Arif Koşar

 

Türkiye’de, özellikle akademide, en azından bazı kesimlerinde post-endüstriyel literatüre ilişkin yoğun bir ilgiden söz edilebilir. “Bilgi toplumu”, “sanayi sonrası toplum”, “post-fordizm”, “enformasyon toplumu”, “bilişsel kapitalizm” vb. kuramlar şu ya da düzeyde etkili olmuş, hatta bu kuramlardan türetilen tezler çalışma yaşamı ve sendikal alandaki yaklaşımlarda “çağın gereklilikleri” olarak sunulmuştur.

Bu oldukça genel ifadeleri ayrıntılandırıp açma niyetinde değiliz. Kastettiğimiz şu: bilgi, inovasyon, iletişim ve enformasyona yapılan vurgu ile kapitalizmin yeni bir “öz”e kavuştuğu, emeğin değersizleşip yerini bilgiye bıraktığı, emek gücünün sömürüsüne dayanan toplumsal ilişkilerin değiştiği, dolayısıyla emekçinin çatışma gücünü yitirdiği üzerine literatür ve de günlük söylemlere yabancı olmak artık mümkün değil.

Post-endüstriyel emek literatürünün kimi argümanlarının saha araştırması ile “kanıtlanması”nı hedefleyen çalışmalar Türkiye’de henüz oldukça az. Onur Uca’nın doktora tezi olan, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı: Akışlar ve İlişkiler başlığı ve Maddi Olmayan Emeğe Sahanın Eleştirisi alt başlığı ile Notabene Yayınları’ndan çıkan kitabı bu az sayıdaki “saha” çalışmasından birisi.

Çalışmanın veri olarak kabul ettiği kuramsal çerçeve tezler halinde şöyle özetlenebilir:

– Kapitalizm yeni, “bilişsel” bir aşamasındadır; bu “bilişsel kapitalizm” olarak tanımlanabilir.[1] Yeni kapitalizmi anlamak için emek değer teorisini aşacak bir ekonomik modele ihtiyaç vardır.[2]

– Bildiğimiz anlamda işçi sınıfı ya da Uca’nın deyişiyle “kitlesel işçi[3]üretim ilişkilerindeki kilit konumunu yitir”miştir.[4]Böylesi bir dönemde Avrupa’nın örgütlü kitlesel işçisinin üretim ilişkileri içerisindeki önemi ortadan kalkmıştır.[5]İşçi sınıfının örgütlü mücadelesi kazanım elde edemez hale gel”miştir.[6]

– “Çalışma, günümüzde kapitalizmin torkunun maddi olmayan emek olduğunu kabul etmektedir. Kapitalizmin üretim döngüsünü sağlayan maddi olmayan emektir.[7]

– Maddi olmayan emeği üretenler iki alt kategoriye ayrılabilir: “orta sınıf” ve “orta sınıf olmak isteyen orta sınıfla aynı eğitim düzeyine sahip beyaz yakalı işçi.[8]

– “Maddi olmayan emeği üreten orta sınıf üyeleri üretim ilişkileri ve maddi emek üzerinde hakimiyet sahibidir. Beyaz yakalı işçiler ise bu hakimiyeti sağlayan, devam ettiren karar ve emek süreçlerini hazırlar pozisyondadır. Maddi olmayan emek üreten orta sınıf üyelerinin üretim ilişkileri üzerindeki hakimiyeti burjuvazi lehine gerçekleşmektedir.[9]

Her biri başlı başına birer tartışma ve makale konusu olan bu tezlerin bağlandığı temel amaçları ise Uca beş başlık altında ifade etmiştir:

  1. Araştırmanın ilk amacı, Türkiye’de maddi olmayan emeği üreten emek güçlerinin sosyal tipini ortaya koymak ve onların sermaye, iktidar ve birbirleriyle kurdukları ilişkiyi belirlemektir.[10]
  2. İkinci amacı “beyaz yakalı çalışanlar ve orta sınıf ayrımının Türkiye’de iş yaşamında nasıl gerçekleştiği ve işlediği”ni göstermek.[11]
  3. Araştırmanın üçüncü amacı Türkiye’de maddi olmayan emek üreticilerinin kendilerini nasıl tanımladıklarını nedenleriyle ortaya çıkarmaktır.[12]
  4. Araştırmanın dördüncü amacı, beyaz yakalı olarak çalışan maddi olmayan emekçilerin değişen konumlarını ve ‘işçileşme’lerini tespit etmektir.[13]
  5. Araştırmanın beşinci amacı … kuramsal çerçevede belirtilen maddi olmayan emeğin, maddi emek üzerinde hegemonik olup olmadığının belirlenmesi”dir.[14]

Anlaşılacağı üzere kitabın temel konusu maddi olmayan emek, onun kendi içindeki ve sermaye ile ilişkileri ve eğilimleridir.

Bu inceleme yazısında ise, yukarıda sayılan ve her biri ayrıca ele alınabilecek tezler değil, çalışmanın bir bütün olarak üzerine kurulduğu “maddi olmayan emek” ve “orta sınıf” kavramları, bunların kullanım biçimleri üzerinde durulacaktır.

MADDİ OLMAYAN EMEK

Öncelikle Uca, tanıtlanması gereken bir olguyu veri kabul ederek analizine başlıyor: “Kapitalizmin üretim döngüsünü sağlayan kuvvet maddi olmayan emektir.[15] Ve bu tür emeği şöyle betimliyor:

[Maddi olmayan emek] “Tek başına bir çay bardağı dahi üretemez. Zaten maddi olmayan emekten çay bardağı üretmesi beklenmez. Basite indirgemek gerekirse maddi olmayan emek çay bardağını üreten bir fabrika sahibinin, geceleri fabrikasında üretim devam ederken rahat uyumasının en önemli etkenidir. … Maddi olmayan emek, çay bardağıyla çay içmenin güzelliğine dair nağmeler söyleyen, yaşam biçimi toplumsal algı yaratan, bu yaratının ne kadar kabul gördüğünü denetleyen, elde ettiği bilgiler üzerinden ne kadar cam hammaddesi alınacağını belirleyen ve alan; maddi emeği üreten işçilerin nasıl bir düzen ve tempoda çalışarak daha verimli bardak üretebileceğini saptayan emek biçimidir.[16]

Burada bahsi geçenlerin tanıtım-reklam üretiminde çalışan emekçiler, satın alma veya insan kaynakları departmanı çalışanları, mühendisler, teknisyenler, denetçiler, alt, orta ve üst düzey yöneticiler olduğu söylenebilir. Uca’ya göre; ayrıca “sermaye ilişkilerini yönlendirebilen, belirleyebilen sadece orta sınıf[17] olduğundan bildiğimiz anlamda çay bardağı üretiminde çalışan işçilerin emeği önemini yitirmiştir. Belirleyici olan “maddi olmayan emek”tir.

