bir yöntem, bir sorunun tek bir kişi tarafından değil, genellikle alanın önde gelen bir uzmanı tarafından yönlendirilen bir grup bilim insanı tarafından ele alınacağı toplu çalışma yöntemiydi. Bu yöntem, eskiden imkânsız görünen karmaşık ve zahmetli araştırmayı üstlenmeyi mümkün kıldı.
Sovyet bilimi aynı zamanda, itibarlı ve seçkin bireysel eserler üretti. Akademi üyesi A. F. Joffe, fizik ve teknoloji alanlarındaki büyük bir soruna yeni bir yaklaşım geliştirdi. Kristallerin gücü probleminin üstüne orijinal ve ustaca deney yöntemleriyle gitti. Genç fizikçi D. V. Skobeltsin (Akademiye seçildiğinden beri) manyetik alan uygulanan Wilson odasındaki temel yüklü parçacıklar konusunda yeni ve inanılmaz şekilde üretken bir metot geliştirdi. Bu metotla Skobeltsin kozmik ışınların varlığına dair ilk kez açık ve ikna edici kanıtlar ortaya koydu; ayrıca ışınlarla ilgili şimdiye dek bilinmeyen birkaç fenomen keşfetti. Bu dönemde, Akademi üyesi S. V. Lebedev’in sentetik kauçuk üretme çabaları da başarılı bir şekilde sonuç vermeye başlamıştı.
Aynı zamanda I. P. Pavlov ve öğrencileri koşullu refleksleri incelemeye devam etti ve N.Y. Man’in yeni dil teorisi çok ilerledi. Sovyet bilimi ve kadroları güç kazandı. Artık devletçe büyük önem atfedilen yeni sorunların çözümüne geçilebilirdi.
Devam edecek…
Çeviri: Zeynep Gizem Şenel
* Sovyet biliminin 1917-1947 yılları arasındaki gelişimini konu edinen bu yazı, SSCB Bilimler Akademisi Başkanı S. I. Vavilov tarafından 1948 yılında kaleme alınmıştır. Bilimin her branşında sahip olduğumuz mevcut bilginin geçmiş ve günümüz kuşaklarının ortak birikimi olduğu gerçeğinden hareket eden Vavilov, değerlendirmesine haklı olarak Çarlık Rusya’sındaki gelişmelerden başlamıştır. Ekim Devrimi’nin 100. yılı münasebetiyle yayımladığımız söz konusu yazı, bir derginin sınırlarını zorlayacak uzunluğa sahip olması nedeniyle ne yazık ki kısaltılmak durumunda kalınmıştır. V. V. Markovnikov, A. M. Zaitsev, N. I. Lobachevsky, M. G. Pavlov, M. F. Spassky, D. I. Mendeleyev, P. N. Lebedev gibi bilim insanlarının keşifleri, hiç kuşkusuz kendilerinden sonraki kuşaklara büyük bir ilham kaynağı olmuştur. Makale 1948 yılında Foreign Language Publishing House tarafından yayınlanmıştır. www.marxists.org’tan çevirildi.