Ömer Yalçıntaş

Türkiye işçi sınıfı zor koşullar altında, sorunlar yumağı içinde ve geleceğinin ciddi tehdit altında olduğu koşullarda 1 Mayıs’a hazırlanıyor/girecek.

2016’daki 1 Mayıs süreci için de benzer tespitler yapılmıştı. Öyle ki içerde ve dışarda savaş tamtamlarının çalındığı hatta “taş üstünde taş baş üstünde baş bırakmayacağız” türünden faşist söylemlerle hayata geçirilen dizginsiz saldırganlık döneminden geçtik. Çeşitli biçimlerde de devam ettiriliyor.

Geçen dönem ve içinden geçtiğimiz dönemin birbirini etkileyen koşullayan yanları olduğunu bilecek durumdayız. Ancak bu içinden geçilen dönem hele ki geçen 1 Mayıs’tan sonra ki yaşananlar tartışmamızın güncel yanlarının ağır basmasına neden olacaktır. Zira bir darbe tezgahından daha geçen, cuntacıların kalkışmasına sahne olunan bir Türkiye gerçekliği ile karşı karşıyayız. Şimdi de egemen sınıfların onayından, tornasından da geçerek savuşturulmuş ama “sivil” anlamda devam ettirilen bir hükümet-Erdoğan darbe süreciyle baş başayız. OHAL koşullarında referanduma giden bir ülkede faşist uygulamaların yoğunlaştırılması da cabası.

DARBELER ÜLKESİ TÜRKİYE

Türkiye’nin yakın tarihi yazılırken darbeler tarihi olduğu da hep söylenir. Doğrudur. Ama darbelerin niteliği tartışılırken genelde onun sınıfsal içeriği de gizlenir. Ya laikçilerdir, ya sağ sol çatışmasını engelleyendir, ya da demokrattır. Kapitalistlerle ilişkisi, bir sınıfın/burjuvazinin çıkarını temsil ettiği itinayla saklanır. Son yaşanan cuntacıların kalkışması da bu türdendir. Sermaye odaklarıyla girdikleri kirli ilişkilerin foyası ortalara saçılmışken bundan ziyade onların devleti ele geçirmeye çalışan terör odakları oldukları söylenerek sermaye sınıfı ile hükümetin ilişkisi de örtülmektedir. Beraat ettirilmektedir. Böylece kitleler de maniple edilmektedirler.

Çünkü devlet aklanırken esasta sermaye sınıfının istekleri birbir yerine getirilmektedir. İşçi ve emekçilerin hayatlarını alt üst eden birçok yasa dur durak dinlemeden çıkarılmaktadır. Hükümet; adeta darbe olsaymış bu yasalar engellenecekmişçesine hızla görevlerine devam etmektedir

***.

2015 Haziran seçimlerinin sonuçlarını tanımayan Erdoğan ve hükümeti azgınca saldırılarını yoğunlaştırarak 1 Kasım seçim sürecinin yollarını döşedi. Ardı ardına patlayan İŞİD bombaları, burjuva anlamda dahi olsa “demokratik”seçim sonuçlarını tanımayarak özellikle Kürt halkı üzerinde devlet terörününyoğunlaştırılması süreciyle paralel sürdü. Çatışmasızlık ve müzakere masasını, Dolmabahçe mutabakatını tanımadığını ilan etmiş olan Erdoğan; Kürt halkının eşit haklara dayalı ortak yaşam, barış isteğini ezmek için İŞİD terörünü de kullanmaktan çekinmedi. Çocukları bu terör örgütü eliyle kaçırılan ailelere dönemin başbakanı Davutoğlu’nun verdiği ibretlik cevaplar hala hatırlardadır. Suriye’de ve Rojava bölgesinde Kürtlerin elde ettiği demokratik özerk yönetimlere karşı İŞİD’in bölgede var olması için MİT’in tırlarıyla silahlar taşınması hükümet ve Erdoğan’ın nerede durduğunu göstermesi bakımdan ibretlik örneklerdir. Bölgedeki sorunları kaşıyarak dışarıda savaş konseptini dayatan ve bugün El Bab’tan başlayarak askeri müdahaleden çekinmeyen hükümet ve birlikte siyasetin göbeğinde yer alan ordu; Kürt sorununu çözmek yerine Kürt vekiller ve parti yöneticilerindenbaşlayarak bir ezme operasyonu gerçekleştirmektedir.

Terör korkuluğu ile kendi baskıcı otoriter rejimini inşa etmenin yollarını döşeyen egemenler, faşizan ve gerici uygulamalarla tüm demokratik kanalları tıkamaktadırlar. Eğitimden bilime, çalışma yaşamından kadın haklarına, gençlikten inanç guruplarının sorunlarına kadar birçok alanda işçi sınıfı ve emekçilere baskısının dozajını artırmaktadırlar. İçerde dışarda savaşta ısrar ederek emekçiler üzerinde tahakkümünü artırmak istemektedir.

Darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) baskı rejimini olağan hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. İşte 1 Mayıs’a bu koşullarda gidilmektedir. Uzun olma pahasına değinilen bu temel noktalar ışığında işçi sınıfı da taleplerini güncelleyerek hareket kanallarını açmalı ve diğer toplumsal kesimlerle de BİRLİK hedefiyle fabrikalardan başlayarak tüm alanlarda yerini almalı ve adımlarını bu bilinçle atmalıdır.

İŞÇİ VE EMEKÇİ HAREKETİNİNGENEL DURUMU

İşçi sınıfının ve genel olarak emek hareketinin durumu geçen 1 Mayıs’tan bugüne inişli çıkışlı bir seyir izledi diyebiliriz. İşçi cinayetleri tarihimizin rekorunu kırmaya devam ediyor. Ciddi baskılarla karşılaşmasına rağmen özellikle işçiler kendi kısmi ekonomik-sendikal talepleri etrafında yerel lokal birçok eylem, grev vb hareket halindeydi. Sendikal bürokrasinin tüm ihanetine karşın işçi sınıfının örgütlenmesinin önemli biçimi olan sendikalaşma bu süreçte de devam etti.

Metal direnişinin etkileri birçok işkolunda kendisini gösterdi. Asgari ücrete gelen sefalet zamlarına karşı öncesinde de sonrasında da EK ZAM talebiyle çok sayıda eylemler oldu. EKMEK KAVGASI İÇİN işyeri işgalleri yaşandı.

RENO işçilerinin işten atmalara karşı 2016 Şubatında yaptıkları iş yavaşlatma girişimleri ile işyeri önünde atılan işçilere yapılan saldırılarla işaret fişeği çakılan saldırgan tutum tüm işçi emekçi eylemlerinde kendini göstermiştir. Burada BMİS’in atar tutar pespaye durumu işçilerin de tepkisini çekmiş ve bu günlerde tekrar sendikal tercih için atağa geçmeye hazırlanırlarken işçilerde moral bozan bir görüntü olarak belleklere kazınmıştır. Bu anlamda sendikal bürokrasi hala işçi hareketinin önündeki en büyük engel ama patronların da en büyük dayanağı olmaya devam ediyor diyebiliriz.

Geçen yıl belediyelerde de hareketlilikler yaşanmış kimisi toplu sözleşmeler kimisi yeni örgütlenmeler nedeniyle direniş ve grevler yaşanmıştır. Avcılar belediyesi, Bakırköy belediyesi bunların en dikkat çeken örnekleridir. *

  • * Bu örneklerin detayları günlük evrensel gazetesi arşivinden edinilebilir

İşçilerin daha iyi bir yaşam için verdikleri “ekmek kavgası” birçok fabrikada sürdürülen grevler sonrası kazanımla sonuçlanmıştır. Nestle işçileri TİS süreci tıkanınca sürdürdükleri 11 günlük grev ile yaklaşık 500 tllik iyileştirme alarak, ardından ağustos ayında LSG Sky Chefs gıda işçileri de bir haftalık grev sonrası yaklaşık 300 tllik iyileştirme alarak “ekmek davasını” şimdilik başarıyla bitirdiler.

Direnişin eksik olmadığı işçi kenti Antep’te de yaklaşık 2500 NAKSAN işçisi ek zam talebiyle mücadeleye atılmış ve direniş yapmıştır. Yine Avon kozmetik işçileri, kayyum atanan ve işten atılan Adana EKOROMA işçilerinin işe geri dönme mücadelesi, yine İzmit’teki Cem Bialetti tencere fabrikası ile Bekaert metal fabrikasındaki işçilerin sözleşme görüşmeleri sonrası greve çıkarak anlaşmayla grevlerini bitirmeleri, İstanbul Günsan elektrik işçilerinin sendikaya üye olmaları ve patronun diretmelerine karşı direnişe geçmeleri, Yüksel endüstri işçilerinin İzmit’te sendikaya üye olanların işten atılmasına karşı eyleme geçmeleri ve devletin kolluk kuvvetlerinin de OHAL sürecini bahane ederek birçok direnişe eyleme müdahalede etmeye çalışmasıyla karakterize bir dönemi yaşadık, yaşıyoruz.