Maddi olmayan emek” kavramına ilişkin sorun ve eleştirilere daha ileride değinilecektir. Ancak ilk elden ifade edilmesi gerekir ki; “maddi emek” ile “maddi olmayan emek”i kategorik olarak ayırmak ve “maddi olmayan emek”i işçi sınıfının dışında ayrı bir sınıfsal tabaka olarak ele almak yöntemsel bir hatadır. Çünkü, genel olarak meta üretimi, kapitalizm koşullarında, bir işin çok farklı parçalarını yapan kolektif emek gücünün toplam faaliyetinin sonucudur. 19. yüzyılda da 21. yüzyılda da, mesela bir fabrikada üretim vasıfsız işçiler kadar; üretimin teknik koordinasyonu, yönlendirilmesi vb. işlevleri yerine getiren vasıflı işçilerin emeği olmaksızın mümkün değildir. Dolayısıyla üretim sürecinde kafa ve kol emeğinin kolektif birliğinden bahsetmek mümkündür. Marx’ın ifade ettiği gibi;

Örneğin, bir fabrikada, daha önce değinilen vasıfsız işçilerin, hammaddenin işlenmesi ile doğrudan hiçbir ilişkileri yoktur. Malzemeyi işlemekle doğrudan görevli olanların üstünde bir tür nezaretçilik görevi yapan ustalar, bir adım daha ötededirler; iş mühendisi de daha başka bir tür ilişki içindedir ve esas olarak yalnızca beyniyle çalışır, vb. Ancak sonucu, (her ne kadar çalıştırılanların tümü aynı düzeyi sürdürürse de) farklı değerde emek-gücüne sahip olan bu emekçilerin bütünü üretir; yalnızca çalışma sürecinin sonucu olarak görülen bu sonuç, ifadesini metada ya da maddi üretimde bulur; ve hepsi bir arada, bir işlik olarak, bu ürünlerin canlı üretim makineleridir -üretim süreci bir bütün olarak alındığında, emeklerini sermaye karşılığında değişirler ve kapitalistin parasını sermaye olarak yeniden-üretirler; yani artı-değer üreten değer olarak, kendini genişleten değer olarak yeniden üretirler.[18]

Dolayısıyla Uca’nın yukarıda ifade ettiği emekçilerin bir kısmı; doğrudan üretim sürecinin teknik koordinasyonu, planlanması, yeni çözümler getirilmesi gibi zorunlu bir işlevi yerine getiren (mühendis, teknisyen vb.) emekçilerdir. Marx vasıfsız ve bahsi geçen vasıflı işçilerin kolektif emeği ile artı-değer üretildiğini özellikle vurgulamıştır. Elbete Uca, analizini Marx’a dayandırmak zorunda değildir. Burada Marx’a yapılan atfın nedeni; meta üretimi sürecindeki emeğin kolektif olma zorunluluğunu açıkça ortaya koymuş olmasıdır.

Çünkü çay bardağını doğrudan üreten işçilerin emeği olmaksızın “çay bardağıyla çay içmenin güzelliğine dair nağmeler” söylemenin bir anlamı yoktur. Yine Uca’nın ifadesiyle bu tür bir “maddi” emek olmaksızın “maddi emeği üreten işçilerin nasıl bir düzen ve tempoda çalışarak daha verimli bardak üretebileceğini sapta”mak mümkün değildir. Meta üretiminde kol emeği ya da daha doğru bir ifadeyle vasıfsız emek gücü ile zihin emeği birleşmek ve birbirini tamamlamak zorundadır. Birisinin eksik olması diğerini de anlamsız kılmaktadır.

Uca’nın yukarıda dile getirdiği çay bardağı üretimi örneğinde, üretim sürecinin teknik organizasyonuna katılan zihinsel emekçilerin dışında da çeşitli kategoriler vardır: Reklamcılar, insan kaynakları personeli, alt, orta ve üst düzey yöneticiler vb. Günümüz kapitalist ilişkilerinde belirleyici olması bakımından yukarıda ifade edilenlerin bu meslekler için de geçerli olduğu söylenebilir.[19]

Uca’nın veri olarak kabul ettiği “işçi sınıfının önemini yitirdiği” ve “maddi olmayan emeğin belirleyici olduğu” tezi; “bilişsel kapitalizm” ve “maddi olmayan emek” paradigmasının “bilgi toplumu” fetişizmi ve yeterli bir ampirik çalışmayla birleşmeyen ideolojik/teknolojist ön kabullerine dayanır.

Bu betimlemenin ötesinde daha genel bir “maddi olmayan emek” tanımı yapan Uca, kavramı ilk formüle eden Maurizio Lazzarato ile onu kendi kuramlarının sosyo-ekonomik temeli haline getiren Negri ve Hardt’a atıf yaparak tezini kuruyor.

Negri ve Hardt maddi olmayan emeği, sonucunda, doğrudan, somut, elle tutulur bir ürün üretmeyen emek olarak tanımlamıştır.[20] Maddi olmayan emeğin iki biçimini ise şöyle:

Birinci biçim, asıl olarak entelektüel ya da dilsel diyebileceğimiz, problem çözme, sembolik ve analitik görevler ve dilsel ifadeler gibi emek türlerini ifade eder. Maddi olamayan emek, fikirler, semboller, kodlar, metinler, dilsel figürler, imajlar gibi ürünler üretir. Maddi olmayan emeğin diğer ana biçimine de ‘duygulanımsal emek’ diyoruz. … duygulanımsal emek, rahatlık, esenlik, tatmin, heyecan ya da tutku gibi hisleri üreten ya da işleyen bir emektir. Duygulanımsal emek, örneğin hukuki danışmanların, uçuş görevlilerinin ve fast-food işçilerinin işinde karşımıza çıkar (güler yüzlü hizmet).[21]

Uca; Negri, Hardt ve Lazzarato’ya dayanarak kendi maddi olmayan emek yaklaşımının kuramsal çerçevesini belirlemiştir. Ancak, maddi olmayan emeğin ayrı bir sınıfsal kategori olarak ayrılması ve ona üretim ilişkilerinde hegemonik bir özne rolü atfedilmesinde bazı kuramsal sorunları vardır. Bu makalenin sınırlarını aşacağı için çok kısaca ve genel tespitler halinde özetlemek gerekirse;

– Emeği ve emek gücünü üretim sürecindeki ilişki ve sınıfsal karşıtlıklara göre değil, ürettiği ürünle (elle tutulur olup olmamasıyla) tanımlamak, ilk bakışta makul-anlaşılır görülebilmekle birlikte “fetişleştirici” bir hatadır.[22] Elbette yaptığı iş ayrıca elle tutulur bir ürün üretmeyen emekçiler vardır. Ancak bu emekçileri “ürün”ü ile tanımlama, “maddi olmama” ve “bilişsellik” vurgusunu temel alma emekçinin kapitalizm içindeki konumunun önüne geçmekte; böylece analiz sırasında sınıf ilişkilerine gereken önem verilmemektedir.[23]

– Maddi olmayan emek kavramı; hizmet, iletişim ve enformasyon üretiminin maddi toplumsal üretimle ilişkisini yeterince kavrayamamaktadır. Oysa fabrika ya da bir hizmet işletmesindeki üretilen “maddi olmayan emek”; etkisi ve sonuçları bakımından toplam toplumsal (maddi) üretim sürecinin ayrılmaz parçalarıdır.[24]

– Maddi olmayan emek kavramı; Uca’nın ifade ettiği gibi sadece yönetici orta sınıf ve beyaz yakalı işçilerle sınırlı değildir. Fast food gibi hizmet sektöründe maddi bir şey üretmeyip servis hizmeti yapan garsonlar, hasta bakıcı ya da eğlence sektöründeki striptizciler ile yüksek derecede yaratıcı ve vasıflı bir iş yapan yazılım mühendisliğinin aynı maddi olmayan emek kategorisi içinde tanımlanıyor olması sorunludur. En alttaki vasıfsız işler dahi somut bir meta üretmediğinden maddi olmayan emek sayılır.[25] Bu çelişkili ve alakasız kapsam, kavramın iddialarıyla[26] uyuşmadığı gibi onu işlevsiz kılmaktadır.

– Maddi olup olmama emekle değil olsa olsa emeğin ürünüyle ilgilidir. Emek hem fiziksel enerji harcanması hem de zihinsel enerji harcanması olarak insan faaliyetini gerektirir.[27]

– Kavram, esas olarak Batı’daki sayıları artan zihin emekçilerine işaret ederken, dünya ölçüsündeki büyük proleterleşme dalgasını göz ardı etmektedir. Bu açıdan Batı-merkezci bir yaklaşımla maluldür.[28]

– Maddi olmayan emek tanımı toplumsal cinsiyet hiyerarşilerini ve kadın emeği gibi noktaları göz ardı etmekte; emekçilerin ayrıcalıklı bir kesiminin çıkarlarını dile getirmektedir.[29]

– Uca, maddi olmayan emek kavramını oldukça sınırlayarak kullanmaktadır. Oysa kabul ettiği kavramsal çerçeve günlük ilişkileri de kapsayan tüm toplumsal hayatın üretimine işaret etmektedir. Uca şöyle demektedir:

Normalde ‘iş’ olarak kabul edilmeyen bir dizi etkinliği içerir. Bir diğer deyişle kültürel ve sanatsal standartları, modayı, zevkleri, tüketici normlarını ve daha stratejik olarak kamuoyunu belirlemeye ve kurmaya yönelik etkinlikleri üretir. … Maddi olmayan emek bu yönüyle toplumsal ilişkileri yaratma ve yönetme becerisine sahiptir.[30]

Bu Negri ve Hardt’ın maddi olmayan emeğin aynı zamanda biyopolitik emek olduğunu belirtirken yaptığı vurgunun bir benzeridir. Biyopolitik yani sadece metaları değil tüm toplumsal yaşamı üreten emek. Negri ve Hardt bu vurgu ile bilgisayar oyunu oynayan gençten komşusuna yardım eden emekçiye kadar tüm toplumun (çokluğun) maddi olmayan ya da biyopolitik hale geldiğini ifade ediyordu. Ancak Uca, maddi olmayan emek kavramında içsel olarak bulunan bu genelleşme eğilimini, hiçbir eleştiri konusu yapmadan, hatta tersine ona atıf yaparak göz ardı ediyor. Çünkü analizinde maddi olmayan emeği böyle bir genelliği içinde değil beyaz yakalı işçiler ve orta sınıf tartışmalarına sıkıştırıyor.

Dolayısıyla maddi olmayan emek teorisi, özellikle sınıf analizi açısından zayıf ampirik temellere dayanan bir kuram olduğu gibi; “maddi olmayan emek” de işlevsiz ve yanıltıcı bir kavramdır.[31]

Bununla beraber Uca’nın bu “bilişsel”-“maddi olmayan” kuramsal çerçeveyi benimserken, kimi doğru vurgular yaptığını da söylemeliyiz:

Maddi olmayan emeği ayrıntılı bir şekilde tanımladıktan sonra önemli bir parantez açmak gerekmektedir. Maddi olmayan emeği açıklayan, merkeze alan kuramlar, maddi olmayan emek üreticilerinden elde edilen verilerin analizi sırasında hakimiyet ilişkileri dışındaki konuları açıklamada ve anlamlandırmada yetersiz kalmaktadır. Başka bir deyişle maddi olmayan emeği merkeze alan ve böylece araştırma nesnesinin, sorunsalının ve amaçlarının oluşumunda önem taşıyan kuramlar alan araştırmasının verilerinin yorumlanması ve analizinde bekleneni verememiştir. Yaşanan bu durum, maddi olmayan emeğin üretim ilişkileri içerisindeki değişen konumunu en iyi anlatan kuramların maddi olmayan emeğin olgusal koşullarını anlamaktan ziyade bu emek üreticileri üzerinden politik özne inşa etme isteğinden kaynaklanmaktadır.[32]

Evet, maddi olmayan emek kuramcıları, Uca’nın da bir biçimde temas ettiği gibi, aradıkları politik özneyi bulma motivasyonu ile hareket etmektedir. Ancak bu durum Uca’nın düşündüğünden daha ciddi, kuramı temellerinden sarsacak bir analize neden olmaktadır.

Uca ise, bu tespitten yola çıkarak, çalışmasının kavramsal çerçevesini yine “maddi olmayan emek” kavrayışından koparmadan, ancak bu sefer bu emek türünü orta sınıf analizi ile birleştirerek kurmaya çalışıyor. Kuramcılarının maddi olmayan emeği politik özne yaratma motivasyonuyla ele almış olmaları, Uca’da kavrama ilişkin sorun yaratmıyor. Sadece onun ele alınışına ilişkin bir eleştiri getiriyor. Madem “maddi olmayan emeği merkeze alan… kuramlar alan araştırmasının verilerinin yorumlanması ve analizinde bekleneni verememiştir”; öyleyse maddi olmayan emek kuramını çalışmanın merkezinde tutmak yerine, onu eleştiri süzgecinden geçirmek, en azından sorunlu yanlarına işaret etmek gerekmez mi? Bunlar yapılmıyor.

MADDİ OLMAYAN EMEKTEN ORTA SINIFA

Bu sorunu çözmek için Uca, maddi olmayan emek kavramını koruyarak “sınıf yapılarını ve ilişkilerini açıklayan kuramlar”a, yani “orta sınıfı anlamak için izlenen patikalar”a geçiyor. Hangi sorunları aşmak için, “orta sınıf” literatürü bu sorunları nasıl aşar; orta sınıfların kapsamı nasıl tespit edilecek, bunlar belirsiz. Kitabın hemen girişindeki maddi olmayan emeğin sınıf konumunu belirleme girişimi de bu konudaki özensizliği yansıtıyor:

Peki, bu maddi olmayan emeği üreten kimdir? Maddi emek üreten işçinin üretimini belirliyor olduğu için mavi yakalı işçi olamaz. Emeğin karşılığında ücret aldığı için sermaye sahibi de değildir. Bu kişi, işçi ve sermayedar arasında yer alan biridir; eğitim hayatını bir konu üzerinde uzmanlaşarak tamamlar ve ardından iş hayatına başlar, tüm iş hayatı boyunca maddi üretimin gelişmesi ve düzenlenmesi için çalışarak maddi olmayan emeği üretir. Okulda, bankada, fabrikada, belediyede, inşaatta bu kişi ile karşılaşırız. Bu meslekleri gerçekleştiren kişiler üretim ilişkileri içerisinde orta sınıf üyesine tekabül etmektedir.[33]

Değerlendirmesine “Maddi emek üreten işçinin üretimini belirliyor olduğu için mavi yakalı işçi olamaz” diye başlayan Uca, bir anda hem de hiçbir gerekçe sunmadan “mavi yakalı işçi olamaz” tespitini “işçi olamaz” sonucuna genişletiyor. Sonra da “Bu kişi, işçi ve sermayedar arasında yer alan biridir” diyerek bu emekçileri “orta sınıf” üyesi kabul ediyor. Ama klasik anlamda fabrikada (Uca’nın deyimiyle maddi üretimde) çalışmayan bir emekçi, emeği doğrudan elle tutulur bir ürün üretmediği için neden işçi olmaktan çıksın? İşçi olmanın koşulu elle tutulur bir ürün üretmek midir? Bir garson orta sınıf üyesi midir? Ya da McDonalds’ın kasiyeri? Ya da süpermarketteki reyon görevlisi? Bir şirkete asgari ücretle çalışan çocuk bakıcısı?