2015 yılında metal grevi döneminde MESS’ten ayrılarak kurulan Elektro Mekanik Metal İşverenleri Sendikası EMİS ile Birleşik metal iş sendikası arasında süren ve anlaşmazlık sonucu greve giden 2200 işçinin mücadelesi ayrı bir değerlendirmeyi hak etmektedir. OHAL koşullarına rağmen fiili meşru mücadele ile sendikal bürokrasinin titrek tavrına karşın hareket eden işçilerin kazanımları bir tarafa yazılmalıdır. Zira 2017 1 Mayıs’ının tutulacak halkalarından biri olmaya en güçlü adaydır.

***

Kamu emekçileri de iş güvencelerinin ellerinden alınmasına neden olacak yasal düzenlemelerle karşı karşıyalar. Bu yetmezmiş gibi hükümet eliyle beslenmiş ama kendi siyasi sorumluluklarını birkenara bırakarak terörist ilan ettikleri darbe girişimcilerini cezalandırma adına; yaklaşık 100 bin kamu emekçisinin işten atılması, açığa alınması, tutuklanması da karşı durulması gereken noktaların başında gelmektedir.

Siyasi eğilimleri nedeniyle kamu emekçilerinin ihraç edilmesi ya da açığa alınmaları kabul edilemezdir. İş güvencesine vurulan bu ikili darbeye özgürlükleri savunanlar olarak elbette karşı durmalı ve bu 1 Mayıs sürecinde İŞ GÜVENCESİ talebiyle alanlar doldurulmalıdır. İşyerlerindeki çalışmalar bu temel talep etrafında örülmelidir. Bu tasfiyeci yaklaşım son dönemde sistemin muhalifi olan demokrat, yurtsever, ilerici, sosyalist güçleri içine alarak bir sürek avına dönüştürülmüş ve özellikle KESK üzerinden mücadeleci kesimler sindirilmek istenmektedir. Burada sendika ayrımı yapmadan darbeyle ilişiği olan asker ve polisler dışındaki çoğu kamu emekçisi için birlikte bir mücadelenin örülmesi kaçınılmazdır.

***

İşçi sınıfının demokratik hak ve özgürlüklere olan ihtiyacı darbe girişimi sonrası ilan edilen ve devam ettirilen OHAL koşullarında daha yaşamsal bir talep olarak kendisini hissettirmeye devam ediyor. Kürt sorununun çözümsüz bırakılması yanında sınır ötesi operasyon ve savaş adımlarından geriye basılmaması, ülke içinde tüm mücadele edenleri baskılamak üzere kullanılıyor. Özgürlükler kısıtlanıyor. Grevler yasaklanırken, sokağa çıkanlar, işyerlerinde hak arayanlar bastırılıyor. Herşey KHK’larla belirleniyor ve yasal süreçler askıya alınıyor. 1930’lar naziAlmanyasını aratmayacak uygulamalarla karşı karşıya kalıyoruz.

Söz basın ve ifade özgürlükleri kağıt üstünde kalıyor. Ayrıcalıklı bir kesimin, sermaye sınıfı ve temsilcilerinin hakkı olarak emekçilere karşı kırbaç olarak kullanılıyor. İşçi sınıfının sesi soluğu olan yazılı ve görsel basın yayın organları ya tamamen susturuluyor ya da ağır para cezalarıyla kötürüm hale getirilmeye çalışılıyor.

Kadın kitlelerinin içinde bulunduğu sorunlar da işçi sınıfımızın mücadelesinin en önemli parçası olmaya devam ediyor. Cinayet, taciz, tecavüz bu iktidar dönemi artarak devam etti-ediyor. Kadının kölelik koşullarından çıkması ve ezilen bir cins olmaya karşı verdiği eşitlik mücadelesi bu 1 Mayıs’ın da en acil ve önemli talepleri arasında olmayı sürdürecek hiç kuşkusuz.

REFERANDUM KAPIYI ÇALINCA!

Evet, Türkiye işçi sınıfının ve partisinin uzunca yıllardır dillendirdiği İŞ EKMEK ÖZGÜRLÜK talepleri bugün günceldir ve yakıcılığını hissettirmektedir.

Burada 1 Mayıs öncesi yaşanacak olan Referandum sürecine değinmeden bu yazıyı tamamlamak olmazdı. Zira referanduma gelen süreç; yukarıda da ifade edildiği üzere tüm demokratik kanalların tıkandığı, neredeyse nefes alamaz duruma getirildiğimiz, özgürlüklerin tırpanlandığı OHAL rejimi altında karşılanıyor.

Referandumun içeriği ve yapılması gerekenler, neden Hayır denilmesi gerektiğine geçen sayılar ve bu sayıda yer verildi-veriliyor. İşçi sınıfının ve emekçilerin ağzına bir parmak bal çalarak bu seçimde evet demesi yönünde yapılan gerici propaganda bir bumerang misali dönüp bizleri vurmaya hazırlanıyor.