Maddi olmayan emekten orta sınıf literatürüne geçiş Uca için oldukça kolay oluyor. Buna göre; maddi olmayan emeğin iki ana bileşeni vardır: orta sınıf üyeleri ve beyaz yakalı işçiler. Neden? Bu betimlemenin gerekçelerinin olması gerekmez mi? Yok.

Bu betimsel tanımlamaların “Orta Sınıfı Anlamak İçin İzlenen Patikalar” alt başlığında kuramsal temellerine oturtulması beklenirdi. Ancak bu bölümde, özellikle yazar tarafından benimsenen “Luc Boltanski Patikası” başlığında bu kavram seti veri olarak kabul edilip çalışmada hangi temaların ele alınacağı üzerinde duruluyor.

Uca çalışmasının sonuçlarını “Türkiye’de beyaz yakalı işçinin ve orta sınıfın fotoğrafı” olarak adlandırdığı Şekil-1 ile anlatıyor. Şimdi bu şekli daha yakından izleyebiliriz:

Şekil-1: Uca’nın kitabında yer verdiği “Türkiye’de beyaz yakalı işçinin ve orta sınıfın fotoğrafı

C: İş hayatına yeni başlayan veya yükselememiş tüm maddi olmayan emek üreticileri.

B: Maddi üretim araçlarının üretiminde, onarımında ve kontrolünde yetkin mühendisler (mühendis, mimar vb.)

A: 1- Üst Düzey Yöneticiler 2- Orta Düzey Yöneticiler 3- Alt Düzey Yöneticiler.

D: Büyük sermaye sahipleri.

X: Büyük sermaye sahipleri ile üst düzey yöneticiler arasındaki ilişki.

Y: Üst düzey yöneticilerle orta düzey yöneticiler arasındaki ilişki.

Z: Büyük sermaye sahipleri ile üst ve orta düzey yöneticiler arasındaki ilişki.

Bu tabloya ilişkin Uca’nın verdiği bilgilerse şöyle özetlenebilir:

– A, B, C, D grupları ve aralarındaki ilişkileri anlatan fotoğraf Türkiye’de maddi olmayan emeğin işleyiş mekanizmasını göstermektedir.

– Oklar hareketlerin yönünü göstermektedir. C grubundaki beyaz yakalı işçilerden A grubuna (yöneticilere) ilk geçiş A3 yani alt düzey yöneticiler kısmına doğru gerçekleşmektedir. Keza A3’ten de C’ye düşüşler mümkün olabilmektedir.

– Yönetici olmayan ve profesyonel meslek sahibi olan B grubundan üst düzey (A1) ve orta düzey yöneticiliğe (A2) geçiş yaşanmaktadır.

– Mesleğe yeni başlayan profesyonel meslek sahipleri ilk başta beyaz yakalı işçi olarak C grubundayken A3’e olduğu gibi B’ye geçebilmekte, ancak B’den C’ye geçiş yaşanmamaktadır.

– Üst (A1), orta (A2) ve alt düzey yöneticiler (A3) arasında geçişler yaşanabilmektedir.

– Kapitalist (D) yalnızca üst (A1) ve orta düzey yöneticiler (A2) ile ilişki kurmaktadır.[34]

Uca’ya göre, “maddi olmayan emek üretme yetisine sahip insanlar iş hayatına beyaz yakalı işçi olarak başlamaktadır.[35] Orta sınıf olabilmesi ise “sermaye gücüne, gerekçelendirmelerinin iş hayatına uyumuna, ürettiği maddi olmayan emeğin biçimine, çalıştığı sektöre bağlıdır.[36]

Öncelikle Uca’nın yaptığı saha araştırmasıyla çeşitli yönetici gruplarının kendi aralarındaki ve kapitalistle; profesyonel meslek sahibi emekçilerin yönetici ve altındaki işçilerle ilişkilerini anlama açısından önemli veriler ve gözlemler sunduğunu belirtmek gerekir. Bu açıdan çalışmanın sınıf içi ve dışı ilişkileri anlamak, sınıf içi katmanların kültürel eğilimlerini gözlemlemek açısından önemli bir katkı sunduğunu söylemek mümkün. Buna beyaz yakalı işçilerin (C) alt düzey yönetici konumuna (A3) yükselmek için kendi aralarındaki rekabet, yönetici olanların aşağıya düşmeme çabaları, ekonomik durumları uygun olmasa bile daha üst tabakaların yaşam tarzlarına uyum sağlama uğraşına ilişkin görüşülen kişilerin beyanları ve yazarın tespitleri örnek olarak gösterilebilir. Boltanski’den yararlanılarak geliştirilen temalar üzerinden ortaya çıkan gözlem ve veriler anlamlı ve faydalı. Ancak bu incelemenin üzerinde durduğu konu bu olmadığından, bu bilgilerin kitaptan edinilebileceğini belirtmekle yetiniyoruz.

Bu incelemede eleştiri konusu yapılansa profesyonel meslek sahipleri ve işletme içi yönetim ve denetim hiyerarşisinin farklı kademelerinde yer alan kişilerle yapılan görüşmelerden elde edilen gözlemler değil, saha çalışmasına zemin oluşturan kavramsal çerçevedir.

Daha yakından bakacak olursak;

B grubunda yer alan mühendis, mimar gibi profesyonel meslek gruplarının üyesi emekçiler, Uca’nın da belirttiği gibi herhangi bir yönetim uğraşı içerisinde olmayıp doğrudan “maddi” üretim ve teknik koordinasyonla ilgilidir. Uca’nın anlatımıyla; “B grubunun üyeleri tecrübeleri yeterli olmasına karşın yönetici mühendis değildir. Elbette altında çalışan mühendis ve teknikerlerin yöneticiliğini yaparlar lakin finans, satış ve pazarlama konusunda söz sahibi değildirler.[37]

Peki, eğer yönetici değillerse, üretim sürecinin bir parçası olarak doğrudan meta üretimine ağırlıklı olarak zihinsel (ve bir ölçüde bedensel) emekleri ile katılıyorlarsa B grubunun neden orta sınıf olduğunu açıklamak gerekir.[38] Uca, Boltanski’nin kapitalizmin yeni ruhu olarak belirttiği “adalet”, “güvenlik”, “heyecan uyandırma” yine ondan yararlanarak “gerekçelendirme” temaları üzerinden Türkiye’de orta sınıfların “ruhu”nu okumaya çalışmıştır.[39] Yukarıda ifade edildiği gibi buradaki veri ve gözlemler değerlidir; fakat “orta sınıf”ın belirlenmesi tartışma konusu bırakılmış, veri olarak kabul edilmiştir.