Öyle ki; şimdiden güya “özgürlük var” denilen bu ülkede “hayır” diyeceğini söyleyen işçiler işinden ediliyor. İşçilerin Evet kampanyasına katılmaları Mamak belediyesinde olduğu gibi zorunlu hale getiriliyor. “Yoksa işinden olursun” deniliyor. Kürt illerinde DBP’li belediyelere atanan kayyumlar sonrası işçiler siyasi görüşleri iddiasıyla işlerinden ediliyor, açlıkla imtihana zorlanıyorlar.

İstihdam seferberliğini tam referandum öncesine getirip, işçi ve emekçilerden evet için oy avcılığına soyunan iktidar; bir yandan da Organize Sanayii Bölgelerindeki işçi kıyımlarını görmezden geliyor. Ücretsiz izinler, 2 işçinin yapacağı işi tek işçiye yaptırmalar, Suriye’li mültecileri kaçak çalıştırmalar da cabası. İşsizlik Türkiye tarihinin rekorunu kırarak % 13 seviyesine geldi. İşçilere vermemek için kırk takla atılan İŞSİZLİK FONU, istihdam seferberliği için patronların yağmasına açılıyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

Kıdem tazminatlarının yok edilmesi anlamına gelen FONA devir, referandumdan sonra gündeme gelecek. Çalışma bakanı Müezzinoğlu bunu açıkladı. Referandum’dabu hükümete ve arkasındaki sermaye odaklarına “dur” denilemezse çıkacak evet aslında kıdem tazminatlarının da yağmalanmasına dönüşecektir.

Anayasa değişikliğinin emekçilerin yaşamsal hiçbir talebini karşılamadığı açık ve nettir.

***

1 MAYIS:“GÜNLERİN GETİRDİĞİ”

Tüm yazılanlar baskı ve zulüm politikalarına karşı işçi sınıfının acil talepler etrafında birliğinin zorunluluğuna işaret etmektedir.Elbette referandumda evet de çıksa hayır da çıksa sınıfın mücadelesi tarihsel bir zorunluluk olarak devam edecektir. Ancak ileri hamleler için kazanılacak mevziler nihai hedefimize sosyalizme yürümemizi kolaylaştıracaktır. Bu unutulmamalıdır.

***

İçerde ve dışarda savaşa karşı barış, halkların eşit özgür gönüllü bir birliği için zorunludur. Eller tetikten çekilmelidir. Devlet odaklı baskı zulüm politikalarına dur demeliyiz. Siyasi tutsakların özgürlüğü için bu barış zorunluluktur. Suriye’ye yönelik işgalci emellerden vazgeçilmeli ve girilen topraklardan geri çekilerek, cihatçılara verilen açık gizli tüm yardımlar kesilmeli ve halka açıklanmalıdır. Emperyalist kurumlarla girilen tüm ilişkiler son bulmalıdır. Halka karşı suç işleyenler cezalandırılmalıdır.

İşçi ve emekçilerin iş ve güvenceli çalışma talebi derhal sağlanmalıdır. Kiralık işçilik, ücretsiz izinler, düşük ücret uygulaması ve işten atmalar yasaklanmalıdır. İstihdam seferberliği adı altında işsizlik fonunun yağmalanması durdurulmalı, fonda biriken paralar işsizler için kullanılmalıdır. İşsizliği önlemek için başta işten atmalar yasaklanmalı, işgünü 6 saat esasına göre düzenlenmelidir. İşçilere verilen ücret 4 kişilik ailenin geçim standardı olan insanca yaşamaya yetecek bir düzeye çekilmelidir. Toplu sözleşmeli sendikal haklar yeniden düzenlenerek işçilere istediği sendikayı seçme ve referandumla belirleme hakkı verilmelidir. Sendika barajları kaldırılmalı ve işçilerin özgür iradesiyle belirlediği sendikalar toplu sözleşme hakkına sahip olmalıdır.

İşçi alacakları ve kıdem hakkı yasal güvenceye bağlanmalı ve ödemeyen patronlara cezai yaptırım uygulanmalıdır. Sınırsız genel grev, hak grevi, dayanışma grevi yasal güvenceye alınmalıdır.

OHAL ve KHK ile yönetilen bir ülke değil siyasal özgürlüklerin kazanıldığı bir demokratik ülkede yaşamak için 1 Mayıs’ta alanlara. Birliğimiz ve dayanışmamız için mücadeleye.

Faşist baskı ve zulüm politikalarına karşı, tek adam tek parti anlayışı ile neredeyse bir faşist diktatörlüğün yolunun açılmaya çalışıldığı bir ülkede haydi İŞ EKMEK VE ÖZGÜRLÜK için işçi sınıfının mücadelesini yükseltmeye…