Buna rağmen konuyla ilgili birkaç küçük ima bulmak mümkündür. Bu izlerden bazı sonuçlar çıkarılabilir:

Bourdieu’ye atıf yapan Uca’ya göre; her grup gibi ekonomik ve sosyal bir temeli olan kolektifler, ister meslek grubu ister de sınıf formunda olsunlar, bireysel ve kolektif çıkarların peşinde olunmasının yön verdiği simgesel inşalardır.[40] “Simgesel inşa”ya değil de üretim ilişkilerine odaklanmaksa, gerçek hayattan kopuk “kuramsal sınıf” türetmektir.

Ancak “simgesel inşa” tezi sorunludur. “Simgesel inşa”nın tek belirleyicisi insanların üretim ilişkileri çerçevesinde dahil oldukları üretim ilişkileri olmadığı için; sınıf konumu ile “simgesel inşa”ların birbirine denk düşmesi her zaman, hatta kimi konjonktürlerde çoğu zaman mümkün olmayabilir. Ancak, Uca, bu inşacı yaklaşımdan yola çıkarak, ayrı bir kültürel eğilim, motivasyon ve “simgesel inşa” tespit ederek (ki bunlar bir ölçüde doğrudur) maddi olmayan emek teorisine dayanan bir orta sınıfın varlığını, kültürel ögelerle -biraz da keyfi olarak- belirliyor. Böylece B grubundaki mühendis, mimar, özellikle “unvan enflasyonuyla”[41] motive edilen A grubundaki alt düzey yönetici ve diğer yönetici katmanları kolayca “orta sınıf”a dahil ediyor.

Kafa emeği harcamaları, yaptıkları işin niteliği (kullanım değeri), eğitim seviyesi ve kendi özel kimi mesleki çıkarları nedeniyle yarattıkları özgün simgesel dünya, bir meslek grubunun sınıfsal ilişkiler ağı içerisindeki konumunu değil içinde bulunduğu sınıf konumu içerisindeki statü ya da katmanını belirlemek açısından işlevseldir. Mühendislerin mesleki bilinçleri, teknik konulara özel ilgileri, maddi üretim sürecindeki koordinasyon rolleri, yükselme ya da mevcut durumu koruma stratejileri ayrı bir değerlendirme konusudur. Ancak buradan yola çıkarak onların ayrı bir sınıf olduklarını öne sürmek; sermaye ile ilişkiselliği ve karşıtlığı (nesnel konumu) değil; bilinç, teknik özellik, eğitim, yaptığı işin biçimi gibi statüsel ya da mesleki konuları (en azından sınıf konumu açısından) belirleyici kabul etmeye sürüklemektedir. Uca’nın düştüğü durum tam olarak budur.

Uca’nın araştırmasında ilginç bir detay da dikkat çekiyor. Görüştüğü mühendisler de dahil “maddi olmayan emek üreticilerinin tamamına yakını kendisini işçi sınıfı olarak diğerleri ise memur olarak tanımlamaktadır.[42] Uca, görüşmecilerin tamamına yakınının kendisini işçi olarak tanımlamasını ise şu gerekçelerle açıklıyor:

– “Yoğun rekabet ortamında çalışmaktadırlar. İş hayatında tutunabilmek için çok çalışmak ve kendilerini geliştirmek mecburiyetindedirler.[43]

– “Orta sınıf üyesi” de diğer “beyaz yakalı işçi kadar hatta hiç ara verme şansı olmadan çalışmaktadır.[44]

– Bazı sektörlerde beyaz yakalı işçinin yükselebileceği pozisyon sayısı azdır. “Bundan dolayı bu sektörlerde çalışanlar, zaman içerisinde kendilerinin işçi olduğuna kanaat getirmektedir.[45]

– “Maddi olmayan emek üreten bazı çalışanların işleri yaratıcı değildir. Rutindir. Aynı işi aynı makineyle, aynı sürede günde birçok kez yapmak zorundadır. Emek biçiminin getirdiği yaratıcılığı kullanamadığından bu kişiler kendini işçi olarak tanımlamaktadır.[46]

Uca, beyaz yakalı işçi ile “orta sınıf” üyesinin kendisini işçi olarak tanımlamasındaki motivasyonların farklı olduğunu vurgulamaktadır. “Beyaz yakalı işçi ücreti düşük, angaryası çok, yükselme şansı az veya olmayan işlerde çalıştığı ve kendisiyle aynı eğitime sahip orta sınıf üyelerine göre kendisini konumlandırdığı için işçi olduğunu düşünmektedir. Ancak orta sınıf üyesi, elde ettiği orta sınıf konumunu kaybetmemek için çok çalışmak ve ‘karakterini kiralamak’ zorundadır. … orta sınıf kalmak için yaptıkları orta sınıf üyesi çalışanın kendisini işçi olarak görmesinin, hissetmesinin nedenidir.[47]

Uca’nın ifadeleri, içinde bulundukları koşullar nedeniyle emekçilerin kendi sınıf konumlarını yanlış tanımlaması (yanlış bilinç) tezine dayanmaktadır. Ancak bu kadar kestirme ve kolayca varılan bu sonuç, görüşmecilerin ifadeleri, hatta Uca’nın tespitleri ile çelişmektedir.

Çünkü görüşmeciler, başta beyaz yakalı işçiler olmak üzere aldıklar ücret karşılığında (bu ücret bir ölçüde ya da açıkça asgari ücretin üzerinde olsa da) çok yoğun bir iş temposunda çalışmakta ve yaptıkları iş hem üstlerince hem de piyasa kriterleri ile denetlenmektedir. Rutindir, tekrara dayalıdır vb. Dolayısıyla beyaz yakalı işçinin kendisini işçi olarak tanımlamasının ne dert edilecek ne de anlaşılmayacak bir nokta vardır.

Uca’nın “orta sınıf” olarak gördüğü “maddi olmayan emek” üreticilerinin de kendini işçi olarak tanımlaması ise gerçekten ilginçtir. Ama tanımlama yanlış olduğu için değil. Çeşitli profesyonel meslek sahipleri ve unvan enflasyonu ile şişirilen alt/orta kademe yöneticiler; kendilerini yakın zamana kadar işçi sınıfından ayrı bir sınıf ya da topluluk olarak görmüşlerdir. Mesela 20 sene önce Türkiye’de mühendislerin kendilerini işçi olarak tanımlaması çok ender görülen bir durumdur. Ya da alt kademe olsa da bir unvan bahşedilmiş bir emekçinin. Elbette bu süre içinde bahsi geçen mesleklerde arz edilen emek gücünün talebi aşması, işsizlik, ücretlerin düşmesi, çalışma ritminin yükselmesi, güvencesizlik, sendikasızlık; bir bütün olarak neoliberal dönüşüm bu emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını zorlaştırdı. Ücretli çalışan bu meslek grupları kendilerini daha kolay bir biçimde işçi olarak tanımlamaya başladı. Bu durum profesyonel meslek sahibi emekçilerin sınıfsal konumlarının kimi durumlarda mesleki bilinçlerinin önüne geçtiğini açık bir biçimde göstermektedir.

Uca’nın “orta sınıf”ların konumlarını kaybetmemek için çok çalışıp kendilerini işçi olarak gördükleri tespiti de yine kestirme/kolaycı bir tespittir. Kendi konumlarının değerini bilen ve bunun için çok çalışan “orta sınıf”ların, “düşmek istemedikleri” bir düzeyle kendilerini tanımlamaları mümkün olmakla birlikte, yeterince güçlü bir iddia değildir.

Uca, kendi görüşmelerinden çıkan bu işçileşme sonucuna rağmen, en başından itibaren benimsediği kavramsal çerçevesi nedeniyle; sadece B grubunda yer alan mühendis ve teknik uzmanları değil alt düzeyden üst düzeye kadar tüm yöneticileri de orta sınıf olarak kabul etmektedir.

Yöneticiler konusu çok daha ayrıntılı ve kapsamlı bir literatürün konusudur. Yazının kapsamı göz önünde bulundurularak iki hataya dikkat çekmekle yetinilecektir:

Birincisi; Uca, işletmenin finans, üretim, satış politikası vb. stratejik konularda karar alma yetkisi olan üst düzey yöneticilerini orta sınıf içinde kabul etmektedir. Oysa, bu kesim, hukuki olarak üretim araçlarının mülkiyetine sahip değilse bile, fiili olarak üretim araçlarını yönetme ve denetleme, bu kapsamda karar alma hakkına yani fiili mülkiyete sahiptir. Ayrıca hisse senedi sahipliği, kar ortaklığı gibi düzenlemelerle CEO, genel müdür, yönetim kurulu üyeleri ve diğer üst düzey yöneticiler; hukuken ücretli olsalar bile her açıdan kapitalist sınıfın bir parçası, belli bir katmanı haline gelmişlerdir.

İkinci olarak alt düzey yöneticiler, üretim sürecinde teknik ve alt düzey idari işleri gerçekleştirip takip ederek meta üretimine katkı sunmaktadır. Diğer yöneticilerin baskı ve denetimine tabidirler. Çoğu zaman rutin, tek düze, inisiyatif alma şansı olmayıp prosedürleri uygulamaktan ibaret işler yapmaktadır. İdare edecekleri bir ekibi olmamasına rağmen kimi çalışanlara “şef”, “üst düzey yönetici” gibi unvanlar kolayca verilmektedir. Birçok sıradan idari ve teknik iş, maddi olmayan emek havasına bürünecek isimlerle anılmaktadır.[48] Bu tür alt, hatta unvan enflasyonun etkisiyle artan orta düzey yöneticilerin sınıf analizi ve ilişkileri açısından konumu kolayca “orta sınıf” olarak tanımlanamaz. Çünkü sınıf analizi, diğer tabakalaşma ve statü kuramlarının aksine; sınıflar arasındaki ilişkileri üretim araçları üzerindeki mülkiyet ve emek gücünün sömürüsü temelinde, yani üretim ilişkileri içinde ele alır. Burada ücretlilik tek olmasa da temel bir kriterdir. Üretim ilişkilerinin yerine işletme içindeki denetim ilişkileri ve hiyerarşinin geçirilmesi, kol işi dışındaki işlerin ayrı bir sınıf olarak tanımlanması; böylece sınıf analizinin üretim ilişkilerinden denetim ilişkilerine kaydırılması; farklı denetim ve statülerle çok sayıda sınıfın tespit edilmesine neden olur.[49] Buradaki sakınca “Marksist kabul”den kopma gibi dogmatik bir gerekçe değil; sınıflar arasındaki ilişkiyi üretim ilişkilerinden koparak denetim ve iktidar ilişkileri alanına havale etme, böylece üretim ve denetim ilişkileri içindeki diyaloğu doğru kavrayamamaktır.

‘BİLİŞSEL’ DOGMATİZM

İşçi sınıfının önemini yitirdiği, artık mücadele kapasitesi ya da başarı şansının kalmadığı, “bilgi” üretiminin esas olduğu yönündeki iddiaların temelinde teknolojist neoliberal paradigma ya da onun güçlü etkisi vardır. Elbette, işçi sınıfı mücadelesinin konjonktürel geriliği ve zayıflıkları bu tezlere nesnel bir zemin hazırlamaktadır. Ancak; sınıf mücadelesinin grevler gibi klasik biçimlerinin az çok mevcut örnekleri bile sermaye ve iktidarın, bunları nasıl büyük bir tehlike olarak gördüğünü ve önemsediğini göstermektedir. Türkiye’de sadece 2016 Temmuzu ile 2017 Temmuzu arasındaki bir yıllık OHAL döneminde beş grev patronların talebi ve hükümetin KHK’ları ile ertelenmiştir[50]. Uca’nın ortak bir tutum almasını mümkün görmediği[51] “beyaz yakalı” Akbank emekçilerinin grevi de bu kapsamda ertelenmiştir.

“Bilişsel” paradigma; bilgi üretiminin de bir emek süreci olduğu, hele günümüzde bireysel buluşlardan çok kolektif çalışma ve araştırma süreçlerine dayandığı göz ardı etmektedir. Kimi şirketler “inovasyon”la ileri teknoloji ürünü metaları ilk olarak piyasaya sürmelerinden kaynaklı “tekel” kârını almaları ile dünyanın en büyük şirketleri haline gelmiştir. Ancak bu, kolayca, artı-değerin üretiminde işçi sınıfının rolünün bittiğini kanıtlamaz. Tersine tekel karı ile başka alanlarda üretilen değere bu şirketlerce el konulduğunu gösterir.

Daha fazla “bilgi” ve günlük hayatta daha fazla “teknoloji”; kapitalizmin özünün değiştiğini göstermek için yeterli bir olgu değildir. Çünkü bilgi hala kapitalist üretim ve tahakküm ilişkileri çerçevesinde üretilmekte ve hammadde sağlamaktadır. Sabit bir kategori olmayan işçi sınıfının bileşimi de elbette üretim süreci ve toplumsal değişim çerçevesinde yenilenmekte, işçi sınıfı her an yeniden ve yeniden oluşmaktadır. Ancak; buradan emeğin giderek önemini kaybettiği ve kendinden menkul bir “bilgi”nin belirleyici olduğu tespitini yapmak için gerekli olgular mevcut değildir. Emeğin önemini yitirdiği biçimindeki arka planı ile egemen ekonomik ve politik iktidar için kritik bir meşrulaştırma ideolojisi işlevi görmektedir. Günümüz toplumunun yeni bir enformasyon, ağ, bilgi veya sanayi sonrası toplum olduğu iddiası; işçiler ve kapitalistler arasında süregiden sömürücü sınıf ilişkilerinin varoluşunu yadsımaktadır.[52]

İşte Uca’nın kitabı, böyle bir “bilişsel” ve “maddi olmayan” hegemonyayı veri kabul ederek; onun saha araştırması ile doğrulanması girişimidir. Ancak, en temel “bilişsel” kabuller tartışma konusu edilmediği için, sahada yanlışlanmasına rağmen ısrarla savunulmaktadır. Günümüz toplumunu anlamak için “sahanın” bu kadar önemli olduğu sosyal bilimlerde, sahaya yaklaşımda yeni bir tür “bilişsel” dogmatizmin, ne gibi sonuçlara yol açabileceğini bu çalışmada görmek, maalesef mümkündür.

KAYNAKLAR

Al Jazeera (2017) Kenya doctors end strike after deal with government, http://www.aljazeera.com/news/2017/03/kenya-doctors-strike-deal-government-170314084246054.html, 10.08.2017

Camfield, D. (2014) “Çokluk ve Kanguru: Hardt ve Negri’nin Maddi Olmayan Emek Teorisinin Eleştirisi”, Savran, S., K. Tanyılmaz, E. A. Tonak (der.), Marksizm ve Sınıflar, İstanbul: Yordam Kitap, 91-122.

CBC News (2017) Quebec public engineers strike paralyzes 250 worksites across province, http://www.cbc.ca/news/canada/montreal/construction-engineer-strike-quebec-1.4144870, 10.08.2017.

Dyer-Witheford, N. (2004) Siber Marx: İleri Teknoloji Çağında Sınıf Mücadelesi, çev. A. Çakıroğlu, İstanbul: Aykırı Yayınları.

Evrensel (2016) İngiltere’doktorlar 40 yıl sonra greve çıktı, https://www.evrensel.net/haber/269856/ingilterede-doktorlar-40-yil-sonra-greve-cikti, 10.08.2017.

Federici, S. (2014) “Proletaryadan Kognitaryaya, İşçi Sınıfından Çokluğa: Gayri Maddi Emek Kuramının Yanılgıları”, Çev. E. Gen, http://www.e-skop.com/skopbulten/proletaryadan-kognitaryaya-iscisinifindan-cokluga-gayri-maddi-emek-kuraminin-yanilgilari/1914, indirilme tarihi: 14 Temmuz 2017.

Fuchs, C. (2015) Dijital Emek ve Karl Marx, Çev. S. Oğuz ve T. E. Kalaycı, İstanbul: Notabene Yayınları.

Garnham, N. (1998) Information Society Theory as Ideology, The Information Society Reader içinde. Frank Webster (Ed.), New York: Routledge.

Lotringer, S. (2013) “Önsöz: Biz Çokluğuz”, Çokluğun Grameri içinde, Virno, P. (yaz.), İstanbul: Otonom Yayınları.

Marazzi, C. (2013) Sermayenin Komünizmi, Çev. D. Kundakçı, İstanbul: Otonom Yayınları.

Marx, K. (1998) Artı-Değer Teorileri: Birinci Kitap, Çev. Y. Fincancı, Ankara: Sol Yayınları.

Negri, A. ve M. Hardt (2001) İmparatorluk, Çev. A. Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Negri, A. ve M. Hardt (2004) Çokluk: İmparatorluk Çağında Savaş ve Demokrasi, Çev. B. Yıldırım, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Poulantzas, N. (2013) “Toplumsal Sınıflar Üzerine”, Poulantzas Kitabı: Seçme Yazılar içinde, J. Martin (der.), Çev. A. Sarı ve S. Güzelsarı, Ankara: Dipnot Yayınları, 265-308.

Roemer, J. (1982) A General Theory o f Exploitation and Class, Cambridge, Mass., Harvard University Press.

Savul, G. (2015) “Gayri-Maddi Emeğin Üretkenleşmesi: ‘Talihsizliğin’ Görünümleri”, Çalışma ve Toplum, 44: 293-321.

Standing, G. (2015) Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf, Çev. E. Bulut, İstanbul: İletişim Yayınları.

The Guardian (2017) Thousands of Mumbai doctors strike after assaults on hospital staff, https://www.theguardian.com/world/2017/mar/21/doctors-strike-mumbai-assaults-on-hospital-staff-india, 10.08.2017.

The Times of India City (2017) Lawyers go on strike, block road, http://timesofindia.indiatimes.com/city/chandigarh/lawyers-go-on-strike-block-road/articleshow/58305727.cms, 10.08.2017.

Uca, O. (2016) Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı: Akışlar ve İlişkiler: Maddi Olmayan Emeğe Sahanın Eleştirisi, İstanbul: Notabene Yayınları.

Wright, E. O. (2016) Sınıflar, Çev. S. Toral, İstanbul: Notabene Yayınları, sf. 107.

[1] Orta Sınıf ve Eklenme Biçimleri başlıklı alt bölümde dört alt başlık altında “bilişsel kapitalizme geçiş”le birlikte “orta sınıf”ın eklemlenme biçimleri ele alınıyor: Bu başlıklar; “1.Sanayi Kapitalizminden Bilişsel Kapitalizme, Üretim Temelli Değişimler ve Orta Sınıf”, “2. Sanayi Kapitalizminden Bilişsel Kapitalizme, Mübadele (Değişim) Temelli Değişimler ve Orta Sınıf”, “3. Sanayi Kapitalizminden Bilişsel Kapitalizme, Bölüşüm Temelli Değişimler ve Orta Sınıf” ve “4.Sanayi Kapitalizminden Bilişsel Kapitalizme, Tüketim Temelli Değişimler ve Orta Sınıf”. Uca, Onur (2016) Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı: Akışlar ve İlişkiler: Maddi Olmayan Emeğe Sahanın Eleştirisi, İstanbul: Notabene Yayınları, sf. 44-56

[2] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 62

[3] İtalyan opeaist/otonomcu geleneğinin fabrikada ağırlıkla bedensel bir işi yerine getiren işçileri tanımlamak için kullandığı ifade.

[4] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 18

[5] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 14

[6] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 63

[7] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 15

[8] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 15

[9] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 108

[10] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 183

[11] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 185

[12] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 187

[13] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 188

[14] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 188

[15] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 15

[16] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 15

[17] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 17

[18] Marx, K. (1998) Artı-Değer Teorileri: Birinci Kitap, Çev. Y. Fincancı, Ankara: Sol Yayınları, s. 384-385

[19] Kapitalist üretim ilişkilerinin sınırlarının ötesinde düşünüldüğünde bu mesleklerin önemli bir kısmı tam anlamıyla gereksiz, anti-demokratik ve verimsizdir.

[20]Hizmet üretimi sonuçta ortaya maddi ve kalıcı bir mal çıkarmadığından, bu üretimle ilgili emeği maddi-olmayan emek olarak adlandırıyoruz; yani bir hizmet, bir kültürel ürün, bilgi ya da iletişim gibi maddi-olmayan mallar üreten emek” maddi olmayan emektir. Bkz. Negri, A. ve M. Hardt (2001) İmparatorluk, Çev. A. Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, sf. 303

[21] Negri, A. ve M. Hardt (2004) Çokluk: İmparatorluk Çağında Savaş ve Demokrasi, çev. B. Yıldırım, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, sf. 122-123

[22] Camfield, D. (2014) “Çokluk ve Kanguru: Hardt ve Negri’nin Maddi Olmayan Emek Teorisinin Eleştirisi”, Savran, S., K. Tanyılmaz, E. A. Tonak (der.), Marksizm ve Sınıflar, İstanbul: Yordam Kitap, 91-122, sf. 101

[23] Savul, G. (2015) “Gayri-Maddi Emeğin Üretkenleşmesi: ‘Talihsizliğin’ Görünümleri”, Çalışma ve Toplum, 44: 293-321, sf. 307

[24] Fuchs, C. (2015) Dijital Emek ve Karl Marx, Çev. S. Oğuz ve T. E. Kalaycı, İstanbul: Notabene Yayınları, sf. 366

[25] Dyer-Witheford, N. (2004) Siber Marx: İleri Teknoloji Çağında Sınıf Mücadelesi, çev. A. Çakıroğlu, İstanbul: Aykırı Yayınları, sf. 133-134

[26] Negri ve Hardt, ayrıca Lazzarato’ya göre maddi olmayan emeğin temel özelliği enformatik, yaratıcı, duygulanımsal olması, “kitlesel entelektüellik” literatürüne atıfla genel bir vasıflılaşmayı ima etmesidir.

[27] Marazzi, C. (2013) Sermayenin Komünizmi, Çev. D. Kundakçı, İstanbul: Otonom Yayınları, sf. 32-33

[28] Lotringer, S. (2013) “Önsöz: Biz Çokluğuz”, Çokluğun Grameri içinde, Virno, P. (yaz.), İstanbul: Otonom Yayınları, sf. 22

[29] Federici, S. (2014) “Proletaryadan Kognitaryaya, İşçi Sınıfından Çokluğa: Gayri Maddi Emek Kuramının Yanılgıları”, Çev. E. Gen, http://www.e-skop.com/skopbulten/proletaryadan-kognitaryaya-iscisinifindan-cokluga-gayri-maddi-emek-kuraminin-yanilgilari/1914, indirilme tarihi: 14 Temmuz 2017.

[30] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 66

[31] Makalenin bir kitap inceleme yazısı olduğu göz önüne alındığında “maddi olmayan emek” teorisinin daha kapsamlı bir eleştirisinin yeri burası değildir. Konuyla ilgilenenler için bkz. Camfield, D. (2014) “Çokluk ve Kanguru: Hardt ve Negri’nin Maddi Olmayan Emek Teorisinin Eleştirisi”, Savran, S., K. Tanyılmaz, E. A. Tonak (der.), Marksizm ve Sınıflar, İstanbul: Yordam Kitap, 91-122.

[32] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 71

[33] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 14

[34] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 197

[35] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 185

[36] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 187

[37] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 160

[38] Literatürde mühendisler ve “bilgi tekeline” sahip olan diğer emekçileri “yeni küçük burjuvazi”nin bir parçası olarak kabul eden klasik yaklaşım Nicos Poulantzas’a aittir. Poulantzas dönemin yapısalcı eğilimi ve Althusser’in etkisiyle bir tür yapısalcı Marksizm arayışındadır. Buna göre “ekonomik kerte” son tahlilde belirleyici olmasına rağmen sınıfların sadece “ekonomik kerte”de belirlenmesi doğru değildir. Politik ve ideolojik kriterler de sınıfların sadece bilinç durumunu anlamak değil sınıflar arasındaki ayrımları yapısal olarak belirlemek için de gereklidir. Böylece Poulantzas’a göre, mühendisler “bilgi tekelleri” sayesinde işçi sınıfı üzerinde “ideolojik tahakküm”ün uygulayıcısı durumundadırlar. Yani işçi sınıfının dışında; “yeni küçük burjuvazi”nin parçasıdırlar. Poulantzas, N. (2013) “Toplumsal Sınıflar Üzerine”, Poulantzas Kitabı: Seçme Yazılar içinde, J. Martin (der.), Çev. A. Sarı ve S. Güzelsarı, Ankara: Dipnot Yayınları, sf. 265-308, sf. 277

[39] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 85

[40] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 116

[41] The Economist konuyu ele aldığı bir inceleme yazısında kimi vasıfsız ve rutin işlere cafcaflı isimler verilerek güvencesizliğin gizlendiğini belirtti. Standing, G. (2015) Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf, Çev. E. Bulut, İstanbul: İletişim Yayınları, sf. 37-38

[42] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 187

[43] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 187

[44] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 187

[45] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 187

[46] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 187-188

[47] Uca, Türkiye’de Orta Sınıfın Fotoğrafı, sf. 188

[48] Standing, Prekarya, sf. 37-38

[49] Uca’nın da yararlandığı “patika”lar bölümünde atıf yaptığı neo-Marksist sınıf analizcisi Erik Olin Wright; sınıfların sadece üretim ilişkileri temelinde değil farklı sömürü biçimleri üzerinden oluştuğunu ileri sürmektedir. Roemer’in sömürü teorisini kullanan Wright’a göre işçi sınıfı “sermaye varlıkları” (üretim araçları mülkiyeti), “örgütsel varlıklar” (denetim) ve “beceri varlıkları” (vasıf farkı) temelinde sömürülmektedir. İşyerindeki denetim ve vasıf farklılıkları da birer sömürü mekanizması olarak işlemektedir. Böylece Wright, burada bahsi geçen denetim ilişkileri de dahil olmak üzere her “sömürü” biçimi için ayrı sınıflar tasarladığından çağdaş kapitalizmde 12 farklı sınıf olduğunu savunmaktadır. Wright, E. O. (2016) Sınıflar, Çev. S. Toral, İstanbul: Notabene Yayınarı, sf. 107. Ayrıca bkz. Roemer, J. (1982) A General Theory o f Exploitation and Class, Cambridge, Mass., Harvard University Press.

[50] Bu “hukuki” ertelemeler, fiilen yasaklama anlamına gelmektedir. Çünkü süreç bir süre sonra grevin yapılması değil zorunlu olarak hakem kurulunun kararının kabuıl edilmesi biçiminde işlemektedir.

[51] Bu makalenin başlıca konusu olmamakla birlikte beyaz yakalı emekçilerin ortak bir tutum alması, hatta eylem ve direnişe geçmesi görünmeyen bir durum değildir. İngiltere’de Ocak 2016’da 40 bine yakın doktor Sağlık Bakanlığının Ulusal Sağlık Servisinin özelleştirilmesini kolaylaştıran taslağına karşı greve çıktı (Evrensel (2016) İngiltere’doktorlar 40 yıl sonra greve çıktı, https://www.evrensel.net/haber/269856/ingilterede-doktorlar-40-yil-sonra-greve-cikti, 10.08.2017). Mart 2017’de Hindistan’da 2 binin üzerinde doktor, Kenya’da da binlerce hekim greve çıktı (The Guardian (2017) Thousands of Mumbai doctors strike after assaults on hospital staff, https://www.theguardian.com/world/2017/mar/21/doctors-strike-mumbai-assaults-on-hospital-staff-india, 10.08.2017 ve Al Jazeera (2017) Kenya doctors end strike after deal with government, http://www.aljazeera.com/news/2017/03/kenya-doctors-strike-deal-government-170314084246054.html, 10.08.2017). Yine Ocak 2017’de Kanada’nın Quebec bölgesinde 1400 mühendisin yaptığı grevle 250’nin üzerinde işyerinde üretim felç oldu (CBC News (2017) Quebec public engineers strike paralyzes 250 worksites across province, http://www.cbc.ca/news/canada/montreal/construction-engineer-strike-quebec-1.4144870, 10.08.2017). Hindistan’da Nisan 2017’de binlerce avukat greve gitti ve yol kapatma eylemi yaptı (The Times of India City (2017) Lawyers go on strike, block road, http://timesofindia.indiatimes.com/city/chandigarh/lawyers-go-on-strike-block-road/articleshow/58305727.cms, 10.08.2017). Türkiye de sağlık emekçileri ve doktorlarının grevlerine yabancı bir ülke değil. Beyaz yakalı çalışanların ortak hareket etme, grev ve direnişe yönelme eğilimlerindeki zayıflık bir vakıa olmakla birlikte imkansız değildir. Bu konu ayrıca bir inceleme ve araştırma konusudur.

[52] Garnham, N. (1998) Information Society Theory as Ideology, The Information Society Reader içinde. Frank Webster (Ed.), New York: Routledge, 165-183; sf. 165